hesabın var mı? giriş yap

  • yine muhabbet boş beleş dönüp duruyor.

    ilk bir kaç ay öğrencilik muhabbetiyle geçmiş. yani 1.sınıf öğrencisi. zaten 1.sınıf öğrencisi temel bilimler okur. klinik bilmez. merak edip muayenelere katılmak isterseniz katıl derler ama bir şey beklemezler. klinik bilmediği için kimse sorgulamaz.

    sonra tatil dönemi gelmiş. bir doktoru kandırıp yeni mezun oldum, ameliyatlara girebilir miyim izlemek için diyor. o da izin veriyor. bunlar sık sık yapılır ve doktorun hoşuna gider, bazen öğretmeye çalışır. ama bu kızda bu da olmamış, sadece izlemiş, ameliyat yapmamış. bir kenarda izleyen adamı niye sorgulasınlar. dikiş atmayı öğretmişler, o da dikiş atmış. merak etmeyin 3 kez gösterseler siz de atarsınız. estetik atamazsınız o ayrı, ama atarsınız.

    yani temmuz ayında ameliyatlara gözlemci olarak katılsa, 4 ay gözlemci olmuş. hiç konuşmasa yıllarca bile girebilir ama sohbetlere katılınca farkedilmiş.

    sistemin çürümüşlüğünü sorgulayın siz. belgelerin gerçekliği sorgulanmamış hiç.

    kendi kafanızdan bir hikaye uydurup peşinden gitmişsiniz. merak etmeyin, ameliyat bilmeyen adam ameliyat etse anında farkedilir, ortalık ayağa kalkar. pilot olmayıp uçağı kaldırmaya çalışmak gibi. sohbetlere katılınca farkedilmiş kız.

    entrilerden birinde doktor odasını ne zannettiniz, akademik ortam mı demiş. bu doğru işte: ya maaş, ya yeni alınan araba, ya da çocuğun özel okulu konuşulur. ülkenin durumu budur. e kız da burdan yırtmış işte, herkes beni sevdi demiş; kimse tıbbi sohbet açmamış. açınca da farkedilmiş.

    işin içinde olan bir doktor olarak söyleyeyim: yeni mezun doktor ve hemşireler o kadar kötü yetiştiriliyor ki, belki de muhabbet eden doktorlar "ulan bundan da doktor mu olur" demiştir bir süre.

    bence siz içinde olduğumuz döneme yanın.

  • dogu anadolu'da bir birlik. er tuvaletlerinden biri tikanir. boluk komutani bir turlu actiramaz tikali tuvaleti. hadise bir sekilde, kurmay baskaninin kulagina gider. kurmay baskani hisimla, boluk komutanini, nobetci subayi ve tuvalet sorumlusu eri tuvalete toplar. hic bir sey soylemez, ceketini cikarir, gomleginin kolunu omzuna kadar sivar, milletin saskin bakislari arasinda kolunu delikten iceri pis sulara daldirir, dirseginden yukariya kadar sokar, karistirir. etraftakilerin mideleri agizlarina gelmistir. bir asker donu cikarir delikten veee, oracikta esas duruşta beklemekte olan tuvalet sorumlusu erin suratina şlaaaaaaap!!! diye carpar donu. butun sular milletin ustune basina sicrar. tuvalet acilmis, sular cekilmeye baslamisken, kurmay yarbay, bir kelime dahi etmeden, lavaboya gider, kolunu sadece suyla soyle bir yikar, ceketini giyer ve gider. o gunden sonra birlikteki tuvaletler ornek tuvalet haline gelir.

  • 3 arkadaş izliyoruz.
    soru:karasineklerin ortalama ömrü ne kadardır?
    a)1-2 gün
    b)4-5 gün
    c)9-10 gün
    d)45-50 gün

    yarışmacı son derece ciddi ve sesli bir şekilde düşünmektedir.

    y:hımm... 45-50 gün olamaz bence, evet olamaz
    k.ı:neden ?
    y:o zamana kadar mutlaka biri sineği öldürür...

    zaiyat:2 ölü 1 yaralı.

  • o arabaya binmesi yeterince korkutucudur zaten, umarım bunun farkına varıp daha çok korkmaz.

    edit: ya ne emeği bsg sevgili dingil ekşici.

  • biten sözleşme için nasıl yürütmeyi durdurma veriliyor yani? mahkeme kendi insiyatifiyle yeni sözleşme mi imzalamış belediye adına?

  • expert: uzman

    performance: performans

    disease: hastalık

    cancer: kanser

    kezbanietzsche: fatal error

    edit: yukarıdakilerden bağımsız olarak konuşacak olursam wi-fi açık yatanın çocuğu doğu perinçek gibi olabilir diyebilirim. gece yarısı "sen wi-fi açık uyudun!" diye gelip uykunuzu haram edebilir.

  • tabii ki zorunda değildir, fakat ödememenin maliyeti ödemenin maliyetinden katbekat fazla olduğundan dolayı ödemek daha akıllıca bir seçenektir.

    ödeyemeyeceğini belirtmek ise çok daha farklı bir durumdur, ki bu durumda imf'nin kapısını çalarak standby anlaşması yaparak koşullar konusunda uzlaşmanız gerekir. imf borç para vererek sizin borçlarını çevirebilmenizi sağlar ama bunun da bir bedeli olacaktır ve genel olarak gelişmekte olan ülkelerde son derece gevşek olan maliye politikası nedeniyle kriz çıktığından dolayı imf bütçe açıklarını ciddi şekilde kısacak sıkı maliye politikalarını takip etmenizi şart koşar.

    yalnız bu noktada önemli iki nokta var,

    1) dış borç kime ait?
    2) tl mi yoksa dolar mı?

    dış borcun çoğu özel sektöre ait ki bu da aslında 2001 krizinden sonraki derviş politikalarının bir sonucu. buradaki temel unsur devletin dış borç almasının önüne geçmek ki bunun bütçe disiplinine iki olumlu etkisi var.

    ilki özel sektörün devlete kıyasla daha rasyonel bir şekilde bu borcu üstleneceği varsayımı ki bence doğrudur. çünkü devlet bütçesini yöneten siyasetçi kendisinin olmayan parayı yönetmekte olduğundan dolayı disiplinden kopmaya teşnedir. ikincisi ise, devletin dış borç almaması aslında iç borç alabilmesinin önünü açarak, ki bu borç genelde tl cinsinden olur. aslında devletin iç borcumu ödemiyorum demesine bile gerek yoktur. biraz bütçe açığı vererek, biraz enflasyonu yükseltici politikalar izleyerek bu borcu zaten kolaylıkla ödemeden eritmeyi başarabilir.

    aslına bakarsanız, abd'nin yaptığı da bunun global ölçekteki versiyonu neredeyse. genişlemeci para ve maliye politikalarıyla, bastıkları dolar iç piyasalarında neredeyse hiç enflasyon yaratmadan gelişmekte olan ülkelere akıyor. daha sonra sıkı politikalara geçtiklerinde ise önceden kendilerine oluşmayan enflasyon, gelişmekte olan ülkelerde enflasyon yaratıyor, yani enflasyon ihraç etmiş oluyorlar. tabii ki amerikan iç piyasasında da bir enflasyon yaratılıyor fakat o kadar para basılmasına rağmen oluşması gereken enflasyonun çok az bir kısmı kendilerinde yaşanıyor, ki yaşanmaya başladığı anda da para politikasını sıkılaştırıyorlar ve bundan hemen hemen hiç etkilenmiyorlar.

    bu tabii ki, doların dünya hakimiyetinin bir sonucu olarak gerçekleşiyor. kısmen iç piyasada tl borcunu devlet de tam bu şekilde olmasa da benzer şekilde ödemiyorum demeden ödememenin ya da az ödemenin yollarını bulabiliyor. tekrar hatırlatmakta fayda var, dış borcun ciddi bir kısmı özel sektöre ait. şimdi eğer türk özel sektörü, toplu halde iflas bayrağını çeker ve borçlarını da devlet üstlenmezse ekonomi durur, işsizlik patlar ve bunun önünü alamayız.

    devletin üstlenmesi ise, borç tl cinsinden olmadığından dolayı enflasyonist politikalarla eritilemez hatta tam tersi bu politikalar tl maliyetini de artırır demek. daha önce burada yazanlar oldu, devletin borç stoku düşük özel sektör borcunu üstlenebilir bir şey olmaz dediler ki ben bunu eleştirdim. devlet bu borcu üstlenecekse ciddi şekilde bütçesini kısması gerekiyor ki bu da ya imf programıyla ya da buna benzer programlarla sağlanabilir. yani bütün yatırım bütçesinin neredeyse tırpan yemesi, emekli memur maaşlarında enflasyon oranında düzeltmelere son verilmesi gibi halkı ciddi şekilde fakirleştirecek önlemler demektir.

    şimdi dış borcun devlet tarafından üstlenmesi/ödenmesi durumunda oluşacak olan kötü senaryoları anlattığıma göre bundan daha kötü olan üstlenmemesi durumunda olacaklara geleyim. özel sektör ödeyemezse en fazla batar, ama toplu halde batarlarsa bütün ekonomi durur. para döngüsü felç olur. bu iç piyasada yaşanacaklardı. ayrıca türk şirketlerinin borcunu ödemediğini gören dış piyasalar, bu şirketlere borç vermeyi keser. bu da iç piyasada iflas etmeyen şirketlerin de iflas etmesine sebep olur çünkü borç bulamadan ayakta kalabilen bir özel sektöre sahip değiliz ne yazık ki.

    bu durumda da, döviz kurlarının önü alınamaz çünkü ülkenin finans piyasalarına döviz girişi tamamen durmuş olur. devlet eğer üstlenmezse borç stoku o kadar kötü etkilenmez diyecek olanlar da var elbet ama unuttukları nokta şu, borç stoku dediğiniz şey devletin borcu/milli gelir. devletin borcu aynı kalsa bile milli gelir bu durumda düşeceğinden dolayı, kamu borç stoku artmış olur. dolar bazında kesin artar, tl bazında ise enflasyon hesaplamalarında yapılabilecek cambazlıklara göre daha az miktarda artabilir.

    yani sonuçta devlet borç üstlenmeden yani toplam borcunu sabit tutarak, kamu borç stokunu artırmış olur, e madem öyle bari borcu üstlen de öyle artsın değil mi sevgili dostlar? çünkü o durumda, risk priminiz yükselse de finans piyasalarına borcun zor da olsa çevrilebileceği görüldüğünden dolayı döviz girişi devam eder, eh bu da ehveni şerdir. devlet bu borcu üstlenip, özel sektörün borç hacminde bir iyileşme yaratacağından dolayı da bu daralma sürecinde en azından özel sektörün borç alma kurallarını, yasalarını, şartlarını iyileştirecek ve özel sektörü katma değerli üretim yapmadan döviz borçlanmasını engelleyecek reformları gerçekleştirebilir.

    bu tabii ki serbest finans piyasalarında olacak olan senaryodur. eğer borcun ödenmemesi sonucu alacaklılar dünya ticaret örgütü gibi kuruluşlar üzerinden ceza talep etmeye kalkarsa olacak olan kimsenin ülkemize ihracat yapmaması olur ki dövizin olsa bile sana kimsenin mesela petrol satmaması anlamına gelir bu. yani böyle bir durumda cari fazla veren bir ülke bile olsanız, size mal satışı yasaklanırsa o ülkede yağmalama olayları yaşanması kaçınılmaz olur, bunun cari açık veren bir ülkeye karşı yapılması ise haydi haydi kaçınılmaz olur.

  • pkk bir eylemi yapmışsa erkekçe sahiplenir diyen vekil.

    şimdi dünya kadar örnek verildi de en ortada olanı tekrar hatırlatalım. bu süper vicdanlı, sosyalist vekilin "erkekçe" sahiplenir dediği örgüt polis lojmanı civarında 06 ankara plakalı bir araca kaleşnikof, el bombası ve roketle saldırdı. 4 kızı katletti.

    (bkz: 20 eylül 2011 siirt polis myo'ya roket saldırısı)

    olay ve kurbanlar ortaya çıkınca saldırının pkk tarafından değil, derin devlet, asker vs tarafından yapıldığı yayılmak istendi ama arabaya el bombası atmak isteyen şerefsiz hayvanın elinde patlaması sonucu kalan leşi yüzünden bu yalan bilgi de başarılı olamadı. sonuç olarak olan şuydu;

    (bkz: pkk'nın özür dilemesi)

    dünya kadar asker, polis, memur, köylü katleden örgütün 4 kız için özür dileme sebebi ise kızların "kürt" olmaları ve siyasi isimlerin akrabaları olması, tabi bu doğrulamadan sonra bdp'den gelen açıklamalar da vardı, ama paris"te öldürülen 3 pkk'lı için yapılan açıklamarla yan yana koyunca durum şu oluyor; (bkz: #31691546)

    ve son olarak karayılan'dan gelen "erkekçe" açıklama;
    ---
    siirt’te dört kadının öldürüldüğü olaydan üzüntü duyduklarını eylemin “yanlışlıkla” yapıldığını belirten karayılan, “aynı olayda eylemcilerden erdal adında bir gerilla arkadaşımızın da şehit düştüğü bilgisi vardır. hatta eylem içinde durumu fark ettiği için kendini imha etmiş olma ihtimali vardır. çünkü çok duyarlı, halkı ve ülkesi için her şeyini feda edebilecek değerli bir militandı. bu değerli arkadaşın ailesine ve tüm kürdistan halkına başsağlığı diliyorum” dedi.
    ---

    erdal denilen kişi arabaya el bombası atarken elinde patlayan eleman. yani yaptığı saldırıdan değil, 4 'kürt' kızı katletmesinden o kadar müteesir olmuş ki anında cezasını kendi vermiş. örgüt başından gelen açıklama bu.

    erkekliği gördünüz mü?

    şimdi ssö'i yalamaya devam edebilirsiniz...

    not; (bkz: hdp'nin gezi parkı olaylarını sahiplenmesi)

  • bu maçta barcelona kalecisi pinto; hayrettin demirbaş penaltısı yedi.

    bugün literatürde panenka penaltısı var, hayrettin demirbaş penaltısı yoksa bu bizim ayıbımızdır. nasıl panenka'nın kendine özgü bir penaltı atma stili varsa hayrettin'in de kendine özgü bir penaltı yeme şekli vardı.

    17 penaltı yediği 28 kasım 1996 gençlerbirliği galatasaray maçında zirve yapan hayrettin demirbaş penaltısının özelliği şuydu; hayrettin, penaltıcı topa vurmadan önce bir tarafa ayakları üstünde hareket eder sonra diğer tarafa uçardı. böylelikle iki köşe birden boş kalmış olurdu. bir miktar diğer tarafa hareket ederken diğer tarafa uçmaya hazırlandığı için hareketlendiği tarafa atılan penaltıyı kurtarma şansı yoktu. ortada durmayıp bir tarafa hareketlendiği için diğer tarafa uçsa dahi köşenin yakınlarına dahi yetişme şansı yoktu. kabaca; penaltı atılırken olduğu yere otursa, penaltıyı kurtarma şansı daha fazlaydı.

    pinto tam olarak hayrettin demirbaş penaltısı yemeyi başardı. bir tarafa gider gibi yapıp diğer tarafa atladı ve köşeye giden topa yetişemedi.

    hayrettin, bir kuşağa neler ettin gör işte... bir yanda el clasico oynanırken nerelere gidiyoruz...