hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.
    edit 4: soru işaretleri giderek artıyor bu yeni çağ ne zaman başlıyacak acaba?

  • (bkz: ben)
    işsiz güçsüz müyüm lan ? sevgilim yok diye üzülecem.. müzikle yaşıyorum, spordan zevk alıyorum, yemeyi içmeyi seviyorum, sanatın her bir dalıyla ayrı ayrı ilişkim var.. çalışıyorum, okuyorum, arkadaşlarımla geziyorum. kasmaya gerenk yok bence.. akışına bırakın, anı yaşayın.

  • istanbulun bir yakasından bir yakasına geçilmesi son derece önem teşkil eden bir durum vardır. karşıya iskele son vapuruyla gidilicek ve karşıdaki tren'e binilip memlekete gidilicektir. kazara kacırırsak vapur'u aynı zamanda treni, istanbul bankları beni beklemektedir uyumak için. koşu başlamıştır, son 400 e girilince hız artmıştır.. uzaktan vapur görülmüştür, hafif ayrıktır. yeni kalkmıştır denilip hız yükseltilir, iskeleden içeri girilir, bileti mileti sittir edip turnikenin üzerinden atlanılır herkesin şaşkın bakışlarının altında. kapı acılır koşulur koşulurrrr ve karsıda yarım metre ayrılmış yeni kalkmış vapura carl lewis misali uzun atlama yapılır ve haliyle yere yapışılır yüzünde mutlu ve son dakika golu atıp sakatlanan gururlu futbolcu gülümsemesi vardır. lakin herkes size gülmektedir, onlara derdinizi anlatırsınız ama gülme daha da artar ve beni yıkan, şebek yapan o cümle gelir

    yolcunun biri : biz daha henüz iskeleye yeni yaklaşıyorduk.!!

  • farkındalık yaratır. "aa süleyman kızmış lan" dersiniz. sen 4 yıl boyunca gün aşırı converse'le kampüs yollarını arşınla, saçın sakalın birbirine girmiş olsun... sonra mezun olurken topuklu ayakkabıyla çık karşımıza. sakalları da kesmiş tabii, kaşları inceltmiş, saçlar fönlenmiş... hayat çok enteresan gerçekten.

  • bana da suçunu hafifletmek için (alkol olduğunu düşünüyorum) arkadaşı ile anlaşmış ve vicdan azabının arkasına sığınarak 6 gün sonra, özellikle sosyal medyayı da kullanarak olayı şova dönüştürmüş gibi geliyor .millet demiş yok erdemli yok iyi birisi falan

    ortada ölen baba kızı, hastanede olan anneyi konuşun bırakın bu işleri.

    madem o kadar vicdan sahibisin, arkadaşına nasıl acımadın olayı üstlenirken diye sorarlar adama

  • var galiba herkesin böyle bir anısı… sene 94, yaş 6. annem ile babamın arası kötü ve babam annemi evden gönderiyor. canım annem de cebindeki 3 kuruş parayla bir ev kiralayıp sağdan soldan eşya topluyor, okulumun karşısında ev tutuyor. çektiği çilenin haddi hesabı yok.

    bir gün kahvaltı yapıyoruz. çocuğuz ya, saçma sapan oyunlar icat ederiz. ben durduk yere dedim ki “hadi kahvaltıda kim en fazla zeytini yiyecek “ başladım erik gibi yemeye. para yok pul yok. kadın beni bozmadı bir şey de demedi canım annem.

    ertesi gün kahvaltıya oturduk. annem dedi ki, ben yeni bir oyun buldum: bir zeytini en fazla kaç ısırışta yersin?

    oyun değil mi, kabul ettim. o gün 1 tane zeytini minik parçalar halinde 10-15 kere ısırarak yedim ve anneme “yarışı kazandım” diye sevinirken o gün anlam veremediğim göz yaşlarını gördüm.

    sonrasında hikaye güzel ilerledi, mutlu günlerimiz çok oldu ama dibi görmeden iyi günlerin değerini de bilmiyorsun. mekanın cennet olsun canım annem, senin evladın olmak benim en büyük gururum.

  • oğuz adında yeni tanıştığım bir arkadaşımla galatasaray-fenerbahçe derbisini izlemek üzere maçı yayınlayan bir mekana gitmiştik. maç başlamadan bir fotoğraf çekip, derbiyi unutmadığımızı facebook'ta ilan edelim dedik.

    neyse çektim fotoğrafı yükleyeceğim, oğuz "ne yazacaksın?" dedi, ben de şöyle bir etrafa baktım, kimse bağırmıyor etmiyor diye, "bağırmayan taraftar gelsin" yazdım yükledim.

    akabinde maç başladı, 10-15 dakika geçti.

    oğuz; abi bir arkadaşın yorum yaptı galiba.
    ben; yapsın?
    oğuz; pek hoşuma gitmedi ama.
    ben; ne yazmış?
    oğuz; ben söylemeyeyim sen bak. ben pek sevmem bu tarz konuşanları.

    dipnot arası; yorum yapan annem. gurbetteyiz falan diye annemin facebook profil fotoğrafında, benim şimdiki halime hiç benzemeyen eski bir fotoğrafım var. arkadaşımda fotoğrafa bakıp, ismi okumadığı için gördüğü erkeği* benim arkadaşlarımdan biri sanıyor.

    gelelim annemin kısa süreli bir gerilim yaşatan yorumuna;

    "annen de gelsin mi?"

  • hayal kelimesinin arapça'daki kökü, "imgelem" ve "zihinsel görüntü" gibi anlamlarının yanı sıra, "gövdeden ayrılmış ruh" gibi bir anlama da sahiptir. bu dikkat çekici üçüncü anlam, soyut bir kavramı anlamdan taviz vermeden somutlaştırmaya yönelik, başarılı bir girişime benzer. aynı zamanda, yaratıcı tarafından gövdeye hapsedilen ruh kavramına sözlü bir başkaldırı niteliği taşır. yaratma gücünün yaratıcı'ya özgülüğünün karşısına, insani (kendini bilmez) bir yaratı kavramının başlangıç noktası çıkarır, hayal. büyük ingiliz nüktedanı ve oyun yazarı sir bernard shaw, "back to methuselah"ta yılan'ın ağzından, hayal kavramına ve yaratıya dair ilginç şeyler fısıldar: "yaratının başlangıcıdır hayal. dilediğinizi hayal eder; hayal ettiğinizi amaçlar; amaçladığınızı yaratırsınız neticede." aynı shaw, bir akşam davetli olduğu bir piyano konserinde, resitalin ardından eşiyle birlikte oturduğu koltuktan kalkar ve genç piyanisti tebrik etmek üzere onun yanına gider. kendine has o üslupla, "lütfen, genç adam, tanrıları daha fazla kızdırmamak adına her gece biraz olsun kötü çalınız." der. sanatta, doğaçlamada, baştan çıkarmada ve hikâye anlatıcılığında; yani yaratıda karşımıza çıkan bu efsun, tanrısallıkla bu hoşbeş olmuşluk, "gövdeden ayrılabilmiş ruhların" harcıdır sanki. bütün varoluşun bir zamanlar bir hayalden ibaret olduğu düşüncesi, bu açıdan, kendi vücudunu terk eden, sıkılgan bir yaratıcı imajını akıllara getirir. zamandan ve mekândan münezzehliğin insanca bir ifadesi olan hayal, böylelikle antropomorfik bir yön kazanır.

    ancak insani bir avuntu olan hayalin de ötesi vardır. tahayyül söz konusu olduğunda, mekânı zihinde canlandırmak, onu cisimleştirmek için öncelikle istenç gerekir. soyut kavramları somutlaştırmak için zihnimizi kullandığımızda ise bu, tasavvur olur. lakin bunların dışında, insan iradesi ve aklın kontrolü* dışında sökün edenleri tanımlayan tevehhüm* söz konusudur. vehim, "kuruntu" anlamıyla kestirilip atılsa da, çok katmanlı manalara sahiptir. mesela matematik ve metafizik, tevehhüm ile yapılır. sanat ise tahayyül ile yapılır. tevehhüm, tahayyülün sınırlarının ötesine gidebilmesinin yanı sıra, ortaya çıkışı için istenç de gerektirmez. daha baştan sabote edilmiş, uzay ve zamandan arı bir gerçeklik projesi olan hayal, zaten uzay ve zamanca sınırlanmış insanın, "gövdesinin dışına çıkan bir ruh" olma özleminden köklenir. tevehhümün, antropomorfik herhangi bir fenomeni çağrıştırmaksızın ve insani herhangi bir zaafa dayanmaksızın ortaya çıkışıysa, "her şeyi hayal ederek var eden bir yaratıcı" yakıştırmasından daha elverişli bir kavrayışa temel oluşturabilir.

    hayali söz konusu etmeyecek kadar zengin ve engin bir hayat, insanda herhangi bir arzu bırakmaz. insan psikolojisi böyle bir durumda, bir kendi-kendini-imha sürecine girmekten korunma girişimi olarak, arzuyu yeniden yaratır ve boşluğa, belki yoksulluğa gereksinir. vehim, bu tip bir ödünleşime gebe değildir. insanın kendi içinde karşılaştığı biyolojik meydan okumaların ortadan kalkabileceği boyutlar, sıkılgan bir yaratıcı imajı kurgulayan sözdizimindeki hatayı gözler önüne serer.