hesabın var mı? giriş yap

  • ''geri dönüşü olmayan bir yola girmek'' anlamına gelmektedir. kısaca açıklayacak olursak: sezar, pompeius ve cassius ''birinci triumvirlik'' denen üçlü ittifakı kuruyorlar. bu ittifaka göre sezar, yeni ilhak ettiği galya bölgesini, pompeius ispanya'yı, crassus da da suriye'yi yönetecekti. fakat hesaplanan işler öngörüldüğü gibi gerçekleşmedi ve crassus suriye'ye gittiğinde, burada partlar tarafından kıstırılarak katledildi.
    üçlü ittifaktan sezar ve pompeius kalmıştı. pompeius, sezar'ın kızı julia ile de evlenmiş, fakat julia vefat edince bu ailevi birlik de bozulmuş ve araları açılmıştı. pompeius roma senatosu ile yakınlaşarak sezar'a karşı cephe aldı. senato, pompeius'u tek konsül olarak atadı ve sezar'a ''galya'yı terk et, ordularını lağvet ve kente silahsız şekilde gelip teslim ol. teslim olmazsan vatan haini ilan edileceksin.'' çağrısında bulundu. sezar bu, uyar mı böyle çağrıya? galya'yı fethettiği için arkasında sağlam bir asker ve halk desteği de vardı. peşine ordusunu takıp roma'ya yürüme kararı aldı, işte tarihteki bu büyük yürüyüşe ''rubicon'u geçmek'', yani ''geri dönüşü olmayan bir yola girmek'' denmiştir. sezar'dan böyle bir hamle beklemeyen pompeius ile senato hazırlıksız yakalanmış, sezar'ın roma'ya girmesi kolay olmuştur. zaten sezar'ın bu ünlü yürüyüşü sırasında pompeius yunanistan'da bulunuyordu ve gelişmelerden habersizdi diyebiliriz. pompeius üzerine yıldırım hızıyla birliklerini gönderen sezar, pompeius ve ordusunu yenerek mutlak zafer kazanmıştır.
    pompeius tabi yenilince kaçmak zorunda kaldı ve rotasını mısır'a çevirdi. mısır'a vardığında ise, burada sezar'a yaranmak isteyen mısır kralı tarafından yakalanarak katledildi. sezar, pompeius'u rakibi olarak görse de, bu katledilme olayına çok sinirlendi. çünkü onu ancak kendisi idam ettirebilirdi, bu durumu bir nevi kendi otoritesine hakaret olarak algıladı.

    sezar mısır'a gidip duruma bizzat şahit olduktan sonra kleopatra ile ilişki kurarak ondan bir çocuk sahibi de oldu.
    sezar, roma'ya döndüğünde ömrünün sonuna kadar diktatör seçilmiş ve pompeius taraftarlarını öldürtmüştür.
    ayrıca anadolu'daki ilk roma kolonileri sezar döneminde kurulmuştur.
    yine sezar döneminde roma devleti, imparatorluk olma yolunda çeşitli reformlardan geçmiştir. mutlakiyetçi tek adam yönetimi etkin olmuş, senato işlevini ve eski itibarını yitirmeye başlamıştır. ancak tabi ki roma, esas imparatorluk zamanına augustos zamanında ulaşacaktır. sezar dönemini, bizim şu anki yaşadığımız geçiş sürecine benzetebiliriz.

    cumhuriyetçi muhalifler, sezar'ın saltanatını sonlandırmak için sezar'a bir suikast tertip etmiş ve sezar'ı, aralarında brutus ve cassius'un da bulunduğu bir grup 15 mart 44'te öldürmüştür. sezar, meşhur sözü olan ''sen de mi brutus? - et tu brute?'' sözünü, bu suikast sırasında söylemiştir.

    sezar'ın ölümüyle roma, 13 yıl sürecek olan bir içsavaşa sürüklenmiştir.
    dipnot: diktatörlük, o zamanın roması'nda acil durumlar söz konusu olduğunda (bitmek bilmeyen savaşlar, diplomatik krizler, isyanlar vesair) senatonun tek bir kişiye, 6 aylığına tüm siyasi ve askeri yetkileri vererek sıkıntılı süreçten kurtarmasını bekleyen isme denir. diktatörler, ülkeyi temize çıkardığında tekrar bu unvanı bırakarak eski işlerine geri dönerler. normalde roma devleti'ni, mutlakiyetçi rejim gelene dek her sene seçilen iki konsül yönetmiştir. ancak dediğim gibi, konsüllerin yetersiz kaldığı zamanlar diktatörler atanmıştır. diktatörler genellikle ordu içinde yüksek rütbeye sahip, savaş sanatını bilen itibarlı kişilerden seçilmekteydi. mutlak otorite olmasını engellemek için de bu işi 6 ayla sınırlandırmışlardır.

    bu akşamlık roma dersimizin sonuna geldik çocuklar. sorunuz varsa yazabilirsiniz, hoşçakalın.

    ekleme: sezar ismi, bundan sonra başa gelen yöneticiler tarafından unvan/lakap olarak kullanılmıştır. tarihteki ilk sezar, burada anlatılan sezar'dır. sonraki imparatorlar bunu lakap olarak kullanmıştır.

  • film eleştirisinden ziyade, önceden biraz araştırdığım bir mevzuya değindiği için, anlamayanlara mevzuyu anlatma amaçlı yazıyorum. filmi izlerken zaten bildiğim birçok şeye atıfta bulunuldu. reddit yazısını da okuyunca anlamadığım şeyler de anlaşıldı. bu arada, yönetmen direkt olarak reddit'te sorulara kendisi cevap vermiş. isteyen direkt oradan da okuyabilir. ben biraz daha paimon ile ilgili yazmışımdır, fazlası yok.

    --- spoiler ---

    ilk olarak, filmde geçen paimon, yani cehennemin dokuzuncu kralı, gerçek hayattan alıntıdır. senaristin uydurması değildir. şuradan paimon ile ilgili bilgi alabilirsiniz. efsaneye göre, cinlere hükmeden hz. süleyman tarafından yazılmış olan goetia'nın , ya da daha popüler ismiyle lesser key of solomon'un, ya da daha kurgusal ismiyle süleyman'ın şifresinin içinde yer alan 72 cehennem kralından birisidir. şeytana olan bağlılığı ve emrindeki lejyonların güçlülüğüyle bilinir. avrupada hala bu tür saçmalıklara riayet eden insanların olduğu da hepinizin malumu sanırım. başta aleister crowley olmak üzere, bir çok occultist goetia okumuş, ezberlemiştir zaten. olay ezoterizm meselesi biraz da. neyse, geçelim spoiler kısmına.

    şimdi, en başta bilmeniz gereken şey şu, tüm senaryonun kilit noktası ellen adlı büyükanne. bu kadın hayatı boyunca paimon'u diriltmeye çalışmış, işe kendi çocuklarından başlamak istemiş ama bu esnada oğlu kendisini asmış, yani becerememiş. fakat sonra kendi kızı annie'nin çocuklarına, yani kendi torunlarına göz dikmiş. büyüler ile annie'yi tamamen ele geçirmiş ve bundan sonra da annie asla o büyüyü bozamamış.

    annie'nin terapi toplantısında bahsettiği geçmişi, 16 yaşında kendisini asan erkek kardeşinin annesi için "içime insanlar sokmaya çalıştı" demesi filan tamamen anneanne ellen'ın paimon'u diriltme çabasından ibaret.

    başarısız olunca, annie aslında bilincinde annesinin kendisine yaptığından haberdar olmasından mütevellit, annesini uzaklaştırıyor ailesinden. bu sebeple ellen, ilk erkek torunu olan peter'a ulaşamıyor ve diriltme işini beceremiyor. ama ikinci çocuk charlie ile işler değişiyor, ellen kızıyla barışıyor, çocuk bakma işinde yardım etme bahanesiyle eve giriyor ve gerçekleştirmek istediği şeyi, her ne kadar bir kadın vücudu olsa da, charlie ile gerçekleştiriyor. anlayacağınız, film boyunca izlediğiniz charlie aslında paimon'un ta kendisi. charlie doğumundan itibaren aslında hiç kendisi olamamış.

    tabi bu esnada annie uyurgezerlikten muzdarip. hatta bir gece uyanmış ve çocuklarını ve kendisini tiner ile baştan aşağı yıkadıktan sonra elinde kibritle beklerken birden kendine gelip ayılmış. o esnada çocuklarına ben sizi öldürmek değil kurtarmak istiyordum bile demiş. buradan anlamanız gereken, annie aslında bilinci ellen tarafından büyü ile kontrol edildiği için, sadece uykudayken kendisi olabiliyor. uyurgezer hali aslında annie'nin büyünün etkisinden kurtulmuş hali. ellen'ın kendisine yaptığı büyüyü bildiği için, annesinin lanetini ortadan kaldırmak ve paimon'un vücut bulmasını engellemek için, çocuklarını ve kendisini yakmak, öldürmek istiyor. uyurgezerlik ve yaşananların açıklaması da bu.

    charlie'nin geçirdiği kaza tamamen planlı. charlie bir kadın; paimon ise bir erkek vücuduna ihtiyaç duyuyor. dolayısıyla charlie ölmeli ve paimon dünyada serbest kalarak ennie'nin soyundan bir erkeğin vücuduna girebilmeli. charlie feci şekilde ölüyor ve paimon serbest kalıyor. onu öldüren direğin üzerinde paimon'un mührü var. ayrıca ellen da ölümünden sonra occultistler tarafından mezarından çıkarılarak kafası kesilenlerden. zaten annie de filmin sonunda bir ip yardımıyla kendi kafasını koparacak. anlayacağınız, charlie'nin ölüm şekli de rastgele değil.

    tavan arasındaki ellen cesedi paimon'a tapanların işi. mezarını kazıp cesedi çıkarıyorlar ve tavan arasına saklıyorlar. amaçları ise paimon geldiğinde kraliçelerinin orada olmasını sağlamak. queen leigh.

    charlie'nin odasındaki satony, liftoach, zazas gibi yazılar occultistlerin kitaplarında geçen ve şeytanla ilgili laflar. önemli anlamları yok ama filmin başından sonuna kadar orada oldukların bilmeniz yeterli.

    joan başından beri annie'yi etkisi altına almak istiyor ve bunun için evine sürekli reklam broşürleri filan bırakıyor ama etkili olamıyor. en sonunda charlie'nin ölümü ile olaya müdahil olabiliyor ve amacı sadece annie'yi manipüle edip peter'ın kontrolünü eline alabilmek. annie'nin kendi kendine gerçekleştirdiği ritüel ile çember tamamlanıyor.

    peter en nihayetinde, en güçsüz olduğu anda paimon tarafından ele geçiriliyor ve paimon dünyaya ayak basıyor.

    tüm aile ve yaşadıkları, büyükannenin emelleri uğruna verilen kurbanlardan başka bir şey değil.
    --- spoiler ---

    bence çok sağlam filmdi, keyifle izledim ve gerildim. dikkatle izlenmez ve alaya alınırsa eminim ki bir zevk alınmaz. korku filmi dediğiniz şeyi izlemenin bir raconu var. ışıkları kapatıp sesi açacaksın, telefonla oynamadan, gözün sürekli ekranda izleyeceksin. anlamadığın yerde filmi durdurup geri dönecek, ayrıntılara dikkat edeceksin.

    son zamanlarda izlediğim en oturaklı korku filmiydi. tavsiye ederim.

    edit: link patlamış, yenilendi.

  • an itibariyle evde akşam çayının yanında canım tatlı çekti. çocukluğumdan beri amansız bir şöbiyet aşığı olarak, yemeksepeti'ne bir bakayım joker falan varsa sipariş vereyim dedim. joker çıkmadı maalesef. sonra baktım güllüoğlu var, 1 kg şöbiyet söyleyeyim dedim. evde 5 kişiyiz ancak yeter diye düşündüm. ve evet fiyatı görmemle şok oldum. 1 kg şöbiyet 160 tl.

    sonra oturdum maaşımı hesapladım. ayda 25-26 iş günü çalışıyorum. 25 gün çalıştığımda günlüğüm 160 tl ye ancak geliyor. 26 çalıştıysam 160'ı bile göremiyorum. yani orta sınıf maaşı sayılabilecek maaşımın 1 günlük kısmı ile akşam canımın çektiği tatlıyı alamıyorum. 9 saat mesai yaptım ve karşılığında bir kilo tatlı alamadım. emeği geçenlerin ağzından burnundan gelsin yedikleri içtikleri.

  • 28 yil hayatimin askini bulucam diye dolandim durdum. sonunda buldum da. yaklasik iki yil ciktiktan sonra evlendik. ayaklarim yere degmiyordu. karninda kelebeklerin ucusmasi ne demek ogrenmistim. sonra bir gun bana baba olacaksin dedi. dedim ki ben bu hayatta hic yasamamisim. nasil bir mutluluk anlatamam. yasayanlar zaten bilir, yasamayanlar da umarim ogrenir. neyse uzatmayalim, gebeligin 24. haftasinda ogrendik ki bebekte gelisim geriligi var. sonuc husran tabi, 26 haftalikken kaybettik bebegimizi. arastirdik cocukta hic bir sorun yokmus. meger annesi, esim losemiymis. olsun dedik tedavisi var. mix tip cikti iyi mi(aml+all). 2.5 yil tedavi gordu, denenmedik kemoterapi kalmadi, 56 kilo olan esim 39 kiloya kadar dustu. habloid kemik iligi nakli yapildi. son alti ay esimden cok cocugum gibiydi. bebekler gibi her seyi icin yardima ihtiyac duyuyordu. annesi dahil herkes ya olsun ya iyilessin derken ben hep allahim her seyimi al ama esimi alma diye dua ettim. sonuc yine husran. 32 yasinda kaybettim. yaklasik 4 yil olacak. benim ic burkan detayim bu. bunu buraya niye yazdim onu da bilmiyorum.....
    edit: gelen mesajlar icin herkese cok tesekkur ediyorum. belki de bunun icin yazdim, belki cevremde anlaticak kimse kalmadi o yuzden onu bilemicem ama yazdigim icin memmunum.
    edit2: beni benden daha iyi anlayan yazar arkadaslarima cok tesekkurler. ozellikle "okurken sanki hayattan hep almak istedikleriniz varmış da bir türlü alamamışsınız, hep kursağınızda kalmış hevesleriniz gibi hissettim" diyen yazar arkadasa ayri bir tesekkur etmek istedim.

  • - pazar gunu seni kilisede goremedim john?
    + olum wilyımlarla göl tarafına balığa gittik, aha böyle böyle lüfer vardı.
    - deme be..

  • turgut uyar şiiri

    ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
    şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
    bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
    durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
    şu aranıp duran korkak ellerimi tut
    bu evleri atla bu evleri de bunları da
    göğe bakalım

    falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
    inecek var deriz otobüs durur ineriz
    bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
    herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
    hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
    herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
    herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
    nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
    beni bırak göğe bakalım

    senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
    tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
    bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
    sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
    seni aldım bu sunturlu yere getirdim
    sayısız penceren vardı bir bir kapattım
    bana dönesin diye bir bir kapattım
    şimdi otobüs gelir biner gideriz
    dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
    bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin
    seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
    durma kendini hatırlat
    durma göğe bakalım

  • 100 kişilik bilgisayar mühendisliği sınıfında ana bilgisayar bozulmuştur. yine kendisi de bilgisayar mühendisi olan profesörümüz epey uğraşır, beceremez tabi ki ve bizi dumurlara sürükleten o tarihi cümleyi kurar;

    -hademe hüseyini çağırsanıza ya o anlıyordu böyle işlerden.

    edit: bu entry instagram hesaplarında çok paylaşıldı. küçük bir dipnot geçeyim, bu hocamız bilkent, odtü, hacettepe gibi üniversitelerde eğitim görmüş bir hocamızdı. ve kendisi son khk'lar ile birlikte artık ihraç edildi. şükür.