ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
saat reklamlarında saatlerin onu on geçmesi
-
belki de başkası yazmıştır aramaya üşendim. biraz aradım bulamadım. ama böyle bir hadise var. tüm reklam görsellerinde saatleri aşağı yukarı 10'u 10 geçeye ayarlıyorlar. bilemedin 10'u 8 geçe olsun. fakat hiç saat 18:00'i gösteren reklam görmedim. çünkü 10'u 10 geçe olunca simetrik oluyormuş. üstelik gülen surata benziyormuş, bilinçaltında daha pozitif etki yaratıyormuş bakan insanda. ben ilk duyduğumda ha sittirin lan olur mu öyle geyik demiştim. fakat sonra baktım ki durum böyle.
bak şimdi mesela
bu
veya bu
ya da şu şekil
eski reklam
yeni reklam
bu da kanıtı
cartier
niye böyle
niye her reklam böyle?
sizin yapacağınız ayarı skim.
citizen de böyleymiş.
şopar
eskiden 8:20'ye ayarlıyorlarmış o da aslında 10'u 10 geçenin yatay eksene göre ters simetriği gibi. fakat orada akrep ve yelkovan aşağıya baktığı için sanki insanı da böyle daha çok demotive eden bir yönü var gibi diye bu standarda geçmişler. saatlerin çoğunun markası tepede olunca, saati 10'u 10 geçeye ayarladığımız zaman markayı çerçeveye almış gibi oluyor o açıdan bu durum zamanla endüstri standardına dönüşmüş. saatler için reklam sektörünün yazılmamış bir kuralı haline gelmiş bir durum.
1920'li 1930'lu yıllarda saat 8:19 veya 8:20 de kullanılıyor dediler ama üşenmedim baktım, orada da durum pek farklı değil.
özgür turhan (komedyen)
-
parantez içinde komedyen yazmasa, insanların komedyen olduğunu anlamayacağı bir isim. acaba bunun için ekşi sözlük'e ne kadar para verdi? parayla bu işler çözülüyorsa parasını verelim mizahı bıraksın. yapmış olduğu işleri beğenen birilerinin olması, bu ülkeden bir şey olmayacağının göstergesidir. kendisine güleceğime duvara baksam "sıvacılar sıva yapar, yeter artık ahmet çakar" cümlesi aklıma gelir daha çok gülerim.
sedaş'ın önüne 5 bin ölü civciv dökülmesi
efsanevi cimrilik hikayeleri
-
vaktiyle bir amca vardı tanıdığım. o kadar cimriydi ki, anlatamam.
-mercedes, audi alacak parası vardı. parçası ucuz diye tofaş şahin almıştı ama binmezdi o arabaya, benzini gidecek diye. her tarafa yürüyerek giderdi.
-üzerindeki tişörtler 10 yıllıktı, rengi solmuştu ama yinede giyerdi.
-12 yıldır kullandığı ayakkabıları vardı.
-ölene kadar dışarıda yemedi pahalı diye.
-karısına bir kez olsun dışarıda lokantada akşam yemeği ısmarlamadı, çok pahalı diye.
-ramazanda yoksullar için yapılan iftar yemeğine katılırdı. evde yemek bitmesin diye.
-yazın sıcaktan ölürdü antalya'da klimayı açmazdı. elektrik gidecek diye.
sonra her fani gibi bu dünyadan göçtü. öldüğünde bıraktığı miras 20 trilyon'du, eski parayla. şimdinin parasıyla 20.000.000 tl'si. ne mi oldu? o kadar parası 2 damadıyla bir gelinine kaldı. damatlarıyla gelinin altında son model bmw, mercedes, audi var. damatları öğlen yemeğini bodrum'da akşam yemeğini paris'te yiyorlar. gelini 2500 liralık çanta alıyor. damatları 1000 tl'lik takım elbise giyiyorlar. o parayla günlerini gün ediyorlar. krallar gibi yaşıyorlar.
birkaç ay önce damadını gördüm dışarıda altında 200.000 liralık bmw'siyle. o cimri amca geldi aklıma, parçası ucuz diye tofaş şahin almıştı ama binmezdi benzin parası gidecek diye.
o cimri amca ömrünün sonuna kadar varlık içinde yokluk çekti. şimdi ise eloğlu zevk-u sefa yapıyor.
demem o ki gençler hayatınızı yaşayın şu kısa dünyada.
haruki murakami
-
kurgularında sıklıkla bir aldatan kadına ve bir ölü genç kıza rastlarız. gerçek hayatıyla örtüşen bu kadınlardan başka, gizemli ve güçlü erkek karakterlerin tekrarı dikkatimi pek çekmemişti. en azından bu karakterlerin hayatındaki gerçek bir kişiyle ilişkili olacağını düşünmemiştim. barn burning hikayesini faulkner'ın barn burning'iyle birleştiren bir filmi* izledikten sonra bu adamların babası olabileceğine dair bir şüphe oluştu içimde.
şurada murakami'nin babası hakkındaki bir yazısı var. link
alkolik demese de alkol problemi olduğunu söylediği babasına ait iki anısından bahsetmiş.
ilki kedisini, deniz kenarındaki ıssız bir yere terk etmek üzere babasıyla çıktığı bisiklet yolculuğu hakkında. babasının kediyi terk etmeleri gerektiği konusundaki kesin yargısı ve onun bir çocuk bile olsa itiraz etmeden bu karara uyuşundan ötürü yaşadığı pişmanlığı anlatmış.
ikinci anısında da yine bahçelerindeki çok yüksek bir ağaca tırmanan kedisinin aşağı inemediğinde babasından yardım isteyişini anlatıyor.babası bunun imkansız olduğunu söylüyor ve kedi tüm gece miyavladıktan sonra ertesi sabah ortadan kayboluyor.
çocukluğundan çıkarıp getirdiği bu anılar, hayal kırıklığı yaratan babasından başka kedileri de kurgularında önemli bir yere oturtmuş.
babasını inatçı, soğuk ve uzak bir insan olarak tanımlıyor. oğluna anlattığı savaş anılarıyla devrettiği travmalar dışında, babasının murakami'de yarattığı hayalkırıklığına eş, murakami de babası için hep bir hayalkırıklığı olmuş. yine de bir isyan ve öfkeyle değil sakin bir kabullenmeyle anıyor babasını. hayatımızda olanlar kazara ve tesadüf eseriydi diyor. babasını ve kendisini toprağa düşen yağmur damlalarına benzetmiş. "adı olmayan, önemsiz ve yeri doldurulabilir yağmur damlaları olarak her birimizin duyguları, geçmişi ve o hayat içinde sürdürmek zorunda olduğu görevi var. ve toprağa düşünce yok oluyoruz, daha doğrusu daha büyük bir şeyin parçası oluyoruz."
her ne kadar o babasını affetmiş gibi görünse de kurgularında hep ondan bahsetmesi akla şu sözü getiriyor "geçmiş asla ölü değildir. hatta geçip gitmiş de değildir"*
iş görüşmesi diyalogları
-
yaşanmıştır!!!
işveren: sinirli misindir?
mösyö: hayır efendim, kolay kolay sinirlenmem.
işveren: şimdi ben sen çalışırken arkadan yaklaşıp ensene bi tokat atsam sinirlenmez misin?
mösyö: (aha yine bulduk bi deli) yok efendim niye sinirleneyim!
işveren: sen calisirken arkandan sessizce yaklaşıp parmakla durtsem rahatsız olmaz misin, tikin falan var mi?
mösyö: yoktur efendim...
işveren: parmak arası var mı sende?
mösyö: efendim, anlayamadım?
işveren: emzik diyom emzik, sigara içer misin?
mösyö: yok efendim içmem.
işveren: içki var mı? viski, rakı?
mösyö: yok efendim, ağır içkilerden hoşlanmam. arada sırada bira içeriz o kadar.
işveren: sap mısın?
mösyö: yalnızım efendim.
işveren: sapsın yani. tamam o zaman, şu kağıda imzanı at bakalım.
mösyö: içki içmediğime dair mi efendim?
işveren: yok yok sadece kağıdın en altına imzanı at.
mösyö: nası yani, boş kağıda imzamı mı atayım?
işveren: evet, n'oldu bize güvenmiyor musun yoksa?
mösyö: yok efendim ondan diil ama boş kağıda imza atamam.
bu sırada işveren dolabında saklamakta olduğu bursa işi ekmek bıçağını çıkartır ve üstüme yürür!
işveren: oğlum baksana, imzalamazsan bıçağı atacam kafana!!!
mösyö: (tamamen dumur olmuş bi şekilde) yok atamam efendim!!
işveren: (bu sırada bıçağı atar gibi yapmaktadır)lan at yoksa atacam haa!!
mösyö: atamam efendim, boş kağıda imza atılmayacağını herkes bilir, hem zaten o bıçağı bana atamazsınız!!!
işveren: ee o zaman ben niye bu bıçağı burda tutuyom zannediyorsun?
mösyö: (işverenin bıçağı çıkardığı dolapta bira kutuları olduğunu görerek) akşamları iş bitimi biranın yanında karpuz kesiyo olabilirsiniz!!
işveren: tamam o zaman, gel sana fabrikayı dolaştıralım!!!
mösyö: (allaaım niye hep deliler beni buluyor???)
arda turan
-
tutturmuşlar bir " bu çocuklara sahip çıkalım, bu çocukları üzmeyelim, bu çocukların alın teri vs..."
ulan yılda 4-5 milyon yuro kazanan çocuk mu olur?
yaran youtube yorumları
-
video: pembe mezarlık - model
yorum:
pembe mezarlık ne amk kaç yaşında insanlarsınız siz?
çürük çilek kokusu ne ? şekerden tabut ne amk ? koca koca adamların yaptığı şarkıya bak anlamıyo millet diye yardırın amk kelimeleri yanyana.
aha bende yazıyorum
turuncu bir müezzin gördüm rüyamda
aşık müminler keşkülden musalla taşında
gezinirken avluda bir anda
doldu ciğerlerim birden çürük hurma kokusuyla.
çürük çilek ne amk yaaa!
cüneyt özdemir'in ekşi yazarlarına sallaması
-
niye algı yaratıyorsunuz? adam büyük bir bölümünü tenzih ediyorum diyor. e dedikleri de doğru. tanımlamış olduğu sıfata uygun bir dolu dallama var burada. altına imza attığım sallamadır. ağzına sağlık cüneyt.
sokak kedileriyle medeniyet testi
-
benim bulduğum bir test yöntemi. herhangi bir yerleşim alanının medeni olup olmadığını öğrenmek istiyorsak, oradaki sokak kedilerine bakıyoruz.
eğer kediler sizden kaçmıyorsa oranın insanı medenidir.
türk televizyonlarındaki unutulamayan anlar
-
cukunu at isirip koparan bir dayi vardi. canli yayinda bayan spiker baglanmi$ti buna:
- sonra ben arkami dondum, at birden egilip kapti...
- neyi kapti?
- ya $eyi...
- nerenizi efendim?
- ...
- efendim neyi kapti at?
- gami$i gami$i.. he heheeeee...