ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ışıklar içinde yatsın
-
söyleyenlerin ateistmiş gibi yaptığı
ama kesinlikle olamadığı şey
ışıklar içinde yatsın nedir la? hele ki sonsuza kadar, ışıl ışıl.
kapat derim ben olsam, kapat da ışıkları bi uyuyalım rahat rahat
ben allah'a inanmıyorum ama bir güç var ekolü
o güç ne? kristal avize endüstrisi.
bir ateistin huzur bulması için gereken şey
-
ateist zaten huzurludur. tekerleme söylemesine gerek yok. ha öbür dünya diye bir şeye inanamaz ve kendisini cennet bahçelerinin beklemediğini de bilir. zaten öldükten sonra bilinç diye bir şey yoktur tıpkı doğmadan önce olduğu gibi. sıkıntı yok yani. huzur bulmanın inançla alakası yoktur. kişinin beklentileriyle veya bulunduğu konumla yetinmesiyle alakalıdır.
fenerbahçe otobüsüne saldırının baş sorumlusu
-
zaplarken a haber'de cevabını aradıklarını gördüm. dış mihraklar ve şer odakları arasında gidip geliyorlardı. magduru akp yalnız, o konuda sıkıntı yok.
edit: bu entry abartma şaka falan içermiyor. huzur ve güven ortamını bozmak için yapıldı dediler.
öldürülen köpek için hüngür hüngür ağlayan adam
-
dünyanın çekilir hale gelmesine neden olan insanlardan yalnızca biridir. köpeği öldüren o pezevenk ise, bu adamın tırnağındaki kir kadar bile değerli değildir.
şansal büyüka
-
1 dakikadan fazla konuşan herkese katılıyor. en sevdiği şey fikir onaylamak.
- artık beşiktaş'ın bu takım olma sorununu aşması lazım şansal.
- % 100.
- sorun sadece guti değil.
- kesin.
- benzer sorunlar gassarayda da var.
- sana % 1500 katılıyorum hocam.
şansal abi, bari katılırken verdiğin oranlara dikkat et, gözünü seveyim. bir de sürekli "hanki" diyorsun abi "hangi" olacak o. bir de yaptığın her yorumdan sonra soru soracakken "bilmem katılır mısın" diye başlıyorsun, gerek yok. bir de markus'a çok takılıyorsun abi, adam alman adam sağı solu belli olmaz, her yorumuna, her soruna "ya natürlih" diye cevap vere vere dağ gibi adam eridi gitti.
karşıya geçmek için basılan düğme
-
bugün, ekşi şeyler'e giren bir entry'de işlevsiz olduğu iddia edilse de her zaman o şekilde işlemezler. hatta, ışığın zamanlamasını ayarlamak için veri elde etmek üzere de kullanılırlar.
kadıköy'ü bilenler, göztepe parkı'na (60. yıl parkı) aşinadır. sahilyolu üzerinde göztepe ışıklara çıkmak üzere girdiğiniz yolunda bir adet trafik lambası bulunur. bu trafik lambasının hemen gerisinde, vakıfbank'ın az ilerisinde ise, otomobiller için hiç kırmızıya dönmeyen bir adet trafik lambası daha vardır. bu trafik lambası
işte bu trafik lambası bir gün yine burada yazar olan yakın arkadaşım ile benim enteresan bir denememize konu olmuştur. neden kırmızıya dönmediğini merak ettiğimiz için üşenmeden arabadan inmiş ve birkaç deneme yaparak otomobil sürücülerinin sinirlerini sınamıştık.
yaya butonuna her bastığımızda ışık, 10 saniye içerisinde kırmızıya dönüyordu. bunu birkaç kere (sayıyı ben de hatırlamıyorum, o ara çok işsizdik) denediğimizde ışığın sadece butona basılınca kırmızıya döndüğünü gördük.
butonun çalışması bir yana, hemen 2-3 gün sonrasında bu trafik lambası otomobillere otomatik olarak kırmızı olarak yanmaya başladı. o güne kadar hiç kırmızı yandığını görmediğimiz ve durmadığımız trafik lambasında, buton kullanım verilerinin alındığını ve yoğunluk nedeni ile zaman ayarlaması yapıldığını düşünüyoruz. (bu, otomatik olarak işleyen bir sistem de olabilir.)
özetle, bugün dahi o ışıkta (ki sürekli kırmızıda denk geliyoruz) durduğumuzda eserimizle gurur duyar (yalan, sinir oluyoruz) o malum geceyi anarız. siz de denk gelirseniz kulaklarımızı çınlatabilirsiniz zira biz kendi kendimize sövmeden geçmiyoruz.
ayrıca, londra ve edinburgh'da neredeyse kullandığım tüm butonlar aktif olarak çalışıyordu. gecenin körü de olsa, gün içi de olsa butona bastığınızda (bazıları anında, bazıları kısa bir gecikme sonrası) trafiği durduruyorlardı.
34 haftada 93 puan toplanabilen lig
-
89 puan olunca sportif gerçek 93 puan olunca babu babu babu.
denizden virüs bulaşmaz
-
deniz suyunun izotonik olduğunu sanan bir profesör. halbuki deniz suyunun hipertonik olduğu tıp fakültesini bırak, ortaokulda öğretilen bir bilgi. mesleği itibarsızlaştıran oytun'a, karatay'a alıştık ama artık her yerden yeni bir bilgisiz çıkıveriyor.
muhtemelen izotonik deniz suyu diye satılan burun spreylerinin, deniz suyuna saf su eklenerek izotonik yapıldığından haberi olmadığı için denizdeki suyu da izotonik sanıyor.
nusret'e twerk yaparken sevgiliye yakalanmak
-
nusret kaçak et keserken..
doğuda görev yapan genç bekar öğretmen kız
-
zor şartlarda görev yapan, ülkenin ücra köşelerinde eğitim hakkı olan çocuklara ulaşma ve eğitme gönüllülüğü gibi kutsal bir misyonu kabul eden, kazandığı paradan daha fazlasını sonuna kadar hakeden değerli insanlardır.
ortaöğretimde başörtüsünün serbest bırakılması
-
manyaklık..bu konuda en iyi sözü arthur schopenhauer 200 sene önce söylemiştir : "dünya, 15 yaşından küçük çocuklara din dersi vermeyecek kadar dürüst olursa, belki o zaman ona umut besleyebiliriz."
bystander effect
-
insanların çevrede başkaları varken acil durumlara müdahale etmemeleri, kayıtsız kalma durumlarını açıklayan bir psikolojik olgu. araştırmalara göre yalnız insanların müdahale etme olasılığı, yalnız olmadığının bilincinde olan insanlara göre daha fazladır.
yalnız bir insan, doğası gereği, acil bir durum karşısında yardıma ihtiyacı olan bir diğer insana genellikle kayıtsız kalamaz.
(bkz: bystander intervention)
konuyla ilgili olarak, genovese sendromu olarak bilinen olayda, 1964 yılında amerika'da kitty genovese isimli kız sokak ortasında saldırıya uğramış, bıçaklanmış ve ölüme terkedilmiştir. saldırı en az 38 görgü tanığının varlığında yarım saat sürmüş ve bu tanıklardan hiçbiri (gerek bulaşmak istemediklerinden gerek başkalarının aradığı yanılgısına düşerek) duruma müdahale etmemiştir.
kız babası olmak
-
şu anda onun şehrinden kendi şehrime giden bir otobüsün 21 numaralı koltuğunda yazıyorum bunu. onu başka bir şehirde bırakıp tekrar beni kimsenin beklemediği o eve gidiyorum...virusten dolayı 3 aydır onu göremedim... geçen cuma biraz umut ve koskoca bir korku ile yanına geldim. acaba beni unutmuşmudur diye korktum... çok korktum... bu dünyadan yok olup gitmeye razıyım... yeter ki beni unutmasın... mutfakta yerde oturmuş bebeklerin o mutfak eşyaları ile oynama rituelini gerçekleştiriyordu... kızım dedim... bana baktı bir an... elindeki eşyaları düzenli ve sakin bir şekilde bıraktı elinden. ayağa kalkıp bana yürüdü ellerini uzattı. kucağıma aldım. başını omzuma koyup defalarca baba dedi... sonra bana evdeki insanları tanıtmaya başladı. anne anne, dede , teyze.... diye.. sanki ben onları tanımıyorum gibi... sonra bana odasını gösterdi oyuncaklarını. sonra otur dedi oyuncak oynayalım... bir odada 6 7 kisi otururken ben ayağa kalkınca baba otur diyor. giderim yine diye... otur... maalesef 4 gün sonra otur dese dahi oturmadan yola çıkmak zorunda kaldım... dün gece onu ben uyuttum annesinin 4 aylıkken uyuturken dinlettiği ninniyi açtım... gülümseyerek uyudu... 25. mayıs tarihinde vefat etmişti annesi.. üzerinden 1 25 mayıs daha geçti...