hesabın var mı? giriş yap

  • metehan'dan bu yana destanlar yazan şanlı türk ordusu'nun bu duruma getirilmesinin tek sorumlusu vardır o kişi de bellidir.
    -evet ilk aklınızdan geçen kişi.

    zorunlu edit: metehan'dan bugüne şanlı türk ordusunun büyüklüğünü kastederek yaptığım yorumda sol görünümlü (solla alakası olmayan)ılık liberalleri,etnik faşistleri, siyasal islamcıları ve onların eski dava kardeşleri fetöcüleri kudurtmaktan büyük bir kıvanç duyuyorum.

  • organizasyon müthiş
    birebir fıkradakinin telefon versiyonu olmuş.

    temel yaralanmış, cam silerken elini kesmiş, demiş ki bir aile hekimine gideyim. kapıyı açmış içeri girmiş, önüne iki kapı çıkmış, birisinde ‘hastalıklar’yazıyor, diğerinde de ‘yaralanmalar’. ‘yaralanmalar’ kapısını açmış girmiş içeriye, bakmış orada da iki kapı, üzerinde ‘kanamalı’, ‘kanamasız’. demiş ben kanamalıya gideyim, parmağımda yara var diye. kanamalı kapıyı açmış içeriye girmiş, yine önüne iki kapı çıkmış, ‘hayati önemi olan’ ‘hayati önemi olmayan’. ‘hayati önemi olmayan’ kapıyı açmış, kendisini sokakta bulmuş. akşam temel eve gelmiş fadime sormuş: ‘nasıl, iyi baktılar mı?’ ‘vallahi hiç bakmadılar ama organizasyon müthişti’ demiş.

  • nüfus kağıdına göre 1777 mutki/bitlis doğumludur. 1934'te 157 yaşında öldüğünde, otopsisini yapan dr. behçet sabit en çok 130 yaşında olabileceğini rapor etmiştir. behçet beye göre ciğerlerindeki verem ve safra kesesinde bulunan taş dışında önemli bir sorunu yoktur. yeniçerilik, inşaat işçiliği ve hamallık serüvenlerinin ardından belediyenin bağladığı ser hademelik maaşıyla geçimini temin etmiştir. hatta bir dönem gedikpaşa kız sanayi-i nefise mektebi'nde model olarak çalışır. o dönemde erkek modellerin ihtiyarlar arasından seçilmesi adet olduğundan belli ki. dünyanın en yaşlı adamı olarak amerikaya davet edildiğinde gazetelerin rivayetine göre new york'un en yüksek binasının terasında, amerikanın refahı için kendisine dua ettirilir. ülkeye döndüğünde ise bu konudan çok kadınların yoğun ilgisine karşılık verip vermediği merak konusu olmuştur.

  • evime gelip wi-fi sifresini soran akrabalarim ve arkadaslarim yuzunden gidip bir tane (bkz: traffic shaper) ve bir tane de (bkz: access point) alip, gelenlere ozel misafir agi yaratip, onun sifresini de ucubik bir sey yapip kullanim kotasini 512 kbit/saniye ile sinirlandirdim. her gelen sifre istiyor, misafir sifresini veriyorum, bu cok yavas deyince de, benimki de oyle gulum deyip baglandigina baglanacagina pisman ediyorum. bir sonraki asamada, virus bulastirmak icin bir tane makina koyacagim ki, alsin ebesinin megabaytini...

  • ayranın zehirlenmeyi önleme amacıyla verildiğini düşündüğüm menü. ayran yerine kola isterseniz kabul etmeyebilirler.

  • kurtarıcılara duyulan özlem ya da kurtarıcı arayışı çocukluk çağına özgü sanrılardan biri olsa gerek, bir tanrı arayışı. oysa yetişkinlikle birlikte her deneyimde başka bir boyutunu algıladığımız, algılamamızın yararımıza olacağı şeyse şudur: bu arayış yalnızca bir sanrıdır. dertlerimizle, insani çaresizliğimizle başbaşa kalmaktan duyduğumuz endişeler yüzünden meselenin odak noktasını kaydırarak gerçekliğin üzerine bir perde örter ve çocuksu yanılsamamıza geri döneriz, yani tanrı arayışımıza.

    her şey bitti denilen anda beliren birinin bireyselliğimizde yol açabileceği tahribatı, özgürlük yoksunluğuna yol açabileceğini, bizi bir kukla misali parmağında oynatabileceğini vb vb olasılıkları göz önüne aldığımız anda beklenen birisi son derece tekinsiz bir karaktere bürünecektir. dertlerimizle birlikte özgürlüğümüzü de vermeye bu denli gönüllü olmak..gönüllü kulluktur bunun adı. bir kurtarıcı aramak aynı zamanda egemen bir gücün boyunduruğu altına girme arzusunun da, yani olgunlaşamamışlığın da, çocuksuluğun da göstergelerinden biridir.

    her şeyin bittiğinin düşünüldüğü anda biri çıka geliyorsa bu hiç de hayra alamet bir beliriş değildir. böyle bir fanteziye inanan yetişkinin bireyselliği tehlikelere karşı apaçıktır. bir başkasına diriltici güçler atfetmeye başladığımız anda onun tarafından yokedilme ihtimali de söz konusu olmaya başlar. o kadar büyük bir sorundur ki bireysellikten vazgeçiş, her şeyin bittiği düşünülen ana geri dönmek için çabalamayla sonuçlanabilir.

    her şey biter çünkü yaşamlarımız sınırlıdır. ölüm sadece yaşamın sonunu işaret etmez, yaşamın içinde de istediklerimizden pek çoğuna sahip olamayız ve bu da bir tür ölümdür. sadece yaşamın süresi değil, yaşam içi zamandaki istekler de sınırlanmıştır. mutsuzluğumuzdaen büyük paya sahip olan da varlığımızın dört bir yandan çizilmiş sınırları, sonluluğudur. başarılması yararımıza olacak şey de sonluluğun kabuludür. bir gün her şeyin biteceğinin, o ana kadarsa bazı şeylerin bitip başka bazılarının yeniden başlayacağının kabulü.

    insani mutsuzluğun bu döngülerinin içinden geçe geçe algılamak, farkındalık kazanmak ve kabullenmek, alçak gönüllülük kazanmak yerine mutsuzluk verici bitişlerden, irili ufaklı bu yaşam içi ölümlerden bir başkasının varlığına sığınarak kaçınmaya çalışmak...bu son derece basit bir ölüm inkarıdır. mutluluğu bana ver, mutsuzluk sana kalsın tavrıdır, zarları hileli atmak, açık gözlülük yaptığını zannetmektir. böyle bir dünya sadece çocuğun zihninde var.

    fantezi dünyamızın yaratımlarından biri olmak dışında öyle biri yok ve eğer olsaydı bile...ondan yaşam dilenirken ölümle yüzleşmeyeceğimizden nasıl emin olacaktık? bu kadar trajik riskler almak yerine neyin bitip neyin kaldığını düşünmek daha akıllıca olabilir.

  • sürekli böyle yorum alan bir sürü ünlünün normalde umursamadığı, cem yılmaz'ın ise dikkate alıp, kendince eğlendiği yorum. adamın yorumundan ziyade cem yılmaz'ın olayla dalga geçmesi daha komik. onun mizah anlayışıyla bakınca baya komik hatta. adam yıllardır ülkenin durumunu anlatıyor, klişeleri vs. bir kez daha hak verdirtti. düşünsenize adam sürekli böyle yorumlar okuyor. işinde gücündesin para kazanıyorsun ama birilerinden fazla kazanıyorsun diye herşeyinle eleştiriliyorsun. o da işin eğlencesinde cennet resmi (temsili) falan paylaşıyor. bence çok komik. *

  • koca bir ülkeyi batırıp 100 yıl sürecek çıkmazlara sokan birisinin siyasi rakibini ssk'yı batırmakla suçlaması da ne bileyim, biraz garip.