hesabın var mı? giriş yap

  • geleceğine yön vermeyi düşünen gençlere yol gösterecek karşılaştırmadır.

    endüstri, makine, elektronik vs. fark etmez ne mühendisi olmak isterseniz önce deli gibi çalışmanız gerekecek o bölüme girmek için.

    dershaneler özel dersler akıp giden dünya para.

    sonra en az 4 sene sürüneceksiniz vizeler finaller derken. yaş olacak 22-23...
    okul bitecek bir gün ne güzel.
    artık mühendis sizsiniz.
    aileniz hava atacak konu komşuya bizim oğlan mühendis çıktı diye.

    oysa siz odanızda kariyer sitelerinde sürünürken cebinizde sigara alacak para olmayacak zaman zaman.

    ve nihayet iş bulacaksınız.

    1800 tl maaş + yemek + ssk

    çaresiz başlayacaksınız bu maratona 25 yaşında.
    şansınız varsa 30 yaşında şef 35 yaşında müdür yardımcısı 40'lı yaşlarda da müdür olacaksınız.
    bakın şansınız varsa diyorum !

    gelelim berberliğe...

    berber der geçersin belki de.
    kızın olsa berbere değil mühendise verirsin kesin.

    oysa o berber 12 yaşında çırak, 18 yaşında kalfa, 25 yaşında patron oluyo.
    yani mühendisin daha yeni iş bulduğu yaşta koskoca patron oluyo.

    sonra o mühendis iş bulduğu için traş olmaya gittiği o berbere sevincini anlatıyo.
    berberde "hayırlı olsun karşiim" dediği mühendisin arkasından acıyan gözlerle bakıp hangi arabayı alsam acaba diye internete girip çırağından çay istiyo...

  • bu hakimler de kendini iyice bir şey zannetmeye başladı.

    sizin borunuz sıradan vatandaşa ötüyor. o doktorun abisi akp ilçe başkanı olsa haritadan yer beğenecektin kendine.

  • iletişim fakültelerinde örnek vaka olarak okutulabilecek kurumsal iletişim kazası. müşteriye "yalancısın sen" demeler, müşterinin karısına yazdığı özel mesajı twitter'dan herkese duyurmalar ve defalarca üste çıktıktan sonra "neyse özrünü dilersin bir ara" diye son sözü söylemeler.

    http://i.imgur.com/ehgmpqk.png

    memleketin yeni zaman girişimcisi bile otogardaki biletçiden öte gidemiyor müşteri ilişkileri konusunda, adamın bir "çıkışa gel delikanlıysan" demediği kalmış resmen.

    ha ben hiç şaşırmadım, en son burayı kullandığımda çiçek gönderilen kişiye çiçeğin faturasını da göndermişlerdi ve kendi hataları olduğunu kanıtlamama rağmen ne özür dilemişler ne de neden kızdığımı anlamışlardı. başlarındaki adamdan belliymiş meğer, keşke o zaman bileydim de yarım günümü noşa harcamayaydım bunların müşteri hizmetlerine laf anlatmakla

  • simdi en son gittigim metallica konserinden sonra kesinlikle tescilledim ben bunu. yabanci bir grubun elemani ne derse desin bizim seyircimiz hep ayni mecbur cevabi veriyor. bir kac ornek 27 temmuz 2008 metallica istanbul konserinden:

    james hetfield: istanbuuuuulll
    seyirci:yeah

    james hetfield:metallicaaaa
    seyirci:yeah

    james hetfield:istanbuuuuulll
    seyirci:yeah

    james hetfield:metallicaaaa
    seyirci:yeah

    james hetfield:how are you doing tonight?
    seyirci:yeah???

    james hetfield:you guys are incredible
    seyirci:yeah???

    james hetfield:i think that's enough for today.
    seyirci:yeah???

    ilerde cakalin biri cikacak:

    -istanbuuuulll....
    -yeah
    -are you responsible for the armenian genocide?
    -yeah!!!

    o zaman sicicaz iste. serefsizim avrupa gazeteleri baslik atar, elli bin turk kendi agziyla itiraf etti diye.

  • işten çıkmış, minibüse binmişim ve burnumdan soluyorum. minibüs kalabalık, ayakta ve ön taraftayım. cebimden bir milyon çıkarıp şoföre bir kişi alır mısın deyip para üstü olan 250 binlirayı bekliyorum. bu arada para uzatanlara kıl kıl bakıp, verilen paraları hiç konuşmadan şoförün önüne atıyorum.

    bu sırada soför 10 milyonun üstü deyip elime paraları tutuşturuyor. tüm kıllığımla “on milyonun üstü” diye ünleyerek ve kafamı bile çevirmeden parayı arkaya uzatıyorum. parayı kimse elimden almıyor. biraz daha yüksek bir tonla “on milyonun üstü” diye bağırıyorum, yanıt yok. “hey allam ya” deyip şoföre parayı geri uzatıyorum ve “al abicim, istemiyorlar demek ki para üstünü” diyorum. soför parayı şaşkınca alıyor ve aynadan yolculara göz gezdirip bir kez de o soruyor "on milyonu kim vermişti” diye.

    bu sırada gözümün önüne dört beş görüntü aniden flashback ler halinde çakıyor. işten çıkış, bakkalda 10 milyonu bozmayan amca, bu yüzden dergi alamayış, başka paranın olmadığını hatırlama...
    evet, o 10 milyonu ben vermiştim.. ben...ben...en.nn...

    o kıl sert halimden nasıl yavşak moduna geçtiğimi de anlatmıyor, sözlükçülerin hayal gücüne bırakıyorum. oy oy oy oyy...

  • gelen mesaj :
    ...
    cevabım :
    ....
    gelen cevap :
    klasizm ve klişelerden arınmış bir ruh hali yansıman var ve bu beni çekti seni detaylarınla tanımayı isterim.

    (bkz: vay anasını)

  • kondüktörler için inceledikleri çaylaklık entryleri "sözlük'te bu ayarda bir yazar olacağım" türünde bir taahhüt. yazar olduktan sonra çaylaklık entrylerindeki özeni bir kenara bırakıp canavara dönüşen yazarlar kondüktörlerin zamanlarını çaldıkları gibi, sözlük'e de zarar veriyorlar.

    artık çaylaklık entryleri uygun bulunarak yazar yapılmış yeni yazarların sonraki entrylerinde aynı özen görülmediği takdirde kondüktörler bu yazarları uçurabilecekler.

    çaylaklık ile sözlük yazarlığı arasındaki geçiş sürecinin ya yazarsın, ya değilsin keskinliğinde olması ileride değişecek şeylerden, bu aynı zamanda hepimiz için ileride olacaklara bir alıştırma da olmuş olur.

    not: halihazırda entry silme ve yazar uçurma yetkisi olanların bu yetkileri aynen devam ediyor olacak.