hesabın var mı? giriş yap

  • çoğu zenci futbolcu kendisini hayır işlerine adamaktadır. futbolu bıraktıktan sonra kurdukları vakıfların işleriyle ilgilenir ya da kurulmuş vakıflara destek olurlar. geri kalmış ülkrlerinin bakanlıklarını federasyonlarını veya spor bakanlığı bünyesindeki kurumlarını kalkındırmaya çalışırlar. ülkelerine vakıf futbol okulları açıp bizzat kendileri işin başında durup çocukları suçtan uzak tutmaya ve aralarından yetenekli olanlarını futbolcu yapmaya uğraşırlar
    yokluk çok kötü bişey oğlum. kendileri bu yoklukla büyüdükleri için aynı durumdaki insanlara yardım etmeyi teknik direktörlük yaparak servetlerine servet katmaya tercih ederler.

  • dizinin bel kemiği şu diyalogtur:

    - neler oluyor?

    - şimdi anlatamam. bana inanmalısın. dediğimi yap zamanımız yok.

    karaterler arasında sıkça geçen bu konuşma aslında seyirci ve senaryo yazarları arasında da şu şekilde geçmektedir:

    - neler oluyor?

    -şimdi anlatamayız. bize inan çok güzel bağlayacağız. izlemeye devam et.

  • yokluğuna çok üzüldüğüm dergi. ne kadar ay geçti bir de o güzelim sayfalara bakmadan. ne albümler çıktı oysa.

    oturmuş müzik dinlerken birden aklıma 26 ekim 2006'daki metric konseri * geldi. hayır gittiğimden değil ama o zamanlar adana'da lise okuyan bünyeme, grupla yaptıkları röportaj şeker şerbet gibi gelmişti. her ay kısa dalga bölümünde kimleri tanıtacaklar diye meraklar edip, yeni ses soluklar için sabırsızlanıyordum. temalı listelerinden az mı playlist hazırladım, ajanda kısmının üzerindeki kitap alıntılarını az mı karıştırdım. liste kısmında her ay beyoğlu ve kadıköy plakçı ve barlarında rağbet gören albümlerine göz gezdirip, istanbullu gençlerin belki de bıktığı, lakin benim henüz adım bile atmadığım mekanlarını öğrenmeye çalışırdım. lale plak o zamanlar sadece bir isim, karga'nınsa kasveti üzerime sinmemiş..

    şimdiyse roll yok. bir+bir var, iyi güzel hoş ama roll başkaydı. roll, 2000'lerin başlangıcı da var demekti. bir nevi hafıza gibi. dönüp elimdeki eski sayılara bakıyorum da şu an müzikte iyi yerlere gelmiş, severek dinlediğimiz insanların aslında seneler önce de istanbul'a bir uğrayıp konser verdiklerini anımsıyorum yeniden. ne vakit okuyacak kitap bulamasam, bir öneriye ihtiyacım olsa, açıyorum alıntılar kısmını, kitapların isimlerini not düşüyorum. elimdeki sayılar çekmecelere sığmıyor, kitaplıklardan fırlıyor. roll'u dergi olarak göremiyorum. hala okuyup da bitiremediğim bir kitap gibi o. hala dinlediğim bir albüm..

  • zamaninda duzgun erkegin yuzune bakmayip, yanlis erkeklerin pesinde kosanlarin husnu kuruntusudur.

  • su an karim los angeles - istanbul ucaginda.
    malezyadaki olayin oldugu gun bu basligi gorunce bir an kalbim hizlandi bir dusuncesiz yuzunden.

    sozlugu hic ilgilendirmeyen ucustur. atin luzumsuz adamlari buradan ya.

  • devlet kendi insanına turist kadar değer vermezse, turist neden versin? diye sordurtan durum.
    ya adamın kafası baya iyidi, ya da o da durumun farkında olduğu için, bana nasılsa bir şey olmaz diye şansını denedi.

  • bugün yeni bir paylaşım geldi;

    ilgili paylaşım

    finlandiya'nın en ünlü yapılarından biri olan helsinki katedrali önündeki merdivenlere eşofmanlarıyla oturup, donut yiyerek poz veren kişi; finlandiya başbakanı sanna marin.

    bizim memlekette çok uzun yıllar görülemeyecek bir tablo.

    edit1: yapmacık paylaşım denmiş. bu kadın başbakan olduğunda instagram sayfasında asansörde aynada çektiği selfie fotoğrafları vardı. neyin yapmacığı? kanıt

    edit2: yaklaşık 6 aydır finlandiya’da yaşıyorum. finlere böyle bir başbakan gerçekten çok yakışıyor. finler yaşantılarında inanılmaz mütevazi insanlar. sanna marin de direkt halkın temsilcisi.

  • organize suc. tek suclusu kesinlikle tecavuzu gerceklestiren kisi degildir. onunla beraber kizin ailesi, olaydan haberi olan herkes ve bu olaya izin veren devlet de sucludur, cezalandirilmasi gerekir.

  • "ciddi bir hastalık yaşamamış olanlar tam olarak yaşamış sayılmazlar". bir hastanın ruh halini bundan daha iyi tasvir eden bir roman daha görmedim. okuduğum en etkileyici romanlardandı. uzun süre ciddi bir hastalıkla mücadele eden kişinin karakterini inanılmaz anlatmış. romanlardan zevk alamamasını romanlardaki karakterlerden daha önemli olduğunu düşünmesiyle açıklamış nüzhet. gerçekten, ciddi bir hastalığın pençesinde yıllarca uğraşan insan hayatıyla durmadan savaş veren yorgun bir askere dönüşür. diğer herşey önemsizleşir. bunu yaşamış biri olarak inanılmaz bir şekilde dile de getirmiş peyami safa. hele ameliyathanelere bakışı ve "öncesibeklemeleri" muhteşem.