hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    herşey iyi hoş da, jack nasıl da adanın koruyuculuğunu kitledi hurley'e. hiç müsait misin, düşünür müsün, yapabilir misin, nerden baksan bi 200 - 300 yıl falan sürer bak bi düşün istersen yok. hop, aga ben aşşa iniorum bi bok yediydik onu düzeltcem, ada ellerinden öper.

    ben ömrümde böyle iş kitleme görmedim.

    --- spoiler ---

  • 5. sınıftan lise 1 e kadar yaşını "ı am eleven years old." diye söyleyen arkadaşım aklımda kalan ilk şey

  • görsel

    telefonumu yaklasik 5 yıldır kullanıyorum (iphone 6s) değiştirip yeni bir iphone 13 alayım dedim. yeni dediysem de bu ay çıkaracaklari modeli de sayarsak 2 alt modelini 2023 turkiyesinde kredi ile almaya çalışıyorum. neyse allahim bu ne?? 50 binin geri ödemesi 146 bin lira!! yani kabaca vergisiz fiyatı 25 bin lira olan bir telefona sahip olabilmek için 120 bin lira fazladan para vermem gerekiyor. buda böyle bir 2023 turkiyesi anımdır. yayında yapımda emeği geçen herkesin allah belasını versin ne diyeyim.

    edit: sevgili her boka muhalif arkadaşlar sizce konu burada 50 bine krediyle telefon alınması mi sadece? telefonu unut, gozum bozuk gozluk alacagim, çocuğum var okul alışverişi yapacagim, ev sahibi zoruyla evden çıkarılıyorum yeni eve gecmek için nakliye depozito vs parası ihtiyacı için çekecegim. liste uzar gider. konu gercekten telefon mu sence? 50 bin liraya nasil 146 bin geri ödeme olur konu bu!

  • bir nevi içten içe intikam alma duygusuyla hayalgücünün birleşmesi sonucu çocuk hissiyatının varabileceği son nokta. bir diğer tanımla da çocukluğum..

    evi alt üst etmişim, vitrin aşağı inmiş, elektrik süpürgesinin borusu kopmuş, abime top atayımm derken vazoyu kırmışım, duvarlarda resimler, parkelerde çizikler.... evet evet aynen öyle....

    ve gittiği misafirlikten ya da çarşıdan dönen anne eve girer...

    - oğlum bu evin hali ne böyle?
    - anne rasim gelmiş...
    - ya sen ne biçim bi çocuksun? iki dakika kıçının üstünde oturamaz mısın?
    - annee...
    - bıktım senden bak bakalım akşamüstü dışarı çıkabiliyor musun sen?
    - ann....
    - rezil şey seni defol odana allahım ya nasıl süpürücem ben şimdi evi, daha da yeni almıştık...
    - üühühüüüü

    odasına çekilen ben bir yandan sular seller gibi ağlar, bi yandan hıçkırık nöbetleri ile sarsılırken kafamdan çektiğim film sahne sahne akardı:

    'pencereyi açıyorum. bir kağıda 'anne seni her zaman sevdim' yazıp aşağı atlıyorum. annem çığlıklar içinde... cenazemde herkes ağlıyor. babam bitkin. 'nereye gittin oğlum' diyor. herkes perişan. herkes beni seviyor herkes beni seviyor'.

    ve hemen ardından başka bir senaryo:

    ' o kadar çok ağlıyorum ki nefessiz kalıp ölüyorum. içeri annem geliyor ve 'naptım beeeen' diye ağlıyor. işte beni üzdü sıra onda, o da üzülsün'.

    bu görüntüler eşliğinde ruhum dayanamıyor ve bağırmaya başlıyorum:

    -keşke ölseydim de sen de rahat etseydiiiiinnnn

    ehh ana yüreği işte. az önce azarlayan o değilmiş gibi ağlamama, son söylediğim lafa dayanamayıp odama giriyor, sarılıyoruz, hemen ölme planlarını bir dahaki sefere kadar rafa kaldırıyorum ve hayatı ve annemi seviyorum. hem de çok.

    'keşke ölseydim de siz de benden kurtulurdunuz' diye bağırdı yarım saat önce 6 yaşında dünyalar tatlısı kuzenim. aklından neler geçtiğini biliyorum bebek beni kandıramazsın ahahaha:)

  • arapların harika (!) bir şekilde işlettiği, akdeniz'i kızıldeniz'e bağlayan diğer adı "marlboro canal" olan kanalın adıdır.

    günümüzde bir geminin geçiş ücreti tug boat (römorkör) hariç 75,000 dolardan başlayıp 400,000 dolara kadar çıkabilmektedir. tabii bu sadece görünen ücrettir. bunun yanında kuzey afrika'daki arap limanlarının çoğunda geçerli olan alternatif ödeme biçimlerinden "halva, cigarette my friend, presents my friend presents!" da geçerli olup sıklıkla istenmektedir.

    denizcilik camiasında marlboro canal olarak bilinen bu kanal lakabını kanal geçişi esnasında gemiye çıkan yetkililerin pazarlığı marlboro ile açıp genelde bir geçiş boyunca toplam 1-1.5 box (50-75 karton) sigara almalarından alır. tabii bunların yanında kuru yemiş, helva, sabun, zeytinyağı vs aklınıza gelebilecek bilimum malzemeyi de istedikleri görülmemiş şey değildir.

    bir de sahte sağlıkçı, gümrükçü vb meselesi var ki araplarla haşır neşir olmayanlar için şaşırtıcı olsa bile kuzey afrika sahillerinde sıradan bir gündür. şöyle ki bu kanalda seyrederken geminize gelen her resmi yazılı, içinde resmi üniformalı insan bulunduran bota aldanıp da geminize aborda ettirip içindekilere de "hediyelerini" sunarsanız ertesi gün o ekibin orijinali gelip karton karton sigara alırken önceki gün gelenlerin sahte üniforma ve botla gelen bir ekip olduğunu öğrenip slopchestte kaç karton kaldı lan hesaplarına başlayabilirsiniz.

    vermiyorum lan derseniz de gerçekleşecek olası senaryolar:

    - kılavuz kaptan geminizi bile bile sığlığa doğru kaçırtır (saçma dümen komutlarıyla geminin dolaylı yoldan sığlığa doğru yönelmesini sağlar), gemiyi tehlikeye atacak pozisyonlara sokar fark edemezseniz oturursunuz bir sığlığa veya topuğa. nasıl olsa kılavuz kaptanlar köprüüstünde sadece tavsiye verici konumunda.

    - sağlıkçısı karantinayı kaldırmaz uğraşırsınız. hadi kaldırdı bu sefer revirinizi ve ilaç stoğunuzu kontrol eder ve saçma sapan bir ilaç yok diye olay çıkarır.

    - elektrikçisi gelir süveyş feneriniz kurala uygun değil der geçişinizi engeller vs vs

    tüm bunlar gemiyi 1 gün bile geciktirecek olsa armatör zarar yazacağından 1-1.5 box sigara bu adamlara her seferinde verilir, onlar da iyice arsızlaşır.

    bu kanalı işleten arabın bunu (bkz: marlboro port) yapmaması ayıp olurdu diye düşünüyorsanız merak etmeyin tabii ki onu da yapmışlar. günümüzde yabancı firmaların işlettiği bir kaç özel liman hariç kuzey afrika sahillerindeki herhangi bir limana her girişinizde kılavuz kaptana, liman başkanlığına, liman işçilerine, römorkörlere, gümrükçülere, deniz polisine ona buna herkese sigara verirsiniz.

    bir de minik son not; yeni türkiyemizde mükemmel (!) arap kültürüne özenmiş olacaklar ki son bir kaç senedir bu sigara mevzusuna bizim gümrükçülerimiz ve deniz polisimiz de başladı.

  • ondort yasimdaydim, artik zamani geldi dediler en cok da surekli hastalanarak onlara cektirdigim zulumu azaltmak icin olmali bademciklerimden kurtulmak icin beni ameliyat ettirmeye karar verdiler. okullar subat tatiline girmisti, kotu gri bir ankara kisinda otobus ve dolmusla elimde torba hastaneye gittik uvey annemle. ankara hastanesine gittik, doktoru gorduk, bana kalacagim odayi gosterdiler. tek kisilik oda, babam oyle olsun demis, sagolsun. doktor, "simdi sen dinlen, ameliyat yarina" dedi. uvey annem cocuklar evde yanliz dedi, beni birakip gitti. gunun geri kalan kisminda kitap okudum. gece lambasini acik birakip yattim, hastanenin sesleri acilip kapanan kapilarin sesleri giderek kesildi. uyumusum.
    sabah doktor geldiginde pencereden disari bakiyordum. "yok mu yaninda kimse?" dedi. "yok", dedim, "herkesin isi gucu var". "tamam o zaman hadi gidelim dedi", uzun koridorlardan gecip ameliyathane olmasi gereken yere vardik. "seni uyutamam, yaninda buyuk yok, zaten de bu ameliyatta kimse uyutulmaz, onun icin simdi sen sandalyeye otur" dedi. oturdum. "bademciklerine igne yapacagim, onlari uyusturacagim, ve alacagim, hic acimayacak, tamam mi?" basimi salladim, doktor simdi dusunuyorum da otuz kusur yaslarinda olmaliydi, bana cok yasli gorunuyordu o zaman tabii, koskocaman adam, canin acimayacak diyorsa acimaz herhalde diye dusundum. yanilmisim.
    onume oturdu, yandaki masadan buyuk bir siringa aldi ve igne takti. gozume koskocaman gorunen o igneyi bademciklerimin etrafina batirip cikardikca gozlerimden sesizce gelen yaslari "ne var bunda aglananacak, koskocaman kizsin sen" diyerek gene kendisi sildi. "bitti artik, bundan sonra acimayacak, tamam mi?" bu sefer basimi sallamadim, yalan soylemisti ve ben ona olan inancimi yitirmistim.
    "simdi bademciklerini alacagim, cok surmez hemen biter, sen sessiz dur tamam mi?"
    agzima giren makasi gorunce gozlerimi kapadim, annemi istiyorum dedim icimden, anne neredesin, keske yanimda olsaydin simdi. ama makas agzima girmisti bir kere, hic acimasizca kesiyordu bir yerlerimi; kirt-kirt-kirt-kirt-kirt. doktorun soluklari kalbimin gumburdeyen sesine karisiyor kulaklarima doluyor, basimi donduruyordu. kirt-kirt-kirt-kirt. anne neredesin?
    "tukur simdi" doktor ellerimi tuttu, "buz kesmissin, bak simdi seni yatagina goturup yatiracagiz, dinlenirsin, tamam mi?" tamam degil dedim icimden, beni kestin, sesini duydum, artik tamam degilim. doktor beni odama yolladi, uzun koridorlardan gecip odama geldik. yattim.
    yatagin basinda duran masanin ustundeki siyah klasik telefon oglene dogru caldi. babamdi.
    "nasilsin kizim?"
    "iyiyim baba"
    "istedigin birsey var mi?"
    biraz ilgi, biraz sevkat, tutulacak sicak bir el demedim ona.
    "hayir baba, tesekkur ederim."
    "hadi yat uyu, iki gune kalmaz iyilesirsin"
    "evet, tesekkur ederim"
    ertesi gunu cok kotu oldum, sanki olmayan bademciklerim gene sismistii ve bu sefer artik sesim de cikmiyordu, yataktan hic kalkmadim, doktor geldi beni gormeye, "kimse yok mu yaninda? yanliz misin?" basimi salladim evet babindan. " "hmmmm, sana mecmua getireyim mi, biraz eglenirsin" kalkti gitti bir muddet sonra elinde bir suru mecmuaya geri geldi. "bak fotoroman da var, sever misin?" basimi salladim. fotoromani kim sevmezdi ki o zamanlar? "al oku, ben de burada senin yaninda oturayim, kitabimi okuyayaim."
    o hastanede dort bes gun kalmis olmaliyim, babam ve annem telefonla hatirimi sordular birkac kere, yanima doktorla hemsireden baska kimse gelmedi. aksam yemeginden sonra yarim saat icin bile olsa doktorum bana getirecegi gazeteleri mecmualari nereden buluyorsa buluyor getiriyordu. o kitaplarini okurken ben mecmualarima bakiyordum. son gece ertesi gunu beni taburcu edecegini soyledi. "ama birisinin gelip seni goturmesi lazim, seni kendi basina birakamam kapiya" gulustuk. "uvey annem gelecek sanirim", dedim. "eh nihayet" dedi.
    ertsi sabah beni taburcu ederken tokalastik. ona tesekkur ederken ameliyat icin degil ama sonrasi icin demedim.
    "cok iyi doktorsunuz" dedim, "bir gun ben de sizin gibi bir doktor olmayi isterim"
    kucukcuk cocukmusum gibi burnumu fiskeledi. "daha iyilerini olacaksin sen"
    gene yalan soylemisti, doktor olmayacaktim.

  • tam o anda insanın aklına onlarca şey gelir.

    -o son filmi izlemeyecektim.
    -nasıl kitapçık lan bu.
    -üçüncüsünü c mi yapsam.
    -10. soruya geldik hiç a işaretlemedim amk. birini a yapayım.
    -tüm test bitsin şu şıkları bi sayayım.
    -boşver ya kalsın, en azından 2'si bu şıktır bunun.

    gibi onlarca fikir.