hesabın var mı? giriş yap

  • yapılan en küçük bir eylem ya da alınan en küçük bir karar bile hayatımızın gidişatını önemli bir şekilde etkileme yetisine sahiptir. hayatımızın akışı, bir kelebeğin kanadı büyüklüğünde olan seçimlerimizde dahi hiç umulmadık noktalara ulaşabilir. bu etkenlerden belki de en önemlisi zaman kavramıdır. yolda yürüken elinizden düşürdüğümüz kitabı almak için kaybettiğiniz bir saniye, kavşakta freni kopmuş bir aracın size yirmi santim fark ile çarpmamasına neden olabilir. peki ya kitabınızı düşürmeseydiniz ne olacaktı? biz bunu daha çok şans olarak adlandırıyoruz fakat herşey bu kadar basit mi acaba? ihtimaller o kadar çok ki, insan beyninde bunu canlandıramıyor bile. bir düşünün kitabınızı düşürmeden önce size adres soran yaşlı adam olmasaydı siz kitabınızı düşürür müydünüz? ya da yolda gördüğünüz dilenciye para vermeseydiniz o yaşlı adam size adres soracak mıydı? ve ya hava güzel diye sahilden gitmemiş olsaydınız o dilenciyle karşılaşacak mıydınız? bu ihtimallerin sonu yok. ve hayatımız da bu ihtimaller sonucu bir zincir gibi şekilleniyor. malesef insan, iyi ya da kötü olan ihtimali yalnızca seçimini yaptıktan sonra görebiliyor ve bir çok kez de seçim yaptığının farkında bile olmuyor.

    hayatımız sadece kendimizin yaptığı eylemlerden oluşmuyor, dış çevrenin de oldukça büyük bir etkisi var. şöyle ki, freni patlayan aracın sürücüsü o aracın bakımını zamanında yaptırsaydı ya da evden biraz daha erken çıkp acele etmek zorunda kalmasaydı yine çok farklı ihtimaller oluşacaktı ve sürücü ile sizin hayatımız belki de hiç bir zaman kesişmeyecekti.

    kelebek etkisinin hayatımız üzerindeki etkisi de mekan kavramı ile değişiklik gösterebiliyor. kapalı ortamlarda yapılan küçük eylemler hayatımızda büyük değişikliğe neden olmayabilirken yolda yürürken adımımızı beş santim daha fazla atmamız köklü değişikliklere yol açabilmektedir.

    the butterfly effect filmi bu nedenle biraz daha düz mantıkta düşünülerek çekilmiş bir film. şunu yaparsa hayatı bu şekilde olur şeklinde bir anlatım vardır ki, her bir eylemden sonra hayatta binlerce milyonlarca seçimin daha olacağı pek işlenmemiştir, işlenmesi de pek mümkün değildir. buna rağmen run lola run filminde bu ihtimaller çok güzel anlatılmıştır. özellikle de lola’nın karşılaştığı kişilerin gelecekte ne durumda olacağı çok iyi şekilde işlenmiştir.

    farkına varmasak da sürekli bir kelebek etkisi içerisindeyiz. hatta siz bu yazıyı okurken bile bir seçim yaptınız ve bellki de hayatınızda küçük ya da büyük değişikliklere neden olacaksınız.

  • kendisinin kel kafasını öptüğümü söylemiş miydim?

    fenerbahçe'den kovulduktan sonra, türkiye'den ayrılmadan 2 gün önce acarkent'te yer alan evine gittim. zar zor ulaşabildiğim aslanlı ev tariflerinden yola çıkarak evini buldum. kapıda nakliye için bir kamyon, 3-4 tane taraftar, bedri baykam ve asistanı vardı. benim boynumda boyunluk, 10 gün önce talihsiz bir kaza ile boynumu kırmıştım. sağa sola robocop gibi bakınıyorum. sonra kamyona eşya taşıyan alex de souza geldi kapıya, ayağında terliklerle.

    tanıştım. alex de souza ile tanıştım. ben adımı söyledim. merhaba ben alex dedi. mütevazı kelimesinin içini dolduran bir adam. kendisine dert yandım, başkan aziz yıldırım ve aykut kocaman hakkında serzenişte bulundum. problem yok dedi. sanki kovulan benmişim gibi, o kadar sakin ve vefalıydı. o kadar fenerbahçeliydi. ve bir o kadar mutsuz ve üzgündü.

    ben aslında ingilizce konuşuruz diye düşünüyordum ama başından itibaren bütün sohbet türkçe gelişti. çocukları, eşini falan sordum. alex de souza'ya bildiğin halini, hatırını sordum yani. kendisi için hazırladığım ufak bir hediye verdim. sonunda nasıl oldu bilmiyorum, bir anda eğil kafandan öpücem dedim. güldü ve kafasını eğdi. ben alex'in kafasından öperken, bedri baykam'ın asistanı fotoğrafımızı çekiyordu. sanki iki eski arkadaşmış gibi tokalaştık, beraber atkı açtık, sarıldık ve vedalaştık.

    o anlar hayatımın unutulmaz anları arasında yerini aldı. gecenin bir vakti fitbol dergi'de samet güzel'in yazısını okurken geldi aklıma ve yazmak istedim. bu adam kesinlikle bir futbolcudan fazlası. ciddi anlamda duygusal ve iyi bir insan. saha içi ve saha dışında kesinlikle aynı yapıda olan, hayatımda arkadaşım olarak temasta kalmasını isteyebileceğim bir insan. yolu hep açık olsun.

  • uzun hali buradaelim ayağım titredi gerçekten. mevzu nedir bilmiyorum ama haraç gibi bir şey ise ülkenin gidişatı gerçekten çok kötü. tekelcide de silah var. buna rağmen dükkanı basanlar kendi canını da tehlikeye atıyor ve gözünü kırpmadan cinayet işliyorlar. tekelci yine insaflı ayağına sıkmaya çalışıyor. ama sonradan gelen çocuk doğrudan öldürme amaçlı ateş ediyor. birinin belinde uzi gibi bişey var can güvenliğimiz allah'a emanet. hapse girmekten de mi çekinmiyorlar anlamak imkansız.

  • dini bir şey gibi geliyor hep bu bana.

    böyle vatikan’da kardinaller toplanmış, birbirlerinin ağzına çatalla uzatıyorlar, ilahi söylüyorlarmış falan gibi.

  • ''allah'a hamdolsun ki bu salgın günlerinde kongremiz lebaleb dolu. ''
    diyen birisinin yaptığı açıklamalardır.

  • sivil hayatında mandanın bokundan bile daha önemsiz görüldüklerinden, burada erkekçilik oynamışlar. 1 sene sonra o işkence ettikleri çocuk gibi birinin önünde süklüm püklüm iş isteyecek veya işinin görülmesi için yalvaracak. eminim ki bundan öte gidemeyecek zavallılar topluluğu.

  • 2018 yılında black panther en iyi film dalında oscar'a aday olduğunda bir çok kişi şaşırmıştı. ondan önce çekilmiş daha iyi çizgi roman uyarlaması filmler hep görmezden gelinmişti. kararın politik bir tarafının olduğu açıktı. büyük ihtimalle black lives matter hareketinin etkisiydi. black panther'ın adaylığı kadar the dark knight'ın aday olmamasının sebebi de politikti.

    uç noktalara varan ahlakçılığıyla batman zaten sağcı bir karakter olarak görünüyor. bu çizgi romanlarda da filmlerde de böyle. devlet kurumlarına güvenmeyip adaleti kendisi sağlar. silah kullanmaya karşı olsa da bu yalnızca çocuklara kötü örnek olmaması için yapılmış bir hareket. tabanca falan kullanmıyor olmasına rağmen adamları zaten haşat ettiğinden arada çok fark olmuyor. batman begins'ten the dark knight rises'a kadar üç filmde de polisin ve hükümetin zayıflığını görüyoruz. bu dönemde amerika'da başta genellikle demokratlar vardı. akademi de zaten yıllardır liberal kesim ağırlıklı insanlardan oluşuyor. hal böyle olunca, devleti ve ona bağlı kurumları bir yana atıp adaleti kendisi sağlayan bir kahramanın olduğu filmin zaten en iyi film dalında kazanması değil, aday bile olması imkansızdı. two-face lakaplı harvey dent'i de unutmayalım. açık biçimde liberal olan bölge savcısı, lakabını yüzünün yarısının yanmasından çok önce almıştı. amerika'nın aydınlık yüzüdür sözde, batman gibi sivil olarak değil, devleti arkasına alarak suçlularla savaşır. mahkemede kendisine silah doğrultan adamı da yumruğuyla halleder. iki yüzlü olmasının sebebi ise batman'i desteklemesidir. güven veren demokrat kimliğinin altında maskeli bir intikamcıyla iş birliği yapan, sinirlendiğinde joker'in adamının ağzına silahı dayayan ve suçlularla savaşı kaybettiğinde çıldırıp onlara katılan biridir.

    joker: yine batman gibi devlet ve kurumlarının zayıflığını gösteren sempatik bir anarşist
    harvey dent: iki yüzlü zayıf bir demokrat
    batman: her türlü fedakarlıkta bulunan kahraman bir sağcı
    işte bu üçgen filmin oscarlarda görmezden gelinmesinin sebebi.

    frank miller'ın the dark knight returns'ü de işte bu yüzden aslına sadık kalınarak sinemaya uyarlanamadı. sağcı kimliğiyle bilinen miller bu romanda batman ve superman'in gölgesinde cumhuriyetçiler ve demokratları savaştırmış, ülkedeki yozlaşmaya dayanamayıp 60 yaşından sonra kostümünü üzerine geçiren batman, amerikan hükümetinin köpeği olan demokrat superman'i ayağının altına almıştı. zack snyder kendi dc filmlerinin çekerken doğal olarak bu hikayeye sadık kalmadı. zaten en başında hollywood'daki en güçlü liberallerden ben affleck'i rol için seçmelerinden bu belliydi. snyder'in filmlerinde affleck'in batman'inin hükümet ile sorunu yok. alien olarak gördüğü, göçmen kimlikli superman'in vereceği zarardan korkuyor ama sonrasında gürültülü bir mücadelenin ardından kanka oluyorlar. göçmen sorununa bakış açıları bu olsa gerek.

    nolan'ın çoğu filmi ana kategorilerde es geçilirken obama'nın seçilisi sonrası kölelikle veya devlet kurumlarının gücüyle ilgili filmler adaylığa boğuldu mesela. aklınıza direk the hurt locker, argo, zero dark thirty, lincoln, 12 years a slave, django unchained falan gelebilir.

  • dertleri oruç açmak ya da ibadet etmek değil, dertleri kavga etmek. orucu evinde de açabilir, başka bir yerde de. boğaziçi'ni özellikle seçmelerinin sebebi buraya da hakimiz vurgusu yapmak.

    allah akıl fikir versin.

  • afedersiniz ama beş senem kaldı. iyiki de almışım. beş sene önce almasaydım evimi, şu anda alabileceğimi hiç sanmıyorum.

  • o yiyemez, şu yiyemez diye kural mı var zeka engelli. 40 liraya yiyebileceğim yemeğe niye 400 lira vereyim başka yerde. meclis lokantalarında yemek yiyenler fakir mi?

    bir troll saçmalaması.