hesabın var mı? giriş yap

  • her canlinin dogumundan olumune kadarki kalp atisinin asagi yukari ayni sayida olmasi.

    yani bir kopek 12 yasinda oldugunde " insan olsa bilmem kac yasindaydi" denmesinin sebebi, kalp atisi insandan daha hizli olan kopeklerin hissettikleri / yasadiklari surenin (buyuk ihtimalle) bizimle ayni surede oldugu icindir. (kucaginiza kedi veya kopek aldiginizda kalplerinin ne kadar hizli attigini farkettiniz mi?)

    baska bir ornek de sinekler hakkinda verebiliriz.
    bizim oldurmek icin kaldirip savurdugumuz elimizin onlar icin agir cekim gibi cok yavas haraket ettigi, bizim icin hizla yagan yagmurun sineklerin gozunde tanelerinin arasindan ucabilecek kadar yavas hizda yagiyor olmasi gibi.

  • "sabah uyandığımda alarmın çalmasına daha 2 saatin olduğunu gördüm, sevinçten uyuyamadım... uykusuzum..."

  • " barcelona'lı futbolcuların hakeme itiraz etmesi, yazılıdan 95 alıp da kağıdıma bakabilir miyim demekle aynı. "

  • bazılarının neden yaşasın kapitalizm dediğine dair bir örnek, bir aydınlama.
    sinema salonlarında satılan patlamış mısırdaki fıyatlandırma stratejisinin, satış adetlerine etkisi üzerine yapılan bir deneyde;
    deneyin ilk bölümünde,
    küçük boy mısır 3 dolar
    büyük boy mısır 7 dolar
    denmiş ve satışlar gözlenmiş.
    satışlar sonucunda küçük boy mısırın daha çok sattığı görülmüş. küçük boy tercih edenlere bunun sebebi sorulduğunda ise
    - büyük çok pahalı, aralarında iki katından fazla fark var. bu kadar fazla para vermeye gerek yok.
    cevaplarını vermişler.
    deneyin ikinci bölümünde,
    iki seçenek arasına bir de orta boy seçeneğini eklemişler ve fiyatına da 6,5 dolar denmiş.
    satışlar sonucunda ise bu kez büyük boy mısırın daha çok sattığı görülmüş ve tercih edenlere;
    - neden büyük boy tercih ettiniz, en pahalı o değil mi?
    diye sorulduğunda;
    - orta boy ile aralarında sadece 50 cent var, 50 cent daha vererek niye bir büyük boya sahip olmayayım ki.
    cevaplarını almışlar..

    küçük boy'a ne oldu, gören var mı?

    sonuç;
    ilk bölümde en çok satan seçeneğin, ikinci bölümde en pahalı olanla sadece
    araya konan yeni bir seçenekle kolayca yer değiştir(il)mesi. bu sayede insanların ceplerinden fazladan 4 dolar daha hiç yorulmadan almaları(alabilmeleri).
    diğer bir sonuç da;
    kişinin cebinden bu 4 dolar'ı vermesi(verebilmesi) olabilir.

    edit: buna decoy effect deniyormuş.
    bilgilendirme için return of the kedi'ye teşşekür ederim.

  • almanya basligina yazdigim diger entrylerde oldugu gibi, bu entryde de bilal'e anlatir gibi anlatmaya usenmeyecegim. ustteki yazar arkadasim kizmasin; ama "aha da boku yedi, o kadar multeci aldi" anlaminda bir seyler demis. ne kadar komik bir yorum.

    ben anlamiyorum almanya veya baska ulkelere asinalik duzeyinin sadece tv/gazete haberlerinden edinilen bilgi seviyesinde olan kisilerin arastirip etmeden boyle yaziyor olusunu. saniyorlar ki burasi da turkiye gibi geri kalmis bir ortadogu ulkesi.

    bakin arkadaslar. amiyane tabirle, almanya düzmeyecegi esegin onune ot koymaz. bu konuda anlasalim once. bu minvalde, multecilerin bu ulkeyi zaman icinde mahvedecegini dusunmek sacmalik.

    almanya'nin her yil icin resmi olarak aciklanan tam 360.000 yeni insana ihtiyaci var. göç bekliyor, her ne kadar caktirmasa da buna muhtac. neden? cunku burada almanlar cocuk yapmiyor. genc nufus yenilenmiyor. var olan insanlar da rahat yasiyor, gelecek kaygilari yok. ac kalsan devlet bakar, hasta olsan devlet tedavi eder, okumak istesen devlet okutur. devlet, burada devlettir. turkiye'de degil. turkiye'yi, eline ahır versen onu bile yonetmeyi beceremeyecek, sistemle/isleyisle uzaktan yakindan hicbir alakasi olmayan insanlar yonetiyor. dolayisi ile yonetilen halkin da vizyonu anca "aha simdi boku yedi" diyebilecek kadar genis oluyor.

    800 bin civarinda multeci dusundukleri soylendi gecenlerde. bu ne demek? hemen hemen 3 yillik goc ihtiycinin tamamini tek kalemde karsilamak demek. daha guzel olani ne biliyor musun? "bakin ben multeci aliyorum" imaji ile inanilmaz goz boyayip butun dunyada sempati kazandi. halbuki kendi isine de geliyor bu durum. evet hakli olunan taraflar yok mu? var. gelen insanlar (hakir gormeksizin) genel olarak egitimsiz, medeniyet hirkasini giyememis, gun gorememis ve bundan sonra yasayacaklari toplumun hayat standartlarina uyum saglamasi zor olan insanlar. ama bu demek degil ki alman duzeni bozulur. dunyaya yayilmis bir kalip var adamlarda "alman duzeni/disiplini" diye. daha ilk asamada egitim'in en yuksek payi alacagi sekilde cesitli alanlarda kullanilacak "11 milyar euro" butce ayrildi bile multecilere. bu ne demek biliyor musun? iste bu dunyanin en guclu ulkelerinden olmak demek. devlet demek. ben bu gelen insanlarin cocuklarini egitir, bir hic olacakken cikarir dunyaya sunabilecegin bilim adamlari, muhendisler, sanatcilar, zanaatkarlar yetistiririm demek. basarili olur, olamaz. bunu gorecegiz. ama sistem bu arkadasim. vizyon bu. misyon bu. anlatabiliyor muyum?

    turkiye'de ise bu tam tersi olarak isler. bilim adami, muhendis, sanatci, zanaatkar olacak insanlari, birer "hic" yapip birakir o ulke.

    sonra gelip buraya "aha almanya boku yedi" yaziyorlar.
    yav he he..

  • işte o heykeli yapılan adamın savunduğu değerler
    sayesinde seni rencide eden adam yalandan da olsa yaptırımlara maruz kaldı. umarım anlamışsındır kenan kardeş.

  • az rastlanan, uzun zincirli şeker moleküllerini metabolizmanın işleyememesi nedeniyle görünen bir rahatsızlıktır. mukopolisakkarit adı verilen bu uzun zincirli şekerler vücut tarafından kayganlaştırıcı ve darbelere karşı koruma mekanizması olarak
    kullanır.

    300 binde bir olarak görünen bu rahatsızlık genetiktir. geniş parmaklar, dışa dönük diz yapısı, çok büyük aralıkları olan dişler, çana benzeyen göğüs kafesi, sıkışmış omurilik, kalp büyümesi, cücelik, üfürüm ve yaşa göre gelişimin geçilmesidir.

    anne ve babada çekinik olarak bulunan bozulmuş bir genin çocukta devreye girmesiyle hastalık ortaya çıkar. bebeklerde teşhis edilmesi zordur ancak hastanın yaşı ilerledikçe bedende oluşan hasar kendini göstermeye başlar.

    hastalığın tedavisi için doğum öncesi tanı ve enzim terapisi uygulanmaktadır.
    https://www.wikiwand.com/en/morquio_syndrome

  • ad soyad, telefon, e posta ve adres bilgilerini çaldırmışlar. bi de, "yapılan çalışma sonucu ihlalin yalnızca listede açıkladığımız unsurlarla sınırlı olduğunu tespit etmemizin akabinde" diye açıklama yapıyorlar.

    bundan öte bi kredi kartı bilgisi kalıyor, onu da herkes sisteminize girmemiştir zaten. başka ne çaldıracaksınız? bütün database gitmiş.

    edit: kullanıcı tarafında çok bi kayıp yok diyenler; ad soyad, cep telefonu ve ev adreslerini de girdikleri entry'lerin altına iliştirsin bi zahmet. yüreklerini bi görelim.

    düşünün, kötü niyetli kişiler; sizin ya da sevdiklerinizin adına, güncel telefonuna ve adresine anında ulaşabilecek. 2016'daki sızıntıyla, 2021 yılında gerçekleşen bu olayı temize çekemezsiniz. güncel verilerimizin tamamı şu an birilerinin elinde.

  • gerçekten bizlere ders vermiş ülke. yukarıda yazılmış 52 kişilik bir ekip daha geliyor.

    polonya devleti tarafından gönderilen deprem arama kurtarma ekibi, adıyaman'ın besni ilçesine ilk gittiklerinde o bölgede tek çalışan ekiptiler. polonya bir deprem bölgesi değil, deprem ne onu bile bilmiyorlar. ama gönderdikleri ekip tam teçhizatlı, kendi starlinklerini kurdular ve komutanları andrzej bartkowiak aracılığı ile twitter üzerinden sürekli bilgilendirme yapıyorlar.

    ne diyim ne söyleyeyim bilmiyorum. polonyalılar cidden deprem ne bilmeyen tanımayan bir ülke. ama bu efektif çalışma, bilgilendirme, duruş, sahiplenme...

  • 2011 yılında japonya’nın doğu kıyısında deprem ve tsunami yaşandı. bu felaket fukuşima nükleer santralini etkiledi ve reaktörler eridi. bu yüzden santralde tonlarca radyoaktif su birikti. bu su arıtılıp tanklarda depolanıyor fakat yer kalmadı artık. ne yapılacağı sorunu ortaya çıktı.

    bu sorunla ilgili olarak japon hükümeti geçen sene bir karar aldı. radyoaktif suyu okyanusa bırakmaya karar verdi. hükümete göre bu radyoaktif su zaten arıtılıyor, sadece trityum kalıyor içinde. o da zararsız bir şey, doğada da var deniliyor. uluslararası kuruluşlara sunulan plan da onayladı. ancak herkes mutlu değil.

    komşu ülkeler, balıkçılar, çevreciler bu plana karşı çıkıyor. radyoaktif suyun denize zarar vereceğini, balıkları öldüreceğini, insanlara bulaşacağını söylüyorlar. trityumun da zararlı bir şey olduğunu, uzun vadede biyolojik etkileri olduğunu savunuyorlar. japon hükümetinin de şeffaf davranmadığını, bilimsel kanıtları paylaşmadığı konusunda eleştiriyorlar.

    tüm bunlar olurken japon hükümeti acele ediyor. geçtiğimiz gün radyoaktif suyu önümüzdeki aylarda okyanusa bırakacağını duyurdu. santrali sökmek için yer lazım olduğunu belirtti. suyu izleyeceğini, seyrelteceğini ve güvenli olacağını iddia etti. fakat kimse pek inanmıyor.

    bu planın gerçekleşmesi halinde ne olur bilen yok. bazı uzmanlar, suyun okyanusun büyük bir kısmına yayılacağını ve radyasyon seviyesinin çok azalacağını ileri sürüyor. bazıları da suyun bölgesel olarak kalacağını ve deniz canlılarına zarar vereceğini iddia ediyor. insan sağlığına etkisi ise doza bağlı olarak değişiyor.

    her iki durumda da insan nesli, doğaya zarar verme konusunda istikrarını görüyoruz ki koruyor. uluslararası toplum da bu durumla fazla ilgilenmiyor. bölgedeki balık ve deniz ürünleri kullanımının azaltılması faydalı olabilir. ancak bunun da çok faydası olur mu bilemiyorum.

    kaynak

    theguardian

    dw

    cnn

    theconversation