• bol yokuşlu, daha doğrusu tepeli ve ilginçtir bol yaşlı nüfuslu derli toplu kuzey italya şehri. şerefsiz torino nedeniyle biraz gölgede kaldı zihnimde ama sokaklarında, tabii ki sahil tarafındaki düz bölgede dolanmak güzel.

    en güzel tarafı cinque terre'yi dibinde barındırması. galiba 3 parkur yürüdüm. bunlardan biri börtü böcek parkuru idi. şimdi, doğa yürüyüşü falan diye hülyalara kapılanlara şunu hatırlatmayı bir borç bilirim: yürüyüşe sondaki şehirden başlamayın. monteserra mıydı şimdi bakacak durumum yok, cenova'ya en yakın şehirden başlayın. elbette sabah başlayın, öğlen bitirin, öğleden sonra da pek kimsenin olmadığı sarp kayalıkların dibinde kendinize bir kuytu bulun ve denize cuplayın. benim fırsatım olmadı anasını satayım, bari bir faydam dokunsun.

    bir de ekleme yapayım. kısa ve hızlı bir güney avrupa turunun italya ayağında, şehir merkezinde doğru dürüst ve hatırı sayılır sayıda kediyi nihayet burada görebildim. kedi krallığı istanbul'dan sonra bir şehre gidince insan yadırgıyor ortalıkta mel mel bakan, yalanan, gerinen, miskin miskin yatan kedi göremeyince. cenova'da ve yakınındaki, yakında içine sıçılacağına dair şüpheler beslediğim cinque terre bölgesinde de bol bol kedi gördüm de rahatladım.
  • ilk birkaç saat neden buraya geldik dedirten, birkaç gün geçirdikten sonra da yaşanılır lan burada diye düşündürten italya şehri. çünkü ilk saatlerde bizim bağcılar'a tekabül eden yerlerde takılıp, şehrin göçmen serseri takımının içinden geçmişiz. genelde meksika göçmenleri ve yemin ederim ben istanbul'un en çirkin yerlerinde bile böyle korktuğumu hatırlamıyorum. kendimizi kartelin ortasında bulduk lan sanki. bir an ''meksika'da 400 başı kesik ceset bulundu'' adlı haberin bir öznesi olacağımı düşündüm. sonra tarihi ara sokaklarda fahişeler ve torbacılarla sohbet ede ede şehre adapte olduk. oteldeki eleman da şehirdeki suç oranının çok düşük olduğunu, o meksikalı göçmenlerin arasında bile polis olduğunu, her sokağın kameralarla izlendiğini falan söyleyince rahatlamıştık. sonraki günlerde cenevizlilerden miras kalan müthiş yapıları görünce, portofino ve cinque terre'ye de gidince, hayatımda yediğim en güzel pizzayı yiyince, bir güzel her şeyi unuttuk. göçmenmiş, karanlık sokakmış, kartelmiş...

    şunu söylemem lazım: bütün dünyayı gezmek ve görmek mümkün değil ama italya'dan daha güzel bir yer olacağını sanmıyorum ya.
  • hani birisi vardır sizin için çok ozel, dunyanın en guzeli ama baskaları için alelade, degersiz; olumune bir askla baglısınızdır, arkasından aylarca yıllarca yas tutarsınız, baskalarına sizin gordugunuz guzelligi goremiyorlar diye kızarsınız; cenova da oyle her zevke uymaz bir guzellige sahiptir.

    geçmiste porto antico'da dolanırken uzaklara dalmıs sevgilinizi beklemissiniz sanki, kiliselerinde mum yakıp dua etmissiniz, darıcık sokaklarında kaybolmak istemissiniz, tepelere çıkıp gun batımına eslik etmissiniz. bir ruhu, tapılası bir karakteri var bu sehrin. çirkinligini, kirliligini, kalabalık karmasasını bile ortuyor. ne kadar zaman geçirseniz de sanki hala gormediginiz bir sokagı, ıskaladıgınız bir mekanı kaldı korkusuna kapılıyorsunuz. seveni için, yagmurlu, fırtınalıyken bile guzeldir bu sehir.

    sarayları ne kadar ihtisamlı oyle; izmir'den gelen halıları, heykelleri, turklerle yapılan deniz savaslarını yansıtan tablolarıyla dogu ile batı arasında bir kapı bu sehir.

    palazzo bianco'da rubens'in venus ve marsını yani venere e marte'sini gormeden terketmediniz umarım cenova'yı?

    paolo conte'nin genova per noi sarkısı ya da norma operasından aryalar esliginde sokak sokak gezilesi sehirdir.
    operasından gelen ezgilere kulak verilesi, piazza de ferrari'de gunes batarken aperitivo alınası, gece bos sokaklarında dolasıp gunduzden hayran kaldıgınız yapılarına, bina islemelerine tekrar tekrar hayran olunası...

    cenova çok guzel.

    ben deniz asıgıyım. yıllar yılı denizsiz sehirlerde yasadım, yasıyorum; o nedenle çogu kisiye çirkin gelecek liman manzarası benim için guzel bir tablo gibidir. konaklamak için tam tarihi sehirdeki [https://www.booking.com/…/san-giorgio-rooms.fr.html https://www.booking.com/…/san-giorgio-rooms.fr.html]'u ve morali palace'ı tavsiye ederim. sahipleri aynı kisiler. pencereden odanın konumuna gore ya rıhtımdaki gemileri gorursunuz ya duomo'ya giden sokagı. temiz ve rahat odalarında prens/ prenses gibi agırlanıp, ustune sabah sık salonunda sehir manzarasına karsı yine prens/ prensesler gibi kahvaltı edebilirsiniz. çocuklu aileler için de uygun, genis, ekstra yataklı odaları var.

    aperitivo için:
    -via ettore vernazza 107 numaradaki opera café&lounge sarap çesitleri çok bol ve getirdikleri ikramlar pek zengin.
    -denizin ustunde gemilerin arasında bir aperitif almak için piazza le luigi durand de la penne, 4 numaradaki rosa dei venti. içki fiyatı dısında aperitivo tabagını 2 euro fiyatlandırıyorlar.

    cenova'yı gunes batarken izlemek guzel, sonra gece sehir ısıklarını izlemek baska guzel. her yerden guzel ezgiler gelir kulagınıza.

    yemek için: via canevari 280r'daki ostaietta. biraz merkez dısında, brignole garının arkasına geçip, yuruyerek bulabilirsiniz. yalnız burası için rezervasyon sart, aksi halde yer bulmak zor. insanlar dogum gunu falan kutluyor, bir-iki ay sonrasına rezervasyon yaptıran var. epey unlu ufacık bir restoran. genç sefi marco epey askla yapıyor isini, tatlıları da kasaya bakan/ rezervasyonları alan hanımefendi yapıyormus, annesiydi galiba. fıstıklı tiramisuyu mutlaka deneyin. pazar aksam ve pazartesi kapalı.

    dondurma için: açılıs kapanıs saatlerini tutturmak biraz zor olsa da profumo di rosa'yı mutlaka deneyin. gullu dondurması enfes.

    daha onceki entrymde de anlatmıs olmalıyım, butun muzelerini, galata muzesini ve akvaryumu gezin. hiç pisman olmazsınız. palazzo spinola'yi gezerseniz, palazzo reale'de uç euro'luk indirim kazanıyorsunuz.

    cenova'yı anlatmaya benim kelimelerim, fotograf kareleri, filmler yetmez; gun batımı baska hiçbir yerde bu kadar keyif verici, bu kadar buyuleyici olamaz.
  • çok güzel bir italyan şehri. merkezi muhteşemdir, dar ortaçağ sokakları marinaya bağlanır, buralarda kaybolmak eğlencelidir. görülecek çok birşey yoktur aslen ama şehrin atmosferi çok güzeldir. yazın marinada çeşitli aksiyonlar olur geceleri, konser vs. yol yakınsa gidilmesi tavsiyemdir.
  • cinque terre'de konaklama pahalı olduğu için iki gece konakladığım ve beğendiğim liman kenti. dar sokaklarında kaybolmayı, pesto soslu makarna, deniz mahsülleri ve foccacia ekmeğini denemeyi unutmayın. ayrıca fiyatların roma'ya göre çok daha uygun olduğunu söyleyebilirim. konaklama için b&b delfino blue'yu ve akşam yemeği için cavour modo21'i tavsiye ederim.
  • her kuzey italya şehri gibi pahalı, daracık ama buna rağmen inatla arabayla girilen güzel sokakları, yediyüzmilyon irili ufaklı birbirinden güzel hepsi kendine ait karakteristiğiyle meydanları, kafayı yemiş gibi hızlı kullanan otobüs şoförleri, market bulmanın neredeyse imkansız olduğu, avrupa'nın en büyük akvaryumuna sahip, 24€ an itibarıyla, şehrin oldtown'ını baştan sonra 2 saatte yürüyerek gezebileceğiniz cennet.
  • bu şehri ziyaret etmenin sebebi, ligurya'daki cinque terre, portofino gibi daha turistik olan yerlere giderken veya dönüşte havalimanını kullanmak olabilir. biz de öyle yaptık. vardığınız anda hayatın geri kalanını boşverme kararı aldığınız fantastik ligurya kasabası sestri levante'den buraya havaalanını kullanmak için trenle döndük. 1 saat sonra şehrin brignole istasyonundaydık. burası şehrin esas tarihi merkezine 5-6 km uzaklıkta olan istasyonu olmakla beraber, milano'ya giden veya oradan dönen trenler şehrin tam göbeğinde olan principe istasyonunda duruyorlar.

    şehir her ne kadar ilk bakışta bir esprisi yokmuş, sadece ticari olayların döndüğü bir liman şehriymiş gibi görünse de hiç öyle değil aslında. principe istasyonunun karşısındaki via balbi'den kaptırıp önce via garibaldi'ye varın, ardından da ferrari meydanına çıkıp oradan yokuş aşağı san lorenzo katedraline uzanıp sonra da sahile çıkın. ilk bakışta gözünüze çok bakımsız gelen bu şehri biraz daha dikkatli incelediğinizde, müthiş tarihi bir yer olduğunu fark edeceksiniz. bakımsız görüntü sizi aldatmasın, gerçekten çok güvenli bir şehir. gecenin geç saatlerinde, bahsettiğim o tarihi bölgeden 3 km uzaklıkta bulunan otelimize, sol tarafımızda bildiğin ticaret limanı, otobanımsı bir yol ve de yolda bekleyen hayat kadınları eşliğinde yürümeye karar verdik. böyle bir ortamda insan ilk başta çizileceğini falan düşünüyor ama hiç de öyle değil. oldukça güvenli, kimsenin kimseyle ilgilenmediği bir şehir. havaalanının şehre aşırı yakın oluşu da italya seyahatinizin başlangıcı veya bitişi olması açısından bir hayli uygun. milano da cinque terre'nin en uzak kasabası da 2 saat civarı sürüyor. araba kiralayıp kaptırırsanız fransa sahillerine bile çok rahat bir şekilde akabilirsiniz.
  • italyanin en önemli limanina sahip sehir. porto anticoda otururken arka arkaya gecen 5 devasal yolcu gemisine raslamak mümkün. iyi korunmus ufacik sokaklariyla insani büyülüyor. aciktiysaniz; cathedralden limana dogru inen sokagin sonunda sagdaki pizzaci, susadiysanizda cristoph colombun evine gelmeden evvelki bar hic düsünmeden gitmeniz geren yerlerin basinda gelir. alisveris icinse stazione principeden sahile inip ordan ara sokaklara daldiginizda asiri derece güzel ve ucuz herseyi bulabilirsiniz...!
  • yelkenli teknelerde buyuk on yelkene verilen ad. (bkz: flok)
  • eğer vaktiniz varsa, italya turunuza günübirlik olarak ekleyebileceğiniz; (milano'dan trenle geçmek 2 saatten az sürüyor) ayrıca gidecekseniz 2 gece kalıp rahat rahat sallana sallana gezebileceğiniz küçük, sevimli, insanları aşırı kibar (ya da bana öyle denk geldi) liman şehri.

    öyle her köşe başında karşınıza dikilen zenciler, dilenciler göremedim pek. bunda kışın ortasında gitmiş olmamın da etkisi olabilir tabi. sadece pazar günleri piazza de ferrari'de tezgah kurup zorla magnet satmaya çalışanlar var. kaldı ki istanbul'dan gittiyseniz sizin için onları başınızdan savmak pek de zor olmayacaktır.

    aşırı bir pislik, göze batan bir iticilik asla yoktu cenova sokaklarında. aksine günler geceler geçtikçe çok da önemli bir özelliği olmayan bu minik şehri fazlasıyla sevmeye başladım. bir kere daha gider misin deseler, italya'da hatırı sayılır sayıda şehir gezmiş biri olarak giderim derim. sokaklarında boş boş gezmek baya keyifli. gerçekten de aynı beyoğlu gibi, bir şey yok sanıyorsunuz ama ara sokaklara daldığınızda karşınıza sürprizler, tatlılıklar çıkabiliyor.

    şehirde otobüsleri rahatlıkla kullanabilirsiniz, kime sorsanız yardım ediyor, yapmanız gereken tek şey duraklarda da bulunabilen makinelerden biletinizi almak ve ilk binişinizde otobüsteki makineden onaylatmak. onaylattıktan sonra 100 dakika boyunca o biletle istediğiniz kadar otobüse, fünikülere ve ya şehir içinde bir ulaşım aracı olarak kullanılan asansöre binebilirsiniz.

    öncelikle; şehrin merkezi daha önce de yazıldığı gibi piazza de ferrari yani ferrari meydanı oluyor. hemen orada bulunan palazzo ducale'ye bakmanızı öneririm, eğer biraz şanslıysanız siz de benim gibi geçici bir sergiye denk gelip van gogh, monet,picasso gibi usta ressamların tablolarını ve içerisinde muhteşem tavan süslemelerini barındıran salonu görme şansını elde edebilirsiniz.

    yine aynı meydandan yürüyerek kaliteli mağazaların bulunduğu, alışveriş merkezi niteliğindeki ana caddesi olan via xx settembre'ye ulaşabilirsiniz. burası her zaman kalabalık, şehrin can damarı gibi bir şey. ayrıca margarita pizzayı mükemmel yapan ve fiyatı da son derece makul olan brera express restaurant bu cadde üzerindeki bir ara sokakta hemen karşınıza çıkıyor. (3 kişi kocaman 2 pizzayla doyup, içecekler ve ekledikleri bahşişle birlikte 21 euro'yla masadan kalktık)

    yalnız, cenova küçük ve turizmden biraz daha uzak bir şehir olduğundan diğer şehirlere göre istediğiniz saatte yemek bulması zor oluyor. öğle yemeğini 14:00 e kadar yediniz yediniz, sonrasında 19:00'a kadar restorantların büyük bir çoğunluğunu kapalı buluyorsunuz. saatlere dikkat etmek fazlasıyla önemli bu şehirde.

    bunun dışında san lorenzo katedrali, kristof kolomb'un evi, eski şehir limanı, asansör gibi her yerde gözünüze sokulacak turistik yerlere zaten gitmeden dönmezsiniz. akvaryuma ise girmenize ise gerçekten gerek yok.

    bir de via garibaldi de şöyle bir yürümenizi tavsiye ederim. bankalar caddesi gibi bir şey. binaların mimarileri, duvar süslemeleri kesinlikle görülmeye değer.

    edit: geziniz pazar gününe denk geldiyse piazza matteotti'de kurulan pazara şöyle bir bakabilirsiniz. çeşit çeşit peynirler, marmelatlar, şaraplar, zeytinyağları vs bulmak mümkün.
hesabın var mı? giriş yap