• koca koca adamları bile ağlatabilme kapasitesine sahip bir film. benim gibi müzikal sevmeyen insanlar bile rahatlıkla seyredebilir. yapılan yorumların aksine: catherine deneuve bence çok güzel olmuştur. kadının en bakımsız en çirkin hali bile süper kardeşim. filmde oynadığı karakterde bir dost nasıl olmalının, görüntülü cevabıdır.

    --- spoiler ---
    david morse, ırzını sikiim senin. lan böyle ipnelik yapılır mı? pezevenk.
    --- spoiler ---
  • uyarı: ağır spoil içerir.

    breaking the waves için sadece aşk filmi diyen lars von trier acaba bunun için ne diyordur. film başladığında kızın bir makine tezgahında çalıştığını görünce aha dedim kesin kızın kolu gidecek, bu psikopatta bize bunu izlettirecek. daha sonra kızın tren raylarında yürüdüğünü gördüğümde tren kızı parçalayacağını düşündüm fakat ikisi de olmadı. bu kez filminde kasvetli bir hava yoktu, bol bol müzik bile vardı. filmin sonlarına doğru şaşılacak bir biçimde çok kötü birşey olmadan geldik. taki kızın paraları gidinceye kadar. işte bu filmin kırılma noktasıydı. film yavaş yavaş bildiğimiz lars von trier filmlerine dönüştü ve acı çektirmeye başladı. buna rağmen inat ettim göz yaşlarımı tutacağım diye. tuttum da fakat son sahnede o gözlük yere düşerken benim de sol gözümden bir damla yaş düştü. selma, bu çalan son parça değil demişti. öyle ummuştuk. film biterken björk son şarkıyı söyleyecekti, biz de mutlu olacaktık fakat olmadı. trier "they say it's the last song. they don't know us, you see. it's only the last song if we let it be." yazısı ve ölüm sessizliğiyle bizi başbaşa bıraktı.
  • "ağlatacak filmler" grubunda ilk sıralara yazdığım filmdir. benim gibi müzikal sevmeyen birinin de sevebileceği bi tatta olmuş, hatta bu önyargımı yıktı bile diyebilirim.

    --- spoiler ---
    filmde oyunculukları fazlasıyla doğal ve başarılı buldum hele geen'in doğumgünü bölümündeki gülüşmeler, şakalaşmalar aileden biriymişsiniz gibi hissettirip filme sokuyor sizi.
    filmle iligili değinmek istediğim konu filmde aslında "kötü" bir karakterin olmaması. izlerken selma'nın; işten kovarken bile umut veren patronundan çocuğuna bakıp işlerine yardım eden evsahibine, kusurlarını görmezden gelen dans hocasından sırılsıklam aşığı yavuklusuna kadar herkese kanınız kaynıyor. ama filmdeki mutsuz son'a da sorumlu bulmak istiyorsunuz. selmanın paralarını çalan bill sadece iradesizliğine yenilmiş ve sevdiği karısını kaybetmekten korkan bir adam, bu yüzden onu suçlayamıyoruz. 2 suçlu var; birincisi selma'nın körlüğe sebebiyet veren genleri, ikincisiyse sistem.
    sistem film içinde komunizmle yönetilen çekoslovakya üzerinden eleştiriliyor. ana karakter o yaşamı tercih edeceğini açıkça dile getiriyor ama malesef asıl ülkesi ihtiyacı olan tıbbi yardımı yapabilecek kadar ilerlemiş değil. bu yüzden bu yıpratıcı çalışma sistemine katlanmak zorunda kalıyor, ve olaylar gelişiyor.

    --- spoiler ---
  • bozuk moralle izlenmemesi gereken film. aileden uzakken hiç izlenmemeli. filmin kalitesini uzunluğunu kısalığını bilmem ama gece gece sahip olduğum şeylere verdiğim değerleri sorgulamama yetecek kadar etkileyici olduğunu söyleyebilirim.
    yalnızlık, kaybetme korkusu, özlem, bugüne kadar hep saçmasapan şeylere kafa yormuş olmanın getirdiği pişmanlık... keşke izlemeseydim.
  • özellikle final sahnesi ve ardından gelen sözlerle unutulmaz filmler listemin en başına yerleşmiş filmdir. bir sosyalizm ağıtı olarak da kabul edilebilir.
    düzene atılan sarsıcı bir tokat gibidir. izlenmemesi çok büyük kayıp olur. müzikal deyip yarısında izlemekten vazgeçmeyin. izleyeceğiniz en iyi filmlerden biri olduğunu göreceksiniz finalde.
  • uzun zamandır hiçbir film bu kadar içimi acıtmamıştı. björk'ün şarkıcılığı kadar oyunculuğunu da çok çok beğendim. .filmin başlamasından itibaren adeta bizi avucunun içine aldı, sürükledi götürdü ama son sahnede öyle bir darbe vurdu ki hani ne yapacağımı şaşırdım. açıkçası filme gitmeden önce hiçbir fikrim yoktu, sadece zevkine güvendiğim bir arkadaşım hayatında izlediği en önemli filmlerden biri olduğunu söylemişti; ve o zamandır yani yaklaşık 5-6 yıldır bekledim filmi izlemek için. nihayetinde bu gün gayet neşeli bir ruh halindeyken söylendiği üzere müzikal olan bu filmi izlemek düşüncesindeydim. björk'ün de dediği gibi müzikallerde korkunç şeyler olmazdı. ben de öyle zannetmiştim işte lakin filmden çıktıktan sonra bi omuz aradım ağlayacak resmen. ezdi geçti beni kısaca, beklemediğim bir zamanda.
  • jeff karakteri ile gönlüme taht kurmuş film. saf ve aşık bir adam böyle olur. her gün fabrika çıkışına gider, bekler. arabeskvari bir tarz olabilir. zaten hayat arabesk değil mi kuzum? önemli olan arabeskliği farklı anlatabilmek. posta gazetesine şiirini gönderen adam ile dünyanın en iyi yazarının, yönetmenin işlediği konu aynıdır. sadece biri daha güzel anlatabilir.
  • eski eşimin hayatının filmlerinden, benim ise hayatımın en sıkıcı saatlerinin geçmesine neden olan film.
    abi bir film bu kadar mı kasar insanı. büyük ihtimalle filmin sıkı savunucuları belkide en başta sevgili eski eşim bu entry mi zamanın ötesine göndermekten keyif duyacaklardır.ama bir düşünün. zevklerin ve renklerin karanlıkta farklı anlaşılabileceğini. ablanın yaptığı dans karanlıkta olduğu için ben bi bok göremedim.
    hafif loş bir ışık olsa belki anlaşılabilirdi. björk ün sesine lafım olmaz. çok severim. ama mümkünse bir daha oyunculukta kendine kariyer yapma çabası içine girmesin.
  • lars von trier 'in bol ödüllü müzikali.

    --- spoiler ---

    filmlerin son sahnesini sevmem. çünkü kamera giderek yükselir, çatıdan çıkacak gibi olur ve sen de biteceğini anlarsın ya.
    bundan nefret ederim.
    küçük bir kızken hile yapardım.çekoslovakya'da.
    son sahne başlamadan önce sinemadan çıkardım.
    ve film sonsuza dek devam ederdi

    --- spoiler ---
  • sonlarına doğru seksen yaşındaki anneannemi de ekrana kilitleyen, kan donduran filmdir.
hesabın var mı? giriş yap