• bütün akp güruhuna, liyakatsızlığa, yolsuzluğa, torpile (dayı aracılığıyla) karşı milyonlarca mağdurun içindeki nefreti biraz olsun tatmin edebilecek bir intikam senaryosu. filmi çekilse çok rahat türk sinemasında ilk üçe girer.

    özellikle ahmet hakan'ın okuması şart, kendisiyle ilgili nasıl fanteziler kurulduğunu gördüğünde kalan ömrünü paranoyak bir şekilde geçirebilir :)

    debe editi : kitabı yazan ve aynı zamanda bir ekşi sözlük yazarı olan mother of leia'ya teşekkürler.
  • binbir feet masalları ile birlikte, başına iş açacağını bilip yine de yazmaktan ve yaymaktan korkmayan özgür eren koç kitabı. bazılarına akılsızlık gibi gelen bu cesaret için bence yazara çok şey borçluyuz. çünkü o gün geldiğinde, muhtemelen ömrümüzün görmeye yetmeyeceği o aydınlık ülke kurulduğunda, geçmişin çiçekli böcekli hatırlanmasını ben de istemem. kimlerle aynı havayı soluduğumuzu, o şeytanların insanlarımıza nasıl zararlar verdiklerini, kimleri öldürüp kimleri acı bir hayata mecbur bıraktıklarını kimse unutmasın istiyorum. unuttuğumuz ve merhamet duyduğumuz anda tekrar tekrar çoğalıp bize, çocuklarımıza ve hatta belki torunlarımıza aynı şeyleri yaşatacak kadar çoğalmış olacaklar. bu yüzden belki de bizzat kendimizin hatırlatacağı o günlerde yeryüzündeki süremiz dolduysa, uçup gitmeyecek kitaplar bırakmak çok kıymetli. dayısızlığa övgü bu kitaplardan biri.

    önceden kestiremediğim ayrıntılarla kitabı birkaç saat içinde bitirip sonunda da "oha amk" dedirterek zekamı yendiği için ayrıca sevdim. kimsenin okurken sıkılacağını düşünmüyorum. kitabın sonuna duyduğunuz merak, mola vermenize bile engel olacaktır herhalde. en azından ben, elimde kitap açık okuya okuya, önüme bile bakmadan sigaraya çıkmıştım.

    hak ettiği değeri bulur umarım, okuru bol olsun.
  • iyice bunaldığımız bugünlerde okuyup okumama konusunda kararsız kaldığım kitap. mother of leia, binbir feet masalları'nda acayip güldürmüş ve düşündürmüştü beni. ikisini birlikte aldığım kitaplarından bunu, biraz daha sonraya bırakmıştım okumak için, depremi yaşadık. konusunu da biliyorum, torpil. içime afakanlar basacağını düşünüp bir kenara bırakmıştım.

    dün öğlene doğru başladım, satışları da kapattığımız için zamanım vardı, akşama kadar okudum bitirdim. kısaca şöyle diyeyim: içim soğudu. "oh olsun!" diyerek, "ah keşke..." diyerek bitirdim kitabı.

    binbir feet masalları'ndaki baltanın yerini de öğreniyorsunuz ayrıca.

    bu başlık altında da yazılmış, bu ülke kurtulursa torpilsizler eliyle kurtulacak.
  • debe'de yer almasi sevindirmistir. cunku ne kadar satarsa satsin, cok satanlar rafina koyacak cesarete sahip kitapci yoktur. ben de eksi ve twitterda gorup aldim. yazarinin yasadiklarini gorunce bir tane de babama aldim.
  • başlığını görür görmez alışveriş listeme eklediğim kitap.

    binbir feet masalları hakkında aylar önce bir yazı yazmış ve şöyle bir ifade kullanmıştım.

    --- spoiler ---

    ülke içinde kıvrandığı bu hastalıktan kurtulur mu bilemeyiz. fakat kurtulmayı başarırsa bu torpilsizler sayesinde olacak.
    --- spoiler ---
    torpilsizliğe övgü

    yazarı (bkz: özgür eren koç) bir yıla yakındır hem buradan hem twitter'dan takip ediyorum. politik manada tam olarak aynı yerde durduğumuz söylenemez. ancak belirttiğim gibi, bu ülkenin daha iyiye gitme ihtimali varsa bu ancak dayısızlar sayesinde mümkün olabilir. dolayısıyla her dayısız bu kitabı alıp okumalı.*
  • yazarı, hayata dair gülümseten detaylar başlığına (bkz: #148651026) şunu yazmış. yanlışı görünce eleştirmeye en önden koşuyoruz ama takdir etmeye gelince daha isteksiziz. bundan, hak edene gereken değeri göstermiyoruz. şu minik hikayeyi anlatmak istedim:

    çok sevdiğim bir ağabeyim var ve durup dururken ona bu kitabı hediye edesim geldi. eline ulaştığı gün hemen okuyup bitirmiş, çok da beğenmiş. gerçekten çok zor bir dönemden geçiyormuş o sırada ama benim hiç haberim yoktu. kardeşi intihardan dönmüş, annesi babasını sağ mı ölü mü diye geceleri kalkıp kontrol ediyormuş. anlayın.
    "birkaç saatliğine de olsa bu kitap tüm bunları unutturdu bana", böyle söyledi.

    belki minicik bir şey ama bunu yazarına neden söylemedim bilmiyorum. hiçbir şey değilse gülümserdi. tamam söyledim işte, üstüme gelmeyin.
  • bunu yazmakla yazmamak arasında çokça gidip geldim, sonunda yazıyorum. mother of leia nedenini biliyor zaten, diyeceklerimin çoğunu da biliyor.

    evvela mühim olanı: ben bunu okuduğum zaman hepimize olduğu gibi bana da bir mesaj uzakta olan yazarına iyi, kötü, olmuş, olmamış, şurası şöyle, burası böyle, karakterde şu var, şu yok, vokabüler şöyle değişse daha iyi, cümle yapısı böyle gelse daha tatlı... filan demedim.

    dedim ki seni sadece türkiye'de sikerlerse iyi, buna şükür et. neyse ki sadece türkiye'de siktiler ama tatlı da siktiler. herifin pasaportu delindi gavuristanda. bak benimki delinip etmedi, altı üstü vize için elçiliğe verdim bir sefer ve o ara oturma iznim bitti. arada geçen 2-3 gün cehennem gibiydi. ülkeyi terk edeyim desem edemiyorum, sınırdan çıkmak için pasaportum yok. otursam oturamıyorum çünkü oturma iznim bitti. katastrofi amk.

    bu herif bildiğin haymatlos oldu (bence) bu kitap yüzünden. yani bu öyle "okudum bitti" kitabı değil. adamın zaten çüklere yan basmış, daha doğrusu öyle olduğunu sandığı hayatının "dur, sen daha bir şey görmedin amk" demiş hali. ha, dilerseniz "lan yarraam, ne güzel alemanya'dayken deldiler pasaportu. sırf bu sebepten iltica talebin kabul edilecek, daha ne istiyorsun? alnını veya götünü deleceklerine pasaportunu deldiklerine şükredeceğin yerde" de diyebilirsiniz ama zorunlu ikamet hiç öyle tatlı değil. türkiye'den çıkamamak sıkıntı ya hani, türkiye'ye girememek de sıkıntı. akp sağ olsun, bizim çocukluğumuzdan kalan her şeyi yakıp yıkarak bizi kimliksiz, mekansız ve zamansız bırakmak için elinden geleni yapsa da hiçbir şey değilse 20-30 sene boyunca tanış olduğumuz insanlar(ın kahiri) türkiye'de. herif anasının babasının yanına gelemiyor amk, anla.

    bak kitap başlığındayız ama kitapla alakalı tek cümle kuramadım hala. bazen böyle olur çünkü bu işler. önden biraz bir şeyler bilmek gerekir ki anlaşılsın. bu kitapla, daha genelinde özgür'ün yazdıklarıyla, hele ki bu haliyle kıyaslanacak değil ya, benim de (2-3 haftadır yazamadığım son) 3-4 bölüm sonra bitecek ve okur/editör aramaya başlayacağım bir hikayem var mesela. eğer temmuz'la enkidu'nun hikayesini bilmiyorsanız bir bölümünü anlamazsınız. olmaz yani, bilmezseniz "bu ne amk" deyip geçersiniz. benim hikayenin bir bölümünde mühim olan şey, bu adamın kitabının tümünde mühim.

    (tam ben buraya geldiğimde adamın şu entriyi yazdığını gördüm. saat şu anda 2:23. normalde "uykusuzluktan geberdim, yatayım da sabah bitireyim" diye düşünüyordum ama sırf bu yüzden devam ediyorum)

    kitaptan bağımsız devam: bazı insanlar maldır. bu adam da öyle. ben küçükken merak ederdim: savaş zamanı, tepelerinden bombalar yağan kimseler nasıl yaşıyordu?

    cevabını sonradan öğrendim: herif işine gidiyor, çalışıyor, akşam çıkınca lokantada yemek yiyor, sonra tiyatroya gidiyor, eve gidip yatıp uyuyor, lazımsa ışıkları söndürüyor...

    rutin önemli. herif rutinini sikip atmış bir adam. daha doğrusu rutini kendi kendini sikmek olmuş. bak bu herifi al benim şehre koy, durumu değişmez. beni al onun şehre koy, hayat standardım beş katına çıkar. bak ben sendika kuracak, trt'yle iş yapacak kadar ol(a)madım. bunların tümünün başlayacağı yaşta, 22 yaşımda kafamda tümör çıktı, sonunda "öleceksem ailemin yanında öleyim" deyip okul bıraktım, şehir değiştirdim filan. sonra ölmedim ama olan biten, sebebi olan, sürecinde olan, sonrasında olan... şeyler çok şeyi aldı götürdü benden. "lider sensen ben de seni takip ediyorum" diye 40+ yaşında adamlar yanımdaydı lan. sonra...

    dur, konu ben değilim. herif aktif, insan ilişkileri iyi, kafası çalışan herif. adamsa bunların cümlesini siktir edip kendine dert arama peşinde. rutininde akşam tiyatroya gitmek yok, bunun sonucunun da ne olduğu belli: tertemiz deliriyor herif. görüyorum, yapacak biskim de yok zira adam açık değil. açık olsa neyse ama değil. böyle ancak izliyorum işte amk...

    benim hikayede rıfat efendi var. rıfat peder, tdk'ya göre doğru yazılışıyla namıdiğer ulemadan rıfat efendi. dinlerle, dinler tarihiyle kafayı bozmuş, ilahiyat okuduktan sonra ilim ya resulullah deyip sekiz yüz dil öğrenip cümle dinle alakalı ne varsa tümünü okumuş, enki'nin kendi torununun babası olmasını dahi islam'a bağlayabilen bir adam. bu da deli, ama bu iyi tarafından deli. işte bu aradaki fark fena. delireceksen rıfat efendi gibi delireceksin. reenkarnasyon da islam'da vardır diyerek delireceksin, iç şarabı sik arabı diyerek delireceksin. bu adamsa...

    bak koskoca metin oldu, hala daha mevzuya giremedim ya?

    uyku fena bastırdı, ondan asıl olanı kısadan geçeyim peşrevin daha üçüncü hanesine bile başlamamışken:

    bu adam iyi yazıyor. kimdi hatırlamıyorum, diyordu ki yazmak kolaydır, fazlalıkları atmak zordur. kitapta sıfır fazlalık var - ve fakat kritik: eksikleri de var. döneminin insanına ve hafızasına fazla güveniyor mesela, veya polisi behzat ç.'deki suçlular gibi "hafife alıyor". fakat bu rahatsız da etmiyor bir yandan, derdi başka çünkü kitabın.

    derdi ne? kendi dilinden: edebiyat, ağdalı cümleler, aforizmalar filan değil. bir olay örgüsü etrafında olup biten birkaç şeyi hatırlatıp...

    dur lan, zıpoylır olmasın.

    bak şunu ben yazsam kimseye gönderemezdim. yemezdi. bu herifteyse o göt var. ben, yukarıda ikisini andığım kimi şeyler yüzünden kendi sikko hikayemi bile kimseye göndermeyeceğim mesela. hoş, beni düşman belleyenler/belleyecekler kümesinin alt kümesi onu düşman belleyenler kümesi ya, yine de ondaki göt bende yok. bu kitap da böyle bir şey işte:

    bir film gibi - içinden yaşayarak zaten geçip gittiğimiz. gavura, sana bana anlattığının çeyreğini bile anlatmaz. içimizdeki gavurlara, dışımızdaki gavurlara anlattığının da çeyreğini anlatmaz. yazım, esasında bir senaryonun parçaları gibi. tüm metin yok önümüzde, senaryolaşırken bu x sayfalık metin 3x olacak mesela. akışı kral, kıskanmadım dersem yalan söylerim. senaryo diye boşuna demiyorum.

    dil? komsi komsa. derdi zaten dil değil as such, bunu biliyoruz, fakat daha sağlam laflar beklediğim yerlerde fazla durgunluk, karakterin kendisinden beklediğim (veya bekleyeceğiniz) ölçüden de fazla, sanki ilaç almışçasına bir durgunluk... o kadar durgun adam bu hikayede başrol olamaz çünkü o ilaçlar durdurur mesela. önemli mi? bir yandan değilse de önemli de sayılabilir. sorun mu? bence değil. zaten "dur lan az sonra ne olacak bir bakayım" derken bakmışsınız sonuna gelmişsiniz. agata ablam gibi akıyor öyle.

    kimseye alın demem, kimseye okuyun demem. sebeplerini anlattım uzun uzun. müellifinin kendisi "reklam yapamıyorum amk" diyor, hal bu ahval bu. derseniz ki "onda yazacak göt varsa bende de okuyup bakacak göt var", ne ala. demezseniz de yarın öbür gün filmi çıkar, dizisi çıkar izlersiniz nesfilikste filan.

    sonradan ekleme, kendisi için bir not olsun: eğer olur da benim hikaye de ilerlerse bir zaman, 2017'de bitirmeyi düşünürken 2020'de bitireceğim ve bu kitaba referansla yazıp sonunu başka türlü bağlayacağım. herhalde bir 5-10 senemi alır ama olur da o gün gelirse, bir şekilde iletişebiliyor da olursak "senin karakter işleyişini sikerim yavşak" dedirtirim herhalde. bakalım.
  • aslında baya önceden alıp okumuştum ama yazmak bugüne kısmetmiş. öncelikle (bkz: kitapyurdu) burdan kesinlikle almanızı tavsiye etmem. baya yıpranmış olarak geldi, hele arka kapak bildiğiniz yırtık bir şekilde geldi. iade ile de uğraşmak istemedim.

    --- spoiler ---

    kitap günümüzü anlatması bakımından baya etkileyici. başta ne oluyoruz falan demedim değil, ( yazar baya erotik bir başlangıç yapmış.) ama okudukça kendine bağlıyor. sonlara doğru insanı içine çeken bir sürekliliğe sahip. biraz (bkz: ahmet ümit) tarzı sezdim, banada öyle gelmiş olabilir.
    sonuç olarak kesinlikle okunması gereken kitaplardan biri.

    --- spoiler ---

    .
  • dün akşam bitirdiğim kısa roman.

    önceki gün başlamıştım, ne ara bitti lan diye düşündüm. üslup, akıcılık.. film izler gibi hissettim kendimi.

    ülkede gündem olan bir çok olayı kurgusuna katıp (halı sahadan adam toplatıp göz altına aldıran savcı gibi) hafızaya kazıyan arşivlik eser.

    eline sağlık mother of leia.
  • adhd li birisinin tekte bitirebildigi bir kitaptır.

    o derece akıcı ve güzeldir yani.

    gelelim hikaye yorumuna

    fena spoiler he

    --- spoiler ---

    karakterler gayet iyi yazılmış
    siyasi eleştiri de yerinde, hem iktidar hem muhalefet kötülemesini kendi açımdan ekstra beğendim çünkü muhalefetin en az akp kadar kötü olduğunu son seçimde öğrendim :/
    ne beklersin ki yani aynı hamur farklı bir şey çıkmıyor.

    haksızlık muhabbeti de iyi ama hakan'ın uğradığı haksızlığı çözemedim.
    ha adalet duygusu olsa tamam o da büyük şeylere kadir.

    diğer yandan kitabı okurken beklentim niyeyse v for vendetta kadar ileri gitmesi idi ama yaptığı bakanların olduğu uçağı suya çakmak mı? %100 eminim iktidar o bakanlardan daha iğrenç, daha yüzsüz, daha kötü bakanlar bulur o yüzden öldürmek çözüm değil ama her zaman bir mesaj verir.

    yani iktidarın da muhalefetin de öyle kolay kurtulacağı bir senaryo yerine en sevdiğim olaylardan birisi olan "kötü adamın kendi yarattığı canavara kurban gitmesi" senaryosu ile yürütürdüm.

    sadece 1 kişi eğer bir şeyler yapacaksa bu "hadi din kardeşlerim akp yi de yıkıp şeriat ilan edelim/ daha milliyetçi olup bütün mültecileri öldürmeye başlayalım hepsi kaçar zaten"
    şeklinde birbirini tetikleyecek olaylar zinciri ile çok daha farklı bir ülke..
    2. bir devrim de çok güzel olurdu ama o ülkede pek çok kişi iyi bir yerde yaşamayı hak etmiyor

    ıntikam senaryosu olarak da ölüm asla yok. hem hümanist hem de daha çok adalet aradığım için söylüyorum bunu. o kişiyi öldürünce çok bir şey değişmiyor, ölen öldüğü ile kalıyor onu hatırlayanlar ise iyi yanlarını hatırlamaya daha çok meyilli oluyor dolayısı ile ölüm bu insanlar için en kolay çözüm yolu bence
    ısterdim ki 24 saat kameradan izlendikleri bir hapishaneye müebbet atılsalar tabi insan haklarına aykırı olur ama bir yanda bir kaç yüz zalim diye yanda mağdur milyon hatta çıkan savaşlar vs sebebiyle yüz milyonlar(putin'e de aynı tarife hatta çok daha kötüsü olması lazım)

    hakan'ın polis kılığına girme twisti de güzeldi ama tahmin ettim :) çoğu amerikan filminde de ne olacağını kardeşimle bir araya gelince %99 tahmin ederiz ama avrupa filmleri çok tahmin edilemez gelir mesela. o açıdan bu kitapta tahmin edebildiğim tek yer o twist oldu

    sonu da güzeldi heyecanin adım adım artması ve sonda düğümün çözümü falan gayet iyiydi. hakan bir an yakalandı ama planı çoktan devreye soktu o yüzden çok da farketmez dedim ama plan hakan'ın kendisi imiş ve oladar koruma ile gitmiş son görevine =)

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap