• okusan da okumasan da sonuçta bir şey değişmiyor değil mi?

    beni uzaktan takip etmen neyi değiştirir? ihtiyacım varken anlaşılmaya, sevmeye sevilmeye…

    neyi paylaşamıyoruz ki şu toz zerresi kadar ufak olan evrendeki gezegenimizde? neden mutlu olmak koca bi ütopya.

    çok mu şey istedim ki ben?
  • iş işten geçtikten sonra okusa ne okumasa ne? bence okumasın romantizm kasmaya gerek yok.
  • düşün ki bir gün alzheimer ya da demans olmuşum ve seni unutmuşum. mutlu olur muydun?

    ölüm var ölüm, ölüm var annem.
  • merhaba bunu okuyan,

    bunu sana odamın penceresinin kenarında ki masadan yazıyorum.

    eskiden odamın kapısını kilitleyip, tek başımalığımla kalıyordum. kendini ve yalnızlığını sevmek arasında kocaman manzaralı bir uçurum var. kendimden pek haz etmem ama yalnızlığımı seviyorum. kendimle düşman kalabilseydim eğer, daha iyi biri olurdum. insanın kendine verdiği zararları tahmin edemezsin bunu okuyan, kendimi yaralamayı çok iyi beceriyorum…

    tek başımalığım diyordum. onu seviyorum. düşmanını kendine yakın tutmakla ilgili saçma sapan cümleler kurmuş çok bilir kişiler, haklılık payını aldığın her yaşta fark ediyorsun. son zamanlarımı odamda seninle geçiriyorum. tek başımalığımla o kadar güzel anlaştılar ki; seni aklımdan kovmaya kıyamıyorum…

    senin yerinde olsaydım, olmak isteyeceğim son yer bile olmazdı aklım. dağınık, koyduğunu bir daha bulamıyorsun burada, diplerde bir yerde kendini var olan her şey saklıyor sanki sonsuza kadar, penceresi yok içerisi havasız, bir kokusu varsa eğer leş gibi izmarit kokuyordur. manzarası bohem her yerin aynalarla çevrili olduğunu ve nereye dönsen kendini gördüğünü düşün, kimsenin kendini o kadar izlemeye tahammülü yok bence. mutluluk buraya hiç uğramıyor, o biraz zengin ve ışıklı mekanları, kusursuz aşkları, dertsiz bir başı seviyor, burası sadece yapacaklarını görebilecek kadar loş, kendine bakacaksan sadece kara gölgenle muhatapsın. seni böyle bir yerde tutuyorum bunu okuyan, sırf bu yüzden dört nala kaçmanı anlıyorum...

    an geliyor çocukluğuma düşüyorum, koşturup nereye vardığımı hesaplamadığım, bir yere varamayışımı içimde sızlatmadığım, oynadığım saklambaçlardaki bulunmak istememe arzumu taze tutabildim bir tek. senide ak pak tutabildiğim tek yer orası, kocamanlığını, uzak ve ulaşılmazlığını silemiyorum hafızamdan. eğer yan yana denk gelirsek, boyunun uzunluğu benim için dünyanın ucu uzaklığında, bir gün eşitlenebilme hevesimi istesem de unutamıyorum bunu okuyan, içimde ki durdurulamaz büyüme hevesinin ilk tohumları sensin diyemiyorum… kırmızı bir bisikletim vardı onunla aynı yolda yara almadan gidebilmek bir ayımı aldı. dizlerimi parçaladı, o kadar düştüm ki ikisinin izi kaldı, ertesi gün yine çıktım yola aynı yaranın üstüne düşmek beni hiç acıtmadı. onunla en dik yokuşları indim nefesim kesilmeden sonra, rüzgar yüzüme vurdukça hızlandım. düşmeyeceğime inandım zamanla ellerimi bile bıraktım, beni mutlu da ederdi bunu okuyan, bir yerden hızla uzaklaşmayı onunla sevdim. düştüğüm elma ağacının o tepesini, 'ben evin çatısını görüyorum oğlum burdan' sevincimi, kırmızı bisikletimi, seninle aynı şehirde bulunmuşluğumu unutamıyorum bunu okuyan…

    aşkla seni aynı anda düşününce, bir üçüncüye tahammül edemiyorum. birine aşkla bakmış olma ihtimalin mideme kocaman bir yumruk gibi oturuyor, olmayan uykumu da kaçırıyor, seni kendimle bile paylaşamıyorum bunu okuyan...

    belki aşkın ne olduğunu biliyorsundur ve seninde kalbinde kırık parçalar ne yana dönsen batıyordur, biri belki terk etmiştir, birini çok sevmişsindir yetmemiştir, biri öpmüştür seni, biri göğsünde uyumuştur, birinin elini tutup bir sokakta yürümüşsündür ve bizim gibi sırf yaşama zorunluluğunu omzunda yük gibi taşıyan biri için fazlasıyla mutlu olmuşsundur. bunlar hayatın getirileri diyip işin içinden sıyrılmak için bende çok çabalıyorum, içtiğin çay bardağına bile imreniyorum bunu okuyan, aklımın kıyılarına vuran serin dalgalara inat kışın ortasında bende yürüyorum, bende dayanamam dediğim şeylere pek tabii dayanıyorum ve işime gelmeyen gerçeklerle bende senin gibi yüzleşmekten kaçmıyorum.

    insanın avcunda tuttuğu ve sahip olduğu en güzel şeyi umudu bende içimde yeşertiyorum, dayanmama imkan veren tek şeyin, bu denli camdan, kırılabilir olmasını çok yadırgasamda, her kırdığın parçayı cebimde saklıyorum.
    umudum kırılıyor fakat eksilmiyor bunu okuyan, seni hala çocuk şenliğimle seviyorum.
    aylardır gidiş yolunu izlediğim, dönüşü ezberleyemediğim, aklımda seninle vardığım bir yamacın kıyısında ayaklarımı sallandırıyorum. manzarası öyle güzel ki, düşsem korkumu göremiyorum. tüm gücümle bağırdım burada seni sevdiğimi, sesim bile yankı olmuş dönmüş bana,anladım ki sen bir boşluk kadar bile konuşamadın benimle bunu okuyan…
    gitmek var gitmek var. gitmenin bin türlü çeşidi var ve yürek kapasitesine göre, herkes bir şeklini seçiyor, sessiz sedasız, kırıp dökerek, kırılıp dökülerek, bir yalana feragat ederek, bir bahaneye yoldaşlık edeni bile var, guinness temsilcileri bizi görmedi ama, yanımızda olsalardı yeni bir rekora imza atardık herhalde, 'en uzağa en yakın sevda' gitmekle gidilmiyor ki demiş cemal süreyya, şimdi şimdi hak veriyorum adamcağıza.

    seninde kendine yetecek kadar loş bir ışığın vardı ve beni görebildin, sırf lüzumsuzluklardan korumak için aklını, belki biraz daha yavaş delirebilmek için, daha çok okumanı daha çok şey izlemeni, uykuyu ancak hak ettiğin zamanlarda kendine bahşettiğini ve aynı kalemden aynı kişi tarafından yazılmış gibi benzerliğimize olan inancımı, sitemlenme bunu okuyan kaybedemiyorum…

    bu hayatı ne kadar yaşayacağımı bilmiyorum açıkcası en ufak bir merakım bile yok, yarın ölsem, seni severek ölmenin huzuru içimde olacağı gerçeğini görmezden gelemiyorum. yaşayacağım yere kadar yaşayıp kaygı gütmediğim bu hayatta adını her söylediğimde nefes aldığımı hissediyorum, tüm sevgisizliğinle içime doldurduğun yaşama sevincini çok uğraşsamda biliyorum, anlatamıyorum bunu okuyan…

    seni hayatım boyunca çocukluğumda taşıyacağım, dünyanın neresinde olursan ol aklımın puslu kırık aynalarında ne yana dönsem seni göreceğim. seversin, kavuşamazsın aşk olur demiş aşık veysel, yaşasa işaret parmağı bizi gösterirdi, olmayışının adını aşk koymaktan çabalama bunu okuyan, vazgeçemiyorum…

    son çare gitmekse-ki gitmek hangi yaraya çare, yenisini kanatmaktan başka ben bilmem, yinede süslü bir cümle olsun diye sırf, son çareyse gitmek, dönüyor insan geldiği yolu. koşup yoruluyorum, çok okursam da. uykusuz kalınca bitap düştüğüm oluyor. biraz dinlenmek hepsine iyi geliyor. senin yorgunluğunda baş edemiyorum bunu okuyan, senin beni sevme ihtimalini sulamıyorum hiç ama kocaman kocaman ormanlar oluyor içimde, durduramıyorum.
    yalnızlığımız birbirini sevecek diye çok bekledim, beni göreceksin diyede öyle. bir cafede çaylarımızı yudumlarken fiziki görüntüsü hakkında birbirimizin analizini yapmak değilsede, görebilmeyi diledim. çünkü hayatım boyunca beni görebilen herkes, süslü bir güzelliği zaaf edinip adını aşk koydular, ben senin içinde eksik kalmış her şeyi ve bunu sorun etmeyişini, hayatı sevmeyişini ama yakasından sıkıca tutuşunu sevdim, kirlenen her şeye rağmen bir tarafına toz kondurmamanı, siyahı beyazı aynı yerde taşımanı ama birbirine hiç bulaştırmamanı sevdim...
  • ben sensiz su,toprak,taştan ibaretim
  • eskiden seninle mutsuzluğa bile vardım artık mutluluğa bile yokum beni sen değiştirdin
  • sözlük kullanmadığı için bir süre okuyacağını sanmıyorum ama ileride belki yıllar sonra bir gün mutlaka göstereceğim ona.

    bu duyguyu yaşamış şanslı insanlar hep anlatırdı doğru insanı bulduklarını nasıl anladığını. hep merak ederdim insanın kendini kandırıp bir şeylere ikna etmesi mı yoksa gerçekten böyle bir şey var mı?
    ben seninle böyle bir şeyin gerçekten var olduğunu anladım. ilk gördüğüm ilk konuşmaya başladığım andan itibaren her şey o kadar doğru o kadar kolaydı ki. yıllarca seni beklemişim bir köşede farkında bile olmadan, sana ne kadar ihtiycım olduğunun, bende uyandırdığın her duyguya ne kadar hasret olduğumun farkında olmadan seni beklemişim. hayatıma girdiğin andan beri her şey hiç olmadığı kadar kolay, net ve pürüzsüz. yüzüne bunları bu kadar rahat ve kolay şekilde söyleyemiyorum biliyorum davranışlarımla, sıcaklığımla, ilgimle umarım hissettirebiliyorumdur. seni çok seviyorum iyi ki hayatımdasın
  • zamanın ve mekanın, dehrin karanlıklarında kaybolduğu, ruhların maddi ölçüler içerisinde bozulduğu, gökyüzünün insanın vicdansızlığı karşısında sustuğu bir çağdan sesleniyorum sana. bu anlamsızlığa karşı gittikçe tahammülüm azalıyor. sığınacak bir kalp arıyorum. seni arıyorum. geleceksin sanıyorum. bugünlerde umutlu olmak iyi bir şey değil mi?
  • ya keşke yarın sıra bana gelmese hz. evren.
  • ben herkesin gönlü olsun diye çabalarken kimse bana sen ne istiyorsun diye sormuyor. sanki ben herkesi anlıyorum ama hiçkimse gerçekten benim ne hissettiğimi anlamıyor gibi. öyle bir değersizlik hissi...

    aniden olmadı her şey birikti yavaş yavaş doldu ve sonunda taştı. bugün attığım üç beş adım yormadı beni ,dün yürüdüğüm kilometrelerce yol nefesimi kesti. doldum taşıyorum. ve siz sadece bugün taştığımı görebiliyorsunuz.

    her fikrinizi kabullenmek zorunda değilim kendimi açıklamak zorunda değilim siz istiyorsunuz diye evet demek zorunda değilim. kişiliğimi değiştirmeye ihtiyacım yok. beni anlamanıza da gerek yok beni bilseydiniz eğer neyi neden söylediğimi neden sustuğumu neden yaptığımı anlardınız zaten...

    kendi halinde ve sadeliği seviyorum. sakin sakin yaşamayı, birinin hayatına dokunurken rahatsız etmemeyi, övgü beklememeyi , ayaklarımın üzerinde sağlam basmayı ve kendimi anlatma telaşında olmamayı..
hesabın var mı? giriş yap