• ... zehirleyen eylem
  • zihnin gizli dili.

    düşünmek birkaç farklı zihinsel faaliyetle oluşur.
    mesela; çok yorgunum, gidip uyusam mı dediğimizde önermesel düşünce modumuzu oluştururuz.
    mesela; bazen olur ya düşünürken nesnenin ya da varlığın kendisi ile ilgili değil de zihnimizdeki sembolleri ile karar veririz. eve yeni bir koltuk aldık diyelim, onu önce kafamızda odanın neresine koyacağımıza karar verebiliriz. burada içsel bir düşünme ve konuşma söz konusudur.
    üçüncü düşünme şekli ise motorsal düşünmedir. mesela araba kullanmak, bisiklete binmek. bunlar organların işbirliği ile motor faaliyetlerimizi desteklediği düşünme şeklidir.

    akıl yürüterek ve mantıksal şekilde sonuca ulaşmak ise iki temel akıl yürütme şekli ile mümkün olur.
    (bkz: tümevarım): akıl yürütmede tümdengelimin tersidir. özel bulgulardan başlanır ve kesinlik içermeyen bulgulara ulaşılır. mesela çok beğenilen ve puanı yüksek bir restoranda yemek yemeye karar vermemiz buna bir örnektir.
    (bkz: tümdengelim): genel ilkelerden başlayan ve belirli bir durumla ilgili sonuç çıkardığımız daha güçlü bir düşünme şeklidir. tümdengelimde dayanılan kaynak ne kadar doğru ise sonuç o kadar güçlüdür.

    bir film vardır: (bkz: groundhog day) türkçe adı; bugün aslında dündü.
    filmde yerel bir kutlama gününde görevli olan muhabir ve biraz düzenbaz bir adam bilmediği bir nedenden dolayı zaman boyutunda tıkanır. aynı güne her sabah yeniden uyanır ve defalarca aynı günü yaşar. zaman boyutunda tıkanan phil her günü kaygısız, korkusuz hatta adice yaşamaya başlar. ne de olsa gün bittiğinde hiçbir bedel ödemeyecektir. zaman içinde phil zaman boyutunda sıkıştıkça durur ve farklı düşünmeye, farklı kararlar vermeye, uygulamaya başlar. işin içine aşk da girince yaşadığı anda daha anlamlı düşünerek ve anın içinde kalarak bu kabustan çıkmış olur...

    zihin de böyledir; bazen inkar eder, öfkelendirir, insana kendisiyle pazarlık ettirir en sonunda da barıştırır. hayat devam eder, düşünce şekilleri değişir, kuşlar uçar, sular akar, çiçekler açar...
  • bunun için öncelikle kişinin kendisiyle çelişebilme yetisine sahip olması gerekir.
  • insana özgü olduğu varsayılan beyin faaliyetidir.. kedinin, köpeğin, kuşun, balığın düşünemediği öne sürülür.. ama belki de sadece ifade etme konusunda problem yaşıyorlardır benim gibi.. kim bilir.. şöyle bir sahne canlanıyor gözümde: dünyanın en iyi cerrahları bir araya geliyorlar ve beni ameliyat masasına yatırıyorlar.. sonra kollarımı, bacaklarımı, kulaklarımı, gözlerimi, dilimi vs. kesiyorlar... bu kadarla kalmıyorlar.. midemi, ciğerlerimi, kalbimi, böbreklerimi vs. çıkarıp yerlerine makineler bağlıyorlar.. sonuç olarak cerrahi müdahaleyle kesilip biçilebilecek herşeyi alıyor ve "yaşamaya" devam etmem için gerekli teknolojik desteği sağlıyorlar..... geriye sadece beynim kalıyor neredeyse.. karanlığın içinde, göremeyen, duyamayan, konuşamayan, dokunamayan, hareket edemeyen, hissetmeyen, acıkmayan, çişi gelmeyen biri kalıyor.. ama hala yaşıyorum ve düşünebiliyorum.. artık mutluyum.. çünkü artık "ne düşünüyorsun?" sorusuna yanıt vermek zorunda değilim..

    (bkz: fish doesnt think because fish knows everything)
  • kendimi yakaladığım zamanlar oluyor düşünürken. genellikle, neden bir şeyler düşünmediğimi düşünüyorum. bu boşvermişlik hoşuma gidiyor. çünkü daha önce denemiştim düşünmeyi... düşünürken yenilmiş, ama yılmamış, tekrar düşünmüştüm. o meşhur klişenin yaşayan haliydim. düşündükçe yeniliyor, yenildikçe daha çok düşünüyordum.

    sonra bir gün, kendi isteğimle tüm düşünme yetimi aldılar benden. en son anneme gülümsediğimi hatırlıyorum ameliyat masasında. sonra bayılmışım. tüm sevenlerim oradaydı; çünkü masada kalma ihtimalim vardı. annem, babam, kardeşlerim, sevgilim, eski sevgililerim, arkadaşlarım ve eski arkadaşlarım. kedim bile ameliyathanedeydi. hepsi yanıbaşımdaydı doktorlar beynimdeki bir kaç kabloyu kesmeden önce. beyinde düşünmeyi sağlayan merkeze giden kabloların kesildiği ameliyatlardan sonra, uzun süre uyutuyorlar sizi. hayata geri dönmek, tekrar uyum sağlamak zor oluyor. o kadar ki, eğer erken uyanırsanız, nefes alma yetinizi bile kontrol edemeyecek kadar zayıflamış oluyor akıl sağlığınız. istatistiklere göre, bu ameliyat sonrası görülen ölüm vakalarının çoğunda insanlar, artık düşünemediklerinden dolayı derin nefes alarak ciğerlerini patlatmış. kurbağa gibi şişmiş göğüs kafesleri ve sonra bom! patlamışlar. odalar, yataklar, hasta yakınları... her yere ve her şeye bulaşmış düşünmeyen insanların kanları.

    benim ameliyatım başarılı geçmiş. uyuduğum süreçte de sorun çıkarmamışım. mışıl mışıl uyumuşum artık düşünmeyen yeni beynimle. ne rüya, ne kabus gördüm. ummadım, korkmadım, istemedim, pişman olmadım. neysem oydum rüyamda. yoktum.

    annem vardı gözlerimi açtığımda yanımda... bana endişe dolu gözlerle bakıyor, yeni oğlunu tanımaya çalışıyordu. bense gülümsüyordum ona. konuşmak istiyordum ama henüz o kadar toparlayamamıştım kendimi. sonra hepsi geldi. babam da oradaydı, lise aşkım da... sevgilim elimi tutuyor, ablam saçımı okşuyordu. kedim kucağımdaydı. uyuyordu. rüyasında rüya görüyordu. kedim bile benden fazla düşünüyordu artık.

    "sizi hayal kırıklığına uğrattığım için çok özür dilerim" demedim onlara... düşünüyor olsaydım bunu derdim. bunu der ve acı çekerdim. ama demedim. düşünmüyordum.

    herkese o kadar çok söylemeyecek şeyim vardı ki artık, ben bile şaşırıyordum.
  • yanılmıyorsam bertrand tavernier'nin bir filminde (edit'lere açığım) şöyle anlatılan zincirleme gri hücre aktivitesi: bir adam karşısındaki kadına bir örgüt militanının hikâyesini anlatmaktadır. söz konusu militana, bir yere bomba koyma görevi verilir. ama olay mahallinden derhal ayrılması lazımdır, zira bomba yerleştirildikten en fazla birkaç dakika sonra patlayacaktır. militan söylenilen yere gider, bombayı yerleştirir ve uyarıldığı üzere derhal koşarak uzaklaşmaya başlar. ancak koşarken ayaklarına takılır gözü. "nasıl oluyor da koşuyorum; ayaklardan biri havaya kalkarken diğeri yere basıyor... nasıl oluyor?" derken derken katatonik vaziyette kalıverir, mıh gibi çakılı kalır olduğu yerde. elbette bomba patlar ve militan oracıkta ölür. "işte," der filmde bu hikâyeyi adam, "bir kere düşünmeye başladın mı, öldün demektir. düşünmek, ölmektir biraz."

    yılar sonra gelen edit (usuduysen donelim'e teşekkür ederek):

    "verdiğiniz örnek bertrand tavernier filminden değil de jean-luc godard'ın vivre sa vie (hayatını yaşamak, 1962) filminde geçiyordu. barda, nana'ya (anna karina) bir filozofun anlattığı bir anekdottur ve o da bunun alexandre dumas'nın "üç silahşörler" romanında biraz aptal bir kişi olan porthos karakterinin bombalı eylemi sırasında anlatıldığını söyler; hayatta hiç düşünmeyen porthos, eylem sırasında bir an düşünür, nasıl böyle koşabildiğini hayal eder, öylece kalakalır ve üzerine mahzenin çökmesiyle de ölür... yani godard'ın filminde, romandan alıntı yapılarak anlatılıyordu.

    izlediğim tavernier filmlerinde böyle bir anekdot geçmiyordu. ya da ben hatırlayamadığım şimdi. ama godard'da geçtiğinden eminim, şimdi kontrol da ettim. filmin 67. dakikasında geçer bu. "
  • "ağlamayı da bıraktım, sigarayı bırakamadım. okumayı bıraktım, düşünmeyi bırakamadım."*

    sanırım en zoru bu, düşünmekten vazgeçmek...
    ne yapalım hafızamızın canı sağ olsun.
    varsın öyle olsun. düşünelim tamam ama kara kara değil, renkli renkli...
  • inanmak ve iman etmek ile kıyaslanmayacak derecede zordur: ilkin epey bir yorar, sonra yolun devamında aklı bilgiyle okşar. çoğalır erdem gönlünüzde. huzur damla damla aktıkça, gerçeklik benliğinize dolar. nihayetinde evrenin ruhu içinizde çiçeklenmeye başlar. (bkz: cehalet mutluluktur/@altay)
  • "düşünmek, patolojik olmayan şekillerde bile acıyan, ağrıyan yeri düşünmektir az çok. baş ağrısı, cinsiyet acısı, kalp acısı...her dokunuşta daha çok deşilen bir yara gibi. acı yeni (ve çok eski) bir ahlak kuralı olduğundan; kendini kötü hissetmek, canı acımak iyi bir şey olduğundan; ızdırap veya delilik, kuramın varacağı son nokta olduğundan değil. zaten beden kumaşı yırtılırsa onu hangi düşünce diker? kelimelerin arkasında kaybolmuş, kendini arayan ve her sorunun yalnızca yanıtsızlığını aynalarda ortaya çıkaran, o cevaplardan kaçan düşünce nasıl da alaycıdır."

    okumak ve anlamak-m. schneider
  • "düşünmek" denilen şeyi bir amaç olarak tasarlamak aslinda modern bir mesele. yani modern dediysem, işte felsefeye kadar yolu var ve bir tasarım olarak düşünme eyleminde (çoğu zaman dinsel) aşkın bir amaç görmek bir kaç bin yıldır gördüğümüz aslen metafizik bir spekülasyondan başka bir şey değil. bu tür spekülatif felsefe gelenekleri insanin biyolojik ve toplumsal varlığına, doğadan ve toplumsal yaşamdan ayrı metafizik, ruhsal bir varlık bindirerek, insanlığın entelektüel kapasitesine aşkın bir nitelik yüklerler ki hangi felsefe ve siyaset okulundan geldikleri çok umurumuzda olmaz bizim. felsefenin başlangıç ilkeleri gibi oldu pardon mon diyo, ama insan kedilerden ve kuğulardan biraz daha fazla düşünebilir. kuğuların tek eşli oldukları da yalandır. onu da diyeyim aklima geldi jan piyer. yoksa 150 bin yıldır falan düşünüyoruz biz. epeydir bir akıl var yani, artik nereye sürersen.
hesabın var mı? giriş yap