• seride bahsedilegelen kadim dilde, earth (yer) kelimesinin karşılığı tolk'tur. sea (deniz) kelimesi ise ien ile karşılanır. dolayısıyla earthsea, yahut türkçe adıyla yerdeniz, açıkça tolkien demektir.

    yıllardan sonra: bunu kitabın türkçe çevirisinden teyit ettim sanıyordum, sonra böyle olmadığı söylendi bana bir ara, ben tekrar kontrol edemedim, oldu bir şeyler.
  • --- spoiler ---

    ursula le guin başından beri seriyi altı kitap olarak mı planladı yoksa ilk üç kitabı yazdıktan sonra son üç kitabı yazma gerekliliği mi hisetti bilmiyorum. fakat iyi ki de son üç kitabı da yazmış. aksi halde hem tadı damağımızda kalır hem de yarattığı dünyayı yeterince özümsemeyezdik. başlangıçta konuların ilerleyiş hızını biraz yadırgasam da(sanırım son zamanlarda çok fazla klasik ve akademik eser okumamdan kaynaklı) bir yerden sonra kabullendim ve özümsedim. son üç kitap ile gönlümü aldı ursula le guin.
    çoğu okur tarafından serinin ana karakteri ged olarak benimsense de tenar'ın asla ondan geri kalır bir yanı olduğunu düşünmüyorum. gerek ged'in gerekse tenar'ın serinin başındaki olgunlaşmamış karakterlerinin serinin sonuna doğru gösterdiği gelişim mutluluk verici. belki bir miktar aynı olgunlaşmayı kendi geçmişimde görmem belki bir miktar da halen görüyor olmam bunda etkili oldu. ne de olsa ursula kendinin 31 yaşında büyüdüğe kanaat getirmişken benim de sanırım gidilecek biraz daha yolum var.
    gelecekte geriye dönüp baktığımda "iyi ki okumuşum" diyeceğim bir seri olacağından eminim. aynı harry potter'da, the dark tower'da ve yüzüklerin efendisi'nde olduğu gibi...
    --- spoiler ---
  • öteki rüzgar ile birlikte bu muhteşem kitaplar serisi böylece "yerdeniz beşlemesi" olmuştur artık.
  • buyuculuk okulu adi altinda, can sikintisiyla televizyonda zap yaparken karsilastigim, fantastiktir biraz kafami dagitirim diye izlerken; isim ezberleyen ogrencileri gorunce "vay be ne kadar benziyor yerdeniz büyücüsüne" diye icimden gecirirken, direk kendisi cikan film. o guzelim seriye insan hic bir filmi yakistiramiyor. zaten boyle gereksiz bir film hic mi hic olmuyor. en iyisi bu tur romanlarin zihinlerde izlenmesi sanki.
  • the lord of the rings'i beyaz perdeye taşıyan peter jackson'ın eli öpülesi bir kişilik olduğunu ispatlayan uyarlama.

    ya uyarlarken azcık usturuplu olur insan, orjinal eserin bütününü veremese de özünü korur, ana temasını yansıtır; tenar ile ged'i öpüştürüp hikayenin özüne ihanet etmez. bahsettiğim öz şu: ged öpemez ne tenar'ı ne hiç bir kadını, çünkü o tüm roke büyücüleri gibi erkeksi hislerinden arınık olarak ve dolayısıyla üstlendiği misyonlara kilitlenmiş bir halde dünyevi bir aşkı geri plana atarak macerasına devam ediyor. toplumsal bir kimlik olarak erkeğin yaşam yolculuğuna dair çok önemli olan bu metaforu romantizm uğruna katletmeseydi sadece gülecektim, ama filmin sonunda bunlar öpüşünce sinirden kahkaha atıyordum film boyunca telefonlaştığım mahalle arkadaşlarımla.
  • ged isminin orospu yapildigi bir filmdir. soylemdigi kisi bilmedigi insan yoktu valla bi ara "benim adim ged" pankartiyla dolasiyordu.
  • bir de vapur arkadaşıysa okumaya doyulmaz.
  • kitap derin izler bırakırken, en ufak izi bile silinen film...
  • mini dizi olarak kalmış kitap uyarlaması için (bkz: legend of earthsea)
    başarısı göz önüne alınırsa devamının geleceği şüpheli
  • fantastik gibidir, değil de gibidir..

    öncelikle ben bu seriye fantastik, diye bakamıyorum zaten. çocuklara yönelik olmadığı kesindir, hatta yetişkin olup da fantastik kurgu sevenlere de ağır gelir (aslında bunu ben demiyorum, bir kısım entel dantel arkadaşım diyor.. (-_-) ama nedenini tahmin edebiliyorum, buraya kadar geldiysen, devamını da oku zaten..)

    "neden?" diye soracak olursanız, kendi içinde apayrı bir dinamiği vardır (aman allahım dinamik kelimesini mekanik dersleri dışında kullandım, çok mutluyum!) zaten bir büyüme, gençlik dönemi ve yaşlılığın gelişi üzerine felsefik bir güzellemedir, sadece dünyası fantastiktir, o kadar. ama le guin'in mükemmelliği şurada yatmaktadır: günümüz dünyasında yaşanan gerçekleri feylesofça irdelerken, bunu fantastik bir dünyada yapmayı ve o dünyanın mantığı içine yedirebilmeyi o kadar güzel başarmıştır ki! zaten çoğu yetişkin-fantastik-kurgu-severin bu seriyi anlayamamasının ve benimseyememesinin sebebi de budur: ağır gelmektedir böyle bünyelere, çünkü her gördüğünüz fantastik hikayeyi, aynı mantıkla "a bu nasıl olsa fantastik canııım, böyle bir yol arkadaşlığı vardır kesin, iki-üç ejderha, onlar yoksa değişik ve komik bir ırk, hikayenin de şaklabanıdır kesin, bir iki kılıç oyunu derken, mario'nun prensesi kurtarması gibi günü kurtarırlar vesselam!" diyerek okursanız, ahanda le guin'in eserlerini görünce, gözüne ışık dudulmuş davuşan gibi kalı-kalıverirsiniz öyle.. yaaa, ya.. hikayeyi kendi mantığı için de okuyun lağn! (-_-) hafif de değil, ağır da aslında, sen kendi mantığı içinde okumadığın sürece hikayeyi, böyle oluyor.. o, öyle bir hikaye, bunu böyle kabul et.. ve yerdeniz'de rahatça gezin.. "hafif bir fantastik eser bu." diye yerip durun bu kitabı ya da "saçma derece ağır bu!" deyin.. sen bunu neden hafif buldun ya da ağır buldun? kendi bildiğin dünyanın dışına çıkamadığın için.. sonra da at tut entel dantel!! anca sizin entellektüel balansınız bozulmasın anam, şaftınız kaymasın, peeh!
hesabın var mı? giriş yap