• --- spoiler ---
    filmin basinda yari uykulu oylesine karalanan temo kelimesi filmin sonunda a harfinin eklenmesiyle te amo ya donusur..ve film boyunca a harfini yazamayan bi daktilo vardir..

    --- spoiler ---
  • film başından itibaren farklı noktalardan, anlık ve sıklığı artan pikler halinde içinizi burkuyor* ve bittikten sonra bu krampların yorgunluğu kalıyor geriye ve bir de damak tadı.

    uzun bi süre yalnızca bu filmi övmeyi planlıyorum.

    yalvarıyorum izleyin lan..
  • buenos aires'in 1999 ve 1974 yılına tanık olunan; 127 dakikalık şölen. "peki aradaki 25 yıla ne oldu?" dememek için sadece izlemek yeterli.
    gözlerin, sözlerin üstüne çıktığı hatta tavan yaptığı bir gerçek ama diyaloglar da yadsınamaz. irene, pablo ve benjamin'in ofis diyalogları harika, pablo'nun telefon diyaloglarını da es geçmemek lazım. oyunculuklar yerli yerinde. ajitasyonun olmadığı nadir filmlerden diyebiliriz kıssadan hisse.

    --- spoiler ---

    irene, siyah elbisesiyle "günaydın" diyerek iş yerine girer:
    pablo: hanımefendi bugün bir aziz mi öldü?
    irene: niçin?
    pablo: çünkü siyahlar içinde bir melek görüyorum.
    irene: ah, hayır. biz meleklerin 2 kilo daha zayıf görünebilmek için uyguladığı bir taktik.

    --- spoiler ---
  • başrolde ali ihsan varol'un oynadığı filmdir.
  • bir film ancak el secreto de sus ojos kadar ismi ile müsemma olabilir zannediyorum, baştan sona özenli, baştan sona etkileyici, inanılmaz güzel bir film. aynı filmde hem bir aşk öyküsünü derinlerine inerek anlatıyor, hem de bir cinayet-intikam hikayesi, ve ikisi de yavan kalmıyor, karışık bir yiyecekten sonra her tadın ayrı ayrı, aynı canlılıkla damakta kalması gibi.

    sonu en başından beri beklediğim gibiydi, ama olay örgüsü sayesinde son 20 dakikasını kalbim ağzımda izledim, çok çok iyi bir film çok.

    --- spoiler ---

    * tecavüzü romantize eden, bir şehvet-tutku olayı zanneden, ya da erkeğin kadının üzerindeki baştan çıkarıcı gücü, iki tarafın da zevk aldığı bir olay olarak algılayan herkes, her beyinsiz, her ergen, her hayal aleminde yaşayan erkek/kadın filmin başındaki birkaç saniyelik tecavüz sahnesini izlesin istiyorum. hayır sonunda "lütfen benimle konuşsun" diyen tecavüzcü katile hiç acımadım, o'na adalet sağlanmadığı için kendi adaletini kendi sağlamak uğruna yeni bir hayat kuramayan morales'e acıdım en çok.

    * katilin zavallı liliana'ya bakışları, irene'nin benjamin'e her baktığında "beni sevdiğini söyle" diyen bakışları, benjamin'in irene'nin nişan fotoğraflarında önleyemediği, hep aynı kadına bakan gözleri, irene'in sapığı yakalamasına yardım eden, bir sapığın asla tedavi edilemeyeceğini ve insanların arasında yaşadığı sürece varlığındaki iğrençliklere her an devam edeceğini çok iyi anlatan dekolteye yönelik bakışlar, ve sapığın 25 yıl sonra medet umduğu ilk kişinin yakalanmasına sebep olan adam olduğunu anladığı anki, ilk ve son umudunun yok olması bakışı. filmde herkes asıl söyleyeceğini bakışlarıyla anlatıyor, ama bizim sinemamızda olduğu gibi 45 dakika masada oturup mel mel bakan adamı/kadını izletmenin gerçekçilik olduğu yanılgısına hiç kapılmıyor.

    * aşk beklemiyor sevgili nazan öncel'in dediği gibi, beklememeli, beklerken arada geçen tüm zaman kocaman bir hiçlikle eşit oluyor çünkü, ne kendini yetersiz görmek, ne başka bir hayatta belki birlikte oluruz hayaliyle kendini avutmak, ne de başkalarının kıyaslamaları, hiçbiri irene ve benjamin'in artık ikisi de yakın gözlüğü takarken ancak aşklarına başlayabilmelerinin kaybına bahane olmuyor, aşk hakkındaki korkularımız o kadar yersiz ki, bir harfle bile düzelebilecek şeyler, ve 25 yıl boyunca korkan adamın nihayet o harfi eklemesi, irene ve benjamin için yepyeni bir dünya yaratıyor, o güne kadar yaşadıkları çorak ve manasız dünyadan çok farklı, asıl yaşanması gereken dünyayı.

    * benjamin salonda konsolun önünde dururken aniden "esposito sen misin?" diye soran adamlar yüzünden "oha adam şizofren mi acaba, tü allah kahretsin bu filmi" demişliğim var, meğerse çok başkaymış, uyurken öldürüldüğünü temenni ettiği tek dostunun ölümünü sorgulamaktan hiç vazgeçmemiş, of of..

    * irene harika bir karakterdi, gençken ayrı, yaşlandığında ayrı güzel ve karizmatikti, bir bu kızın kızdığında karşısındakine embesil deyişine hayran kaldım, bir de benjamin'in ödü patladığında attığı "ayy" nidasına. karakterlerin kendilerine özgü huyları/tepkileri çok iyi verilmişti.

    * yıllardır morales'ten başka insan sıfatı görmemiş gomez'in benjamin'i gördüğü ilk anda yardım için ona hamle etmek yerine korkuyla gardiyanına doğru "beni koru" dercesine yaklaşıp parmaklıklara asılması inanılmaz etkileyici bir detaydı, en iyi sahnelerden biriydi kesinlikle.

    * liliana'nın kocasının yaptığı tam da beklediğim gibiydi, 6 aylık karısı tecavüz edilerek, bedeni lime lime edilerek öldürülen bir adamın 4 kurşunla o böceği tüm dertlerinden kurtarması sevgi açısından hiç gerçekçi olmazdı, adam kadını o kadar sevdi ki kendi hayatını sıkı sıkı örtülmüş perdeler ardında yaşamaya katlanıp o'na bunu yapana "boşa yaşadığını" 25 sene boyunca kanıtladı, "ama tecavüzcü de insan yane, insan hakları, 2 ay ilaç verip sokağa salmalıyız bencea" diyen işkembeden hümanistlere inat tecavüzcünün değil insanlar içinde yaşamaya, tek kelime edilmeye dahi layık olmayan bir yaratık olduğunu kendini de müebbete almak pahasına ispatladı. sadece çocuklara değil, herhangi bir canlıya bunu yapan her kimse aynı cezayı adaletin vatandaşa bırakmadan vermesini diliyorum.

    * makyaj kötüydü, kusuru da bu olsun. böyle incelikli bir prodüksiyon olmasa toptan alıp ucuza getirmişler diyeceğim ama, yaşlanan erkeklerin yüzünde birbirinin aynı tonda yapay kırışıklık maskeleri vardı, herhalde arjantinliler bizden değişik kırışıyor önce üstten üstten incecik. ama irene hep güzeldi hep.

    * stadyum sahnesinin çekimine, ama en çok benjamin ve pablo'nun, belli ki futbolla alakaları olmayan iki insanın binlerce zıvanadan çıkmış coşmuş insanın arasında sap gibi beklemelerine güldüm de güldüm.

    --- spoiler ---

    ricardo darin'de tam rakı içip efkarlanacak adam tipi var, adamın yüzüne bakınca tanju okan şarkıları dönüyor beyninizde, çok şahane bir adam kendisi her haliyle fakat yaptığı espri irene tarafından sevgilisi olduğu ima edilerek karşılanınca "ben sizin vaktinizi almayım o zaman" dediği sahnede, kendi zirvesine çıktı bence. o kadar içime dokundu ki adamcağızın hali.

    erteleyen herkesin mutlaka izlemesi gereken bir film. korkunuz, gururunuz, adı her ne ise sizi tutan şeyler hayatınızın anlamı olmadan geçireceğiniz 25 seneye değer mi? ı-ıh..
  • bu hayatta herkesin kırıklıkları var. benimki de içinde futbol geçiyorsa gerçekte o maçın ne olduğu.
    mesela aaahh belinda filminde macit'in komşusuna nasıl geçirdik dediği maç 1986 yılında oynanan ve 1-1 berabere biten galatasaray-beşiktaş maçıydı. ne bileyim, güneş doğarken filminde kadir inanır'ın kerhaneden aldığı hülya avşar'ı götürdüğü maçı konyaspor 83. dakikada attığı golle 1-0 kazanmış.
    işte bu filmde de benjamin esposito ve adamım sandoval'ın racing club deplasman tribününde isidoro'yu aradıkları maçı gerçekte huracan 3-2 kazanmış. sezonu da river plate şampiyon olarak tamamlamış.
    benim de gelecek nesillere bırabileceğim miras bu. yapacak bir şey yok.
  • baş karakterlerin aslında kendi içlerinde hapiste oldukları leziz film.

    --- belki spoiler ---

    lütfen.
    söyle ona...
    hiç olmazsa bir kez konuşsun benimle

    --- belki spoiler ---
  • kült olmaya aday nefis bir juan josé campanella filmi. sinema-tarih buluşmasının ilk gününde izleme şansı bulduk.
    fonda arjantin cuntası, önde bir adliye görevlisi. 30 sene önce işlenen bir tecavüz ve cinayet olayının üzerine gidiyor. gerek teknik,gerek anlatım, gerekse anlatılan açısından bazı anlarda soluk kesen bir film. bolca varoluşçu sorgulamalara da imza atıyor,sıkmadan daraltmadan.
  • defalarca izlememe rağmen denk gelince bir kez daha izlemeden edemediğim filmlerden. bu kadar farklı temayı bu kadar dengeli bir şekilde anlatmak çok büyük iş.

    kırık bir aşk hikayesi, vahşi bir cinayet vakası ve bir soruşturma, latin amerika ülkelerindeki kontrgerilla yapılanması ve derin devlet, yargı sisteminin çarpıklığı, intikam diye uzayıp giden çok zengin bir içerik var.

    üslup olarak çok güzel bir biçimsel yöntem kulllanılmış. filmin adına uygun olarak tüm oyuncular gözleriyle oynuyor. herkesin kendince sakladığı bir sır var ve uzun yakın plan çekimlerde gözler sırların üzerini kah daha da örtüyor kah açıyor.

    spoiler

    esas adam esas kadına bir türlü açamadığı ama sürekli hissettirdiği aşkı filmin sonuna kadar, romandaki sahneleri yazana kadar gizliyor.

    esas kadının da benzer şekilde boş olmadığını tahmin etsek de başkasıyla evlendiği için duygularını çok daha ustalıkla gizlediğini ve bastırdığını aynı sahnenin devamında öğreniyoruz. bu sahne çok çiğ bir şekilde türk dizi ve filmlerindeki olmamışlık ve yapaylık hissi yaratacak şekilde de verilebilirdi. akıp giden hayatta, insanın uzansa dokunacağı kadar yakın şeylerin ironik bir şekilde farkına bile varmadan yanından geçip gidişi, bir ömrün boşa harcanma hissi çok güzel verilmiş. oyuncunun cümlesi, peşisıra gelen basit mimik tam dengede. yıllarca korkudan o son adımı atamamış adamın eşek tepmişe dönüşünün yine çok yalın bir şekilde verilmesi derken izleyiciye dalga dalga o yoğunluk geçiyor.

    cani psikopat yaptıklarını gizliyor, senaryo da gizemin korunmasını sağlıyor. o da çok başarılı bir şekilde yüzüne yapıştırdığı donuk ve boş bakışlarla olumlu insani duygulardan arınmışlığı çok güzel yansıtıyor. filmin sonunda tutulduğu hücredeki son bakışına kadar kendinden başarıyla tiksindiriyor. izlerken aklıma elbette mehmet ali ağca ve 70’lerden itibaren yetiştirilen, korunan ve kollanan katillerin 90’lardaki susurluk kazası sonrası ortaya çıkışı geliyor.

    bankacı koca en büyük sır küpü. film boyunca gözlerinde çok az sahnede derin bir keder ve üzüntü okunuyor. karakterden beklenmeyecek denli canlı ve enerjik bakışlarla geçen sahneleri ilk izlediğimde bunun oyunculuk hatası olduğunu düşünmüştüm, ta ki filmin sonuna gelene dek. tüm o sürede önce adalete güven, sonra o güvenin yıkılışı ve kendi adaletini tesis etme kararı ile seyirciden saklanan süreçleri izliyormuşuz. kurgu anlamında da o kurguyu tuğla tuğla ören oyunculuk anlamında da birinci sınıf bir iş. sırrını saklamak için esposito’yu kovmaya çalıştığı sahnedeki öfkeli ve agresif halleri bile anlamsız gelirken, birkaç dakika sonra tüm taşlar yerine oturuyor.

    velhasıl biçim ve içerik arasındaki güçlü uyum filmi her gördüğümde yeniden izletiyor.

    spoiler

    her izleyişimde aklıma gelen bir gerçek daha var. bu tür bir film türkiye’de yapılamıyor. üslup olarak da prodüksiyon olarak da oyunculuk olarak da ve en acısı içerik olarak da yapılamaz. içinde yaşadığımız istibdat döneminde zaten kimse aklından bile geçirnez de bu dönem bitince de kolay kolay yapılamayacak. bugüne kadar olageldiği şekilde, denemeler hep karikatürize ve prematüre olacak. zihninde kırk farklı dengeyi gözetmeye çalışarak yaratıcı iş yapılamaz. çok uzun zamandır zihnimizi gönüllü sürgüne gönderdik. özsansürden daha güçlü bir sansür türü yok. o nedenle zihni daha az kirlenmiş insanların çıkıp bu işlere girmelerini bekleyeceğiz.

    biraz da bu nedenle başka ülke sinemalarında hem biçim hem içerik bakımından ajitasyona kaçmadan yapılmış bu tür filmleri görünce mutlu oluyorum. orada yapılabiliyorsa bir gün burada da yapılabilir diye cılız da olsa bir umut korunuyor.

    geçenlerde, para verilip hizmet satın alınan kablo tv’de izledim. bazı sahneler sansürlenmişti. daha ne diyeyim?
  • mükemmel bir film. şaheserden bir diyalog aktarmak boynumun borcudur. aktarıp borcumu ödüyorum:

    --- spoiler ---

    esposito: üç saattir o gelince (irene) güzel bir şey söylemek için bekliyorum ama o gelince olmuyor. sen nasıl yapabiliyorsun?
    sandoval: çünkü ben aşık değilim.

    --- spoiler ---
    son tahlilde mutlak surette herkesin izlemesi gereken bir film diyerek noktayı koyuyorum. izleyiniz, izlettiriniz.
hesabın var mı? giriş yap