• ah sizin derdiniz dert midir, benim derdim yanında?

    çıktığım ilk kızdı, ilk ve son randevumuz oldu...

    danışman göreviyle midir, bodyguard niyetiyle midir bilmem, yanında çam yarması gibi bi kızla çıkageldi. davet benden gelmişti, serde de centilmenlik var, hayatta hesabı ödetmem ama bu üçüncü şahıs yoktu ki gündemde? bütçe desen kısıtlı, finans nanay o günlerde...

    sonradan öğreniyorum yemek işini halletmişler; benimle buluşmadan önce ikisi kadıköy’ün ara sokaklarından birinde bişeyler atıştırmak istemişler, abla da orda dört tane kıymalı gözlemeyi gömmüş. yarasın.

    ama yaramamış işte... biz oturduk kafeye, bişeyler içtik, lakin iki lafın belini kırmak ne mümkün? abla devamlı karnını tutup inliyor. ben o an gözleme olayından bihaberim, regl sancısı diyorlar bana. abla gözlerimin önünde boncuk boncuk terliyor, titreme de var hafiften, durum iyi değil...

    derken bi hışım kalkıp tuvaletin yer aldığı ikinci kata yöneliyor, fakat döner merdivenin metal basamağına attığı ilk adımla beraber tökezleyip düşüyor ve düştüğü yerde bildiğin altına sıçıyor abla.

    çıkmaya çalıştığım kızla kafeden çıkıyoruz, karşı sokağa geçip cebimdeki son parayla alış veriş yapıyoruz, uygun bi don seçip ablaya getiriyoruz. özürler, kusura bakmalar, mahcup oldumlar... ya gözleme dokundular, ya açık ayran bozdular...

    ne demek canım diyorum, insanlık hali. apar topar vedalaşıyoruz çıkmaya çalıştığım kızla, artık kafam nasıl allak bullak olduysa bilek güreşi tutuşu gibi bi tokalaşmayla ayrılıyorum mekandan. bir daha ne o beni arıyor, ne ben onu soruyorum...
  • üniversiteyi bitirdiğim sene bir tanıdığımız beni kanada'da yaşayan yeğeni ile tanıştırmak istedi. aracı ile tanışma ve kanada'nın uzaklığı vs. derken düşündüm taşındım aman alt tarafı bir tanışma diyerek kabul ettim. iletişim bilgilerimi verdim ve bana ulaşmasını istedim. ancak adamdan birkaç hafta hiç ses çıkmadı. sonra dediler ki bayram tatilinde geliyor arife günü kızılay'da buluşun. ok dedim.

    bir yandan hiç gidesim yok bir yandan adamı merak ediyorum. giyindim, hazırlandım ve buluşma yerine gittim. oturdum bir kahve söyledim bekliyorum derken telefonum çaldı, yurtdışı numarası. etrafa bakınıyorum geldi göremedi de arıyor diye. açtım telefonu bir kadın sesi, byk hanım siz misiniz diyor. ben ne oluyoruz yahu diyorum içimden. evet falan derken dedi ben x'in ablasıyım! neyse geldi karşıma oturdu. ben soruyorum x nerede diye. cevap şu: x hala kanada'da yarın gelecek!

    hemen o saatte kızılay'da olan ablamla kardeşimi aradım buraya gelin dedim. çünkü tek başıma bir yere kımıldayamayacak kadar şaşkınlık içerisindeyim. neyse bizimkiler geldi biz dört kadın oturduk sohbet ediyoruz ama bu işte bir yanlışlık var. en son dayanamadım ya dedim hayırdır ne oluyor burada. ablası dedi ki: x seninle önce benim tanışmamı istedi. bizimkilere dedim kalkın gidiyoruz. neyse kalktık biz mekandan indik aşağı.

    olay burada kapandı mı, hikaye burada bitti mi peki? hayır! bir baktık çıkış kapısının önünde orta yaşlı bir çift. kadın dedi ki: annemler de merak ettiler de seni görmeye geldiler! ablam kahkahayı patlattı, kardeşimin kolundan sertçe çektim hadi gidiyoruz diye. öylece ortamı terk ettik.

    biz eve ulaşmadan olayın haberi gitmiş. neymiş ben saygısızlık yapmışım bizim tanıdığın kanadalı akrabalarına. lan???

    randevulaşmayı umduğum kişinin bütün ailesi ile randevulaştım sözün özü. ik gibi çöktüler başıma. mülakata almaya gelmişler, açıkçası ben yazılı bir sınav da bekledim ama o kadar abartmak istememişler sanırım.

    yıllarca ailede alay konusu oldum, bir daha da hiç kimsenin beni tanıştırmak istediği birisi olduğunda ok demedim. ben o hatayı yaptım cicim thank you diyerek yolladım.
  • validem bana yine görücü bir kız bulmuş.
    bende bu olaya inanılmaz karşıyım. bir de evine gideceğiz aminyum. hayatta rahat edemem ve utanırım. bu kızı bir övüyor. bir övüyor. bir övüyor.
    neyse beraber gittik kızın evine.
    kapıyı kızın annesi açtı. 50 lerinde hafif şişman ve kısa saçlı biri. içeri buyur etti. içeride şark köşesi gibi bir yerde 80 lerinde kara kuru başında geleneksel yazma falan olan nemrut suratlı bir nine elinde uzun bir tesbih ile oturuyor.
    annemle karşısına oturduk.
    ihtiyar nine şöyle bizi bir süzdü. kızın anası da yanına el pençe oturdu. ortam gergin.
    sanki soğuk savaş yıllarında doğu alman stasi ajanları ile cia müzakere masasında.
    bir kaç hâl hatırdan sonra sert ve sorgulayıcı bir ifade ile ;

    - oğlumuz ne iş yapıyor ? dedi.

    annem, hahayt götüm sorduğu soruya bak. tavrına girerek burnunu ingiliz kraliyet uşakları gibi yukarı kaldırarak ;

    - öğretmen. dedi.

    ihtiyar kadın az sinirlenerek;

    - kaç yıllık, nerede? falan dedi.

    annem ise yılı ve yeri belirtti.

    kadın az daha sinirlenerek;

    konuşabiliyor mu ? dedi.
    annem ;

    tabi ki dedi.

    kadın anneme dönerek.

    - hanım bir dur ya çocuk konuşsun. dedi.

    annem de konuş oğlum konuş da millet erkek görsün der gibi bana baktı.
    neyse kendimi biraz ifade ettim.

    sonra ihtiyar blair cadısı yanındaki kızın annesine dönerek;

    - benim kızımı da ne doktorlar, mühendisler, son ütücüler ve at hırsızları istedi ama vermedim. dedi.

    o an ben dondum kaldım. meğer ki o kadın kızın annesi değil kızın ta kendisi imiş.

    yerimden doğrulamıyorum. dondum kaldım. silkinsem kendime gelecem ama silkinemiyorum.
    içimden kendi kendime " allah'm yok mu beni bir silkecek. biri gelsin beni silksin" diye feryadı figan ediyorum.
    neyse bozuntuya vermeden olayı idare ettik çıktık.

    yolda arabada anneme kızgın kızgın bakarak;

    - hani kız çok güzeldi. victoria secret mankeni gibiydi. nerede gördün bu kızı ? dedim.

    meğerse düğün salonunda halayda görmüş. kendisine kızıp düğünde nerede oturduğunu sordum. cevap vermedi. suçunu biliyor.
    çünkü iki gözü de katarakt görmüyor.
    bir de suçunu bastırmak için telaşla;

    - hem bir kere ben tek değildim. yanımda ayşe teyzen de vardı. dedi.

    ayşe teyze bir aile dostumuz.

    anneme daha da sinirlendim. çünkü ayşe teyzenin lakabı mahlede kör ayşe.
    evinin yanındaki markete giderken apartman duvarlarını tutunarak gidiyor.

    bu ikisi allah bilir annem neyi gösterdi, diğeri neyi gördü.
    belki de bir çelenk falan gördüler. kız zannettiler.

    bu da böyle gereksiz bir anımdır.
  • ırkçılığa uğradığım tecrübedir. olay şöyle gelişir;

    kız: nereliydin bu arada?
    ben: mardin
    kız: aaaa çok şaşırdım hiç benzemiyosun.
    ben: nereli sanmıştın?
    kız: normal sanmıştım
    ben: (wtf) *
  • 10 yıldan fazla olmuştur. o zamanlar facebook yoğun kullanılıyordu, hangisi olduğunu hatırlamıyorum ancak bir grupta denk geldik.

    fotoğrafları tatlı görünüyordu. biraz konuştuk, iyi eğitimli, yurtdışında yüksek lisans yapmış, hatta uzunca bir süre japonya'da yaşamış, akademik kariyer kovalayan bir hanımdı... tek dezavantajı, izmir'de değil de, aydın'ın bir ilçesinde yaşamasıydı (ki ben de aslen oralıyım).

    her neyse konuşuldu, buluşma ayarlandı haftasonu için. izmir'de teyzesi yaşıyordu, gece oraya dönecekti, teyzesi de bana yakın bir yerde oturuyordu zaten...

    kötü gidebilecek bir şey yok gibi, değil mi... durun bakalım daha yeni başlıyor... o zamanlar maddi problemler yaşayan kuzenim, benim yanıma taşınmıştı, e tabi biliyor biri il buluşacağımı, annesine de anlatmış, halam merak etmiş, o da göstermiş bu diye... halam beni aradı, "aman oğlum dikkat et, kızı bilmem ama o aile biraz garip bir ailedir, delilikleri, patavatsızlıkları ile meşhurdur" dedi. aklıma bir kurt düştü ama ne de olsa kız yıllardır aileden kopuk, yurtdışında falan yaşıyor, kendini kurtarmıştır diye düşündüm.

    vakit geldi, alsancakta buluştuk, zaten facebook aracılığı ile tanıştığımızdan nasıl göründüğümüzü biliyoruz, bir sürpriz yok. biraz sohbet falan... evet kendini yetiştirmiş, düzgün biri gibi duruyor. bara geçtik, birer bira içtik... içmez olaydık, içtiği ilk biradan sonra kız sapıttı, japonca konuşmaya başladı ve türkçe'ye dönmüyor... evet ciddi ciddi benle japonca konuşuyor, anlamıyorum, ben anlamadıkça sinirleniyor... (oşimoşi, kamikaze, samuray, ura, sayanora, karate, aiki do, taekwan do, banzai, kito butai, dojo) işte bu kadar kelime biliyorum, bunların haricinde başka hiç bir japonca kelime bilmiyorum. kafayı yiyecektim, bir şekilde telefonundan teyzesini aradım, durumu anlattım. zar-zor dışarı çıkarıp taksiye bindirdim, teyzesine götürdüm teslim ettim. kabus gibi bir cumartesi gecesiydi...

    ilk ve son randevumuz oldu kendisiyle tabi haliyle...
  • millet neler yaşamış yahu. yok barlar yok gece kokoreç yemelere gitmeler. toplanın ben size gerçekten kötü bir randevu* anlatayım.

    lisede ilk kız arkadaşımla park çay bahçesi gibi bir yere gittik. limonata içiyoruz, kızın elini tutuyorum ben nasıl heyecanliyim ellerim terlemiş. bi garson geldi kardeşim el ele tutuşmayın burada aileler var rahatsız oluyorlar demişti. zampara bir bad boy olma yolunda ilk darbeyi o gün yemiştim. bir daha da doğrulamadım zaten.
  • ızmir de kış ayiydi, kuzenimle sozlesmistik aksam onlarda kalacaktim bi an unuttum gorusecegimizi. eve geldim tam dus alicam kuzenim aradi nerdesin diye, ben de bos ver onlarda alirsin dedim. havlu almayim vardir onda dedim, e bi tane iccamisiri icin de poset almayim dedim attim montun cebine ( beyaz slip donlar var ya onlardan :) ). neyse indim dolmustan kuzen tekrar aradi, oldugun yerde bekle iki tane kiz var onlarin yanina gitcez dedi. yok olmaz molmaz yarim saat sonra falan goruselim dus alcam falan filan derken e hadi gidelim dedim. neyse gittik kizlarin yanina ulan ben cebime kulot koydugumu unutmusum cikmis aklimdan. oyle konusuyoruz muhabbet sariyo falan. neyse kizin birisi selpagi olan var mi dedi, ben de o an ki reflekse elimi cebime attim. elime yumusak selpak gibi bir sey geldi ( kiza yaranmaya caliscaz ya ) bende var dememle cebimdekini cikarmam bir oldu. kiza verdim kiz anlayamadi ne oldugunu ilk basta. ulan o an o slip don kizin elinde carsaf gibi acildi.. benim icin zaman durdu, kuzenim buharlasti, kiz sumugunu geri yuttu, donu elinden alamadim bi sure. aciklama yapamadim yapsam o daha kotuydu amk. ısim var hadi kalkalim dedim donumu aldim ve uzaklastim. 1 ay dalga gecti kuzen benle :))
    edit: imla
  • bunlardan biri de ablamın başına gelmiştir.

    tam bir kasıntı beyefendi olan date'i kızımızı yine aşırı kasıntı bir yere yemeğe götürür. tam bir salon kadını rolüne bürünen ablam da kibarlıktan kırılmamak için çok bükülmemektedir tabii.
    ufacık lokmalarla uzun uzun yenen yemekler ve ufak mendil vuruşlarıyla temizlenen dudak kenarları vs. ile devam eden gecede beyefendi kibar bir espri yapar. buna kibarca gülmek isteyen ablam, yüzünde bir tebessüm ile ağzını aralamadan burnundan nefes vermek suretiyle "ıhmph" gülüşünü gerçekleştirir.
    fakat maalesef burnundan verdiği nefes sağ burun deliğinden temellenen bir sümük balonuna kendini gerçekleştirme imkanı vermiştir.
    söylentilere göre bir lolipop kadar büyük olan sümük balonu ablamla beyefendinin arasına girmiş ve ikisinin de oldukça dikkatini çekmiştir.
    ani bir çekimle balonu söndürmek durumunda kalan ablam bu sefer de burnundaki sümükleri genzine kadar çekme sesi çıkartarak tüm misafirlerin tadını kaçırmıştır.
    alevler sönmüş, özgüvenler zedelenmiş, sümük balona doğru dürüst gülemeden gece sona ermiştir.
    işte küçücük minicik bir sümük baloncuğu, kimin aklına gelir, belki de dillere destan olacak bir aşkın başlamadan bitmesine sebep olmuştur.
  • parkta oturup vakit geçirmek için sözleşmiştik. hoş olur diye düşünüp termosta kahve yapmıştım özenerek, sevdiğini de söylemişti.

    kahveyi çıkarıp bardağına koydum, bir yudum alıp birden kahveyi püskürttü garip şekilde.
    tadına baktım, gayet normal her zaman yaptığım güzel bir kahveydi.
    nedenini sordum, 'olmamış bu ya' şeklinde bir cevap aldım, sonrasında da tüm kahveyi çimlere döktü.
    ne kadar nezaketsiz bir insan olduğunu anladığım o an kan beynime sıçradı, neyse ki termosu kafasına geçirmedim.

    böylece kendisiyle ilk ve son görüşmem olmuş oldu, iletişimi de tamamen kestim.

    edit: destek mesajlarınız için hepinize teşekkür ediyorum, olay zaten epey eski.
    canımı sıkan veya beni üzen bir durum hiç değil, bu tarz bir şeyin önceden ortaya çıkması bir bakıma şans sayılır.
    ayrıca sen git üçü bir arada iç dağ ayısı. sevgiler.
  • evimde beraber bir şeyler içtiğim bir kadın, viski çarpınca içkisine ilaç kattığımı düşünüp kafası iyi bir şekilde "amk çocuğu ne kattın benim içkime" diye delirmişti ve erkek arkadaşlarını arayıp adres verip "beni buradan alın" diye bağırmaya başlamıştı. hayatımda böyle bir şok yaşamadım.
hesabın var mı? giriş yap