• 8-el-enfâl

    enfâl sûresi, 75 (yetmişbeş) âyettir. 30 ilâ 36. âyetler mekke'de, diğerleri medine'de inmiştir. enfâl, ziyade manasına gelen "nefl" kelimesinin çoğuludur. islâm dinini savunmak için yapılan savaşlarda elde edilen sevaba ek olarak alınan ganimet malına da "nefl" denilmiştir. sûrenin birinci âyetinde savaştan elde edilen ganimetlerin allah ve resûlüne ait olduğu ifade edildiği için sûreye bu ad verilmiştir.

    rahmân ve rahîm (olan) allah'ın adıyla

    1. sana savaş ganimetlerini soruyorlar. de ki: ganimetler allah ve peygamber'e aittir. o halde siz (gerçek) müminler iseniz allah'tan korkun, aranızı düzeltin, allah ve resûlüne itaat edin.

    2. müminler ancak, allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.

    3. onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (allah yolunda) harcayan kimselerdir.

    4. işte onlar gerçek müminlerdir. onlar için rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır.

    5. (onların bu hali,) müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği halde, rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki halleri) gibidir.

    6. hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi (cihad hususunda) seninle tartışıyorlardı.

    7. hatırlayın ki, allah size, iki taifeden (kervan veya kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu; siz de kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. oysa allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (kureyş ordusunu yok ederek) kâfirlerin ardını kesmek istiyordu.

    8. (bunlar,) günahkârlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve bâtılı ortadan kaldırmak içindi.

    9. hatırlayın ki, siz rabbinizden yardım istiyordunuz. o da, ben peşpeşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.

    10. allah bunu (meleklerle yardımı) sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatışsın diye yapmıştı. zaten yardım yalnız allah tarafındandır. çünkü allah mutlak galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.

    11. o zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu.

    12. hani rabbin meleklere: "muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu.

    13. bu söylenenler, onların allah'a ve resûlüne karşı gelmelerinden ötürüdür. kim allah ve resûlüne karşı gelirse, bilsin ki allah, azabı şiddetli olandır.

    14. işte bu yenilgi size allah'ın azabı! şimdilik onu tadın! kâfirlere bir de cehennem ateşinin azabı vardır.

    15. ey müminler! toplu halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin. (korkup kaçmayın).

    16. tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzi tutma durumu dışında, kim öyle bir günde onlara arka çevirirse muhakkak ki o, allah'ın gazabını hak etmiş olarak döner. onun yeri de cehennemdir. orası, varılacak ne kötü yerdir!

    17. (savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat allah öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat allah attı (onu). ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). şüphesiz allah işitendir, bilendir.

    18. bu böyledir. şüphesiz allah, kâfirlerin tuzağını bozar.

    19. (ey kâfirler!) eğer siz fetih istiyorsanız, işte size fetih geldi! (yenelim derken yenildiniz.) ve eğer (inkardan) vazgeçerseniz bu sizin için daha iyidir. yine (peygamber'e düşmanlığa) dönerseniz, biz de (ona) yardıma döneriz. topluluğunuz çok bile olsa, sizden hiçbir şeyi savamaz. çünkü allah müminlerle beraberdir.

    20. ey iman edenler! allah'a ve resûlüne itaat edin, işittiğiniz halde o'ndan yüz çevirmeyin.

    21. işitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın.

    22. şüphesiz allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.

    23. allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi.

    24. ey inananlar! hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, allah ve resûlüne uyun. ve bilin ki, allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.

    25. bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). biliniz ki, allah'ın azabı şiddetlidir.

    26. hatırlayın ki, bir zaman siz yeryüzünde âciz tanınan az (bir toplum) idiniz; insanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz da şükredesiniz diye allah size yer yurt verdi; yardımıyla sizi destekledi ve size temizinden rızıklar verdi.

    27. ey iman edenler! allah'a ve peygamber e hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.

    28. biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat allah'ın katındadır.

    29. ey iman edenler! eğer allah'tan korkarsanız o, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. çünkü allah büyük lütuf sahibidir.

    30. hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. onlar (sana) tuzak kurarlarken allah da (onlara) tuzak kuruyordu. çünkü allah tuzak kuranların en iyisidir.

    31. onlara âyetlerimiz okunduğu zaman dediler ki: "(evet) işittik, istesek biz de bunun benzerini elbette söyleyebiliriz. bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir."

    32. hani (o kâfirler) bir zaman da: ey allah'ım! eğer bu kitap senin katından gelmiş bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir azap getir! demişlerdi.

    33. halbuki sen onların içinde iken allah, onlara azap edecek değildir. ve onlar mağfiret dilerlerken de allah onlara azap edici değildir.

    34. onlar mescid-i haram'ın mütevellîleri olmadıkları halde (müminleri) oradan geri çevirirlerken allah onlara ne diye azap etmeyecek? oranın mütevellîleri takvâ sahiplerinden başkaları değildir. fakat onların çoğu bunu bilmez.

    35. onların beytullah yanındaki duaları da ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. (ey kâfirler!) inkâr etmekte olduğunuz şeylerden ötürü şimdi azabı tadın!

    36. şüphesiz ki inkâr edenler mallarını, (insanları) allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. daha da harcayacaklar. ama sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlûp olacaklardır. kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme toplanacaklardır.

    37. (bu toplama) allah'ın murdarı temizden ayıklaması (mümini kâfirden ayırması) ve bütün murdarların bir kısmını diğer bir kısmının üstüne koyup hepsini yığarak cehenneme atması içindir. işte onlar ziyana uğrayanların kendileridir.

    38. inkâr edenlere, (sana düşmanlıktan) vazgeçerlerse, geçmiş günahlarının bağışlanacağını söyle. yok geri dönerlerse kendilerinden öncekilerin hali gözlerinin önündedir!

    39. fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (inkâra) son verirlerse şüphesiz ki allah onların yaptıklarını çok iyi görür.

    40. eğer (imandan) yüz çevirirlerse, bilin ki allah sizin sahibinizdir. o ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!.

    41. eğer allah'a ve hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri allah'a, resulüne, onun akrabalarına yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. allah her şeye hakkıyla kadirdir.

    42. hatırlayın ki, (bedir savaşında) siz vâdinin yakın kenarında (medine tarafında) idiniz, onlar da uzak kenarında (mekke tarafında) idiler. kervan da sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi. eğer (savaş için) sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit hususunda ihtilâfa düşerdiniz. fakat allah, gerekli olan emri yerine getirmesi, helâk olanın açık bir delille (gözüyle gördükten sonra) helâk olması, yaşayanın da açık bir delille yaşaması için (böyle yaptı). çünkü allah hakkıyla işitendir, bilendir.

    43. hatırla ki, allah, uykunda sana onları az gösterdi. eğer onları sana çok gösterseydi, elbette çekinecek ve bu iş hakkında münakaşaya girişecektiniz. fakat allah (sizi bundan) kurtardı. şüphesiz o, kalplerin özünü bilir.

    44. allah, olacak bir işi yerine getirmek için (savaş alanında) karşılaştığınız zaman onları sizin gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. bütün işler allah'a döner.

    45. ey iman edenler! herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve allah'ı çok anın ki başarıya erişesiniz.

    46. allah ve resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. bir de sabredin. çünkü allah sabredenlerle beraberdir.

    47. çalım satmak, insanlara gösteriş yapmak ve (insanları) allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkanlar (kâfirler) gibi olmayın. allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.

    48. hani şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi de: bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur, şüphesiz ben de sizin yardımcınızım, dedi. fakat iki ordu birbirini görünce ardına döndü ve: ben sizden uzağım, ben sizin göremediklerinizi (melekleri) görüyorum, ben allah'tan korkuyorum; allah'ın azabı şiddetlidir, dedi.

    49. o zaman münafıklarla kalplerinde hastalık bulunanlar, (sizin için), "bunları, dinleri aldatmış" diyorlardı. halbuki kim allah'a dayanırsa, bilsin ki allah mutlak galiptir, hikmet sahibidir. (kendisine güveneni üstün ve galip kılacak o'dur. yoksa orduların sayı ve techizat üstünlüğü değildir).

    50. melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve "tadın yakıcı cehennem azabını" (diyerek) o kâfirlerin canlarını alırken onları bir görseydin!

    51. işte bu, ellerinizle yaptığınız yüzündendir, yoksa allah kullara zulmedici değildir.

    52. (bunların gidişatı) tıpkı firavun ailesi ve onlardan öncekilerin gidişatı gibidir. (onlar da) allah'ın âyetlerini inkâr etmişlerdi de allah onları günahları sebebiyle yakalamıştı. allah güçlüdür. o'nun cezası şiddetlidir.

    53. bu da, bir millet kendilerinde bulunanı (güzel ahlâk ve meziyetleri) değiştirinceye kadar allah'ın onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden dolayıdır. gerçekten allah işitendir, bilendir.

    54. (evet bunların durumu), firavun ailesi ve onlardan öncekilerin durumuna benzer. onlar rablerinin âyetlerini yalanlamışlardı; biz de onları günahlarından ötürü helâk etmiştik ve firavun ailesini (denizde) boğmuştuk. hepsi de zalimler idiler.

    55. allah katında, yürüyen canlıların en kötüsü kâfir olanlardır. çünkü onlar iman etmezler.

    56. onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra her defasında hiç çekinmeden ahidlerini bozan kimselerdir.

    57. eğer savaşta onları yakalarsan, ibret almaları için onlar ile (onlara vereceğin ceza ile) arkalarında bulunan kimseleri de dağıt.

    58. (antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik yapmasından korkarsan, sen de (onlarla yaptığın ahdi) aynı şekilde bozduğunu kendilerine bildir. çünkü allah, hainleri sevmez.

    59. inkâr edenler yakayı kurtardıklarını sanmasınlar. çünkü onlar (bizi) âciz bırakamazlar.

    60. onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.

    61. eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve allah'a tevekkül et, çünkü o işitendir, bilendir.

    62. eğer sana hile yapmak isterlerse, şunu bil ki, allah sana kâfidir. o, seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir.

    63. ve (allah), onların kalplerini birleştirmiştir. sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. çünkü o, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.

    64. ey peygamber! sana ve sana uyan müminlere allah yeter.

    65. ey peygamber! müminleri savaşa teşvik et. eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.

    66. şimdi allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. o halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) ikiyüz kişiye galip gelir. ve eğer sizden bin kişi olursa, allah'ın izniyle (onlardan) ikibin kişiye galip gelirler. allah sabredenlerle beraberdir.

    67. yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz. siz geçici dünya malını istiyorsunuz, halbuki allah (sizin için) ahireti istiyor. allah güçlüdür, hikmet sahibidir.

    68. allah tarafından önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden ötürü size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.

    69. artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yeyin. ve allah'tan korkun. şüphesiz ki allah bağışlayan, merhamet edendir.

    70. ey peygamber! elinizdeki esirlere de ki: eğer allah kalplerinizde hayır olduğunu bilirse, sizden alınandan (fidyeden) daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. çünkü allah bağışlayandır, esirgeyendir.

    71. eğer sana hainlik etmek isterlerse (üzülme, çünkü) daha önce allah'a da hainlik etmişlerdi de allah onlara karşı sana imkân ve kudret vermişti. allah bilendir, hikmet sahibidir.

    72. iman edip de hicret edenler, allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmının dostlarıdır. iman edip de hicret etmeyenlere gelince, onlar hicret edinceye kadar size onların mirasından hiçbir pay yoktur. eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavim aleyhine olmaksızın (o müslümanlara) yardım etmek üzerinize borçtur. allah yapacaklarınızı hakkıyla görmektedir.

    73. kâfir olanlar da birbirlerinin yardımcılarıdır. eğer siz onu (allah'ın emirlerini) yerine getirmezseniz yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur.

    74. iman edip de allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.

    75. sonradan iman eden ve hicret edip de sizinle beraber cihad edenler de sizdendir. allah'ın kitabına göre yakın akrabalar birbirlerine (vâris olmağa) daha uygundur. şüphesiz ki allah her şeyi bilendir.
  • birbirini yanlışlayan ayetler barındıran suredir.

    şüpheye yer yoktur ki ardı ardına gelen ve kafir vs. mümin oranı veren iki ayet içerik itibarıyla da üslup olarak da evreni yaratmış bir varlığın ürünü olamaz. en azından benim için öyle.

    sen bütün evreni yaratıyorsun. ondan sonra bence 100 gs'li 10.000 fenerliyi yok eder kıvamında ayet gönderiyorsun. son derece gayrı ciddi.

    üstüne yetinmiyorsun bir tane de oranı düzelten ayet gönderiyorsun. herhalde arada birileri yaw bu 1'e 10 oran çok zor oldu oranı düzeltelim demiş.

    bu aleni garipliği "efenim müslümanların sayısı azdı. sonradan arttı. onnçün" gibi açıklayan kardeşlerim için diyecek bir şeyim yok. sadece iki ayet arasında o kadar zaman farkı olmadığını ve savaşkan müminlerin ağaçtan toplanmadığını hatırlatmak isterim. ama şüphesiz yüce allah buna da bir çözüm bulmuştur belki.
  • pek çokları 65 ve 66'ncı ayetlere takılırken beni 67 ayeti ile sarsmış kuran suresi. şöyle diyor:
    "yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz. siz geçici dünya malını istiyorsunuz, halbuki allah (sizin için) ahireti istiyor. allah güçlüdür, hikmet sahibidir."
    diyanet vakfı çevirisi
    http://www.kuranmeali.org/…rani_kerim_mealleri.aspx

    siz bu "esir olmaması" ifadesini hiç esir almamak olarak anlayabilirsiniz. oysa ayetin iniş sebepleri tüyler ürperten bir açıklama sunuyor. buna göre ayet bedir savaşında ele geçen ve aralarında peygamberin yakın akrabaları da bulunan esirlerin fidye ile serbest bırakılmasından sonra inmiştir. rivayete göre peygamber, bu esirlere ne yapılması gerektiği konusunda kararsız kalır (?) bunun üzerine çevresine danışır. ebu bekir, aralarında yakın akrabalar da bulunduğunu ve para karşılığı salıverilmelerinin uygun olacağını söylerken, ömer hepsinin öldürülmesini ister. peygamber ne mi yapar? yine kararsız kalır ve herkesin bildiği gibi yapmasını söyler. ancak ardından bu ayet iner ve allah'ın da ömer'in görüşü doğrultusunda emrettiği anlaşılır. yani kuran'ın allahı da esir alınmış, elleri arkadan bağlı şekilde kaderini bekleyen, silahsız kimselerin öldürülmesini emretmektedir. hatta bunun üzerine peygamber, ömer'e dönerek:
    "sana muhalefet ettiğimiz için az kaldı büyük bir bela gelip bize çatacaktı" buyurmuştur."

    ancak abdullah b abbas'dan rivayet edildiğine göre:
    "enfal: 8/67. âyeti, müslümanların az olduğu bedir savaşının yapıldığı günde inmiştir. müslümanların sayısı çoğalıp hakimiyetleri artınca allah teala esirler hakkında şu âyeti indirmiştir:
    <<savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin; allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir. allah, kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz.>>
    muhammed / 4
    diyanet işleri meali
    http://www.kuranmeali.com/…tirma.asp?sure=47&ayet=4

    tabii tevbe suresi'nin sonradan söz konus savaş protokollerini topyekün değiştireceğini (hafifletmek değil sertleştirmek anlamında) de yazmamız gerekir.

    not: okuduklarımdan anladığımı yazdım. görüşlerim tamamen kişiseldir. olamaz diyenlere kendilerinin de sınamaları için aşağıda ilgili hadisleri veriyorum.

    ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
    << 1- hz. ömer'den rivayette o şöyle anlatıyor:
    "bedr günü hz. peygamber (s.a.v.) esirlerden fidye aldı da bunun üzerine allah tealâ bu âyetleri indirdi. daha sonra alah tealâ onlara ganimetleri helâl kıldı."[249]
    2- mücahid'in rivayetine göre, ömer b. hattab (r.a.) bir görüş ileri sürerdi de onun bu görüşü gökten gelen vahye tıpatıp uyardı. rasulullah (s.a.v.) bedir esirleri hakkında ashabı'yla istişarede bulunmuştu. müslümanlar:
    "ey allah'ın rasulü, bunlar senin amca-zadelerindir. onlardan fidye al" demişlerdi. ömer (r.a.) ise;
    "ey allah'ın rasulü, bunları öldür" demişti. bunun üzerine mevzuyla alakalı âyet nazil oldu."[250]
    3- ibn ömer'in rivayetine göre de, rasulullah (s.a.v.) esirler hususunda ebû bekr (r.a.)'e danışmış o da:
    "senin kavmin ve aşiretindir. onları serbest bırak yollarına gitsin-ler" demişti. ömer (r.a.)'e danıştığında ise ömer (r.a.):
    "onları öldür" demişti. müteakiben rasulullah (s.a.v.) onlardan fidye almıştı. bunun üzerine allah teala bu âyetleri indirdi. nihayet rasulullah (s.a.v.), ömer (r.a.)'e rastladı da:
    "sana muhalefet ettiğimiz için az kaldı büyük bir bela gelip bize çatacaktı" buyurdu."[251]
    4- abdullah b. abbas diyor ki:
    "enfal: 8/67. âyeti, müslümanların az olduğu bedir savaşının yapıldığı günde inmiştir. müslümanların sayısı çoğalıp hakimiyetleri artınca allah teala esirler hakkında şu âyeti indirmiştir:
    "kâfirlerle karşılaştığı-nızda boyunlarını vurun. onları sindirip perişan edince de esir alıp bağlayın. sonra ya bir lütuf olarak karşılık almadan serbest bırakın veya serbest bırakma karşılığında fidye alın..." [252]
    5- ebû bekr ahmed b. hüseyn el-hıyerî, hacib b. ahmed'den, o muhammed b. hammad'dan, o ebû muaviye'den, o a'meş'ten, o amr b. mürre'den, o ebû ubeyde'den, o da abdullah ibn mesud'dan bize rivayet ettiğine göre, bedir günü vuku bulup esirler ortaya getirilince, rasulullah (s.a.v.):
    "şu esirler hakkında ne diyorsunuz?" buyurdu. ebû bekr (r.a.) dedi ki:
    "ey allah'ın rasulü, bunlar senin kavmin ve halkındır. onları hayatta bırak, kendilerine zaman tanı. umulur ki aziz ve celil olan allah onlara tevbe nasib eder." ömer (r.a.) de:
    "onlar seni yalanladılar, seni yurdundan çıkardılar. bunları öne çıkar da boyunlarını vur" dedi.
    abdullah b. revaha da:
    "ey allah'ın rasulü, odunu bol olan bir vadi araştır, bun-ları o vadiye sok. sonra da onları ateşe ver" dedi. bu söz üzerine abbas:
    "sen yakınlık bağını koparıp attın" diye sitem etti. rasulullah (s.a.v.) bir müddet sustu, onlara cevap vermedi. sonra çadırına girdi. bunun üzerine bir grup insan:
    "ebû bekr'in sözünü kabul edecek", bir grup insan:
    "ömer'in sözünü kabul edecek", diğer bir grup insan da:
    "abdullah b. revaha'nın sözünü kabul edecek" dediler. sonra rasulullah (s.a.v.) yanla-rına çıkıp buyurdu ki:
    "şüphesiz kudretli ve yüce olan allah kendisi hakkında bazı kişile-rin kalplerini yumuşatır. öyle bir halde ki o kalpler sütten yumuşak olur. bazı kişilerin kalplerini de katılaştınr. öyle ki o kalpler taştan da katı olur. ey eba bekr şüphesiz senin durumun " ...o halde kim bana tabi olursa muhakkak o bendendir. kim de bana karşı gelirse şüphesiz sen çok bağışlayansın, çok acıyansın" diye niyaz eden ibrahim'in ve "eğer onlara azab edeceksen şüphesiz onlar senin kullarındır. eğer onları bağışlayacaksan sen hiç şüphe yok ki çok güçlüsün, hakimsin" diye yalvaran isa'nın durumuna benziyor. ey ömer, senin durumun da "rabbimiz, sen onların (firavun hanedanının ve tebeasının) mallarını yok et, kalplerine katılık ver" diye beddua eden musa'nın ve "rabbim, yeryü-zünde kâfirlerden birtek canlı bırakma" diye beddua eden nuh'un durumu gibidir."
    sonra rasulullah (s.a.v.):
    "sizler bugün muhtaç kişilersiniz. sizler bugün muh-taç kişilersiniz. o halde onlardan ya fidye vermeye, ya da boynu vurulmaya uğramayan hiçbir kimse kalmasın" buyurdu?. bunun üzerine allah teala bu âyeti devam eden üç âyetin sonuna kadar indirdi."[253]
    6- ibn mes'ûd rivayetinde "hz. peygamber (s.a.v.)'in:
    "sizler bugün fakir ve yoksul durumdasınız. onlardan hiçbiri size fidye vermeden ya da boyunları vurulmadan dönüp evlerine gitmesinler." demesi üzerine onun:
    "ey allah'ın elçisi, süheyl ibn beydâ' hariç, çünkü ben onun islâm kelimesini söylediğini işittim." dediği, hz. peygamber (s.a.v.)'in bir şey söylemeyip sustuğu, efendimiz (s.a.v.)'in susması üzerine ibn mes'ûd'un,
    "yanlış bir şey mi söyledim?" diye üzerine bir azâb inmesinden korktuğu; ancak biraz sonra hz. peygamber (s.a.v.)'in:
    "süheyl ibn beydâ' hariç." buyurmasıyla rahatladığı ayrıntılarına da yer verilmektedir."[254]
    âyet hz. ömer'in görüşünü destekler mahiyette indi ve allah teala buyurdu ki:
    "hiçbir peygambere yeryüzünde düşmanlarına tam bir darbe indirmedikçe esir almak yaraşmaz."[255]
    bu olay, abdullah b. abbas'tan da buna yakın bir şekilde rivayet edilmiştir.
    7- abdurrahman b. hamdan el-adl, ahmed b. cafer b. malik'ten, o abdullah b. ahmed b. hanbel'den, o babasından, o ebû nuh kurad'dan, o ikrime b. ammar'dan, o simak-i hanefî'den, o ebû zümeyi'den, o ibn abbas'tan, o da ömer b. hattab (r.a.)'dan bize şu rivayette bulunmuştur:
    "bedir günü müslümanlar ve müşrikler karşılaştıklarında ve allah müşrikleri bozguna uğratıp, onlardan yetmiş kişi öldürülerek, yetmiş kişi de esir edildiğinde, rasulullah (s.a.v.) ebû bekr, ömer ve ali (r.a.) ile istişare etti. ebû bekr (r.a.) dedi ki:
    "ey allah'ın nebisi, bunlar bizim amcazadelerimiz, aşiretimiz ve kardeşlerimizdir. ben onlardan fidye almanız ve böylece onlardan aldığımız bu fidyenin kâfirler aleyhine bizim için bir kuvvet olması görüşündeyim. hem umulur ki allah onlara islam'ın yolunu göste-rir de böylece bizim elimiz, kolumuz olurlar." rasulullah (s.a.v.):
    "ey hattab'ın oğlu, se-nin görüşün nedir?" buyurdu. ben de dedim ki:
    "allah'a yemin ederim ki ben, ebû bekr'in görüşünde değilim. fakat benim görüşüm şu: falan kimse için -bu kişi ömer'in yakınıydı- bana imkân bahşedesin de onun boynunu vurayım. ali'ye de imkân tanıyasın da o da akîl'in boynunu vursun. hamza'ya da falan kimsenin -kardeşinin- imkânını bah-şedesin de boynunu vursun. ta ki böylece allah teala kalplerimizde müşrikler için bir ağırlaşma, bir sulh olmadığını bilsin. bunlar o müşriklerin ileri gelenleri, önderleri ve ko-mutanlarıdır." bunun üzerine rasulullah (s.a.v.)'ın gönlü ebû bekr'in dediğine yattı da benim dediğime yatmadı. böylece esirlerden fidye aldı. ertesi gün sabahleyin rasulullah (s.a.v.)'a gittim. bir de baktım kendisi ve ebû bekr oturmuş ağlıyorlar.
    "ey allah'ın rasulü, bana haber ver, seni ve arkadaşını ağlatan şey nedir? eğer ağlamaya imkân bu-labilirsem ben de ağlayayım, bulamazsam bari ağlar gibi yapayım" dedim. rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
    "arkadaşlarının bana sunduğu fidyeden dolayı ağlıyorum, -yakında bulunan bir ağacı göstererek- şu ağaçtan daha yakın olarak size azab olunması gerçek-ten bana arzolundu." müteakiben allah teala bu âyetleri indirdi."[256]
    bu hadisi müslim, sahihi'nde, hennad b. seriyy, ibn mübarek, ikrime b. ammar tarikiyle rivayet etmiştir.[257]>>

    kaynaklar:
    [249] ebu davud, ahad, 120, hadis no: 2690. ayrıca bak: müslim, cihad, 58. uzun bir hadis olan müslim hadisinin bir kısmıdır
    [250] bu hadis ömer b. hattab (r.a.)’ın: "üç hususta rabbime muvafakat etlim..." sözüyle uygunluk arzetnıektedir. bu hadisi ahmed müsnedi'nde tahric etmiştir: 1/24. imam ebu’l-hasen ali bin ahmed el-vahidi, esbâb-ı nüzul, ihtar yayıncılık: 195.
    [251] musannif bu hadisi senedsiz zikretmektedir. oysa hakim, bu hadisi senedli olarak müstedrek'te tahric etmiştir: 2/329, suyuti: ed-dürr: 3/202. imam ebu’l-hasen ali bin ahmed el-vahidi, esbâb-ı nüzul, ihtar yayıncılık: 195.
    [252] muhammed: 47/4; ibn cerir et-taberi, câmiu'l-beyân.
    [253] tirmizi; cihad: 1714, tefsir: 3084, ahmed; müsned: 1/383, hakim: 3/21, taberani; mu'cem-i kebir: 10/177, heysemi; mecma': 6/87. imam ebu’l-hasen ali bin ahmed el-vahidi, esbâb-ı nüzul, ihtar yayıncılık: 195-196.
    [254] ibn cerir et-taberi, câmiu'l-beyân, 10/31.
    [255] yunus suresi, 10/88
    [256] müslim; cihad ve siyer: 58 (1758 s. 1383), ebu davud; cihad: 2690, tirmizi; tefsir: 3081. imam ahmed, müsned, 1/30-31,33
    [257] imam ebu’l-hasen ali bin ahmed el-vahidi, esbâb-ı nüzul, ihtar yayıncılık: 196.
  • 58'nci ayetinde bugünkü milletlerarası hukukta bulunmayan ve çağdaş hukuk normlarıyla çelişen bir kavrama* da yer vermekte olan kuran suresidir. buna göre:
    karşılıklı saldırmazlık antlaşması bulunan bir kavme karşı savaş açmak için ortada kanıt bulunması gerekmez. onların bu antlaşmayı bozacağına ilişkin tek taraflı bir şüphenin oluşması yeterlidir:
    <<bir topluluğun hâinlikte bulunacağından korkarsan aradaki muahedeyi boz ve bunu, yâni iki tarafın da bir sözle bağlı olmadığını onlara bildir. şüphe yok ki allah, hâinleri sevmez.>>
    elmalılı hamdi yazır meali

    <<58- bir de şu var ki, bir kavmin hıyanet edeceğinden korkarsan yani kendisiyle antlaşma yaptığın bir kavmin o antlaşmayı bozacağını hisseder, ortada olup bitenlerden ve su yüzüne çıkan belirtilerden bunu kesinlikle anlarsan ve böyle bir hıyanete uğratılacağından korkarsan doğru ve düz bir yoldan açıkça onlara sen de nebzediver. yani ahtlerini dosdoğru bir şekilde ve açıkça yüzlerine fırlatıp atıver.>>
    elmalılı hamdi yazır tefsiri
    (andrew'un notu: kanımca elmalılı burada kendisine yakışmayacak bir şey yapıyor ve "su yüzüne çıkan belirtilerden bunu kesinlikle anlarsan" gibi bir ifade kullanıyor. oysa ayet metninde böyle bir ifade yoktur. sadece şüphe oluşması yeterli görünmektedir. kaldı ki rivayete göre de bu âyet kurayza oğulları hakkında inmiştir. rivayet doğru ise paygamber beni kurayza kabilesi ile arasındaki saldırmazlık anlaşmasını da hiç bir somut gerekçe göstermeden tek taraflı olarak bozmuş görünmektedir.

    (ara: kurayza)
  • tara jaff ve adnan karim'in birlikte seslendirdigi hos bir sarkinin adi.
  • -allah’in ilmine göre kalplerinizde bir hayir varsa, sizden alinandan daha hayirlisini verir ve sizi bağışlar. süphesiz allah gafûr ve rahîm’dir.

    (enfâl, 70)
  • enfal suresi, ayet 9-10

    9
    hani rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. o da, 'ben size ard arda bin melekle yardım ediyorum'" diye cevap vermişti.

    10
    allah bunu, sadece bir müjde olsun ve onunla kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. yoksa yardım ancak allah katındandır. şüphesiz allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
  • savaşta ele geçirilen mallar ve ganimetler manasına gelen arapça kelime.
  • 12. ayeti, savaş tutsaklarının ve islam'dan dönenlerin kafalarının kesilmesi için kimilerince dayanak olarak görülmüş suredir.
    enfal 12: rabbin meleklere vahyetmişti ki: “şüphesiz ben sizinleyim, iman edenlere sağlamlık katın, inkar edenlerin kalplerine amansız bir korku salacağım. öyleyse (ey müslümanlar,) vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına.” (ali bulaç meali)
hesabın var mı? giriş yap