• ne zamandır düşünüyorum üstüne bilmiyorum;
    ama melissos 'un, eserine taktığı ad idi bu, onun dışında benim için var olan'ın zaten var olduğunu ve daima var olacağını söyleyen fragmanlarından çıkarılabilecek karşıt sonuç da; hiçbir şey vardıysa, asla hiçbir şeyden hiçbir şey meydana gelemezdir, idi. bu çıkarım aslında benim için mühimdir. zira yaşadığının farkında olan insan, aslında hayatın bir kısmını da çok doğal olarak kaçırandır. örneğin; aşk yaşıyorum diyen, aşksızlığı, haz duyan, tatsızlığı, sadece okuyan, yazmayı, her gün en az 12 saat uyuyan , uykusuzluğu, ekşi sözlük yazarı olan, sözlükte yazar olamamışlığı kaçırabilmektedir. yine şöyle düşünüyorum ki; şeyler arasındaki en temel ayrışmaların temel saikalarını da bu noksanlıktan, yani muharrik olmaksızın, salt kendi karakterinden ötürü diğerine benzememesini hatta öbürü olduğunda olamamasını da bu yolla garipsememeliyiz.

    öyle ki; şimdi var olan olmadığına göre vardır ve vardı ve daima olacaktır ve başı sonu olmayıp zamanca sınırsızdır. olsaydı bir başlangıcı olurdu. olduğuna göre bir kere başlamış olmalı. bir de sonu olduğuna göre bir kere sona ermesi gerekirdi. başlamadığına ve sona ermediğine göre daima vardı ve daima olacaktır, ne başlangıcı vardır ne de sonu; çünkü büsbütün var olmayanın daima var olması olanaksızdır. her zaman var olduğuna göre büyüdükçe de her zaman sınırsız olması gerekir. bir tek olmasa, bir başkasına karşı sınırı olması gerekir. sınırsız olursa bir tek olurdu; iki olsaydı sınırsız olamazdı, tersine birbirlerine karşı sınırları olurdu. böylece sınırsız, sonsuz, bir tek ve büsbütün hep aynıdır. ne yok olabilir, ne daha büyük olabilir, ne şeklini değiştirebilir ne de ağrı yahut acı duyabilir; bunlardan birine uğrasa artık bir tek olamaz. başkalaşırsa var olan artık hep aynı olamaz, tersine önce var olanın yok olması, var olmayanın meydana gelmesi zorunludur.

    onbinlerce yılda bir tek kıl kadar başkalaşsa, bütün zaman içinde büsbütün yok olur. fakat şeklinin değiştirilmesi olanaksızdır. çünkü, önce var olan şekillendirme yok olmaz ve var olmayan meydana gelmez. hiçbir şey eklenmeyince, hiçbir şey yok olmayınca ve değişmeyince şekli değişmiş olarak nasıl var olanlar arasında bulunabilir? ağrı da duymaz. çünkü, ağrı duysa büsbütün var olamazdı ; çünkü ağrı duyan bir şey daima var olamazdı. sağlamla aynı güçte olamazdı. hep aynı da olamazdı ağrı duysa. çünkü bir şeyin ayrılması yahut eklenmesiyle ağrı duyabilirdi, ve artık hep aynı olamazdı. sonra sağlam olan ağrı duyamazdı. çünkü sağlam olan ve var olan yok olur, var olmayan meydana gelirdi. acı duymak için de ağrı duymak için olan aynı söz söylenebilir. boş diye bir şey de yoktur. çünkü, boş şey hiçbir şeydir. şimdi ise hiçbir şey var olamaz. (var olan) hareket de etmez. çünkü çekileceği bir yer yoktur, tersine doludur. boş olsa boşluğa çekilirdi. boşluk olmadığından çekilecek yer yoktur. sık ve seyrek de olamaz. çünkü, seyreğin sık gibi aynı şekilde dolu olmasına olanak yoktur, tersine seyrek sıktan daha boş bir şey olarak meydana gelir. dolu ile dolu olmayan arasında şu ayrımı yapmak gerekir : bir şeye yer verir yahut içine alırsa o dolu değildir ; ne yer verir, ne de içine alırsa doludur. öyleyse boş değilse dolu olması gerekir. doluysa hareket etmez. bir tekin yalnız var olduğunun en güçlü kanıtı bu sözlerdir. fakat şu kanıtlar da vardır. birçok şeyler olsa onların da bir tek için söylediğim yaratılışda olmaları gerekirdi. toprak, su, hava, ateş, demir ve altın varsa, bu canlı öteki ölü, kara ve ak ve insanların gerçekte var olduklarını söyledikleri şeyler, bütün bunlar varsa, ve biz doğru olarak görüyor ve işitiyorsak her birinin bize önce göründükleri gibi olmaları, dönmemeleri ve başkalaşmamaları, tersine herbirinin nasılsa öyle olması gerekir. öyleyse biz doğru gördüğümüzü ve işittiğimizi ve anladığımızı söylüyoruz ; öte yandan bize sıcak soğuk, ve soğuk sıcak, sert yumuşak ve yumuşak sert duruma gelir gibi görünüyor, yaşayan ölür ve yaşamıyandan meydana gelir gibi ; ve bütün bunlar değişiyor ve önce ve şimdi var olan hiçbir şeyin hep aynı olmadığı, demirin sertliğine rağmen biraraya geldiği yerde parmakla aşındığı, altın ve taş ve sert bilinen bütün şeylerin su, toprak ve taştan meydana geldiklerini görür gibi oluyoruz. böylece var olanı ne gördüğümüz ne de tanıyabildiğimiz anlaşılıyor, yani bunlar birbirine uymuyor. kılıkları ve sağlamlıkları olan birçok şeyler bulunduğu söylendiği halde her defa görülenlerden bize herşeyin başkalaştığı ve değiştiği algılanıyor . imdi doğru görmediğimiz ve o birçok şeylerin doğru olarak var görünmedikleri meydandadır. gerçekte var olsalardı değişmezlerdi, tersine her şey önce göründüğü gibi olurdu. çünkü, gerçek var olandan daha güçlü bir şey yoktur. değişirse var olan yok olur, var olmayan meydana gelmiştir. yani buna göre birçok şeyler varsa bir tek nasılsa onlar da öyle olmalıdırlar. var olan bölünmüş olursa hareket eder; hareket edince de var olamaz.

    "..nec vero perturbationes animorum, quae vitam insipientium miseram acerbamque reddunt, quas graeci pathe appellant—poteram ego verbum ipsum interpretans morbos appellare, sed non conveniret ad omnia; quis enim misericordiam aut ipsam iracundiam morbum solet dicere? at illi dicunt pathos." yani türkçesiyle "..gerçekten yaşamlarının hüzün dolu ve acı olduğunu reddeden sorunlu kişilerin zihinsel rahatsızlıklarını ne yunanların dedikleri "pathe" ne de üzerine çalışırken benim söylediğim "morbus" kelimesi tam manasıyla karşılayabilir. kim gerçekten merhamet veya öfkeyle bunlara hastalık demeye cüret edebilir? fakat bu duruma stoacılar "pathos" diyorlar." (cicero, de finibus, iii, 35) yani pathos zihin bozulmasıdır, "perturbatio animi" yani zihin bozulması varsa, zihin bozulmasının başlangıcı ve kendisi artık vardır. yani 'ağrı da duymaz. çünkü, ağrı duysa büsbütün var olamazdı ; çünkü ağrı duyan bir şey daima var olamazdı. sağlamla aynı güçte olamazdı. hep aynı da olamazdı ağrı duysa. '

    işin felsefi izahı bu, pratikte melissos öğretisinin peri physeos (burada physis nesnelerin yaratılışı, doğası anlamına gelmektedir, zira söz konusu var olan şeylerin asıl öz varlığıdır.) diye adlandırılması da doğaldır. ayrıca iki yanlışı göstermektedir; birinci yanlış yol var olanla var olmayanı eşit görmektir, ikinci yanlış yol ise herakleitos ile öğrencilerinin yolu olup var olmayanı eşit ve yine eşit olmayan şeyler olarak görmektir ; bunlara göre varolmak ve varolmamak meydana gelmenin içinde bulunuyor. hep bahsettiğimiz, şu kahrolmayası düzenimizin bize hayat diye yüklediği trajik kabullerimizin içinde, hani benim hep belirttiğim, zıtların uyumu ve eşit düzeyde berdevam şekilde bizi dinç tutmalarının çürüdüğünü görmekteyiz.
    ne zamandır düşünüyorum üstüne artık biliyorum, gerçekten hayatımda olanla olmayanın bir denge unsuru veyahut harmonia 'nın kewl tezahürü olarak değerlendirilmesi, bizzat benim içsel gibi görünen ama dışsal ne kadar etmen varsa hepsini kapsayan, kabul etmediklerim, reddettiklerim, bana eğri gelen başkalarının doğrularını daimi bir şekilde insanın trajik bir şekilde "yaşıyor olması" diye izahına kalkışmam da çürümüştür artık.
    çevreme bakıyorum, en güçlüsü benim, en doğrusu benim, en akıllısı, en pratiği, en sağlam teoriyle duranı, hudutlu fakat en var olanı benim. e öyleyse neden kesik kesik değer ve özgüven kayıpları yaşamıyordum, tıpkı melissos'un da altını çizdiği gibi, belki de cevabı; 'çünkü, gerçek var olandan daha güçlü bir şey yoktur. değişirse var olan yok olur, var olmayan meydana gelmiştir.' açıklamasında gizlidir. sürekli değişim halinde olan insan bir var olur, bir yok olur. öncenin sonrayı kovaladığı bir coğrafyada yaşıyor olmak eylemini gerçekleştiren insanın, herakleitosçu trajedisine asıl şimdi bambaşka bir trajedi eklenmekte, hatta ona karşı durmakta.
    siz sanıyor musunuz, parmenides'in dediği gibi; burada bahsettiğim ikiliğin kabul edilmesinin yanlış olduğu vargısının yaşıyor olmak eylemi süresince çok da muvakkat veya teltik olarak algılanması gerekir. hayır, buna gerek yok, ben bugüne değin gece ile gündüz, benim içim'le dışım, hacivat ile karagöz, sarı ile kırmızı (siyah ile beyaz a karşılık bunu kullanmak istiyorum.) uyumunu yaşıyor olmak eylemine pınar olarak düşünürken yanılıyormuşum, demek istiyorum ama diyemiyorum, çünkü değişiyorum, o başka bir var'idi, şimdi olansa başka bir var, belki de gerçek tam gözümün önünde, yaşadıklarım, muhatap olduklarım, bir şekilde hayatıma dahil olup beni mahvetmeye and içmemesine rağmen bilinçsizce önüme çakıltaşı olmuş, kalbim ile beynim arasında tüm yolları tıkamış, kendini tıkamış, bana giden damarlarını kesmiş, kan kaybı yaşamış, ama böyle nefes alıp verebildiğini, önünü görebildiğini, yanlışlarından sıyrılabildiğini, asıl yanlışın bana uzanan yolların bizzat kendi karakteristikleri olduğunu belirtmiş, gerçek işte belki de tam gözümün önünde; 'doğru görmediğimiz ve o birçok şeylerin doğru olarak var görünmedikleri meydandadır. gerçekte var olsalardı değişmezlerdi, tersine her şey önce göründüğü gibi olurdu. çünkü, gerçek var olandan daha güçlü bir şey yoktur. '

    görüyoruz ama görmüyoruz, yaşımız her saniye hatta ekşi sözlük'e bu satırları yazarken bile kilobaytlarca ilerliyorken, yaşımız saat gibi kurulu bir ilerleme, monoton bir süreci izlerken aslında var olanın bir uyum sanıldığı, bir bütünden ne bekleniyorsa, bütün olmayan şeyden de onun beklenmesi gerekliliğini düşününce,
    ben kendime bakıyorum, evet evet ben sadece kendime bakıyorum, kime bakmalıyım ki, aslında bir şey yok, ailen, okul, çevren, arkadaşların, sevgilin, diğer sevdiklerin, idollerin, aslında hiç bir şey yok, bunların hepsi var ama sen şeklinde var, senin değişmenle alakalı var, ve işin ironisi de burada ortaya çıkıyor; var ama değişen bir şey var, mutlak şey öyle kaldığı sürece var, öyleyse hepsi yalan, süreçler yalan, o an var sadece, anı yaşamak diyorlar ya, işte o var; "onbinlerce yılda bir tek kıl kadar bile başkalaşsam .." diyerek kendime yaklaşamam, ben bir kıldan daha çok başkalaştım, işte şimdi düşünmüyorum, o halde yokum.
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap