39 entry daha
  • anlaşılacağı üzere kavimlerin birbirlerini domino taşı gibi ittirmesidir.

    roma'nın çöküşü kavimler göçü ile ilintilendirilebilir, ki bu bir bakıma doğrudur, ama roma'nın batıdaki asıl çöküşü durmadan genişle politikasını bir kenara bırakıp limes sistemini hayata geçirmesi ile başlar. doğudaki asıl çöküşü çok ama çok önce carrhae savaşı esnasında lejyonerlerini kaybetmesi ile ctesiphon'u bir kaç kez ele geçirmelerine rağmen iran içlerine ilerlememesi ile başlar. bir bakıma roma'nın çöküşü akdeniz havzasına hakim olduktan sonra kendi içerisinde son derece güçlü bir ticaret dinamiği yaratması ile başlar ki bu döneme ilginçtir pax romana da der insanlar.

    tarihte pek çok kez kavimler birbirlerini çeşitli sebeplerden ötürü yerlerinden yurtlarından etmişler ve bu durum yerinden yurdundan edilen kavimlerin başka kavimlere musallat olarak onları yerlerinden yurtlarından etmesine sebep olmuştur. misalen bugün avrupa'nın genel olarak etnik yapısını oluşturan slavlar ve cermenik kavimler daha kuzey diyarlardan kuraklık, nüfusu besleyemeyecek olan verimsiz topraklar vs gibi sebeplerden ötürü güneye inmek durumunda kalmışlardır.

    bu kavimlerden cermenik olanları üç gruba ayırabiliriz ki bunlar:

    -doğu cermen kabileleri
    -batı cermen kabileleri
    -kuzey cermen kabileleri

    diye isimlendirilirler. iskandinavya'dan güneye doğru inen bu kabileler romalıların limes sistemi karşısında etkisiz kalıyorlar, zaman zaman başarı kazansalar da bu sefer kuşatmalardaki beceriksizliklerinden ötürü bir şekilde başarısız oluyorlardı. bu esnada akdeniz havzasını ve avrupayı yeni bir akım sarıyordu ki, bu akım dini bir akımdı; hristiyanlık.

    şehirleşmiş olan ve bir şekilde bireye indirgenmiş sisteme sahip olan romalılar -bireyden kastım her romalı roma vatandaşıdır mantığıdır, yoksa illaki köle sınıfı vs var- daha ortodoks bir çizgide yer alırlarken cermenler arian ya da ariusçu öğretiler etkisi altına giriyorlardı. bu arada her iki tarafta da paganik öğeler var, fakat dinsel konularda yeri geldiğinde romalılar ile cermenler birlik oluyorlar ve karşı gruba karşı mücadele ediyorlardı, tabii ki o sırada haritada yeni bir kavim daha vardı, hunlar.

    roma tarihinde pek çok kez büyük yenilgi almış, fakat bir şekilde bunun altından kalkmayı başarmıştır. bu durumun coğrafyadan teknolojiye pek çok nedeni var, fakat askeri açılardan kendisine benzemeyen sistemlere karşı pek çok kez yenilmişlerdir. romayı askeri açıdan incelersek eğer şöyle bir şey görürüz, ordu piyadeye dayalıdır. filleri olan hannibal'a roma pek çok kez yenilmiştir. başka bir örnek verecek olursak cesur, fakat organize olmayı pek beceremeyen galyalılar romalıları zamanın behrinde roma önüne kadar kovalamışlardır. asıl değinmek istediğim başka bir askeri yapı sistemi, tamamen süvarilerden oluşan bir sistem.

    roma ile iran pek çok kez savaşmıştır, bu bilinen bir gerçek. roma'nın tarihindeki en büyük kayıplarından biri bugün harran olarak bilinen bölgede iran'a yenilmesidir ki bu savaşta kaynaklara göre 35000'i lejyoner olan 40000 romalı askerin tamamına yakına yok edilmişti. harran/carrhae'de gerçekleşen bu savaşa kadar -ki rome total war oynayanlar görmüştür illaki- romalılar sadece hafif okçular ile meşgul olmuşlar ve ok tehdidini meşhur kaplumbağa pozisyonu ile bertaraf etmeyi başarmışlardı. ama bu savaş esnasında romalılar daha sonra ortaçağ esnasında avrupa'yı etkileyecek ve şövalye sınıfını oluşturacak olan cataphractlar ile tanışmışlardır ki, 9000i atlı okçu olan atlılar romalıları oklarlar iken 1000 tane ağır süvari romalıları bir güzel ezmiştir. savaşın ardından romalılar zamanla ağır süvari sınıfı oluşturmuşlar ve bu sınıf imparatorluğun doğusunu koruyacak olan sınıf olmuştur.

    cataphractları öğrendik, fakat iranlılar neden böyle bir sınıf oluşturma ihtiyacı duydu mesele biraz da bu. aslında masallar bir bakıma tarihin aynasıdır, insanlığın aynasıdır. iran ile turan arasında gerçekleşen ve destanlaşan savaşlarda atın üzerindeki göçebeler arkalarına dönüp cayır cayır ok atarlarken iranlılar ordularını oktan koruyacak ve bu esnada çok fazla zaiyat vermeyecek olan askeri bir sınıf bulma peşine gittiler. böylelikle ağır süvari zırhından ötürü yavaş kalırken, hafif süvari ise ağır süvarinin zırhını devre dışı bırakamadığı için iki tarafta birbirine üstünlük kurmakta zorlandı ve bu durum bir bakıma iki uygarlık arasında bir çeşit modus vivendi oluşturdu.

    bu sefer avrupa haritasına gelen rakipler iran kısmından değil daha önce benzer uygarlık olan iskitlerin yaşadığı hazar'ın ve karadeniz'in kuzeyinden geldiler. fakat gelen kabileler daha önce o topraklarda yaşayan kavimlere göre daha organize kavimlerdi; bir de iran'ın ağır süvari sistemine karşı çözüm üretmek zorunda kalmış olmalarından ötürü çok etkili olmasa da ağır süvari sistemine de sahiplerdi. doğdukları andan itibaren at ile beraber yaşadıkları için çok uzun yolculukları at değiştirerek daha kısa zamanda tamamlayabilirler, savaş esnasında romalılar gibi belirli bir disiplin ve askeri eğitim altında yetişmemelerine ortak kültürleri gereği belirli bir bilinçle hareket edebilirlerdi.

    haritaya geldiklerinde otlak açısından verimli olan macar ovası ve karadeniz'in kuzeyi elbette dikkatlerini çekmiş olacak, ilk etapta bu bölgelerde yaşayan milletler devre dışı bırakıldı. bu kavimlerde tıpkı roma gibi genel olarak piyade düzenine dayalı kavimlerdi ve roma'nın başına pek çok kez bela olacaklardı. piyade savaşçılar hun atlılarına yaklaşana kadar okların menziline giriyorlar ve patır kütür yere düşüyorlardı. binicinin hızını düşürecek zırhlardan uzak duran atlılar rakiplerini oklamaya başladıkları anda-romalılar bu durumu gökyüzü oklardan kararır diye tasvir ederler- rakip safta panik çıkıyor ve saflar giderek düzensizleşiyordu. piyade savaşlarında önemli olan merkezi korumak ve onun kanatlardan sarılmasını engellemektir, bu askeri düşünce doğrultusunda genel olarak saflar kalın kanatlar çok açık değildir. bu durumda da hunlar çoğunlukla rakiplerinin çevresini pek zorlanmadan sarıyorlardı. aksi bir durum olsa, bu sefer de hunlar düşman piyadeleri içerisinde kargaşa çıkarıyor ve çıkan kargaşa sonucu saflarda kırılmalar meydana geliyordu ki bu durumda yine sarılıp kuşatılmaya gidiyordu.

    savaş sistemleri düşmanı sarıp oklamak olan hunların ilk büyük kurbanları vandallar ile gotlar oldu. bu kavimlerin yenilmesi ve topraklarını kaybetmesi -ki hunlar tarım ile ilgilenmez; ama verimli tarım olan yerde verimli otlaklar da vardı- sonucu kavimler hızlıca roma'ya doğru sığınmaya başlamışlardı. bu sığınma esnasında bahsi geçen kavimler canhıraş bir biçimde rakip kavimlerin mekanlarından geçerken mevzular patlak veriyor ve bu da başka bir kavimin yerinden yurdundan olmasına sebep oluyordu.

    avrupa coğrafyasında birbirlerini önlerine katan kavimler sonunda batı roma'ya mülteci olarak kabul edildiler ve kendilerine federe statüsü verildi. tabii kavimler genel olarak bu statüyü pek sallamadılar, o bir gerçek, ama önlerine kattıkları kavimler ile canhıraş bir şekilde gelen kavimleri kabul etmekten başka roma'nın yapabileceği de bir şey yoktu.

    kavimlerin roma'ya gelmesi ve federe statüsü alması ile birlikte batı roma'nın gelirleri bir hayli azalmış, britanya ve ispanya amiyane tabirle tamamen elden çıkmıştı ki bu süreçte batı roma'nın çöküşünü hızlandıracak olan süreçtir.
81 entry daha
hesabın var mı? giriş yap