3 entry daha
  • insanın ne kadar kurtulabileceği hakkında kuşkularımın olduğu düşünceler silsilesi. sık sık türcülük ile birlikte anılır.

    geçen ay şu haberi okuduğumda kafam karışmıştı: http://www.radikal.com.tr/…2&categoryid=79&rdkref=6

    diyelim ki bu adam kurdu yalnızca elleriyle öldürmüş olsaydı. bunu muhtemelen güçlü kollarına ve hayvanın neresine saldırması gerektiğini bilen beynine (içgüdü olarak veya bilinçli, fark etmez) borçlu olacaktı. yaşanan iki kurdun kavga etmesinden pek farklı bir şey olmayacaktı.

    adam kurdu boğazladıktan sonra (anladığım kadarıyla bu boğazlama, yalnızca hareketsiz kıstırma olarak kullanılmış haberde) elinin altında bulduğu sivri bir taşı eline alıp öldürmüş. sinir sisteminin, öteki hayvanlara göre daha esnek düşünmeye olanak sağlayan yapısından yararlanarak o taşı eline almayı akıl etmiş. kavga gerçekten de bir insanla bir kurdun kavgası olmuş.

    iki durumda da adamın kurdu öldürmesinde, türcülük/insan merkezcilik noktasında baksak bile bir sakınca göremeyiz. yaşamını sürdürme, olabilecek en meşru insan isteğidir. peki ya adam bunu bir silahla veya teknolojiden yararlanarak mezbahada yapmış olsaydı? insan, taşı eline almayı akıl ettikten sonra silah üretmeye veya mezbaha teknolojisi geliştirmeye giden yolda niteliksel bir değişim yaşamıyor. dolayısıyla, medeniyetin ortaya çıkışının geçmişi, varlığını sürdürme isteğiyle/içgüdüsüyle ilişkisiz değil.

    tartışmayı bu izde ve buraya kadar sürünce medeniyeti ve medeniyetin sonuçlarını, "doğal" olmalarına bağlayarak meşrulaştırmış oluyoruz. (bkz: naturalistic fallacy) fakat tartışmayı burada bırakmak ya tembellikten ya da kötü niyetten olacak şey.

    (yaygın anlamıyla medeniyet - ki yaygın anlamı "batı medeniyeti"ne denk düşüyor az çok - insanın hayvandan farklılığı üzerine kurulu. insan, "akıllı" oluşuyla kendini öteki hayvanlardan yukarıda görüyor. aslında darwin'den beri bunu açıkça söylemeye cesaret edebilen pek kimse kalmadı; ama insanlık kültürü hâlâ insanı merkeze alarak yeniden üretiliyor.)

    eğer bir meşrulaştırma yapmaktan ötesini zorlayacaksak, şöyle devam edebiliriz: bir medeniyetin doğmuş olması ve bu doğuşun kaçınılmazlığı, bu medeniyetle ilgili düşünürken yaslanabileceğimiz bir duvar değil. bu medeniyetin ekolojik olarak sürdürülebilir olmadığı açık. insanlar olarak, yaşamda kalmak istiyorsak içgüdümüzün devreye girmesini beklemektense bir şeyler yapmak zorundayız. bunu yaparken iki uçta konumlanabiliriz: (1) insanı doğadan yalıtılmış bir şekilde ele alıp insan-merkezciliğimizi koruyarak "kendimizi" sürdürmeye çalışabiliriz veya (2) doğayla bir bütün olduğumuzun ayırdına varıp doğayla ilişkimize yeni bir etik kurarak yaşamda kalmaya çalışabiliriz.

    bu tartışmada 2. konumda olmak, bir insanın olabileceği en insan-merkezci olmayan nokta sanırım. insan-merkezcilik tanımının hâlâ içinde de olsa, insanın doğayla ilişkisini ele almayan metafizik bir "insan-merkezci olmama" söyleminden daha geçerli olduğunu düşünüyorum.
17 entry daha
hesabın var mı? giriş yap