105 entry daha
  • yukarıda bir arkadaşın belirttiği gibi amsterdam'ın turizmine önemli ölçüde katkısı vardır. kız arkadaşımla beraber eylül ayında amsterdam'a gitmeden önce, kendisine bahsetmiştim (kendisi daha önce hiç denememiş birisidir), ancak daha sonra onun o dönemdeki kafa karışıklığı ve planlarını göz önüne alarak yemekten vazgeçmiştim. lakin dönmemize iki gün kala hatırladı ve hadi alalım, yiyelim diye baskının kralını yapmıştır bana. pek çok kez böyle bir dönemde yemesinin olası kötü sonuçlarını açıklamaya çalışsam da, anlatamadım ve her zamanki gibi tartışmayı kazanan taraf kendisi oldu :)
    şimdi efendim, çoğu kişinin bildiği ve burada bahsettiği gibi artık magic mushroom yerine magic truffle satılıyor. biz de çıktık ve daha önce gördüğümüz, vitrininde bunların etkilerini anlatan broşür olan bir smart shopu aramaya başladık. fakat direk coffee shoptan çıktığımız için bulamadık orayı. onun yerine eve dönerken açık ve nispeten küçük bir smart shop görüp daldık içeri. üç beş muhabbet sonra içerideki dayıya anlattım olayı. kız arkadaşımın ilk defa deneyeceğini nelere dikkat etmemiz gerektiğini öğrendikten sonra (aç karnına, bol su ile iyice çiğnenerek tüketilmeli ve paketin yarısı yenip bir saat kadar beklenip geri kalanı öyle yemeli) adamın bize önerisiyle 20 gr.lık atlantis ve yanında trip stoper adı altında (bkz: dextro energy) alıp eve doğru yöneldik. sabah erken kalkıp öncelikle haritadan (bkz: vondelpark) ın yerini öğrenip kız arkadaşımın duşta olmasını fırsat bilerek paketi açıp bir kısmını yedim :) buradaki amacım onun için endişeleniyordum ve fazla yememesi için paket miktarını biraz azaltmaktı kesinlikle :) yola koyulduk, yürürken paketin yarısını bitirmiştik zaten ve vondelpark'a varmıştık. biraz dolaşıp göl kıyısında çimenlere çöktük. oturduğumuz andan itibaren tipik olarak "bana bir şey olmadı hadi kalanını da yiyelim" muhabbetine maruz kalıp kalanını da yedik efendim. sonuçta 20 gr'lık paketten aşağı yukarı 13'e 7 gr. olarak yemiş bulunduk. yarım saat sonra anlamsız bir şekilde ota boka gülmeye başladık lakin muhtemelen hava güneşli olduğundan ne renklerde ne şekillerde bir anormallik olmadı. çok mutlu ve huzurlu bir üç saatten sonra sıkıldık ve hadi bir coffee shop bulalım kendimize diye ayaklandık. burada anlatmadan geçemeyeceğim bir olay vardır ki, o da parkın çıkışında küçük bir tünel var. o tünel içinde karşı kaldırımda bir sokak müzisyeni hanım kızımız gitarını hazırlıyordu, ben kıza bakarken bizimkinin "a heykele bak" demesiyle döndüm ve duvardaki cüce rölyefini gördüm. önce duvar komple dalgalanıyordu, sevgilimin hareket ediyor gibi demesiyle o cücenin kafasını bana doğru çevirmesi, benim "insan mı var lan bunun içinde?" diye düşünmem, karşı kaldırımdaki kızın şarkıya girmesi ve tüylerimin bir anda diken diken olmasıyla (bkz: üç buçuk atmak), sevgilimi kolundan tutup tünelden çıkmamız bir oldu. çıkınca yine bir gülme krizi başladı ve kendimizi durdurmamız bayağı zaman aldı. sonunda parktan çıktığımızda hala ara ara gülme krizlerine girmemize rağmen bizimkisi "bunun etkisi geçti, çok hafifti, yine alalım" diye başımın etini yemeye başladı. bu sefer kararlıydım, bu yeterliydi ve başka almayacaktık.
    parktan çıkmak hiç iyi bir fikir değildi ve anlamamız çok kısa sürmüştü. çünkü günlerden cumartesiydi ve bütün ingiltere oraya akmıştı sanki. sokaklar çok kalabalıktı, öyle ki girdiğimiz coffee shoplarda yer bile yoktu. biz de nevalemizi alıp biraz dinlenmek için evin yolunu tuttuk. evde bir iki sigara içip sakinleştikten sonra dışarısının çok kalabalık olduğuna ve bu kalabalığın ikimizi de rahatsız ettiğine karar verdik. akşam üzeri yeniden dışarı çıktık artık etkisi tamamen geçmişti ama her yer hala çok kalabalıktı ve girdiğimiz herhangi bir kapalı mekanda ben direk ismail türüt gibi terliyordum. biraz dolaştıktan sonra sevgilim yine "bir paket daha alalım, bu sefer daha güçlü bir şeyler olsun, çok güzeldi, yarın dönüyoruz işte alalım vs." tarzında konuşmaya başladı. tabii ki bu yeterliydi ve başka almayacaktık ama tartışma "ben kendime alacağım sen yemezsen yeme" boyutuna ulaşınca kazanan taraf yine o oldu :) ve alıp eve dönmeye gece boyuncada evden çıkmamaya karar verip bir smart shop bulduk. hintli bir genç tezgahtar yanımıza yaklaştı ve sabah atlantis yediğimizi hafif geldiğini daha başka bir şeyler istediğimizi söyledik. eleman bize az yemişsiniz adam gibi bir trip yaşamak istiyorsanız daha fazla yemeliydiniz gibi bir şeyler söyledi ve şunlar daha ağırdır diye iki ayrı çeşit gösterdi. tam almaya karar verdiğimizde tezgahtar arkadaşa bunu şimdi yesek bir sorun olur mu diye sormak geldi aklıma. elaman artık bizden tırstı mı , yoksa başının derde girmesinden mi korktu bilmiyorum ama şimdi yemeyin bu geceyi boş geçip sabah yersiniz dedi. nedenini sorduğumda mantarın etkisini bir defa yakalarsınız daha üstüne çıkamazsınız gibi bir şeyler saçmaladı. doğrusu benim de işime geldi ve sevgilime duydun mu diye imalı bir şekilde sordum ve dışarı çıktık. biraz yürüdükten sonra şans eseri o daha önce vitrininde broşür olan dükkanı gördük ve bizimkinin "aha işte burasıydı buradan almak istiyordum ben" demesi üzerine önünde durup ufak çaplı bir tartışma daha yaşadıktan sonra içeri daldık. burası çok ilginç bir mekandı ve ilginç diyaloglar yaşadık.

    d: deucehigh t: tezgahtar

    d: selam, biz sabah 20 gr. atlantis yedik ve hafif geldi daha ağır bir şeyler arıyoruz ama yememizde bir sakınca olur mu?
    t: bir sakıncası olmaz, hafif geldiyse şunlardan deneyebilirsiniz. (önümüze başka bir broşür çıkardı)

    biz biraz göz attıktan sonra hangisini alacağımıza karar verdik ve ne kadar almalıyız diye sorup elemana gösterdik.
    t: güzel seçim, 20 gr. ikinize yeterlidir dedi ve tezgahın altından bir poşete bir şeyler doldurup tartıp onuda küçük bir kese kağıdına sarıp bize verdi. daha önce gördüğüm her yerde ambalajlıydı bu zımbırtılar ve ufaktan kıllandım. çıkmadan önce bir kere daha sordum, yememizde bir sakınca var mı, ve bunun etkisi nedir diye.
    t: hiç bir sakınca yok ve bunlar gerçek mantar truffle değil deyip "have a nice trip" diye ekledi çok şaşırmıştım, çünkü bende herkes gibi nette yaptığım araştırmalarda, magic mushroom satışının yasak olduğu bilgisini edinmiştim.

    eve gittiğimizde paketi açtık ve sabahkinden çok farklıydı bildiğin küçük küçük kurumuş mantarlardı bunlar. fazlada kasmayıp başladık yemeye, önce yarısını yedik, 45 dk. falan sonra diğer yarısını yedik. daha sonra o ev bir renklenmeye bir aydınlanmaya başladı ki, olamaz böyle bir şey ve tabii ki gülme krizleri. sabahkinden çok daha farklı ve eğlenceli bir şeydi bu ve sabaha kadar evde çok eğlenceli saatler yaşadık. bir ara kanepeye ikimizde sırt üstü uzanmış ve gülme krizindeyken, sadece tavana bakarken zaman ve mekan kavramını karıştırdım diyebilirim. yani şöyle bir şey oldu, bir şeylerden bahsederken aklıma 3 dk. kadar önce konuştuğumuz bir muhabbet geldi ve tavanın o sırada sanki araba camından bakıyormuşum gibi aktığını farkettim ve orayı geçtik, geride kaldı diye düşünmeye başladım :) bu arada gülmekten fırsat bulup konuştuğumuz zamanlarda sevgilim sürekli ne güzel rengarenk oldu her taraf, seni dinleyip almasaydık bak bunu göremeyecektik diye sitem etmeyi eksik etmiyordu :)

    biraz uzun oldu ama, baktım herkes deneyimlerini anlatmış benim neyim eksik diye düşündüm. tekrar başa dönersek, evet amsterdam turizmine katkısı kesinlikle var bunların. sırf o tripi yeniden yaşamak için şubatta oradayız ve kesinlikle aynı dükkanı bulacağız :)
195 entry daha
hesabın var mı? giriş yap