• 4. ve belki de hâlâ en güzel wilco albümü. evet, en iyi wilco albümü bu olmayabilir; bundan sonra yankee hotel foxtrot gibi bir şaheser yaptılar ki, 21. yüzyılın en iyi albümlerinden biri olmaya adaydır bu kayıt. ancak neden bilmiyorum, "summerteeth" ondan daha güzel gibi geliyor yine de. (bkz: iyi ile güzel arasındaki fark)

    önce grubun bu albüme kadar geçen süre içindeki gelişimine küçük bir bakış atalım: alt-countrynin mucitleri uncle tupelo 1994'te ikiye bölünmüş ve bir taraf* wilco'yu oluştururken, diğer taraf* son volt'a dönüşmüştü. wilco a.m. adlı iddiasız debutundan sonra being there'i ve billy bragg'li mermaid avenue'yu yapmıştı; her ikisi de amerikan rock'ının 90larda gördüğü en klas albümlerdendir. 1999 tarihli "summerteeth" ile ise grup daha farklı bir çizgide yol almaya başlar; country'den tam anlamıyla kopmasalar da, artık alternatif rock'a daha yakın bir çizgidedirler.

    açılış şarkısı "can't stand it"in tatlı vuruşlarına gerçekten de dayanamazınız*, nakarattaki "no love's as random as my love" dizeleri, farklı bir aşk albümü dinlemeye başladığınız göstergesidir. "she's a jar" yavaş tempolu ve mızıka destekli bir parçadır, solist tweedy'nin "she begs me not to hit her" demesi sizi şaşırtabilir, ancak wilco'nun sürprizleri bitmek bilmeyecektir. "the ashtray says you were up all night" gibi etkili bir cümle ile açılan "a shot in the arm", albümü sabaha kadar dinlemeniz ve bu arada kültablanızı izmarit ile doldurmanız için tek başına yeterli bir sebeptir. "we're just friends" ilk üç şarkıyı geride bırakan görkemli bir yalvarıştır; "if love's so easy, why's it hard? / i can't imagine ever being apart" der tweedy ve siz de bambaşka diyarlara doğru yol almakta olduğunuzu hissedersiniz. tweedy "i'm always in love"da aşık olmaktan gurur duyduğunu belirtir ve sadece bu sözlerden ötürü bile sevebilirsiniz adamı. albümün en neşeli parçası bundan sonra gelir: "nothing'severgonnastandinmyway(again)". tatlı bir karamsarlığa sahip bu harika pop şarkısı albümün o ana kadarki en iyisidir. nakarata doğru acemice, âdeta koşarcasına gider; öyle ki, bazı yerlerde notaların yanlış olduğu izlenimine kapılırsınız, ancak "a kiss is all we need" derken tweedy, ona kızamazsınız bile, çünkü moraliniz had safhada iyidir ve hiçbir şey onu bozamaz. ardından gelen şarkı dışında: "pieholden suite". albümün en iyi şarkısı herhalde budur. 3 kısa dörtlük, harika bir piyano, olağanüstü bir keman partisi ve ölmek üzere olan bir vokal ile süslü olan bu kısacık ama görkemli eser sizi paramparça eder. "in the beginning we closed our eyes / whenever we kissed we were surprised to find so much inside" dizeleri sizi geçmişe götürür, ama mutlu bir geçmiş değildir bu; acıtır içinizi. grup üyeleri şarkının öldürücü etkisini bizden çok önce fark etmiş olmalılar ki, şarkının sonuna bir dakikalık neşeli bir alt-country tınısı yerleştirmişlerdir. bu, durumu biraz kurtarır gibi olur, ancak bir sonraki how to fight loneliness'a geçiş yapıldığında, yine eski umutsuz halinize dönersiniz. şarkıyı radiohead'in "street spirit"ine benzetmeniz muhtemeldir, ancak street spirit bu şarkının yanında mutlu bir şarkı gibi kalır. artık dağılmışsınızdır, yapacak hiçbir şey yoktur, kederli bir gülümseme yayılır dudağınızın ucuna, "how to fight loneliness? just smile all the time.." mısrasını desteklercesine.

    artık ara vermenin vaktidir, çünkü "pieholden suite" veya "how to fight loneliness" ayarında bir şarkı daha geldiği takdirde bünyenin dayanamama ve intihara sürüklenme olasılığı hiç de az değildir. bir bira açarsınız kendinize, yakarsınız sigarayı ve ancak sigaranın bitişi ile geçebilirsiniz "via chicago"ya. neyse ki korktuğunuz başınıza gelmemiştir; önceki ikisiyle kıyaslandığında keyifli denebilecek bir şarkıdır bu. nme'nin "summerteeth" hakkında neden "tüm zamanların en neşeli 'kız arkadaşımı nasıl öldürürüm' albümü" dediğini bu parça ile daha iyi anlarsınız: "i dreamed about killing you again last night / and it felt alright to me". tweedy şarkıda sevgilisini canlı canlı gömer toprağa. "elt", "every little thing is gonna tear you apart" nakaratı ile yer eder hafızanızda. bir sonraki "my darling" ise "via chicago" ile zıt kutuptadır. "go back to sleep now my darling / and i'll keep all the bad dreams away" dizeleri "via chicago"nunkilerle çelişir; "be adam, demin öldürüyordun sevgilini, şimdiyse onu kâbuslardan koruyacağını söylüyorsun, anlayamadık ki seni" demeniz muhtemeldir, ancak wilco'nun asıl gücü de işte tam olarak burada yatmaktadır; iki zıt söylemi aynı güç ve samimiyet ile size iletebilir grup ve bu sizi hiç rahatsız etmez. "when you wake up feeling old" düşünmeye sevk eder sizi, finalindeki "can you be where you want to be?" sözleri ile. albüme adını veren parça gibi gözüken, ama albümün adıyla arasında ufak bir nüans bulunan "summer teeth" tatlı bir intihar şarkısıdır. yerine tam oturan "it's just a dream he keeps having / and it doesn't seem to mean anything" dizeleri ile grup, kendilerine yöneltilmesi muhtemel olan "gençleri kötü yola sürüklüyü la bunlar!" gibi bir eleştiriden sıyrılmayı da becermiştir akıllı bir hamleyle. finale doğru gelen piyano destekli "in a futura age" karamsar-iyimser karışımı havasıyla şarkı dizilişinde tam da doğru yere yerleştirilmiştir. son şarkı "candyfloss" adı gibi pamuk helva kıvamında bir şeydir ve zaman zaman oldukça kasvetli bir havaya bürünen albümün tatlı bir havada bitmesini sağlar.

    hâttızatında, pavement, beck, rolling stones, eski radiohead, flaming lips gibi isimlerden hoşlananların es geçmemesi gereken bir albüm bu.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap