6 entry daha
  • --- spoiler ---

    barbet schroeder’in mutsuz bir burjuva ailesini takip ettiği reversal of fortune’da sunny von bülow (glenn close) komada olmasına rağmen yaşamı hakkındaki bazı detayları bir romancı gibi tanrı-bilici bir anlatım tarzıyla sıralayarak seyirciyi şaşırtır. en ufak ayrıntıları tasvir eder. önemli unsurları özetleyip şöyle der:

    "şimdi siz claus von bulow'un bu suçlamaları tersine çevirme çabalarını izlemek üzeresiniz. veya jürinin kararından kurtulma çabalarını. artık bana anlatırsınız."

    kocası claus von bülow (jeremy irons) öykü hakkında ipuçları verir ve flashback’ler vasıtasıyla değişik bakış açıları ediniriz. anlatıcıların tanıklıklarına, birinci elden malumatlarına rağmen öykü yapısında bazı kilit noktalar karanlıkta kalacaktır. doğrusu tam olarak ne olup bittiğini sunny’nin kendisi de bilmemektedir. peki, ama neden? en ufak ayrıntıyı betimlemesine karşın neden tam olarak neler yaşandığını bilmemektedir? elbette herhangi bir yanıt yoktur. öte yandan, komadaki bir hastanın anlatıcı dış-ses kimliğindeki kılavuzluğu ne denli ciddiye alınabilir? bu, öykü için sorulması mecburi bir soru olarak belirir. çağdaş anlatılarda anlatıcının (narrator) tanıklığı bile işe yaramamaktadır. olan bitene yönetmen (ya da yazar) gibi o da hakim değildir. dolayısıyla birçok detay seyircinin hayal gücüne emanet edilir. yaratıcının tanrı-bilici hakimiyeti çoktan sona ermiştir. seyirci ile film metni baş başadır. her seyirci izlediği öykünün sonunu başka şekilde yazacaktır.

    öykünün kararlı avukatı alan dershowitz, davayı kazandıktan sonra müvekkili claus von bülow’a şöyle demekten kendini alamaz:

    "bir şey var, claus. yasal olarak bu büyük bir zafer. manevi olarak ise sen kendi başınasın."

    suçluyla kurbanın olayların taraflarınca net biçimde anlaşılamadığı, adaletin tecelli edip etmediği konusunda birçok kişinin aklında soru işareti bulunduğu girift bir duruma işaret eden bir konuşmadır. çünkü avukat, mesleğinin etik parametreleriyle ilgili olarak öğrencileriyle birlikte şu konuşmayı gerçekleştirir:

    — eğer avukatlar sadece masum insanları savunsalardı, ülkede topu topu on tane avukat kalırdı.
    — neden suçlu insanların hapisten kurtulmasına yardım edelim ki?
    — onun suçlu olduğundan emin misin? yüzde yüz emin misin?
    — onun zaten bir avukatı vardı. o yargılandı. ve suçlu bulundu.
    — onun duruşmasının adil olduğunu düşünüyor musun?
    — oh, yapma!
    — bu bütün kanun sisteminin temelidir! herkesin savunulma hakkı vardır. ve bu sayede masum bir insanın yanlışlıkla suçlanmasına engel olunur.

    herkes savunulma hakkına sahiptir. herkes kanun önünde eşittir. demokratik hukuk devletinin temel bir prensibidir bu. şu sorular yanıt beklemektedir: ya kendisini savunabilmek için yeterince zengin, gerektiğince nüfuzlu olmayanlar ne yapacak? jüri üyelerini satın alamayanlar ne yapmalılar? avukat tutmak için yeterli parasal imkâna sahip olmayanlar ne yapmalı? kendilerini burjuvalara karşı savunmak durumunda kalan proleterler nasıl davranmalı?

    elbette film bunların hiçbirinin yanıtını vermez, fakat bir kapı açar: adalet diye bir şey sadece yasalarda vardır, gerçek adalet ise amerikan dolarıdır ve adalet ara sıra tecelli eder.
    --- spoiler ---
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap