76 entry daha
  • bir vardır, bir yoktur....
    evvel zaman içinde bir masaldır.

    tırnaklarının arasında kalmış bir tortu gibiyim bu günlerde. gülümseyen sesini bile duyamıyorum.
    tüm bozuk paralarımı çocuklara verdim sokakta dolanan, sana gelemiyorum.
    dallanıp budaklandın benliğimde ve emekliye ayrılmış tüm bahçivanlar.
    aradığım sevgili hep meşgul veya beklemeye alınıyorum, konferans ilişkilerden sıkıldım.
    taksimde hırsızlık yaptım yine, meydandaki o kırmızı çiçekleri kopardım sana, sinsice.
    biliyor musun, haberlerde söylediler; üç gün içinde kopacakmış kıyamet, gel son bir kez sevişelim.
    biliyorum büyüdün, artık kandıramıyorum eskisi gibi seni. bana kananlarla da olamıyorum. kana kana sarılmak istiyorum sana oysa ben ancak kanayarak özlüyorum seni, sense kanata kanata bıkmadın beni.

    odamda resminin önüne arkasına yanına irili ufaklı bir yığın ayna koydum, o kadar çoksun ki artık odamda.
    milyonlarca dokunmayan, gülmeyen, konuşmayan, sevmeyen sen. sevmesen de sen, herbirine farklı sevgi sözcükleri kuruyorum ben, milyonlarca sevgi sözcüğün oluyor.

    kırmızı ojelerini sürmeye başla ben kocaman bir şişe kırmızı şarapla geliyorum. kadehi tutarken uzun uzun ellerini seyretmek istiyorum.
    sinüzitlerim azdı yine, bir de intihar korkusu bulaştırdılar ellerime yüzüme.
    özleye özleye intihar edeceğim sanırım veya yaza yaza belki de seni düşünmekten öleceğim.
    hiç bitmeyecek bir greve başladım. açım, sana ölesiye açım.

    sen kestane al gel hadi bana, ellerimle şirin bir soba kurdum sana. üşümeyeceğiz yani, söz veriyorum sevdiğim üşümeyeceğiz.
    kurabiye bile pişiririm sana, söz bahtaniyeli film izleriz. sen iste pembe dizin bile olurum, dizinden ayrılmam hiç senin.
    sana yine masal anlatırım, gözlerini okşarım, belki de topuklarından kulak memelerine kadar sarsan bir hazzın yaratıcısı olurum ya da kocaman bir bıçak bulup parmak uçlarını doğrar koleksiyonuma katarım.
    buzluğumda uyuyan kılıç balığına takarım gözlerini.

    tırnaklarının arasında kalmış bir tortu gibiyim bu günlerde, manikürün zamanı geldi artık bence.

    şarabı ve kestaneyi boşverelim istersen ama sen yine de kırmızı ojeni sür.
    ben senin kırmızı ojeli parmaklarını düşleyip sabaha kadar içip sabaha kadar haplanacağım sonra fanteziler kuracağım sayısız hiçbirini yaşayamadığımız. buzluğumdaki kılıç balığını yiyeceğim çiğ çiğ, kılıcı boğazıma kaçacak, sen daha ekmek getiremeden öleceğim.
    ben senle tıkandım bu günlerde, onlarca burun damlası aldım, damlatmaya başladım beynime.
    bitkisel yaşama ayak bastım, ben bitki oldum sense yağmurları kuruttun.

    ben biraz dağlıktım, sense fazla denize yakın. şimdi elimde kocaman bir sıfır var, o kadar büyük ki; denize sıfır evimin bahçesinde ara sıra içinden atlayıp oyunlar oynuyorum köpeğimle.

    kapitalizm, komunizm, anarşizm, faşizm hatta sosyalizm bile umrumda değil artık, fetişizmin içinde kaybettin sen beni.
    sanırım ben aklımı kaçırıyorum, eğer sen benim adresimi biraz daha bulamazsan, nihilizmin kıyılarına sürükleneceğim.
    kocaman bir hazuva atlar gibi soyunup atlıyorum deliliğe hatta saltolar atıyorum.
    sigara paketimin üstündeki deveye atlayıp sürülmek istiyorum bu şehirden, fermanı el yazınla yaz lütfen.

    geçen gün deniz kıyısında oturup o kadar çok denize baktım ki; gözlerim mavi artık. hep bir çift mavi göz istemez miydin zaten? isterdin... bir de bir kız hayal ederdin. söz veriyorum yarın yine gideceğim denizin kıyısına, deniz kızı bulmaya.
    geceler sabaha yaklaşırken, sabaha karşı kısacası, bir ıslık gelip yapışıyor dudaklarıma; astor piazzolla eseri. fısıldamak isterdim kulağına, süzülmek isterdim seninle mermer bir zeminde. siyah bir gelinlik giyerdin sen, sana ancak o yakışırdı. altındaki beyaz mermere yansırdı her yerin, kirlenirdi beyaz mermer. ben sonra yine ağlamaya başlardım.

    eğer sen bana gelmek için biraz daha oyalanırsan, üzgünüm ki beni hemen hastaneye davet edecekler. kıramayacağım onları.
    duvara çakılı tek bir çivim var benim, sendeyse hem kerpeten hem çekiç; söküp söküp çivimi canın istediğinde bir daha çakıyorsun.
    güzel bir oyun ve sen bu oyuna bayılıyorsun. şimdi gidiyorum... bir tane matkap alacağım, oyun adil olsun.
    sevgimin beyazlığı altında kalma diye günden güne kirleniyorum senin için.
    sen yeter ki kendinleymişsin gibi hisset yanımdayken, yeter ki gel.
    gel artık yeter.

    superman olmamı istedin hep benden , ben daha çok batman gibiydim ama hiç batman’da yaşamak istediğimi söylemedim sana, istemiyordum çünkü. sen istemediğin şeyleri de söylerdin sık sık. sen şu salak, sarı kuş tweety’i severken ben hep sylvester’i kolladım. ne çok isterdim onun o sarı kuşu becermesini.
    eğer sen biraz daha kendi hayatında zaman öldürüp benim hayatıma renk katmazsan sinir komasına girmeme hiç kimsenin itirazı olmayacak. sensiz yani renksiz bir hayat siyah beyaz ucuz katillerle dolu bir filmde orası burası yırtılmış ortada koşuşturan yeni yetme bir kurban olmak gibi, anlamadın sen şimdi bunu, kısaca kancık pusularda kan kaybetmek gibi yavaş yavaş...kısaca kötü.

    sen başrol oyunculuğunu tercih ettin her zaman , ben figüranlığı seviyordum. figüransız yapamazdın, bana muhtaçtın. yoksa kim dayak yiyecekti ki tekme tokat senden ve sen kahraman olacaktın?
    bana borçlusun sevdiğim ve attığın tokat hala ağrıtıyor sol mememin altında yatanı.

    unutma! hala buzluğumdaki balığın kılıcı boğazımda ve hala tırnaklarının arasında kalmış bir tortuyum. birazdan gelip kalbini ağdalayacağım sonra bacaklarının arasından süzülüp rahminde misket oynayıp, mangal yakacağim. doğurmak zorunda kalacaksın beni.
    annem olacaksın, gidemeyeceksin bir daha, kanın olacağım... canını alacağım.
    eğer sen daha fazla bensizliğe dayanıp gelmezsen benim vatanıma ben sapkınlık sınırlarının dışına taşacağım. set gerecekler önüme arkama, baraj yapacaklar. barajım olacak ve sana bol elektrikli sandalyeler armağan edeceğim.
    bu günlerde ben neler dediğimi hiç bilemiyorum aslında. dilimi dudaklarında unutmuşum galiba. çiğnemeden yut ne olur, canımı daha fazla yakma.

    sürdüğün kırmızı ojeleri dişlerimle bozmak istiyorum, sen hiçbir yere kıpırdama.
    köpeğim , bana bıraktığın kocaman sıfırın içinden atlamaya çalıştı yine, boynu kırıldı, senden biraz daha nefret ediyorum şimdi.
    gel artık hadi! az önce kapımı çaldı şeytan, ruhumu boğazımda takılı kalan kılıcı çıkarması için sattım.
    sen geç kaldın ama söz eğer geleceksen buzluğumda bir kılıç balığı daha beslerim, yerim.
    eğer sen biraz daha uzaklaşmaya devam edersen, hiçbir şişede alkol barınamayacak ve ülkede ne kadar balık varsa hepsini yiyip kılçıklarını batıracağım boğazıma.
    eğer sen biraz daha beni unutursan , kendimden bir anı defteri yaptıracağım, heykelimi diktireceğim bensiz yaşadığın o şehrin herbir köşesine...

    tırnaklarının arasına sıkışmış bir tortu gibiyim. inanmıyorsun bana. yağmur ıslatmıyor sen yanımda yokken.
    bilmiyorsun, ölümle yaşam arasındaki o ince çizgiye mahkumsun sen, bense o çizginin usta cambazı.
    anlamıyorsun, bir bok anlamıyorsun.
    anlamadığını biliyorum...

    üzgünüm, üzülüyorum... aklında olsun!
    ----------------------------------------------------
    edit: arada gidiyor hala!
182 entry daha
hesabın var mı? giriş yap