959 entry daha
  • gökhan semiz’in öldüğü seneydi. şimdi doğum günü yazısına, niye ölümle başladın derseniz, tüm ölümler de doğumla başlıyor da ondan, derim. benle laf yarıştırmasanız, yeridir.

    genç ölümlerin en güzel tarafı da bu, esasen tek güzel tarafı bu, genç kalıyorsunuz. grup vitamin’in geride kalanlarına bir bakın , o yirmi yılı görürsünüz yüzlerinde. kolay mı? gökhan semiz öyle mi ama, hep gencecik. nisan gibi. hep dinç, pırıl pırıl, hiç kasım olmayacak mesela. işte bunlar hep teselli, hayat.

    98 yılıydı. kuzenim merve, herkes ölüp yeniden dirildiğinde otuz üç yaşında olacak, demişti. bebekler bile. aynı merve, kadınlar regl olur, böyle bir değişik diye olayı anlatmıştı, bu ne saçma demiştik. bu merve de her bo.u biliyor pe.evenk derdim, şartlar el verseydi, ama cins itibarıyla öyle olmaya müsait değil. cins-i latif. sonra şu neticeye vardım, bu kız her şeyi biliyor, tevekkeli değil herkes onlara ders çalışmaya gidiyor.

    henüz on üçtüm. niye o kadar yaşlı oluyoruz ki, diye düşündüm öldüğümüzde. otuz üç! şöyle yirmilerimizin başlarında kalaydık da cennet neyin iki koşturaydık hazır enerjimiz açıkken. sonra her martta usanmadan çiçek açtı kirazlar, hiç şımarmadılar, ben o sırada avizecilere kaç para elektrik faturası geliyor acaba, diye kafa yoruyorum ve yıllar geçmiş o ara. geçenlerde bir arkadaşım isa’nın çarmıha gerildiği yaş otuz üçmüş, dedi. ne kadar da gençmiş, ellisini görseydi bari diye geçirdim içimden. aynı ben. ahmet hamdi , saatleri ayarlama enstitüsünde, iyilikler de kötülükler gibi beraber gelir, der. işte, acıların, anıların aşiretmiş gibi birlikte gezdiği günler birbirini kovalamış, kirazlar yılmamış ama hep çiçeklenmiş yirmi yıl geçmiş. zaman, göreceli biraz da bu demek sanırım. olduğumuz yaşa göre görüyoruz kendisini. bakın artık, orta yaşlı olgun insanlar gibi sizli bizli de konuşuyorum kendisiyle. ya da alındım belki aramıza mesafe koymaya çalışıyorum . zamanla. mesafe. yine muazzam saçma işler kovalıyorum.

    otuz üç oldum, hiç gocunmuyorum. yalnız bazen yemek yarışmasındaki aşçı gibi hissediyorum kendimi, hani yaptığı pastayı herkese ikram eder de kendi bakmaz tadına ya. hayat bazen öyle bir şey mi? koştururken, eee kendim diyorum ve bakıyorum kirazlar bir tur daha çiçeklenmiş!

    ben onların yerinde olsam, kurumumdan durulmaz.
1328 entry daha
hesabın var mı? giriş yap