herakleitos
-
varlığın ateşe tekrar döndüğünü söyleyen ilk ve tek filozof. [ateşten meydana geldiği ayrı..]
atlas dergisinden [ ekim 2003 (sayı:127)]
herakleitos / ephesos'un ateşi
nietzsche, "dünya her zaman hakikate mecbur olduğundan herakleitos'a
da mecburdur." diyordu. ephesos'lu filozofa göre her şey zıttıyla
birlikte vardı ve her şey değişiyordu, ayne nehre iki defa girmek
mümkün değildi. görünmeyeni gören, sorulmayanı soran biri olarak
aristoteles kadar goethe, hölderlin, schopenhauer ve hegel'i derinden
etkiledi. ephesos'un kırları hala onun şu sözünü fısıldar:
"bilgelik, doğaya uygun davranmaktır."
..
tüm ephesos'lular gibi herakleitos da artemis'e baktığında onun
zatında hem tanrı'yı hem de doğayı görüyordu. ama herakleitos'un
gözleri diğerlerinden daha keskin olduğu için onun sözleri de tüm
ötekilere göre daha derin ve engin idi. bir gün ona sordular; "doğada
hem birlik olduğunu söylüyorsun hem hareket. oysa bunlar birbirlerini
dışlarlar; birliğin olduğu yerde hareket olmaz, hareketin olduğu
yerde de birlik. yani bir olan harekete geçince birliğini yitirir;
hareket halinde olan ise ne orada, ne burada, ne şu, ne bu olduğundan
ona var denemez." sonrasında, herakleitos, bu soruna hiç kimsenin
beklemediği bir yanıt verir: "doğa kendini gizlemeyi sever. gizli
olanı kavramak içinse gözler ve kulaklar yetmez. bakın artemis'e,
hayatın ve ölümün tanrıçasına; bakın lir ve yay tanrısı apollon'a,
gerilimden meydana gelen ahenk tanrısına.. o hayatın diyalektiğidir;
o zıtların birliğidir ve o dünyanın gizidir. bunu kavramak için
insanın ruhunu eğitmesi koşuldur. ve eğer insan ruhunu eğitmemişse
gözler ve kulaklar o insan için kötü tanıklardır. hakikat düz bir
görme ve duymaya kendini açık etmez. bir kez görüp de o görülen şeyin
üzerine eğilip düşünülmedikçe, görünüşlerden hareketle gerçeğe doğru
yönelmek mümkün olmaz."
bu sözler karşısında onun ne demek istediğini anlamayanlar öylece
kalakalırlar; fakat anlamasalar da bu sözlerde büyülü bir şeyler
olduğunu sezerler. sözün; "logos" un ruhu tüm ephesos'u sarıp
sarmalar. herakleitos, yüzünü artemis tapınağı'na dönerek konuşmasını
sürdürür: "beklenilmeyeni beklemezsiniz onu bulamazsınız,
şaşırtıcıdır o ve onu bulması zordur." ephesoslular bu son ifade
karşısında bir kez daha donup kalırlar. "beklenilmeyeni beklemek ne
demek?" diye bakışırlar. "beklenilmeyen eğer beklenilseydi zaten ona -
beklenilmeyen- denmezdi." diyen gözlerle birbirlerine bakarlar.
arkasını döner ve bu boş gözlere herakleitos ve evine gidip
odasındaki mangalın başına geçer. bir yandan ateşi deşeler ve diğer
yandan sözcükler dökülür dudaklarından: "beklenilmeyen, hayatın ta
kendisidir. bu dünya, hiç kimsenin beklemediği bir şeydir.
beklenilmeyen şey mucizedir. ah evet, içerisinde bulunduğumuz bu
dünya ve bu hayat biz mucizedir. dünya bir mucizedir. ve insanın
trajedisi de budur; bu dünyayı anlamaya yazgılı olmak. bu dünyayı
anlamaya gayret etmek insanın kaderidir. gökkubeyi omuzlarında
taşımaya mahkum olan atlas gibi, insan da bu hayatı anlamaya
koyulmuştur. ama insanı yücelten de bu değil midir: sınırlı doğasını
aşmaya yönelmek. belki de sonunun hüsran olacağını önceden bile bile
bu yola düşmek."
thales "su" der bu yola düşer, anaksimenes "hava" der yola devam
eder. "bana gelince" der herakleitos, "evrenin kökeni, kaynağı için
ateş diyorum" sürdürür konuşmayı "karanlık" adam: "evrende değişim
içerisindeki farklı farklı şeylerin altında ateş vardır. artemis'in
tutuşturduğu ateş. evrendeki herşey ateşten gelir ve ateşe doğru
gider. dünyayı ne tanrılar ne de insanlar yapmıştır. dünya her zaman
için ateştir ve ateş olarak kalacaktır. ölçü ile yanan ve ölçü ile
sönen canlı bir ateş." bu sözler üzerine sorarlar ona: "evrenin ana
maddesi, tözü olmak bakımından ateşin sudan ve havadan ne farkı
vardır?" miletoslu ustalarından -thales, anaksimandros,
anaksimenes'ten ve su, belirsizlik, hava'dan- öğrendiklerine yeni bir
açılım katarak sürdürür bilgece konuşmasını herakleitos: "ateşte oluş
vardır; ateş bir harekettir; ateş her şeyin varlıktan yokluğa,
yokluktan varlığa geldiği bir süreçtir."
herakleitos, nietzsche'nin tabiriyle söylersek, içeriye alev saçan ve
dışarıya buz gibi olan bakışlarını taşıyan başını gururla kalabalığın
üstüne çevirir ve bir zaman sonra ephesosluların sürgüne yollayacağı
dostu hermodoros'u yanına çağırarak şöyle sürdürür
konuşmasını: "ephesoslular, aldanmayınız! beni değil, sözlerimi
dinleyiniz. homeros'un söylediklerine kanıp hayatın içerisindeki
gerilimi gidermeye çalışmayınız. çünkü iyi ile kötü arasındaki
çayışma hayatın kaynağıdır. işte doğru budur ve dolayısıyla doğa
budur. bilgelik ise bu doğayı teorik olarak kavramak değil, bu doğaya
uygun davranmaktır. çok şey bilmek aklı eğitmez, çok şey bildiğini
sandıklarınız, daha gece ile gündüzün bir olduğunu bile
anlayamamışlardır." ve sonra bir el işaretiyle bütün ephesosluları
peşine takıp kaystros nehri'nin kıyısına götürür. taşkın bir şekilde
akan nehri göstererek devam eder söz söylemeye: "panta rei, herşey
akıyor. aynı nehre iki defa inemezsiniz; çünkü nehre inenlerin
üzerine her zaman yeni sular gelir. dolayısıyla her şey her an
değişmektedir. biz, bir önceki biz değiliz."
ephesos'u sarsan bu sözlerin etkisi sınırlı kalmaz ve giderek
yayılır. i.ö. 500'ün ikinci yarısında persler, lydia'yı ve onun
başkenti sardes'i ele geçirip hazinesiyle ünlü lydia hükümdarı
kroisos'u yerinden ettikten sonra, yönlerini on iki irili ufaklı
ionia kentine çevirirler. pers hükümdarı kayros ölür, yerine meşhur
darius geçer. rivayete göre, darius bilgili ve bilimlerle ilgili
birisidir.çok geçmeden de ephesos'lu herakleitos'un sözlerinden
haberdar olur.
o sıralar ephesos'un kral/rahibi ölür ve yerine iki oğlundan
büyüğünün geçmesi beklenir. fakat beklenenin tersine büyük oğul
görevi kabul etmez. gerçi ephesoslular bu adamda öteden beri bir
gariplik ve olağanüstülük sezmiyor değildir. bütün zamanını dağlarda,
tepelerde gezinerek geçiren, uzun uzun seyirlere dalarak doğanın
gizlerini keşfetmeye yönelen bu adam herakleitos'tan başkası
değildir. bu olay ile birlikte darius'un herakleitos'a karşı duyduğu
merak ve ilgi daha da artar. bu durum darius'u, herakleitos'a bir
mektup yazmaya dek götürür.
darius, herakleitos'a gönderdiği mektupta, kendisinin doğa üzerine
yazdığı kitaptan haberdar olduğunu, hem söz konusu kitaptaki
düşünceleri açıklamalarıyla birlikte öğrenmek, hem de kendisinden
yunanca öğrenmek istediğini bildirir. darius, bunlara ek olarak, pers
yurdunda felsefeye çok önem verildiğini ve bu yüzden de filozofların
en itibarlı insanlardan olduklarını, kendisini sarayında ağırlamak
istediğini iletir: "siz benim yanımda ilk safta olacaksınız ve her
gün dakik bir dikkat, hassas bir sohbet ve özlü sözlerinize layık bir
yaşam bulacaksınız."
herakleitos, bu cazip çağrıyı geri çevirir. nietzsche'nin de dediği
gibi, "durmadan akıp giden ölümlünün şan ve şerefi onun nesine?"
darius'a, içerisinde yetiştiği ve kendisini biçimlendiren kültürüne
çok şey borçlu olduğu ephesos'u terk etmeyeceğini bildirir. o
ephesos'lu herakleitos'tur. ve filozof da olsa bir insanın kendi
topluluğundan uzak kalmasının varlığına karşı hayati bir tehdit
olduğunun farkındadır.
rivayet odur ki; darius, herakleitos'un bu yanıtını anlayışla kabule
der ve ona olan saygısını korur. bu yüzden "persler tüm batı
anadolu'yu yıkıp geçerlerken ephesos'a dokunmamışlardır." derler.
..
herakleitos, sadece kendi devrinde ve o devre yakın zamanlarda
yaşamış olanları, örneğin aristoteles'i etkilemekle kalmamış,
kendisinden yüzlerce yıl sonra gelenlere de rehberlik etmiş bir
filozoftur. goethe, hölderlin, schopenhauer, nietzsche ve hegel,
herakleitos'un felsefi hikayesinden çok şey öğrenip kendi eserlerini
kaleme almışlardır. örneğin hölderlin, hyperion'unda ondan
etkilenmiştir. nietzsche, "böyle dedi zerdüşt" ünü herakleitos'un
ağzından çıkan özlü sözlere göre biçimlendirmiş ve şöyle
demiş: "dünya her zaman hakikate mecbur olduğundan herakleitos'a da
mecburdur."
..
bir gün euripides, herakleitos'un bir yazısına bakması için
sokrates'e vermiş ve sonra "ne diyorsun?" diye sormuş. şöyle
yanıtlamış o da: "anladıklarım mükemmel şeyler; öyle sanıyorum ki
anlamadıklarım da mükemmeldir."
herakleitos, bugün biz modern insanlar için de büyük bir öğretmendir.
onun yaşamını bir çırpıda özetlediği "kendimi araştırdım." deyişi
bizim bugün yokluğuyla sarılıp kuşatıldığımız bir zaafımıza işaret
eder. modern insan hemen her şeyi araştırır da kendinin bilgisine
doğru bir adım atmaz. dolayısıyla her şeyleri bilen modern çağın
insanı kendinin bilgisinden yoksundur. uzayın ulaşılmaz
derinliklerine bakan insan dönüp kendisine bakmaz, bakamaz. bu da
ortaya şöyle bir sonuç çıkarır. leo strauss'un ifadesiyle: "modern
insan, önceki insandan daha iyi mi kötü mü olduğunu bilmediğimiz bir
devdir. modern insan kör bir devdir."
eğer herakleitos, bir yerlerden bize ve çağımıza bakabilseydi
olasılıkla içerisinde yaşadığımız çağ ve bizler için "mutsuz ve
çılgın" derdi. belki bugün her zaman olduğundan daha fazla mecburuz
kadim bilgilere. ve bu yazı biraz da bu durumun yönlendirmesiyle
yazılmıştır. böylece hafızamızın bahçesinde nicedir unuttuğumuz bir
biçimde dolaşılmıştır..
yazı: hasan demirbüker
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap