• serol teber'in melankoli üzerine antikiteden çağdaş döneme kadar uzanan geniş bir yelpazedeki okumalarının not defteri. not defteri belki haksız bir yakıştırma oldu. ancak metinler arası bağların kurgusu dışında kitapta yazarın yorumuna çok nadir rastlandığı düşünüldüğünde bu yakıştırma bir nebze haklı sayılabilir kanaatindeyim. yiğidi öldürsek de hakkını vermek gerek: serol teber geniş kaynakçasıyla melankoli konusunda hayli tatmin edici bir seçki sunuyor. kaynakların pek çoğunun türkçeye çevrilmemiş almanca metinler olduğunu da hesaba katarsak biz almancaya erişimi olmayanlara melankoli hususunda eşsiz bir eser ortaya koymuş.

    kitap, temelde, tarihte melankoliyi arıyor. melankoli nasıl tanımlanmış, nasıl açıklanmışın peşine düşüyor. tabii bu konuda psikologların söylediklerine kıyasla edebi eserler daha derin anlamlar taşıyor. serol teber de bu eserlerde ve biyografilerde arıyor melankoliyi. tarihsel olarak ise kafasında kabaca üçlü bir taksim olduğunu söylemek mümkün ki panofsky ve melankoli üzerine yazan sair aydında da bu taksimi görüyoruz: tecerrüt etmiş olmakla beraber melankoliklerin toplum nezdinde derin saygı uyandırdığı, hatta melankolinin sanatsal ve düşünsel açıdan mümbit sayıldığı antikite; melankolinin büyük günahlardan acedia ile bir tutulduğu ve melankoliklerin cinli ya da cadı addedildiği, tanrı'ya karşı "pasif bir başkaldırıyla" suçlandığı ortaçağ ve son olarak başta pozitif bilimlerin rasyonelliği ile örtüşmediği için melankolinin dışlandığı, görmezden gelindiği daha sonra protestan ahlakı ve kapitalizmle beraber sapkınlık, hastalık olarak görüldüğü, üretim-tüketim düzeninin aksayan parçası sayıldığı modern ve çağdaş dönem.

    gelelim kitabın içeriğine: kitabın ilk bölümü albrecht dürer'in melencolia i gravürü üzerine. 1514 yılına ait gravürdeki sembolleri açarak rönesans döneminin melankoliye yaklaşımını ve o döneme kadar bu alanda oluşmuş yazını açıklıyor. gravürün anlam katmalarını deşerken rönasans aydınlarına, aziz augusinus, plotinos gibi insanda kainatı gören ve insan-tanrı'yı arayan, insanı isalaştıran mütefekkirlere referans veriyor. bu referanslardan da anlaşılacağı gibi melankolik bu bölümde hem alemin özü olarak hem de bir hiç olarak kendi içinde yaşadığı çelişkiler, git-geller, iç-göçler itibariyle ele alınıyor.

    ikinci bölüm antik metinlerinin satır aralarında dolaşıp onlardan kültüre ve bu kültür içinde melankolinin ve melankoliklerin yerini keşfetmeyi amaçlıyor. başta homeros destanlarında ve bilumum antik yunan trajedilerinde ve özellikle antigone'nin "gözü kara", ilkeli, halvetderencümen karakteri üzerinden antik melankolik kişilik deşifre ediliyor. daha sonra hippokrat yazınındaki tıbbi açıklamalar, kainatın kendisinden teşekkül ettiği dört element ve bunlarla bağlantılı olarak (makro-kozmos olarak evren ve mikro-kozmos olarak insan ilişkisi dahilinde) vücuttaki dört temel salgı ve bu salgılardan kara safra'nın melankoliyle bağlantısı ortaya seriliyor. peşinden serol teber aristoteles'in sorduğu soruyu yineliyor: "neden olağanüstü kişiler [sanatçılar ve filozoflar] hep melankolik?". bu soru; anlamsız toplumsal kurumların içinde kendini kaybetmiş -ya da bulmuş- ve bu yüzden topluma karşı gülerek ve ağlayarak tavır almış iki filozof çerçevesinde tartışılıyor: her şeyden ve herkesten kendini tecrit etmiş ölümü çağıran yaşama matem tutan ağlayan filozof herakleitos ve etrafında olup bitenin anlamsızlığına karşı elinden hiçbir şey gelmeyen, gelse de müdahalesinin de en az o kadar anlamsız olacağını bilen; ve bu yüzden pasif bir direniş, başkaldırış olarak ironiyi seçen gülen filozof demokritos. işte bu iki antik filozof, melankoliklerin toplum karşısında takındıkları iki farklı ama aslında aynı apolitik-politik tavrı bize karikatürize bir şekilde sunuyor.

    ortaçağda melankoli bahsine gelirsek melankolik karakterleri müzik ile tedavi eden, musiki makamları üzerine kafa yoran ferdi örnekler dışında bu dönemdekilerin melankoliye yaklaşımı inançsızlıktan pek öteye gitmiyor. çünkü topluma mesafeli melankolik toplumla beraber tanrı'dan uzaklaştığı fikri hakim. çünkü hıristiyan olmak öncelikle kiliseye ait olmak demek. melankolikler ise şüpheci, cinlenmiş, şeytan tarafından ayartılımış, kendinde ibadete güç bulamayan garip tipler. çok da haksız sayılmazlar aslında bu konuda. çünkü ibadet edememe, ibadet edecek gücü kendinde bulamama, tanrı'ya yabancılaşma melankolik karakterin sürekli rastlanan özelliklerinden. periyodik kurban döngüsünü yadsıyorlar genellikle. bu yüzden bu gıcık, ele avuca gelmez, gavur mu değil mi, asi mi itaatkar mı belli olmayan tipler her zaman eleştiri oklarının ve hatta şiddetin odağında olmuştur. ancak ilginç olan bir şey var ki o da dindarlıklarından dolayı manastıra kapanan keşişler belli bir süre sonra hiçlikle yüz yüze geliyor ve yaptıklarına yabancılaşıyorlar ve bir kısmı melencolia 1 gravüründe gördüğümüz kadın gibi ya da faust gibi her şeyi bilmelerine rağmen tatmin olamıyorlar ve kucaklarında kitapları ve hatta kutsal kitapları olduğu halde kafalarını ellerinin aralarına alıp "kara kara" düşünmeye başlıyorlar. onca çabalarına rağmen bir mümin olacakları yerde, hiçliği düşünerek ve aslında hiçbir şeyi düşünmeyerek, cadılaşıyorlar, cinleniyorlar, cinnet geçiriyorlar.

    sonra modern dönem geliyor: ortaçağa başkaldırı olarak ortaya çıksa da aslında benzer şekilde pathos'a, duygulanımlara kendimizi kapattığımız bu devirde melankolikler deli addedilmiş ve rasyonel temellerde kurulmuş ütopik toplumlardan def edilmeleri planlanmıştır. toplumsal üretim sorunu olan bu tipler gelişmenin ve ilerlemenin önündeki tek engel görülmüş ve rasyonalizmin bir çılgınlığa döndüğü esnalarda kıyımlara kurban gitmiş (nazi almanyasında delilerin, şizofrenlerin sistematik olarak yok edildiğini hatırlayın) ya da en azından hastanelere, kliniklere kapatılmıştır. hastanelerde ise melankoli yerini depresyona bırakmış, psikiyatrlar depresyonun peşine düşerken melankoliyle uğraşmak sanatçılara, tutunamayanların yazarlarına bıraklımıştır. aristoteles'in normal bir anomali ve hatta bir tanrı vergisi olarak ele aldığı melankoli artık resmen bir anomali, patolojidir.

    modernler melankolinin üstünü bu şekilde kapatabildiler mi: tabii ki hayır diyor teber, belki 'yeraltı'na ittiler. bu noktada da tabii modernliğin kaybettirdiklerinin peşine düşen romantikler çıkıyor sahneye. özellikle alman romantikleri ve özellikle de hölderlin. serol teber her zaman yaptığı gibi (bu kitapta kısmen demokritos, herakleitos, baudelaire, hölderlin; başka kitaplarında tevfik fikret, freud için yaptığı gibi) hölderlin'in biyografisini bir eser-hayat olarak okuyucusuna sunuyor ve melankolik karakteriyle eserlerinin paralelliklerini ortaya koyuyor. hölderlin vaka'sını okuyucuya tanıtıp şizofrenisinin belirsizliğiyle psikiyatrları çaresiz bırakan anormal-normal hölderlin'in yersiz-yurtsuzluk içinde yaptığı iç-göçü ve antik yunan'a sığınışını bizlere hikaye ediyor. hölderlin ve onun trajedilerle iç içe yaşamı üzerinden melankolik karakterin trajedisi, tanrı'ya öfkesi ve tanrı'yla tartışması ve bununla birlikte kendini aşıp tanrılaşması hususunda serol teber'in çıkarımlarına kulak verelim:

    --- alıntı ---

    trajedi, insanın tanrıları kendi içinde özümseyip duyumsama ve aşma aşamasıdır. antigone örneğinde de anımsadığımız gibi, olağanüstü bireyselleşme ve özgürleşme insanın tanrıyı da kapsayacak derece büyümesi/yoğunlaşmasıdır. trajik insan tanrıya hem yakın hem de ona çok karşıdır. burada, bir tür sevgililer arası durum oluşur. karşılıklı öfke ve tartışma, tanrının da insanın da en yüksek varoluş biçimdir. (...) bu anda bilinen klasik din anlayışı aşılır. pathos'a, en üstün ahlak durumuna ulaşılır. burada, başkaldıran yaşamın geçerli yasalarına artık uymaz/uyamaz. kendi yasalarını kendi koyar...

    ... hölderlin için, uçup gitmiş tanrılar artık yoktur, gelmekte olan tanrılar henüz gelmemiştir. eksikliğin ve yokluğun bulunduğu çifte yoksunluk zamanıdır. ozan, tanrılar ile sıradan insanlar arasında -ara- yerde ozanca barınır.
    --- alıntı ---

    ve şimdi buraya aktaramayacağım, bana henüz konuşmayan daha pek çok referans var kitapta: freud, adorno, nietzsche, baudelaire, walter benjamin, proust, paul klee bunlardan bazıları.

    edit: referans hatası giderildi.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap