262 entry daha
  • tl;dr: arabesk rap'in sosyoekonomik birikiminin üzerine oturan ezhel öncülüğündeki 3. kuşak türkçe rap (trap) tayfası, ben fero için yapılan aralıksız ve kontrolsüz sosyal medya hype'ı sonucunda kekolaşarak popüleriliğini kaybetme eşiğini aştı.

    bu entry aslında 15 gün kadar önce ben fero başlığına yollamak için başladığım ancak tamamlamaya vakit bulamadığım bir entry. tam artık bitireyim de yollayayım derken norm ender gündemi sarsan diss'iyle kendisini mekanın sahibi ilan edip, ben fero ile ilgili dikkat çekmek istediğim hususlar birden ülkenin gündemine bir türkçe rap tartışması olarak düşünce, ben de bir haftadır olayların gelişimini, insanların tepki ve görüşlerini gözlemleyip, entrynin kapsamını genel bir türkçe rap değerlendirmesi olarak genişleterek bu başlığa yollamaya karar verdim. bu nedenle öngördüğümden çok daha uzun bir entry oldu. o yüzden başa tl;dr koydum.

    entrynin ilk haline ben fero'ya "akarken doldurması gereken rapçi kardeşim" diyerek başlamıştım. çünkü popülaritesinin son demlerini yaşadığını hissetmiştim. bu hisse neden olan şeyse bir iki hafta önce evimin balkonunda oturup bir şeyler izlerken sokaktan yüksek sesle ben fero çalarak geçen arabalar, izlediğim şeyin sesini her bastırdığındaki "sikecem fero'nuzu artık" isyanımın ardından tuttuğum istatistiktir. yüksek sesle müzik çalarak geçen her 5 arabanın 4'ü ben fero; bunlardan 3'ü demet akalın çalıyordu. bir tatil günü yaz akşamı, bambaşka bir yerde yine aynı istatistiği tutunca tamam dedim, fero doğal sınırlarına ulaşmış; bu iş bitmek üzere.

    ardından entryi yazmak için ben fero başlığına girdiğimde ben fero'nun ceza ve killa hakan'la şarkı yapacağını okudum. bugün popüler diye, para kazandırıyor diye ben fero çiçeğinden bal alıp nasiplenmek isteyen, ya da sadece rap'in ana akımda tutunmasına destek atmayı amaçlayan (muhtemelen birincisi) bu iki dev isme de "abiler yanlış yapıyorsunuz; düşen bıçak tutulmaz" uyarısı yapacaktım ki ben entrynin kapsamını genişletip, yazıp bitirene kadar dün gece ceza şarkının teaser'ını paylaştı ve ceza başlığı sol frame'de patladı. başlıktaki tepkilerden öngörümde de ne kadar haklı olduğumu da gördüm. her ne kadar şarkı norm ender diss'inden önce yapılmış olsa da ben olsam şarkıyı yayınlasam bile promosyonunu yapmak yerine geride tutardım.

    yanlış anlaşılmasın türkçe rap'i sevmeyen, türkçe rap'e uzak biri değilim. ergenlik, üniversite ve devamında aslen rockçı olsam ve hiçbir zaman kendimi rap dinleyicisi olarak tanımlamasam da bir kulağım hep türkçe rap'te olmuştur. çocukluğuma denk gelen cartel patlamasında popüler olana çocukça ilgimi saymazsak, 2001 yılında şafak ongan'ın cnn türk'deki frekans programında yanlış hatırlamıyorsam önce sagopa kajmer'insilahsız kuvvet olarak sözlerim silahım albümünün tanıtım röportajını, kısa bir süre sonra da ceza'nın med cezir röportajını izlediğimde bilinçli olarak rap'le ilgilenmeye başladım. zaten o dönem cartel sonrası rap'in ikinci defa ana akıma çıktığı döneme tekabül eder. ancak aynı dönem türkçe rock'ın da 70'lerden ve haluk levent özelinde 90'lardan sonra ilk kez ana akımda boy gösterdiği, ama arkasına sposnor desteği alıp dev festivaller düzenleyerek rap'den daha çok öne çıktığı dönem olunca, içime daha önce düşmüş olan rock ateşi gençliğimi rockçı olarak geçirmeme neden olmuştur.

    ancak ceza ve silahsız kuvvet (sagopa) ile dikkatimi çeken türkçe rap'e ilgim sadece bu isimlerle kalmamış, ceza sayesinde nefret, böylece dr fuchs, yeraltı operasyonu albümü, çilekeşile yaptığı şarkıdan sonra fuat ergin; sonrasında o dönem ikamet ettiğim batıkent'ten yükselen mode xl falan derken çok fazla underground'a inmesem de o dönem yüzeyin bir katman altındaki pek çok isimle de haşır neşir olmuştum. zaten "rock ve rap liberal gerisi hep kapitaldi" o zamanlar bizim için. sonra türkçe rap bir şekilde ana akımda tutunamadı. neden tutunamadığı konusuna geri dönüp özellikle değineceğim, ki zaten bu entryi yazma nedenim ve bunların ben fero ile ilgisi de tam olarak burada olacak.

    rap ana akımdan geri çekilirken benim ilgim uzaktan da olsa, yine underground'un derinlerine inmeden devam etti. şimdi tek tek isim saymaya gerek yok ama bugün oldschool diye anılan pek çok isimle birlikte norm ender'in de kulağıma çalındığı, tek tük şarkılarını duyduğum dönem de o dönemdir. sonra da işte üniversite bitip iş, güç, evlilik falan derken müziğin hayatımdaki yeri gittikçe azaldı ve bir zamanlar, yeni ya da eski, bir şeyler keşfedip dinleyebilmek için ciddi mesailer harcayan benim için uzun bir süre rock da, rap de geçmişte sevdiğim şarkılarla dolu playlistlerde kaldı.

    ben rap'le olan kişisel münasebetimin kronolojisini üç paragrafta anlattım ama yukarıda bir yerde tywin stark türkçe rap'in dönemsel patlamalarını, gelmişini geçmişini özetleyen uzun ve şahane bir entry yazmış. kesinlikle okunmalı; (bkz: #90624907)

    şimdi bugün eskilerden beri rap dinleyen kime sorsanız o entrydeki gibi bir tarihçe anlatacaktır size. ancak herkesin küçümseyerek atladığı ama benim atlamadığım bir parlak dönemi daha var türkçe rap'in. türkçe rap aslında 3 kere değil 3.5 kere patladı bu ülkede. evet buçuk. o buçuksa gerçek varoştan kopup gelen arabesk rap. arabesk rap ana akımda, rap dinleyicisi olsun olmasın herkes tarafından her zaman küçümsendi ve alaya alındı. sözlükteki dünden bugüne arabesk rap başlığına bakabilirsiniz mesela. benim arabesk rap'e olan ilgimse sosyolojik bir ilgiydi.

    2012 yılında 90'ların popüler kültüründe yine küçümsenen ve alaya alınan, sonra unutulan (ya da bizim öyle zannettiğimiz); biz apartman çocukları için çocukluğumuzun kötü komik taklit unsuru, titreyen adamı, rahmetlik azer bülbül vefat ettiğinde o güne kadar çok da farkında olmadığım bir şeyin farkına vardım. biz azer bülbül bir ara parlayıp sonra unutuldu sanarken meğerse adam üretmeye, müziğini yapmaya devam ediyor, dahası bu müzik kenar mahallerde çok ciddi bir karşılık buluyormuş. varoşun genci hatta orta yaşlısı tarafından sokaklarda, oto tamirhanelerde, tekstil atölyelerinde, fabrikalarda, inşaatlarda cayır cayır dinleniyor, o insanlar azer'in müziğiyle kendini ifade ediyormuş. bunun çok saygı duyulası bir şey olduğu kanısındayım.

    ertesi sene bu farkındalıkla askere giderken o güne kadar hiç bilmediğim, hiç temas etmediğim varoşun, kenar mahallenin, toplumun en dip sosyoekonomik sınıfının gençlerinin dünyasına en yakından şahit olma ve sosyolojik gözlem yapma hevesim vardı. zorunlu askerliğin bana verebileceği en faydalı şey olarak bu gözlem fırsatını görürken, kafamın bir köşesindeki hala zordayım dışında hiçbir şarkısını bilmediğim azer bülbül ile birlikte gözlemimin önemli bir kısmını da müziğe ayıracaktım.

    bu motivasyonla kendimi 5 aylığına en dip sosyoekonomik sınıfın gençliğinin, uzun dönem askerlerin arasında buldum. ancak ben azer bülbül beklerken varoşun 20 yaşındaki gençlerinde beklediğimden çok farklı bir şey gördüm; arabesk rap. azer bülbül de dinliyorlardı ama arabesk rap çoğunun arasında en popüler müzik türüydü.

    93/1 tertipten, askerlik yaptığım süre boyunca disiplinsizlik nedeniyle sürgün yiyen tek asker olan, mesleği oto tamircilik olmasına rağmen itlik, serserilik ve uyuşturucu nedeniyle o işte de tutunamayan, hiçbir şeyi siklemeyen kayserili emrah'ın olanca ciddiyetiyle arsız bela yeni şarkı çıkarmış diyerek dinlemek için internet cafe'ye koştuğuna şahit oldum. acemilikte komandoluktan refüze edilmesine rağmen bütün askerliğini eğirdir dağ komando tişörtüyle geçiren, sivil hayatında inşaatlarda çalışan 92/3 tertip erzincanlı salih; sevdiği kızı kaçırmak için firar etmeden bir hafta önce, o gece koğuş nöbetçisi, ben gece silahlık nöbetçisiyken sabaha kadar dinlediği asi styla'nın hala aklımdan çıkmayan karakız şarkısına maruz kaldım. zehir gibi zeki bir çocuk olmasına rağmen hem ekonomik gerekçeler, hem de piçlik ve uyuşturucu bağımlılığı nedeniyle okumamış, lokatalarda komilik yapan, askerden birkaç sene sonra bonzai nedenli kalp krizinden vefat ettiğini duyduğum, aslen mardinli ama izmir'de yaşayan yine 92/3 veysel'in seda tripkolic'e olan büyük platonik aşkını gördüm.

    bakın bunlar gerçek hikayeler. askerlik yapan ya da o insanların dünyasına başka herhangi bir nedenle temas eden herkes benzer hikayelere muhakkak şahit olmuştur. madem rap ezilenin müziğiydi, işte bu insanlar gerçek ezilenlerdi ve onların müziği de arabesk rap'ti. o şarkıları söyleyenler kolpadan değil gerçek gangstalardı. nitekim seda tripkolic dediğin hatun daha geçen sene telefon dolandırıcılığı çetesi üyeliğinden tutuklanıp, 53 yıla kadar hapsi istendi. ama varoşlarda bu insanlar gerçek starlardı. şarkılarında o insanların hayatlarını anlatıyorlardı. youtube yukarıda saydığım isimlerin ve adını hatırlamadığım daha nicelerinin milyonluk videolarıyla dolu.

    peki madem bu kadar büyük kitleler bu insanları dinliyordu da neden ana akım olamadılar? sebebi basit; çünkü bu kitlelerin alım gücü yoktu. şarkıları internet cafe'de, hatta çoğunlukla telefonlarına indirerek dinliyorlardı. ve youtube türkiye'den henüz para kazanılmıyordu. arabesk rap alınıp satılabilen bir meta değildi. çünkü ne üreticisinin, ne tüketicisinin parası vardı. para kazandırmayan bir şey de ana akım olamazdı. zaten genel olarak türkçe rap'in her ana akım denemesinde alevinin kısa sürmesi ve tekrar yeraltına çekilmesi de bu nedenleydi. bu ülkede rap para kazandırmıyordu çünkü alıcısının alım gücü düşüktü... bir noktaya kadar.

    biliyorum entry şimdiden çok uzadı ama bitmedi daha var. konudan sapıp alakasız yerlerde geziyor gibiyim ancak merak etmeyin parçalar birleşecek.

    her neyse bu hikayelerle askerden döndüğümde gözlemlerimi akademisyen kardeşime anlattım. sosyal bilimci kardeşimin zaten ezilenin müziğine akademik ilgisi vardı. arabesk rap'i de daha sonra bir nedenle tamamlayamadığı araştırmasının repertuarına aldı. o akademik, bense sadece içinde yaşadığım topluma dair akademi dışı merakımdan, abi kardeş gözlem maksatlı arabesk rap takip etmeye başladık. ara ara youtube'u açıp arabesk rap camiasında neler oluyor diye bakıyordum. işte bu bakınmalardan birinde gerçek ve ciddi bir yetenekle karşılaştım; heijan. aynı gün de sözlüğe bir entry yazdım; (bkz: #46860156). görüldüğü üzere heijan başlığındaki ilk entrylerden biridir bu; yıl 2014. ben askerden döneli bir sene olmuş.

    o günden sonra da diğer arabesk rap'çileri bir kenara koyup sadece heijan'ın yaptığı işleri takip etmeye başladım. iyi de oldu, kulak zarı kanserine ramak kalmıştı çünkü. ancak geniş bir kitlenin içinde aşırı amatörlükle de olsa pek çok kişi tarafından icra edilen, her ne kadar alay edilip küçümsense de benim kafamdaki sanat tanımına göre gayet de sanat olan, doğal bir toplumsal dışavurumun içinden kaçınılmaz olarak gerçek ve potansiyelli yetenekler çıkartmasını bekliyordum zaten. hala aşırı amatör ve kat etmesi gereken çok uzun bir yolu olduğu aşikar olmasına rağmen aradığım yeteneği heijan'da bulmuştum. dahası belki de ilk defa bir arabesk rapçi terkeden sevgilsine sövüp saymak, ya da efkardan kendini nasıl da uyuşturucu maddelere vurduğunu anlatmaktan ziyade varoştaki hayatı anlatıyor; bakın biz böyle yaşıyoruz, bu yüzden böyleyiz diyordu. nitekim gene mi amcalar'daki semt bizim ev kira kalıbı barındırdığı muazzam protest potensiyelle varoşun sloganı, hatta tanımı oluyordu. (not: ben bu sözü heijan'ın orijinal üretimi sanıyordum ama entryi yazarken baktım da heijan'ın amcalar'ı yapmasından bir sene kadar önce gezi olayları zamanında bir duvar yazısı olarak ilk kez sosyal medyada görülmüş. yine de sözün geniş kitlelerce bilinir olması, sokaktan süzüp bunu şarkısına koyan heijan sayesinde olduğu için işin özü değişmez)

    o sırada heijan uzun dönem askere gitti. askerde nöbetteyken çektiği, ona diss atan diğer arabesk rapçilere cevap verdiği videoyu bile izledim. hevesle heijan'ın askerden dönmesini ve amcalar serisinden sonra yapacaklarını bekliyordum. döndü ve bir iki kendi tarzında amatör iş yaparak tekrar piyasaya ısınırken kritik bir şey oldu ve youtube türkiye'den para kazanılabilmeye başlandı. bakın burada bir çokomel var. buçuğunu saymazsak 3. rap patlamasının fitilini yakan da tam olarak bu olay oldu.

    heijan'ı şimdilik bir kenara koyalım. zaten youtube türkiye'de izlenme sayısından para kazanılmaya başlanmasıyla birlikte paranın kokusunu alan sırtlanların eline oyuncak olan heijan, geçmesi gereken yollardan geçmeden, öğrenmesi gerekenleri öğrenmeden, olması gerekenden çok daha hızlı popüler olup, bilhassa muti ortaklığıyla yaptığı iki üç şarkıya bütün kredisini ve muhtemelen potansiyelinin önemli bir kısmını harcadı ve bir süredir de ortalıkta yok. biz gelelim arabesk rap'ten esas konumuza; önce ezhel, sonra ben fero, hatta arada gazapizm'e.

    2017 yılının bahar sonu yaz başlarında yine bir gün sözlükte dolanırken gündem'de ezhel başlığı gözüme çarptı . geceler şarkısı ve müptehzel albümü övülüyordu. yalan yok ezhel'i o güne kadar hiç duymamış, ais ezhel döneminden haberim olmamıştı. merak edip spotify'dan açıp dinledim. hasiktir bir saniye; burada yeni ve farklı bir şey vardı.

    albümde en çok şehrimin tadı dikkatimi çekti. kısa bir süre sonra da şarkının klibi geldi. heyecanla kardeşimi aradığımı hatırlıyorum. ikimizin de yorumu aynıydı. kenar mahallenin ezilenlerinin müziğini ve söylemini, heijan'ın değil belki ama kendi haline ve doğal akışına bırakılsa onun açtığı yoldan yürüyerek varoştan çıkacak heijan gibi gerçekten yetenekli arabesk rapçi başka birinin 5-10 sene sonra yapacağı müziği ezhel sahiplenmiş ve gelecekten bugüne getirmişti.

    kimmiş lan bu ezhel diye araştırdım ve bir hasiktir daha çektim. üniversite zamanlarımızın konur sokak emoları, meşrutiyet caddesi üst geçit bebeleri büyümüş, rapçi olmuş, üstüne ünlü olmuşlardı. normaldi tabi ben de büyümüştüm; yaşım 32, kıllarım ufaktan kadayıf olmuştu. evet bu çocuklar da sokaktandı ama onların sokağı heijan'ın sokağından farklıydı. heijan'ın bağcılar sokaklarının ankara muadillerine o tiplerle adım atamayacak adamlardı bunlar. biliyorum çünkü oradaydım; üniversiteyi ankara'da okudum. buna rağmen sanki çinçin'in bağrından çıkmış gibi yaparak arabesk rap'i heijan'ın getirdiği yerden alıp, içindeki arabeski söylem olarak koruyup, sadece müzikal olarak törpülüyor, kaliteli ve profesyonel prodüksyonlarla paketleyerek satıyordu. bu yüzden doğal değil, yapaydı. ama yine de değişikti ve bu formül tuttu.

    benzer bir durum muhtemelen şehrimin tadı'ndan sonra çok kısa bir süre içinde gelen gazapizm ve heyecanı yok için de geçerliydi. adının aksine beni heyecanlandıran başka bir şarkı olmuştu bu şarkı da. şarkının anlattığı gerçek bir şeyler, bir toplumsal tespit vardı. yine de yapaydı, ezhel'den daha fazla o sokaklara yakın görünse de çoğunlukla ancak mış gibi yapabiliyordu. çünkü şarkının heyecanı değil, aslında heijanı yoktu. ama güzeldi, değişikti. benim bir süredir enerji birikimini gözlediğim bir potansiyel üzerinden doğru damarı yakalamıştı o da ezhel gibi.

    ancak ezhel'in gazapizm'den farklı olarak olayı sadece yakaladığı kenar mahalle arabesk rap damarı da değildi. gazap, arabesk rap kalıplarının ana damarlarından biri olan uyuşturucu ve keyif verici madde kullanımına mesafesini koruyup, sadece bu insanların neden bu bağımlılıklara düştüğünün tespitini yaparken (çünkü heyecanı yok), ezhel arabesk rap'in bu temel konseptini de aynen alıyor ve bu şekilde gazap'tan bir adım daha ileriye gidiyordu. her şarkısının orta yerinde çok cool bir şeymiş gibi anlatılan uyuşturucu ve keyif verici madde kullanımı jargonu vardı ve kimse kusura bakmasın gayet de özendirici bir üslup kullanıyordu.

    arabesk rap yapanların kendisi cool olmadığı için, ya da sadece kendi mahallelerinde cool oldukları için onların bu mevzuları apartman çocuklarının üzerinde o kadar da özendirici etki yapmıyordu. arabesk rap'te her gün vuruyom kuru kuru kubara bayağılındaki anlatım, ezhel'in dilinde çok daha stilize bir hal alıyor, esrarın da etkisiyle ışıklar parlıyor, şehrin tadını tanımlamak için esrar kokusu kullanılıyordu. arabesk rap'çiler uyuşturucudan bahsederken insanların kafasında boş inşaatlarda şeker atıp patlayan, kova vuran, bonz çeken kekolar canlanırken, ezhel bahsettiğinde suma beach'te, kabak'ta, kelebekler'de; hatta berlin'de, amsterdam'da ot içen, koko çeken dövmeli, rastalı, güzel ve yakışıklı hipster gençler canlanıyordu.

    işte ezhel'in arabesk rap'in sosyoekonomik söylemsel birikiminin üzerine kurularak bizzat kendi görünümüyle desteklediği, bir cebinde das kapital bir cebinde kenevir tohumu gibi sol protest edebiyata göndermelerle entelektüel derinlik katar gibi yaptığı, müzikal olarak da sırtını amerika'da bir süredir ana akım rap'i domine eden ancak ülkemizde pek denenmemiş trap'e dayayarak ambalajladığı bu imaj ezhel özelinde rap dinlemeyi de cool bir şey haline getirdi. bunu küçümsemiyorum. doğru zamanda, doğru yerde, doğru parçaları birleştirmek de saygıya değer bir birikim ve emek ister. zaten bu sayede türkçe rap, tarihinde belki de ilk defa alım gücü en yüksek a++ gençlik arasında hip oluyordu.

    şimdi burada bir parantez açarak (yeter mk toparlayıp bitireceğine daha bir de parantez açıyon) yapılması gereken bir ayrımı yapıp, hip-hype-hit döngüsünden bahsetmem gerekiyor.

    h-h-h döngüsü, underground bir alt kültüre ait sanatsal üretimin ana akıma çıkarak para kazandırmaya başlaması için bir kaç kere tamamlaması gereken bir süreçtir. alt kültürden bir eser, bir şekilde doğru zamanda, doğru yerde bulunarak, doğru kişilere ulaşırsa hip olur. burada doğru kişilerden kasıt alım gücü bulunan sanat tüketicilerine ulaşan yolların üzerindeki kapıları tutan kişilerdir. eserdeki potansiyeli gören bu kapı tutucular, maddi potansiyelin kaymağını yeme motivasyonuyla eseri hype'layarak daha geniş kitlelere duyururlar. alım gücü yüksek, geniş kitleler maruz kaldıkları bu hype'tan hoşlanırsa eser hit olur ve para kazandırır. ki büyük ihtimalle hoşlanırlar çünkü rafine zevkleri olduğunu sanan bu tüketiciler aslında belki birikim, belki erişim, belki zaman kısıtları nedeniyle sadece başkalarının rafine edip önlerine koyduklarından oluşan bir havuzdan seçim yaparlar. sonuçta ama az ama çok bir para kazanılır ve kazanılan bu parayı da çoğunlukla eserin sahibi değil, kapı tutucular alır.

    işte bu h-h-h döngüsünü yeterince tamamlayarak seri üretim potansiyelini gösterebilen alt kültür underground üretim artık ana akıma çıkarılır. eser sahipleri de ancak bu süreçte para kazanmaya başlar. ezhel'in kaç yıldır piyasada hatta ana akımda olmasına rağmen kendi deyimiyle çok da bir şey değil 100 bin euro kazanmış olmasının nedeni de budur*.

    peki bu döngü konumuz olan 3. kuşak türkçe rap'çiler (veya trap'çiler) için ezhel'in yukarıda anlattığım şekilde birinci h aşamasına ulaşmasından sonra nasıl devam etmişti?

    işte yukarıda çokomeline dikkat çektiğim youtube türkiye'den reklam geliri elde edilebilmeye başlamasıyla ana akım yatak değiştirdi. o güne kadar kapıları tutan yerleşik türk medyasının radyo televizyon yapımcıları boşa çıktı ve yerlerini bugün influencer denilen* sosyal medya içerik üreticilerine bıraktılar. daha 10-15 yıl kadar önce türkçe rap'i hype'lama görevini üstlenen ve beni de o hype ile türkçe rap ile tanıştıran, geçmişin en güçlü kapı tutucularından biri olan şafak ongan gibi bir adamın on yıllardr çalıştığı kurumdan kovulmasına kadar giden bir süreç yaşandı ve daha neler neler...

    o adamlara kalsa türkçe rap 3. patlamasını yapamazdı. çünkü bu denenmişti. eğer ulaşmayı başarabilirsem (çünkü daha var) entry'nin sonlarına doğru altını çizeceğim nedenlerle türkçe rap'in türkiye'de kalıcı olarak ana akımda kalmasının mümkün olmadığını onlar görmüştü. o yolu bir daha rap'çilere açmazlardı.

    ama sosyal medya influencer'ları için ne fark ederdi. sonuçta bulundukları medya zaten hızlı tüketim ve sürekli yeni bir şeyler bekleyen, çabuk sıkılan bir kitle üzerine kurulmuştu. kalıcı olmasına gerek yoktu, zaten bu medyada hiçbir şeyin kalıcılığı yoktu. bugün en fazla takipçisi olan bir influencer'ın sadece bir iki sene önceki içeriklerine bile ulaşmak için dakikalarca scroll down yapmanız gerekiyor ama bu erişim zorluğunu kimse siklemiyor çünkü en yeni içeriklerin yanında zaten kimse artık o içeriklerle ilgilenmiyor.

    böylece ikinci h aşaması youtube başta olmak üzere sosyal medyanın tamamında başlatıldı. burada özellikle iki ismin altını özellikle çizmek gerekiyor; berkcan güven ve efe uygaç. 3. patlamanın hype'ı özellikle bu iki çocuk tarafından pompalandı. emekleri az değil. bu yüzden trap tayfa bu iki çocuğu yanlarından ayırmıyor, şarkılarında isimlerini anıp, kliplerinde oynatıyor. berkcan daha presentabl görünümüyle hype'ın eğlence kanadını besliyor, efe ise itü'lü mühendislik öğrencisi zeki çocuk etiketiyle nispeten entelektüel kanattan top yapıyordu. çift kanaldan çalışan bu hype ile önce amerikan müzik piyasasını çok takip etmeyen kitlelerin kulağı trap'e alıştırıldı, ardından da başta ezhel olmak üzere üçüncü h'yi görmeye aday isimlere teker teker hype basıldı. yeterli sayıda hit çıkınca da esas oyuncu sahaya sürüldü.

    evet nihayet geldik entrye başlama nedenim olan ben fero'ya. aslında ben fero öncesinde tam buraya bir de mary jane sokabilirim ama gerek yok şimdi. one hit wonder'dı geldi geçti. bizim hikayemizde tek işlevi şarkıyla o kadar da bir alakası olmayan khontkar'ı ana akıma sunmak oldu o kadar. bizim esas olayımız ben fero'da.

    öncelikle yine uyarımı yapayım, ben fero'yu sevmiyor değilim. geçen sene gençlik trendlerini erken döneminde yakalayabilmemin en önemli aracı olan üniversite öğrencisi eski sevgilim bana ilk defa mahallemiz esmer dinlettiğinde (felaket'in de internete sızan tamamlanmamış versiyonunu ilk defa o dinletmişti) farklı bir şeyle karşılaştığım zaman çektiğim hasiktirlerimden birini daha çekmiştim. yürür bu çocuk dedim. sözleri saçma sapandı, ne dediği anlaşılmıyordu ama müziği bugüne kadar türkçe rap'te duyduklarımdan farklıydı. bir kere adam kesinlikle eğlenceliydi, klipleri çok havalıydı falan. sonra ara ara kendimi özellikle ben fero dinlerken buluyordum. kimlerdensin ve 3 2 1 ile devam eden fero yürüyüşünü yakından takip ediyordum. özellikle açıp dinlememin dışında her geçen gün daha fazla yerde karşıma çıkmaya başlamıştı. metroda yanıma oturan itü öğrencisi gençlerin kulaklıklarından sızan müziklerde ben fero duyuyordum. işte tam da o dönem, yani bundan bir sene kadar önce ben fero hip'ti ve muhtemelen planlı programlı basılan hype'larla hit üstüne hit patlatıyordu.

    iki tane önemli hype noktası benim dikkatimi çekti, sizin de çekeyim. birincisi berkcan güven'in amerika'daki rap sever arkadaşlarına popüler türkçe rap hitlerini dinlettiği videosudur. başta ezhel, sonra ben fero olmak üzere 7-8 tane güncel rap hitini dinlettiği videoda amerikalı kardeşlerimiz her ne hikmetse herkese nezaketi elden bırakmadan da olsa burun kıvırırken, sadece ezhel ve ben fero'yu beğeniyorlardı. üstelik bu videoda ezhel'in kazıdık tırnaklarla'sı çalınırken, o zamana kadar dinettiklerinin en iyisi olduğunu belirten kıvırcık zenci arkadaşına geceler'i beğenmedin mi diye soran hanımkızımızın tepkisinden de anladığımız üzere geceler yorumları kurguda atılıyordu.

    ikincisi ise efe'nin ben fero'yu konuk ettiği ve fero'nun hikayesini anlattığı videosuydu. çoğu insan şarkıları dışındaki fero'yu ilk defa bu videoda gördü. bu videoda ben fero kliplerdeki piç imajının aksine çok efendi bir adam duruşu sergiliyor, türk insanının çok sevdiği bilinen, zamanının türkçe rock hype'larında hayko cepkin için çalıştırılmış olan "aykırı görünümlü ama efendi adam" kalıbına oynanıyordu (zeki müren, barış manço gibi dev isimler hep bu kontenjandan türk milletinin gönlünde yer bulmuştur). ancak bu videonun en önemli işlevi başka yerdedir; ben fero'nun müziğe başlama hikayesi.

    bilen biliyordur, güya büyük nba hayranı olan ferhat kardeşimiz para biriktirip nba allstar için bilet alıyor ama amerika vizesi alamayınca gidemiyor ve para cebinde kalıyor. o da bu parayla şarkı yapmaya karar veriyor ve hiç ummazken şarkı patlayıveriyor. belki doğrudur ama ne yazık ki bana çok inandırıcı gelmiyor. çok fazla amerikan rüyası kokuyor bana bu hikaye. ama bu hikayeyle kitleye ne mesaj veriliyor? sen de yapabilirsin!!!

    bok yaparsın. arkadaş gerçek hayat öyle bir yer değil. ama bu "sen de yapabilirsin" mesajı popüler kültür için büyük önem taşıyor. popüler kültür starlarına bakanlar, bir gün ben de öyle olabilirim, ya da bir gün benim de böyle bir sevgilim olabilir, ya da benim de böyle bir çocuğum olabilir, ya da ben de o kadar zengin olabilirim umudunu bilinçaltlarında hissetmezlerse kıskanırlar. kıskanırlarsa takip etmezler. takip etmeyi bırak boklarlar. nitekim bunu hissetmeyen boklayıcı bir kitle her zaman olur ama çoğunlukta değillerse günümüz jargonuyla hater der geçersin. ancak maskeni düşüren ilk hatanda da hayran kitleni de yanlarına alıp seni hep birlikte linç ederler. zaten hayranlık denen şeyin altında yatan hep bu ben de yapabilirim hissidir. o yüzden bu yalana kitleleri en iyi inandıran en ünlü olur.

    işte ben fero kardeşim h-h-h döngüsünü 3 kere tamamladığında ana akıma çıkarılma zamanı gelmişti ve orman kanunları geldi. albümle birlikte de ilk "hater" homurdanmaları sosyal medyada görülmeye başlandı.

    orman kanunları albümünü de çıktığında hevesle dinledim. tam da beni fero'yla tanıştıran eski sevgilimle ayrıldıktan sonra geçirdğim depresif dönemde kendime depresif şarkılar dinlemeyi yasaklamışken ilaç gibi geldi. eğlenceliydi ve sürekli düşme eğiliminde olan modumu yükseltiyordu. hayvan gibi pişmanlıkla belki geri dönmeye ikna edebilirim diye son kez onu görmeye izmir'e gidip babayı aldığım gün yine arabada birlikte ben fero dinliyor; aynı gün aldığım babayla ve bir arkadaşımla birlikte bodrum'a giderken, arkadaşıma ben fero dinletiyordum. normalde psytrance falan dinleyen (türün isminden çok da emin değilim çünkü elektronik müziğe pek hakim değilim) arkadaşım "bu ne sikim bir müzik" diye isyan ederken, "bakış açın dar biraz eğlen ulan" diye cevap veriyordum. yani yukarıda bahsettiğim bütün hyplerı ben de afiyetle yemiştim.

    tabi bu süreç o kadar da uzun sürmedi. bir kaç hafta içinde sıkıldım. zaten daha önce pek ilgimi çekmediği için bilmediğim orijinal amerikan trap'ine göz atınca ben fero'nun tarzını migos'tan, ezhel'in lil pump, khontkar'ın lil peep'ten görünümlerine varana kadar neredeyse birebir çaktığını öğrendiğimde işin bana farklı gelmesinden kaynaklanan büyüsü kaçmıştı. ben sıkıldım ama her geçen gün daha fazla insan fero'dan haberdar oluyor, şarkıları sağda solda ve gittikçe daha fazla sayıda yüksek sesli müzik çalan arabada duyulmaya başlıyordu. öldürücü vuruş da demet akalın klibiyle ile geldi ve taa en başta bahsettiğim 5'te 4 oranına ulaşıldı.

    bu fero için süper bir şey gibi görünse de aslında değildi. çünkü demet akalın'a kadar hit çıkarırken, piyasanın bilinen isimlerinden aldığı övgüler ve ara vermeyen influencer hypları sayesinde hip olma vasfını korumayı başarabilen fero, yüksek sesle onun şarkılarını çalan arabaların marka ortalaması düştükçe bu vasfı daha fazla insan gözünde kaybediyordu. bir de üstüne klibinde hip'in zıt anlamlar sözlüğündeki karşılığı olan demet akalın'ı klibinde oynatmak gibi fecaat bir eylemde bulunuca; aşağıda daha fazla insana ulaşırken, yukarıda kendisine o popülariteyi sağlayan esas alım gücü yüksek dinleyicisinin gözünde kekolaşıyordu.

    evet işte nihayet geldik kritik noktaya. yani h-h-h döngüsünün kırılmasına. h-h-h döngüsünü yeterince tamamlarsanız ana akıma çıkıyordunuz evet ama bu döngüler her kırıldığında büyüyen kitleyi arada hype'ı soğutup, kontrol altında tutmazsanız, kontrolsüz büyümeyle döngü kırılıyor ve kekolaşma başlıyor. müziğiniz bir kere keko müziği olarak yaftalanırsa da alım gücü yüksek a++ gençlik sizden sıkılıyor. bir daha da uzun süre, belki de artık hiçbir zaman yüzünüze bakmıyor. hater saldırıları daha bir görünür olmaya başlıyor. bu yeni haterlar getiriyor. gittikçe piyasanız daralıyor ve kaçınılmaz olarak ana akımdan düşüyorsunuz. işte beni bu entryi yazmaya iten istatsitik bana ben fero için kekolaşma sürecinin tamamlandığını söylüyordu ve ben fero benim için artık bir düşen bıçaktı.

    bu arada benzer bir hype bu aralar zeynep bastık için de aralıksız pompalanıyor. onun da kekolaşması çok sürmez. alakalı bir not olarak not düşmüş olayım.

    biz bu filmi daha önce mutilenmiş heijan'da da görmüştük. zaten özü keko olan ama buna rağmen kendi çapında hip yakalamayı başaran, yine kendi çapında ufak ufak hype'lanan heijan, birilerinin aklıyla kaldıramayacağı bir hype yükü altına sokulunca önce yüksek sesli müzik çalan arabaların 5'te 4'ü olmasa bile 2'sinde çalınmaya başlamış, sonra ışık hızıyla kekoluğa geri dönmüştü. ben fero'nun yaşadığı da bundan farklı bir süreç değil.

    işte norm ender mekanın sahibi ile tam olarak insanlardaki bu kekolaşma karşıtı birikmiş ama organize olamamış dip dalganın üzerine çıkarak, ayrı ayrı homurdanmaları tek bir kuvvetli seste toplayarak bir haftadır ortalığı sallayan sansasyonu sağlayabildi. yoksa attığı diss o kadar da üst düzey bir iş değil bence.

    fero'nun bunu yaşayacağını bekliyordum. çünkü fero köksüzdü. dinleyicilik dışında hiphop geçmişi yoktu. çünkü fero eğlenceliydi ama zaten keko bir konsept benimsemişti. vücutçuyuz biz, barfiksi sikime çektim, benchte 1000 bastım dili keko bir dildi. şimdi kimse kusura bakmasın, ben de son iki senedir kendi çapında ağırlık çalışan, bedenine dikkat eden bir insan olsam da ve her ne kadar son dönemde sosyal medya etkisiyle popülerliği artsa da, vücut geliştirme bu ülkede yıllarca bir keko uğraşı olarak bilindi ve bu imaj hala tamamen yıkılmış değil.

    keza lüks arabalar, karılar, kızlar, viski döküp sevişme, paraları sağa sola saçma konsepti de gayet keko işiydi çünkü gerçekçi değildi. amerikalı zenciler için gerçekçi olabiliyor bu konsept çünkü adamlar o lüksü ve parayı illegal işlerden kazandıklarını ima ediyorlar ve bu inandırıcı gelebiliyor. ama bizimkilerin uyuşturucuyu övmekten gözaltına alınmak dışında illegalle bir alakaları yok. aranızda hanginiz telefon dolandırıcılığı çetesi üyesi mesela? hiçbiriniz. para müzikten desen; ulan bu işten en çok ekmek yiyen ağababanız ezhel mal beyanını yaptı işte hepi topu 100 bin euro kazanmış. o parayla sıfır range rover alamazsın. ikinci el alsan da karılara, kızlara, altın zincirlere, rolexlere, guccilere para kalmaz. siz nereden kazandınız bu parayı. cevap: kazanmadınız. bu sahtelik de norm ender'e çok güzel malzeme verdi işte.

    fero'nun bunları yaşayacağını öngörüyordum ama bu dalganın ezhel'i de altına alacağını beklemiyordum açıkçası. bu da norm ender'in ekstra katkısı oldu. hatta iş norm'u da aştı ceza, killa hakan gibi dev isimleri de altına aldı. bir hafta öncesine kadar rap tanrısı diye, mekanın gerçek sahibi diye anılan ceza'nın lolipopçuluğu birden hatırlandı. bunun bu kadar büyüyeceğini ben de beklemiyordum. kekolaşma sadece fero özelinde sanıyordum ama 2. kuşakta olduğu gibi yine bütün türkçe rap'i kapsıyormuş. korkarım ki türkçe rap'in 3. altın çağının da sonu yakındır artık.

    evet bugün belki hatırlanmıyor ya da hatırlanmak istenmiyor ama 2. kuşak türkçe rap de yine kekolaşarak ana akımdan düşmüştü. bugün türkçe rap tanrısı ceza dinlemenin cool olmaktan çıktığı, yani kekolaştığı bir dönem vardı. fark var'ın atv'nin adanalı dizisine soundtrack olduğu, reklamlarda çalındığı, hatta saadet partisi'nin seçim müziği olarak kullanıldığı karanlık dönemi unutmayın. ya da bir başka türkçe rap tanrısı sagopa'nın türbanlı liseli rapçisi olarak anıldığı dönemi unutmayın. unuttuysanız da açın sözlükteki ilgili başlıkların o dönemki entrylerine bakın.

    zaten gelin itiraf edelim. rap zaten özünde keko müziğidir. amerikalı zenciler oraların kekosu, almanyalı gurbetçiler oraların kekosudur. ülkemiz rapçilerinin tamamına yakını eğitimsizdir. öss sözel türkiye birinciliği olan sagopa dışında doğru düzgün eğitim alan var mı inanın emin değilim. bugün ezhel dediğin adam orta okul terk. rap müzik keko müziğidir çünkü ezilenin müziği olarak paketlenirken kulağa havalı geliyor ama senin ezilen dediğin zaten keko diyerek hor gördüğün adamdır. bu yüzden de rap'in her ana akıma çıkışında kekolaşması kaçınılmazdır ve ana akımda uzun süreli tutunabilmesi mümkün değildir.

    yani bu dalga kolay kolay durmaz ve biriken gaza kıvılcımı çakan norm ender'in kendisini de altına alarak 2. kuşakta olduğu gibi ana akımdan düşer ve bir kere daha yer altına çekilir. bir daha da asla a++ seviyede hip olamaz. şimdi kimse bana norm'un derdi ana akım olmak değildi, akademi türkiye falan filan demesin. yine zamanında beğenerek dinlediğim, hala arada açtığım aura albümüyle norm'un derdi gayet de ana akım olup para kazanmaktı. sanıyorum kazandı da. ama zamanının en küfübaz rap'çilerinden biri olan norm, küfürü daha radio friendly olabilmek için bırakmadı demeyin inanmam çünkü. zaten norm küfürü bırakmadı. daha fenası kendine oto sansür uygulayarak küfürlerini ima düzeyine çekti.

    bütün bu süreçlerin sonucunda ceza'ya bir şey olmaz çünkü o şerbetli bu duruma. yer altında aynı saygıyı görmeye devam eder. ezhel de ais döneminin hatrına yer altında kendine iyi bir yer bulacaktır ama ben fero'nun ileride adı saygıyla anılan bir isim olabilmesi için yer altında sıfırdan başlaması gerekiyor. bu yetenek ve dirayet onda var mı emin değilim. zaten yaşı rap'te sıfırdan başlamaya müsait değil.

    o değil de arada olan arabesk rap'in beklediğim doğal gelişimine oldu. ezhel bütün birikimin üzerine çökünce arabesk rap üreticileri ortada kaldı çünkü onlar da dinleyicilerinin bir kısmını eminim ki türkçe trapçilere kaptırdı. neyse zaten youtube sayesinde görünür olmasalar ve ezhel projesini üretenlerin dikkatini çekmeseler onlar da azer bülbül gibi kendi mahallelerinden hiç çıkamazlardı. çünkü hem rap, hep arabesk ezilenin, yani kekonun müziğidir ve ana akımda tutunamazlar. siz bir de bu iki türü kombine ediyorsunuz. gerçi yine mahalle içinde kaldılar da, kendileri içerdeyken fikirleri bir süre iktidara (ana akımda) geldi en azından. koca müslüm gürses'in bile 2000'ler başındaki murathan mungan hype'ı olmasa çıkamayacağı mahalleden bağırıp a++'a sesini duyurmak büyük başırıdır.

    hem ezilenin müziği susmaz. form değiştirir ama bir yerlerde dinlenilmeye devam eder.
274 entry daha
hesabın var mı? giriş yap