• (bkz: vicdan)
    gerisi hikaye.
  • kadında tercih sebebi "güç"tür.

    erkek gibi "birden çok kanaldan" soyu devam ettirebilme şansı olmadığı için, ihtimaller dahilindeki en "güçlü" seçeneği elde etmeye çalışır.

    nasıl?

    kuralları farklı bir doğal seleksiyona tabi tutar tüm erkekleri ve ulaşılabilir galipler içerisinden seçer erkeğini. bilinçli değildir ama bunları yaparken. çünkü soyun (dolayısı ile insanlığın) en güçlü alternatif ile devam etmesi gerekmektedir. aksi halde yok olma tehlikesi mevcuttur. bu gereklilik ilkel benliğine kazınmıştır milyonlarca yıldan beri.

    makyaj, güzelleşme çabaları, diyetisyenler, yani milyar dolarlık estetik ve kozmetik sektörünü ayakta tutan yegane itici güç sadece budur:

    talebi arttırmak.

    bir kadın, genç, güzel ve doğurgan (genç görünme, iri göğüs, ince bel, güçlü rahim ve geniş kalçalar gibi, sadece ve sadece doğurganlık yeteneğini dışa vuran unsurlara sahip) olduğu sürece talep görür. "seksi'lik sadece "ideal seks partneri" olmak değil, üreme gücünün kanıtı ve doğurganlığın dışavurumudur aynı zamanda. doğal olarak talep arttığı sürece alternatifler, yani talipler artar.

    özetle amaç, daha fazla erkek tarafından talep görmek, istenmektir. nedeni ise sadece orantı.

    "100 erkeğin içindeki en güçlü, 5 erkeğin içindeki en güçlüden %95 ihtimalle daha güçlüdür". yani talep edilme tek amaç..

    güçlü erkeğe, tüm kadınların zaafiyet göstermesi bunun en bariz kanıtıdır.
    en çok aldatılan erkeklerin, iflas eden, işten çıkartılan yada sağlıklarını kaybeden, kısaca tercih sebeplerini, yani "güç"leri yitirmiş olan erkekler olmaları da bundandır.

    toplumda, kadınlara ait en büyük aldatma oranı, "kadının, kocasını, kocasının patronu ile" aldattığı aldatma olaylarına ait. çünkü mantık basit. kocasının patronu, kocasından güçlüdür.

    kadın aldatmalarında görülen "kocasını dostuna öldürttü" haberlerinin çokluğunu da anlamışsınızdır şimdi. çünkü kocanın varlığı kadın ve dostu için bir engeldir. psikolojide en büyük öfke kaynağının "engellenme" olduğu da hesaba katıldığında, doğal sonuç: engellenme öfkeyi, öfke saldırıyı doğurur.

    kadındaki bu güç saplantısını "korunma, sığınma" içgüdüsüne bağlayan akl-ı selim'ler vardır. ılk çağlar için geçerli bir teoridir bu ama günümüzde ciddi ölçüde geçerliliğini yitirdi. keza güvenlik sorunları, çağdaş toplum düzeni sayesinde en aza indi. lakin bu duruma rağmen kadındaki güç saplantısı eksiksiz devam etmektedir. çünkü olay sadece şahsını kurtarmak değil, en kaliteli/dayanıklı/zeki/sağlıklı yavrular ile insanlığı yok olmaktan kurtarmaktır.

    son soru: güç nedir?

    10.000 yıl önce sadece bir erkeğin beden performansı idi güç. çok hızlı olmak yada çok kuvvetli olmaktı. (hayat daha basitti) oysa günümüzde güçler çoğaldı.

    fiziksel kuvvet, evet o hala bir güç (vücut geliştirme salonlarında bir ömür harcayan erkekleri anlıyorsunuzdur şimdi. özellikle başka bir güç unsuruna ulaşabilmeleri zor olan erkeklerin yoludur. ayrıca etkisi hala devam eden bir güç normudur. ılkel benlikleri kuvvetli, onbirlerce yıldır geçerliliği olan fiziksel gücün etkisinden sıyrılamamış, "kaslı, yağız" delikanlılar için yanıp tutuşan kadınlardan hala çok sayıda bulabilirsiniz günümüzde) ayrıca:

    para, bir güç.
    makam, bir güç.
    ıyi eğitim, bir güç.
    yakışıklılık, bir güç.
    şöhret, bir güç.
    zeka, bir güç.

    aklınızda canlandırın:
    - uzun boylu, dik duruşlu (sağlıklı)
    - 30 yaşlarında (fiziksel güç zirvede)
    - takım elbiseli (makam sahibi)
    - kibar (iyi eğitimli)
    - esprili (zeki)
    - spor arabası ve pahalı bir evi olan (parasal güç)

    vasıflarının tümüme sahip bir erkek.. böyle bir erkeğe karşı koyabilecek kadın sayısı kaç tanedir?

    yok denecek kadar azdır. çünkü var olan tüm güç unsurlarına sahip hayali elemanımız. (gerçekleri de var ya bunların, evlerden ırak)

    özetle evlenmek için olsun,
    eğlenmek için olsun,
    sevişmek için olsun,

    farketmez..

    erkekte aranılan tek özellik "güç"tür.

    söz konusu güç olduğunda ise, gerisi teferruattır..
  • anneannemin özlü sözleriyle özetleyebileceğim özelliklerdir:

    tahsili bitir ( okumuş olcek )
    anneni yitir ( kaynanaya tahammülümüz yok demek istiyor )
    taksiyi getir ( araban olması tercih sebebimizdir)
    gel beni götür !
  • ''bu özelliklere sahip bir adam, varsa''

    - gelsin buyursun beni siksin, nikah falan istemem.
  • evleneceği erkeği arayıp bulmuş birinin 'evleneceğim erkekte aradığım özellikler değişti, şimdi ne bok yiyeceğim?' diye düşünülmesi gereken özelliklerdir de aynı zamanda.

    niyeyse bir sinirle atladım başlığa. insan elbette kendine en iyiyi, en güzeli layık görür. doğamızda bu var. siyasetçinin, annenin, babanın, kardeşin, sevgilinin, kocanın en güzelini kendisine yakıştırır. hemfikiriz. çok bakmadım ama büyük ihtimalle yukarıda "dürüst olsun, bakir olsun, yalansız olsun, muhabbeti süper olsun, yakışıklı olsun, iyi yemek yapsın, zengin olsun, adam gibi adam olsun' vs özellikler sayılmıştır.

    bence en büyük hatanız evleneceğiniz erkekte böyle süper özellikler beklemek. bir kere sen süper misin? insanoğlu süper bir yaratık mı? zaaflarımız ne oluyor şekerim peki? madem süper yaratıklarız bu cinayetler, kıskançlıklar, aldatmalar nereden çıkıyor onu bir düşünelim. ya da dur ya önce şu evlilik meselesini halledelim.

    öncelikle (hayır klavyeyi özlem özden kapmadı elimden) sıradan bir insan olduğunu kabul etmememiz gerekiyor bence. kendinin sıradan bir insan olduğunu kabul edince zaten ilk başta şöyle (kafası yeni geldi gibi) bir huzur geliyor yerleşiyor sana. dünyayı kurtaracak kişinin sen olmadığının farkına varıyorsun. en muhteşem aşkı sen yaşayacakmışsın gibi de gelmiyor. eğer sıradan bir insan olduğunu kabul ediyorsan galip başlıyorsun şu evlilik meselesine. çünkü evlilik konusunu da çok kafaya takmış bir insan olmamış oluyorsun. evleneceğim diye tutturmuyorsun ya da 'evlilik çok saçma yeaa' diye triplere girmiyorsun. evliliğe çok önemli anlamlar yüklemiyorsun. kafamızda çok büyütmüyorsun ve etrafa da yüzyılın aşkını siz yaşıyormuşsunuz gibi pozlar vermiyorsun. ancak evliliğe çok net 'hayır' demek de en az evliliği kafanda çok büyütmek kadar yanlış bence.

    yeni evliyim (2 yıl) bu tespitleri yapacak kadar deneyimli değilim belki ama tavsiyem önce sıradan bir insan olduğunu kabullenerek huzura ermeli ve hayatının akışına göre ne doğruysa onu yaşamalı insan. evlenmek mi istiyorsunuz, koşullar bunu mu gerektirdi? evlenin. boşanmak mı lazım, takmayın millet ne der diye, boşanın. evlilik bir başarı ya da başarısızlık ölçütü değil ki senin ve muhatabının hayattan ya da o evlilikten beklentilerinin örtüşüp örtüşmemesiyle alakalı. o an evlenesin vardı, çok kasma, evlen gitsin, ya da örtüşmüyor mu hayallerin, mutsuz mu hissediyorsun, huzursuz musun? bırak gitsin arkadaş. kendi hayatını adayacağın başka insan, uğraş vs bul.

    30 yıl aynı evin içinde yaşayıp da 'ben hala kocama ilk günkü gibi aşığım' triplerine de hiç girmeyin bence. ya da evlilikten böyle büyük beklentileriniz olmasın.

    bir insanla aynı evin içinde yaşıyorsanız onun zamanla tüm zaaflarına, korkularına, mutsuzluklarına, kibrine, egosuna vs tanık oluyorsunuz demektir. aşkın gizemle, keşfetmekle epey bağlantısı olduğunu düşünüyorum. e evlenince ya da uzun süre birlikte olunca keşif bitiyor ve aşk da bitiyor haliyle. evli değilseniz en azından uzun ilişkileriniz olmuştur. sevgi ile aşkın arasında 'emek' farkı var ve emek verdiğiniz bir şey daha değerlidir. aşk anlık, geçici, daha çok yabancıya duyulan bir duygu. emek verdiğiniz ilişkiniz, sevginiz ise belki daha yüce, daha merhametli, daha vicdanla alakalı bir şey. aşk kadar merhametsiz, vicdansız, deli dolu, sert hamleli, değil emek verdiğin birine daha vicdanlı yaklaşıyorsun.

    kendimiz nasıl ki zaafları olan, yaradılıştan 'hata'ya yatkın canlılarsak, karşımızdaki de aynı yaradılışta kızlar. sabahın köründe kalkıp saçlarınıza fön çekemediğiniz, beş dakika arayla aynı tuvaleti kullanacağınız, gerekirse ona lavman yapacağınız günleriniz olacak. eğer karşınızdaki insan peygamber değilse, yeri geldiğinde bencillik edeceğine, hayran olduğunuz özelliklerinin artık değiştiğine, hep eleştirdiğiniz çiftlerle aynılaştığınıza şahitlik edeceksiniz.

    bunları kim inkar ediyorsa bence büyük bir yalancıdır. çünkü hollywood filmlerinde değiliz.

    eğer klişe şeyleri yapmayı aşk sayıyorsanız bilemem. kocanız her gün elinde çiçek ve her yıl dönümlerinizde pahalı hediyeler alıyor, her ay sürpriz yurt dışı tatillerine çıkıyorsanız ve bunlar evliliğinizi ayakta tutuyorsa bilemem.

    buralara nasıl geldim bilmiyorum ama, evleneceğiniz erkekte bir takım kalıp özellikler aramayı bırakın ve günü gelince o özelliklerin yok olacağını, ya da sizin aradığınız özelliklerin değişebileceğini aklınızdan çıkarmayın diye söylüyorum. ben on bir yıl arkadaşlık ettiğim, son iki yıl da aynı evin içinde yaşadığım adamın yeni yeni özelliklerini keşfediyorsam ve onu sevme sebeplerim değiştiyse, sevgimin yönü değiştiyse hemen hemen herkesin aynı şeyleri yaşayabileceğini düşünüyorum. aşk bitti demek bir olumsuzluk değil, aksine dürüstlüktür bence ve bunu bilerek bu ilişkiyi dürüstlükle sürdürüyorsan evlilik epey konforlu bir şey. boşanmaların en büyük sebebi bence beklentilerinin karşılanmadığını görmek. beklentini romantik komedi filmleri kurgusunda tutarsan boşanmak da kaçınılmaz olur haliyle. aşk bitti, aynılaştık, sevgiyi tükettik vs. ne bekliyordun arkadaşım, anlamadım ki? akşam eve gidince annenin ellerini ayaklarını mı öpüyorsun? daha önce hiç ailen olmadı mı anlamıyorum. ailenle nasılsa ilişkilerin, karınla, kocanla, çocuğunla da aynı olacak. bunu görememek büyük hayalperestlik bence (çok mu umutsuz göründüm bilemiyorum ama olabildiğince gerçekçi olmaya çalışıyorum) biz bunları evliliğimizin altıncı ayından itibaren konuşmaya başladık ve psikiyatrist bir yakınım bizim bu ilişkimizi epey sağlıklı bulmuştu. kendisi yirmi yıllık evliliğini bitirmişti ve kendisinin bu gerçekleri kendisine uzun süre itiraf edemediğinden bahsetmişti. yani ne kadar dürüstsek o kadar iyiyiz arkadaşlar. aşkın sevgiden daha yüce olduğunu falan sanıyorsunuz, sanmayın bence. insan kocasını, karısını da isterse her gün yeniden sevecek neden bulur biraz düşünürse.

    şimdi bakıyorum hastaneden yeni evlenen arkadaşlarımın facebook profillerine. aman allah'ım yüzyılın aşkını yaşıyorlar. leyla ile mecnun görse utanır. ve dikkat ediyorum 'kocamla kahvaltı keyfi' paylaşımlarının asıl nedeni aslında ne kadar lüks bir yere gittiğini başkalarına gösterme isteği. dikkat ederseniz sevgilerini de hep klişe cümlelerle anlatırlar, klişe şeyler yaşarlar. çiçekler, güller, nefesim, ömrüm hitapları, hayallerini sorarsan eve, arabaya girme isteği vs. böyle söyleyerek bu evlilikleri küçümsemiyorum ama bu da insanların kafasında 'ideal evlilik' algısını oluşturmasından rahatsızım. kocan yatalak olunca yapabilecek mi bu paylaşımları ya da kocası ondan daha güzel bir kadını bulsa yine onunla evliliği sürdürecek mi bunlar benim kafamı kurcalıyor. arkadaş, yok öyle bir dünya. kimse kimseyi kandırmasın lütfen. bu tespitleri herkes kendi ilişkilerine bakarak da doğrulayabilir bence. yahut da kendi hatalarına, kendi ruhunun derinliklerine inince bulabilir. ayşegül sen de duy. ayşegül, sana küçük hanım diyorlar, aslına küçük hanım değil küçük çocuksun ve ben bunu ayıplamıyorum (özlem klavyemi verir misin?)
  • bu entrym kadın yazarlara;

    erkekler evlendikten sonra kötüye giderler, bu nedenle en iyisini seçmelisiniz.

    insanlar evlendikten sonra değişmez, örneğin bekarken haftanın her günü eve geç gidiyorsa, evlenince de böyle olacaktır. bekarken çapkınsa evliyken de böyle olur, en azından cicim ayları/yılları geçince. o nedenle evleneceğiniz erkeğin "asla" kabul edemeyeceğiniz alışkanlığı varsa, onu da kendinizi de oyalamayın.

    tipe önem vermeyin. erkeğin çirkini olmaz der büyükler. yaygın olarak kızlar kendinden kısa insanlarla çıkmak istemeyebilir, ama önemsemeyin boy/tip konusunu. tabi ki ruhlar aleminde de yaşamıyoruz ilk etkilenme aşamasında tip önemli ama illa "yakışıklı" olmasına gerek yok yani bilmem anlatabildim mi.

    önemli olan karakterdir. bir ortama girdiğinizde sizi rezil etmemesi, gıyabınızdaki davranışlarla sizi rezil etmemesi, size saygı duyması ( genel olarak kadınlara saygı duyması lazım sadece tek kadına saygı olmaz, o yağ çekmek olur), başınıza gelecek zorluklarda kaçmayacak güçlü biri olması, işsiz kalmama anlamında çalışkan olması (gerekirse limon satarız kafasında olması, anladınız siz) yani erkeklik önemli değil de "adam" olması lazım. iyi bir insan, efendi bir duruş. hep 20 lerinizde olmayacaksınız. 30 dan sonra anlayacaksınız ki efendi,dürüst adamın nesli tükeniyor.

    evlendikten sonra sorumluluklarınız o kadar artacak ki neden kadınlar evlenmek istiyor erkekler istemiyor diye şaşıracaksınız. tam tersi olmalı idi diye düşüneceksiniz. her evliliğin formülü farklı, kimisi aşık ,kimisi seviyor ,kimisi arkadaş ,kimisi ise mantıken evlenir. hepsi normaldir. ama ne düşünce ile evlenirseniz evlenin, evlendikten sonra oyunbozanlık yapmayın. yani sorumluluklar değişmez. evli isen kuralına uymalısın, iyi günde, kötü günde. asla hakaret etme, karşındaki insana, ailesine, arkadaşlarına. isteklerini hanımefendi bir biçimde dile getir. saygı her zaman kazanır.

    edit : güzel mesajlar geldi teşekkürler. merak eden oldu 10 yıllık evliyim, anneyim, kendi evliligim ve çevremdeki evlilikleri gozlemlemem sonucu fikirlerimi yazdım. herkes mutlu olsun, sevgiler.
  • boyu en az 190 olsun,
    atletik yapılı olsun, yağ oranı maksimum %8, benchte 140 bassın,
    yatı-katı-arabası-yazlığı olsun,
    çok cömert ve bonkör olsun, benim için en pahalı hediyeli alsın,
    yakışıklı olsun,
    sesi etkileyici olsun,
    kendinden emin duruşu olsun,
    esprili ve komik olsun,
    genel kültürü çok iyi olsun,
    sadece benimle ilgilensin, işi gücü bıraksın,
    çok iyi bir işi olsun, tercihen kendi işi olsun,
    iyi bir aileden gelsin,
    en azından gitar çalsın,
    en az 3 dil bilsin,
    daha önce hiç sevgilisi olmamış olsun,
    bütün sevgisini bana versin,
    annesiyle sorunlu olsun, annesinin sözünü dinlemesin,
    penisi kalın ve uzun olsun,
    yarım saat erekte olsun,
    gelsin bir de beni siksin amk, adresim ankara cevizlidere.
  • yaşadığım direkten dönmelerden ve etrafımda ki evlenen çiftlerden gözlemlediğim kadarıyla. bence bir kadının erkekte aradığı en önemli kriter; 'erkeğin o kadın tarafından ne kadar manipüle edilebilir olduğu.' diğer konular bir şekilde halledilebiliyor ama kontrol paneline oturmadıkları sürece olmuyor.
  • yıllar öncesinde aslı* ile kerem* diye bir dizi vardı. aralarında yaklaşık olarak şöyle bir diyalog geçiyordu.

    --- spoiler ---

    k: sen benim hayalimdeki kızsın.
    a: sen de benim hayalimdeki erkeksin.
    k: gerçekten mi? nasıl anladın hemen?
    a: çünkü hayalimdeki erkek, benim onun hayalindeki kız olduğumu söyleyen erkekti.

    --- spoiler ---

    işte böyle bir diyalogla karşılaşırsam onu beklemeden kendim evlenme teklif ederim direk.
  • evlenme takıntılı olmasın, hatta mümkünse evlenmeyi pek istemesin. o ne öyle "iş tamam, kariyer tamam, ev tamam, şimdi bi de evlenecek kız bulduk mu tamamdır" tripleri? checklist maddesi miyim ben?

    ha bir de, can dündar yazmamıştır bence öyle saçma sapan cinsiyetçilikle dolu "erkek dediğin..." listeleri... o ne öyle "errrkek dediğin korkusuz olur, errkek dediğin iyi sevişir" filan? korksun, ağlasın, bilakis hissettiklerinden utamasın isterim yanımda, erkek dediğin insan değil mi insan dediğin korkar, ağlar, aklı karışır, bazen ne yapacağını bilemez fikir ister senden... adamın üstünde zaten toplum baskısı var, bir de biz mi bastıralım "aman ha korkma, ağlama, sevinme, taşkınlık yapma, ağır ol molla desinler" diye? onun insani hislerinin bir kısmını bastırmaya sen de destek oluyorsan, sonra "aay sevgisini hiç göstermiyo ama ya ühü :(" demeye hakkın yok. zaten çocukluğundan beri bastırılıyor göstermesin diye, sen buna karşı savaşacağına "ay ama bana sahip çıksın, korusun kollasın" dersen, ataerkilliği yüceltmekten başka hiçbir şey yapmamış olursun. bari söylemine sahip çık!

    erkekler cinsiyetçilik yapınca dünyayı ayağa kaldırıyoruz (ben kaldırıyorum misal), ama cinsiyetçiliği kadın yaparsa ona da iki çift laf ederim, kusura bakmayın "erkek dediğin korkmaz, beni sahiplenir, avcuyla öyle bir kavrar ki korkmama gerek kalmaz, çok güzel sevişir, yakışıklı olur, zeki olur, eeehm zengin de olsun, suyundan da koy accık" derse bir kadın, o da cinsiyetçilik yapmış olur. kadına da, erkeğe de zarar veren, toplumu daha da hastalıklı bireylerden müteşekkil bir yapı haline getiren bu olguyu söylemlerinle desteklediğin sürece "ay evlenilcek adam mı var?" diyemezsin, ne verdin ki ne istiyorsun? bence evlenme, hatta üreme mümkünse canım sen. senin gibilerinden çok var zaten, üstüne çocuğunu da kendin gibi cinsiyetçi safsatalarla dolu yetiştirirsin sen, ağladığında hemen susturmak için çocuğun egosuna oynar, "aaa berkecan, erkek adam ağlar mı hiç! çok ayıp annecim!" filan dersin, bozuşuruz.

    hep söylüyorum, iğne ve çuvaldız mühim araçlar. çok işe yarıyorlar.
hesabın var mı? giriş yap