• deprem sonrasi icini doktugu yayinda , benim de hissettigim ama kelimelendiremedigim duygulara cok guzel tercuman olmus insan. affina siginarak not aldigim halini kopyaliyorum:

    "olu kizinin elini tutup birakmayanin babanin fotografi bir sebepten dolayi epey koydu bana. sanirim cevabi yeni buldum.
    o resme bakarken, bizim ufaklik da kosa kosa gelmis, pacamdana cekistirip kucagima cikmak istemisti, normalde ekran gostermiyorum ona ama bu seferlik aldim bakiyoruz beraber, tabii bizimkinin dunyadan haberi yok, nasil mutlu, sen sakrak sarkilar soyluyor kendi anlasimlaz dilinde, ben de ekranda o resme bakiyiorum. bu iki karenin ayni anda ayni dunyada varolabilmesi icime oturuyor. bizimkinin su an tek derdi yalniz kalmamak, onun disinda hep mutlu, hep gulec, hep merakli, muhtesem bir sey. bir gun ama bu donem bitecek, hem kendi acilarini anlayacak, hem de kendisinin otesindeki acilari anlamaya baslayacak. kotu insanlar taniyacak , aptal insanlar taniyacak, aptal ve kotu insanlar yuzunden normalde yasanacaginin 10 kati daha fazla aci yasandigina tanik edecek. hic bir zaman simdiki kadar mutlu olmayacak, ve ben bu degisimi engelleyemeyecegim. engellemeye calissam daha kotu zaten. cocugun getirdigi fark bu sanirim, koruman gereken bir sey var, ama asla onu koruyamayacagini goruyorsun. sadece felaketlerden bahsetmiyorum, ondan korusan da, hayatin kendisinden koruyamayacaksin. o babanin yasadiklarini yasamak, empati kurmak, o salteri kapatabiliyorsun kafada cok aci verince, ama bu endiseyi kapatamiyorum "

    https://fularsizentellik.com/podcast
  • bir süredir buraları boşladım ama arkadaşların da yazdığı gibi, eylemlerimiz devam ediyor: bir podcast yaptık.

    yaptık derken yaptım, tek tabanca. acayip zevkliymiş. ilk bölümler deneme niyetineydi (kafama tavan düşmesi) ama sanırım ortak ahlak bölümüyle birlikte oturdu iş. ses kalitesi de artık iyi.

    ama zahmetli işmiş podcast. yani benim baktığım türkçe podcastlerin çoğunu oluşturan "oturup 2 saat muhabbet edip, olduğu gibi yükleyelim" yaklaşımı kolay ama benimkisi konsantre entellik olsun dedim. o yüzden basit bir 30 dk'lık bölüm bile, araştırmasıydı, notları düzenlemesiydi, saatler süren editingi idi, timestampleri derlemekti derken, en az 2 günlük iş ediyor.

    yine de türkçe podcast standartlarına göre şimdiden popüler oldu, spotify'da çoğu zaman ilk beşte. beklediğimden kısa sürede gerçekleşti bu, demek ki millet açmış. zaten ne zamandır türkiye'de podcast kültürünün yayılmamış olmasından şikayet ediyordum, kaskafalı olduğum için kendim yapmak aklıma gelmemişti. keşke daha önce başlasaydım diye hayıflanıyorum şimdi. trafikte dinleyenler çok, onu tahmin etmiyordum mesela.

    ilk defa dinleyenlerden birçok yorum da geliyor, "ya ben seni kasıntı biri sanırdım vs, dinleyince fena değilmişsin aslında" diye. değilim tabii ya, şeker gibi adamım. o yüzden zamanında kıl olmuşsanız da bir şans verin bence.

    ***

    podcast takibi:

    apple | spotify | google play | google podcasts

    (her türlü programda "fularsız entellik" diye arayınca çıkar)

    youtube kanalı da var ama şimdilik sadece ses kaydı var. podcast programlarıyla uğraşmak istemeyenler için. yakında sunum işine de geçeriz

    başlangıç için şu 4. dalga serisini önereyim, toplam 5 bölüm. yorumlarınızı, eleştirilerinizi beklerim.

    araya iki de not sıkıştırayım:

    1) uzun makaleler blogda devam ediyor veya en basiti email listesine yazılın, ayağınıza gelsin içerikler. hepsi reklamsız. makaleleri buraya da copy/paste ediyorum vakit buldukça.

    2) her türlü sosyal medya var ama en çok twitter'da aktifim. zincirler fora.

    ***

    gelelim tanıma: fularsız entellik nedir?

    halk için halka rağmen entelliktir. türkçe internet'te az konuşulan konular hakkında haftalık podcastler ve -eskisine kıyasla daha rahat anlaşılan- uzun yazılar var. bilim, sanat, tarih, ekonomi, felsefe, kültür, gelecek, toplum, bilişsel psikoloj, yok yok. üstüme vazife olmayan her konuda ahkam kesiyorum. ama odak noktası "bilgi"den ziyade, eleştirel düşünce ve merak. https://fularsizentellik.com/about

    ***

    destek olmak isteyenler:

    podcast ile beraber bir patreon sayfası açtım. patron olun, ağababası olun, lord olun, leydi olun diye.

    değişik destek seviyeleri için bonus içerikler var. ama işin açıkçası, hiçbiri o desteğin karşılığı değil. zira tüm esaslı içerikleri hep halka açık tutacağım. öyle "bölümlerin/yazıların yarısı destekçilere özel" gibi bir durum yok.

    yani benden bir hizmet satın almıyorsunuz, sadece teşekkür ediyorsunuz, ben de durduk yere gaza geliyorum, daha fazla bu işe sarılıyorum, 5 saat boyunca bilgisayar başında durmama rağmen hatun bana kızmıyor, babama gösterince de "ulan biz seni mühendis ol diye büyüttük, yediğin haltlara bak, dünya nerelere gidiyor" yorumlarını dinliyorum (ama içten içe gurur duyuyor gibi). sistemin işleyişi özetle budur.

    vasatlığa ve gösteriş amaçlı entelliğe karşı kendi çapımızda mücadeleye devam.
  • anksiyete ve depresyon bölümlerini yaparken öğrendiğim şeylerden biri şu oldu: derdini paylaşan insanların derdi, dertlerinin ciddiye alınması değil. ("unutulanlar unutanları asla unutmazlar" gibi oldu bu da)

    esas mesele dert edinme mekanizmasının bozuk oluşu. "dünyada daha büyük dertler var" diyerek o mekanizmayı düzeltebilseydik zaten bu kadar yaygın olmazdı bu sorunlar. elbette bazen bildiğin şımarıklıkla, dikkat çekme isteğiyle karışabiliyorlar, dışardan bakınca ilk bakışta ayırt etmek zor olabilir, ben teşhisi, tanısı konmuş durumlar için konuşuyorum. iyi şartlarda yaşıyorsan dertlerin daha hafif olacaktır ama vücudun ve beynin aynı derecede felç oluyor. bunları bölümü yaparken öğrendim ve o yüzden bana gelen en dramatik hikayeleri seçmek yerine biraz birbirinden farklı hikayelere yer verdim.
  • klişe tabirle eğlendirirken düşündüren podcast ama imo reis soru sorarsam konuk gücenir mi diye düşünüyordur nedir konuklu bölümleri çok zayıf oluyor. hadi çok yakından tanımadığı konuklara network zarar görür diye soru sormuyor olabilir ama geçen programa lise arkadaşı gürman timurhan çıktı ona bile doğru düzgün soru sormadı. gürman da program boyu oecd'nin , dünya bankası'nın internet sitelerinden aldığı verileri erişilmez bilgilermiş gibi okudu durdu.hadi adamın görevi kılıçdaroğlu'nu promote etmek ama muhtemelen beşiktaş barbaros ilkokulunun 1256 numaralı sandığı gibi dinleyici profili olan podcastten kk'nın seçim kampanyası için nasıl ek bir fayda sağlanabilir ki? (bkz: türk'e türk propagandası)

    "bu seçimde müşahitlere 2 öğün kumanya dağıtmayı başarabilecek misiniz?"
    "işbirliği yaptığınız siyasal islamcıları niye izmir ve istanbul'daki seküler orta sınıflara seçtirdiyorsunuz? tam tersine onların ittifaka erzurum'dan konya'dan oy getirtmesi gerekmiyor muydu? "
    "13 yıldır negatif propagandaya maruz kalan bir isme 3 ayda pozitif bir imaj yaratmak mı daha zor, kurşunu altına çevirmek mi daha zor?"
    tarzı 1-2 soru sorsaydı podcaste biraz hareket gelirdi belki.
  • "ya çapsız bi arkadaş ya da daha kötüsü bi yerlerden fonlanıyo."

    ben fonlandığımı saklamıyordum ki. her sene vergi beyannamesinde açık seçik yazıyor en büyük destekçilerim:

    darth vader (emperyalistlerin maşası)
    hans gruber (alman emlak kralı)
    ivan drago (rus oligark)
    kennedy (rahmetli başkan)
    beckenbauer (kaleci)
    cemil (fenerbahçeli)
    the amr diab group (arap sermayesi)
    t-1000 (sıvı metal lobisi)
    hannibal lecter (sözde gurmeler birliği)
    gollum (elmas yüzük lobisi)
    thanos (emekli albaylar)
    predator (silah lobisi)
    soros (generic kötü adam kontenjanı)

    son toplantıda karar vermiştik zaten, artık iyice arsızlaşacağız, emellerimizi gizlemeye bile çalışmayacağız.
  • bir önceki yoruma istinaden mesaj attım ama genel bilgi, o yüzden ekliyorum: her bölümün reklamsız halini patreon'a koyuyorum. sadece o haftaki değil, tüm eski bölümlerin reklamsız hallerine erişim var, "fularsızpodcast" etiketi altında 100 bölüm birikmiş.

    bunları dinlemenin yolları:
    1) web arayüzü
    2) patreon'un kendi mobil uygulaması.
    3) sayfanın sağ üstünde kişiye özel rss linki var. bunu podcast uygulamanıza kopyalayabilirsiniz. sanki ikinci bir podcaste üye olmak gibi oluyor, ne zaman yeni ses kaydı eklersem otomatik gelecek. spotify, manuel olarak rss eklemeye izin vermiyor ama google podcasts veya apple podcasts izin veriyor.

    halka açık versiyonundaki reklam politikası için: bazen bayıyor, evet. özellikle o ay iki reklamveren varsa, o zaman bölümler ortasında 2x30=60 sn reklam oluyor. ben ileri atlıyorum bu durumlarda. bölüm ortasındaki spot, reklamverenler için en değerli olanı, yani aslında onun için para veriyor ajanslar. bunu azaltırsam, alternatifi herhalde tüm spotları bölüm başında birleştirmek olur, reklamveren başına 60 sn. bunu istememiştim başlarda, ortada ara olsun ki millet de biraz soluklansın istemiştim. sonuçta böyle monolog podcastler biraz yorucu olabiliyor. neyse, bir anket yapayım twitter üstünden, belki değiştiririz bu modeli.

    reklam hakkında genel yaklaşımım da şu: piyasa çok istikrarsız. bazı aylar hiç reklam almadık mesela. bana geçinmek için sadece patreon desteği yetiyor, zira o desteğin tamamı bana geliyor. reklam işin bonusu ve o geliri prodüksiyon şirketiyle bölüşüyoruz. şirket de bu sayede henüz kendi yağında kavrulamayan başka podcast projelerine girişiyor. esas bu yüzden devam ediyorum reklama, yani kaliteli içerik üreten çoğalsın diye. uzun vadede bana da fayda bu.

    son olarak, içeriklerin yüzeyselleşmesi hakkında: vallahi en son futbol ekonomisi serisi, muhtemelen en çok araştırma gerektiren seriydi (özgür irade hariç). konu sarmamış olabilir tabii ama işi savsaklamadım, izci sözü.
  • erkeklerin küresel boyutta yaşamakta olduğu bir krizi olduğu gibi anlattığı için linç yiyen podcaster.

    soruyorum size hemcinslerim, kaçınızın babasıyla arasında ortalama bir kızın annesiyle kurduğu o yakın ilişki var? kaçınızın babası sizle duygusal paylaşım yapıyor? babanıza ağlayabileniniz oldu mu rahat rahat mesela? babanızı geçtim, kaçınız arkadaşlarına gidip derdini anlatıp ağlayabiliyor mesela? erkeklerin derdinin en son ne zaman önemsendiğini gördünüz?

    bütün bunlar bir kenara, bir yandan da dünya kimlik siyasetinin sonucu olarak değişiyor, dönüşüyor. kadın hareketleri erkeklerin kimliğini de dönüştürüyor. dönüştürsün, bir sakınca yok. 60’lardaki evin direği olma hayalinde değil kimse. fakat kimse erkeklere, bu değişen dünyada ne yapacağını anlatmadı. babalar oğullarına ilgisiz kaldı, erkekler birbirlerini umursamadı. bu konuda örgütlenmeye çalışanlar ise kadın düşmanı yaftasını yedi.

    kadınların dünyayı kendi haklarını aramak niyetiyle dönüştürmesinde hiçbir sakınca yok. fakat bu dönüşen dünyada erkeklerin kendi sorunlarını izah etmesinde ve çözüm arasında da sakınca yok. erkeklerin sorunlarını duyunca “aaaa sizin de mi sorunlarınız varr” diyenlerin zeka geriliği bi tarafta dursun, artık eğitimli bir erkeğin kendi cinsinin selameti için bu değişen dünyada erkeklerin tutunması ve rolünü bulması üzerine kafa patlatması lazım. toplumsal bir mesele olması hasebiyle sadece erkeğin değil kadının da kafa patlatması lazım da ezici çoğunluğu “aaaa kıyamam sizeee” diye tweet atmakla meşgul.
  • bu eleştirinin hemen her cümlesi haklı, teşekkürler. zamanlamam kötüydü. o sohbeti birkaç ay önce yapıp yayınlamalıydım. tam seçim öncesi yayınlayınca "milleti sandıktan soğutmayalım" endişesi ağır bastı. akplileri iknadan ziyade muhaliflerin katılımını düşünüyordum. zaten hemen öncesinde oy ve ötesi'yle konuşmuştuk, kafa orada, sandık görevlisi veya müşahit bulmakta vs.

    tabii, o mevzubahis konut krizi ve makarna diyeti bölümünde günlük siyasetin ötesinde şeyler bulunuyor. evet, oecd verilerine herkes erişebiliyor teoride ama pek kimse bilmiyor. konut verilerineyse zaten istesen de erişilemiyor, çünkü devletin kendisi bilmiyor, envanteri tutulmamış. bunlardan bahsettik. cem toker ile sohbetimiz de keza günlük siyasetin dışında şeyler içeriyordu. oysa vekil listeleri, chp'nin örgütlenememesi veya niye kk adaylığını dayattı gibi şeyler farklı. önemliler de benim için ilginç değiller. onları daha iyi takip eden ve daha iyi işleyebilecek bir sürü insan vardır.

    koltuk sevdası hakkında bir bölüm yapacağım yakında mesela. kk'nın ısrarla istifa etmemesinden başlayıp dünyadaki örneklere bakarız.
  • son podcast bölümü "kitap nasıl okunur" ile çıtanın bir hayli yükseldiği immanuel tolstoyevski ürünü hede.

    herkes fellik fellik hangi kitapların okunması gerektiği ile ilgili ahkam keserken önce kitapların nasıl okunması gerektiği ile ilgili fazlasıyla yalın ve açık bir podcast hazırlamış. paylaştığı yöntemler tabii ki mutlak değil çok farklı okuma biçimleri mevcut fakat farkındalık oluşturması açısından çok güzel bir iş yapmış kendisi. tebriks.
  • fularsız entelliği severek takip ediyorum ama reklam ile ilgili eleştirilerin ana temasının tam olarak anlaşılmadığını düşünüyorum.

    ana amacı fularsız entelliği yayma olan bir girişimin reklam alarak bu girişimi sürdürebilir hale getirmesinde hiç bir etik sorun yok. elde ettiği gelir bir zaman sonra içeriklerin kalitesini arttırmak için gereken miktarı aşıp yaşam standardını yükseltmeye başlasa ve sonunda podcast kralı olup zengin dahi olsa benim görüşüm etik olarak bir sorun olmadığı yönünde. çünkü fularsız entelliği yaymaya devam ettiği ve insanların bundan faydalanmaya devam ettiği durumda gerçek amacının para kazanmak mı yoksa fularsızlığı yaymak mı olduğunun bir önemi yok, burada bir samimiyet testi son derece gereksiz.

    fakat reklam almaya başlamanın esas problemi veya eleştirilen kısmı diyelim, işin içine dinlenme sayısı – reklam döngüsü girince içeriklerinin kalitesinin bu döngüden etkilenme riski. para kazanmaya başladığın bir işde yasal ve etik çerçevenin dışına çıkmadan daha çok para kazanma potansiyelin varsa, bu potansiyeli kullanmamaya ne kadar direnebilirsin. sonuç olarak dinlenme sayısı bir parametre olmaya başlayınca, içeriklerin kalitesi ve konu seçimleri bu parametreyi maksimize etmeye çalışacak şekilde değişebilir, bu da fularsız entellikden fularsız yarı entelliğe daha sonra fularsız çeyrek entelliğe en sonunda da fularsız onedio listesine dönme riskini de beraberinde getirir. dijital dünya bu tür yüzlerce girişimle dolu, baştan gerçekten de para kazanma amaçlı başlamayan bir çok girişim, potansiyelini farkedince kalitesinden ödün verme pahasına bu potansiyeli kullanıyor.

    ironik olarak eksi sözlükün kendisi de bu duruma iyi bir örnek. her ne kadar baştan itibaren ticari bir girişim olsa da, ekşi sözlükü var eden kutsal bilgi kaynağı olma iddiasıydı. daha sonra potansiyelini farketti ve bu iddiadan vazgeçerse ne kadar daha fazla para kazanabileceğini görüp bugün olduğu noktaya geldi. ama bu bir anda artık biz kutsal bilgi kaynağı olmayalım diye alınan bir kararla olmamıştır elbet. daha fazla reklam alabilmek için küçük küçük verilen ödünlerin başlattığı trend bir zaman sonra istense de geriye dönülmesini imkansızlaştırmıştır.

    elbette reklam almaya başlanması kesin olarak fularsız entelliği yayma iddiasından vazgeçileceği anlamına gelmiyor, ama reklamsız versiyonda böyle bir risk yok. reklam alırken 2 haftada bir içerik ekleme sözü verildi diyelim. herhangi bir sorundan içerik üretmede bir aksama olursa reklam gelirini kaybetmemek için çok da bilgi içermeyen bir içerik üretmek gerekecek. reklam yokken en fazla arayı açtık fularsızlar diye konu kapatılacaktı oysaki. bu soru cevap içerikleri eklenmesi biraz da bu yüzden gibi geliyor açıkcası.

    edit : bu girdiyi aslında fularsız entelliğin reklam almasını eleştirmek için değil, bu kalitede içerik üreten türkçe tek platformun sıradanlaşmasından dolayı duyduğum endişeden, ve konu hakkındaki yazılarda ve podcast içeriklerinde değinilmediğini düşündüğüm bir noktayı vurgulamak için yazmıştım. immanuelin aşağıdaki cevabı ve mesaj yoluyla aldığım bazı olumsuz tepkiler üzerinde düşününce bu tepkilerde haklılık payı olduğunu kabul etmem gerekiyor. bu platformun sürdürülebilir olması bir kaç reklamın içeriği etkileme riskinden hem daha önemli hem de her zaman düzeltilebilir bir durum.
hesabın var mı? giriş yap