• sözlükte bol bol övülen ülke, bana sorarsanız tam bir tekel distopyası. tüm dünyanın kapitalist tekelleşmeyle yol aldığı şirket feodalizminin en uç örneği. patolojik seviyede rekabetçi, gösterişçi ve mekanik bir toplum. dört tekelleşmiş holding**** ve bir tarikat* tarafından kontrol edilen bir ülke. günde 21,5 saate kadar işçi çalıştırmaya izin veren ve aslında pek de var olmayan çalışma hakları. mesai süresi ne kadar uzun olursa olsun günün sonunda en yeni model telefonu alabilmek için sorgusuzca çalışan ve tüm yaşamını amerikalı olabilmek üzerine kuran, hatta çocuklarına ingilizce isimler verip korece-ingilizce karması bir dil konuşan, üstüne asyalı gibi gözükmemek için deli gibi estetik yaptıran, tüketim çılgınlığı, gösteriş merakı ve rekabet bağımlılığı sebebiyle akli melekelerini yitirmiş bir orta sınıf. birkaç metrekarelik bir yerde uyuyabilmek için tüm zamanını patronlara teslim eden, sık sık işleri yetiştiremediği için maaşı kesintiye uğrayan ve hatta aşırı çalışmadan dolayı hayatını yitiren bir işçi sınıfı. adamlar bildiğin günde 17 saat çalıştıkları, sonra da depodan bozma birkaç metrekarelik yerde uyudukları hayat düzeninde yorgunluktan düşüp ölüyor. özel okullarda öğretmenler kelimenin tam anlamıyla 7/24 izleniyor. iş yerlerinde kadın çalışanlara yönelik taciz olayları çok yüksek seviyede. hastalıklı bir rekabet kültürü var değil eğitim sisteminden ta anne kucağından başlayan, 5 yaşındaki her beş çocuktan dördü okul sonrası ek dersler alıyor mesela. okullarda sabah 7'den akşam 10'a kadar çocukların ders çalıştığı kayıtlara geçmiş, saat 10'dan sonra kurumların eğitim vermesi ise çocukların neredeyse doğru düzgün uyumadan ders çalıştırıldığı için yasaklanmış. çocuklar sadece çalışıyor ve uyuyor. işin garibi istatistiklere göre üniversite sınavı için günde 16 saat çalışan öğrenciler ise eğer üniversiteye kabul edilip diplomayla mezun olurlarsa, diplomasızlardan daha yüksek işsizlik oranına sahip olacak. bu gerçek ise rekabeti daha da artıracak, kısıtlı pozisyonlar için daha fazla insanın rekabete girmesiyle hastalıklı kültür daha da hasta olacak. bu rekabet kültürü o kadar sorunlu ki abd'de bile güney koreli ebeveynlerin yarış atı gibi yetiştirdikleri ve sadece başarılı olduğu sürece sevdikleri çocukları tarafından öldürüldüğü olaylar var. çalışma kültürünü yok saysanız bile zaten güney kore'nin dünyaya ihraç ettiği kültürel ürünlere bakarsanız orada pek de normal bir sosyal yapı olmadığını göreceksiniz. zaten intihar oranları da buna arka çıkıyor, ya da tüm dünyadaki en düşük doğum oranları. ya da normal bir korelinin günlük yaşamının bir parçası haline gelen estetik çılgınlığı. tüm bunlar ülkenin süregelen kültürü, travmaları ve kapitalist sisteminin bir sonucudur. kapitalizmin ve tekellerin insan sömürüsü önüne hiçbir set çekilmemiş, üstüne devlet bizzat bunu teşvik ediyor. intihar oranlarının aynı çalışma saatleri gibi dünyanın en yüksek seviyelerinde seyretmesine şaşmamalı, artık bunlar toplumca kanıksanmış zaten. özellikle intihar vakaları lise yönetimleri için rutin bir durum. aslında ailevi değerlere ve kolektif yapıya sıkı sıkıya bağlı bir kültürel temele sahip olmasına rağmen eşsiz bir patolojik bireyselleşme görmekteyiz bu ülkede. bir yazar (bkz: cyberpunk 2077) benzetmesi yapmış, bence tam isabet. çeşitli kültürel farklılıklarla ve aşırılıklarla sadece dünyada değil coğrafyasında bile diğer toplumlardan ayrışmasıyla birlikte ben, belki çalışma kültürüyle değil ama özellikle aşırı bireyselleşme, tüketim çılgınlığı ve intihar oranları ile güney kore'yi özellikle 2020'den sonra içine girdiğimiz küresel tekel çağının küçük bir fragmanı olarak görüyorum. attığım videolarda okuduğum yorumlar insanı dehşete düşürüyor ve dünyanın kalanındaki sosyal sorunların yalnızca radikalleşmiş bir halini görüyorum. yılda 5 bin kişinin çoğunlukla intihar sebebiyle stüdyo odalarda yapayalnız öldüğü, öldükten aylar sonra alacaklılar tarafından bulunduğu bir sosyal yapıdan bahsediyorum. ailesi yok, arkadaşı yok, bunlar olsa bile statüsünü kaybettiği an herkes gidiyor. öldükten sonra cenazeyi ailesi almıyor. öleni birkaç ay sonra herkes gerçek anlamda unutuyor, sanki hiç yaşamamış gibi yok olup gidiyor. tüm sistemi birkaç tekelin kontrol ettiği, piyasayı istediği gibi manipüle ettiği bir ekonomik sistemden ve tüm bunlara izin veren bir siyasi sistemden bahsediyorum. tekel krallığı ve yarattığı patolojik bireyci, rekabetçi, gösterişçi, sorunlu ve intihara meyilli köksüz/mülksüz toplum budur işte. ve bu, kapitalizm kaçınılmaz şekilde tekelleştiği müddetçe tüm dünyaya yayılacak. güney kore sadece hızlandırılmış bir örnekti.
    edit: biri demiş ki, kore'de çalışmayana ekmek yok. mesailerin 21,5 saate vardığı, patron ne kadar isterse o kadar mesai yapan hatta bu uğurda can veren bir toplum hakkında bu yorumda bulunmasının hadsizliğini ve vicdansızlığını geçersek; o çok çalışan insanların hiçbirinin seul'de ev alamadığı için kiracı olduğunu, dahası önemli kısmının birkaç metrekarelik alanlarda yaşamak zorunda kaldığını belirterek küresel tekel çağının tüm çabaya rağmen sizi mülksüzleştirdiğine dair güzel bir örnek vermiş oluruz. güzel bir orta kesmiş.
  • eveeet arkaniza yaslanin ve güney kore'de vatandaşlık almanin ne kadar zorlu bir surec oldugunu bir de benden dinleyin. bu sureci bin bir sikintilarla neredeyse atlatmis biri olarak amme hizmetime basliyorum.

    * vatandaslik alabilmek icin bazi kriterlere uymak gerekiyor.
    ilk kosul kore'de 5 yil yasamis olmayi gerektiriyor. eger koreli bir esiniz varsa 2 yil boyunca evlilik vizesiyle kore'de ikamet etmeniz gerekiyor. koreli esiniz varsa ve kore'de yasamiyorsaniz, 3 yil suren evliliginizin en az 1 yilinda kore'de ikamet etmis olmaniz gerekiyor. koreli olup evlat verilenler de sonradan basvurabiliyor gibi birtakim kriterler var. kisacasi kore ve kore kulturuyle yakindan alakaniz olmasi bekleniyor.

    *social integration program
    ykobo sen iki yil evli kalmissin gel sana pasaport vereyim, aksama gel oyunu da kullan demiyor tabi. ooo ykobocum sen evlilik vizeni alali 2 yil olmus, artik sana basvuru hakki taniyorum ama cok pis mülakat yaparim kalirsin o mulakattan. en iyisi sen social integration programa kaydolup sinavi gectikten sonra basvur diyor.

    social integration program 5 kurdan olusuyor (aslinda 6 ama ilk kuru 15 saatlik bir kur). bu 5 kurda 100'er saatten ders dinlemek gerekiyor. bir ust kura gecebilmek icin sinavlara girip yeterli puani almak gerekiyor. bir kur ortalama 3 ay gibi bir sure aliyor. kisacasi bu programi bastan sona dinlemek isterseniz kafadan 2-3 yilinizi aliyor.

    ben kore diline hakimim son kurdan baslamak istiyorum derseniz korece bildiginize dair topik belgesini ilgili makamlara sunmaniz gerekiyor. dip not olarak sunu soyleyebilirim ki topik'ten yeterli puani kendi calismanizla alabilmeniz en az 2-3 yil surer cok akilli bir insansaniz.

    dersler icin vakit yaratabildiniz, emek verip odevlerinizi yaptiniz, siki calistiniz bu demek oluyor ki artik kore diline, tarihine, siyasetine, ekonomisine, kültürune, sosyal yaşamina ve yasalarina tam olarak hakimsiniz. artik buyuk vatandaslik sinavina girebilirsiniz.

    bu bahsi gecen vatandaslik sinavi gercekten zor bir sinav. korelilerin bile gecmekte zorlanacagi turden diyebilirim. ilk etabinda test sorularini cevaplamaniz gerekiyor, ikinci etabinda cok kisitli surede iyi dusunulmus bir kompozisyon yazmaniz gerekiyor ve son etabi mülakat oluyor. mulakatta kore'nin tarihi, siyaseti, ekonomisi, kulturu, sosyal yasami ve yasalariyla ilgili random sorular geliyor. mulakattan belli bir puani alamayinca ilk iki parttan duzgun puan toplasaniz da basarisiz sayiliyorsunuz.

    * vatandaslik basvurusu
    o coooooook zorlu sinavi gectiniz diye vatandasligi almayi maalesef garantilemiyorsunuz. gerekli bir suru belge oluyor. mesela kore'de kendi basiniza gecim sikintisi cekmeden yasayabileceginizi belgelerle kanitlamaniz isteniyor. eger evlilik yoluyla basvuru yapiyorsaniz ailenizin aylık kazançini, bir iste calistiginiza dair belgeleri, evinizin kendi ustunuze oldugunu gosteren tapuyu, banka hesaplarinizda kac kore wonu oldugunu gostermeniz gerekiyor. oooo sinavi da gecmisin al pasaport canimmm demiyorlar.
    kendi ulkenizde suca karismadiginizi kanitlamaniz icin ıslak imzali ve apostillenmis adli sicil kaydınizi istiyorlar. kore'de yasarken bu belgeyi edinmenin yolu da turkiye'de yasayan tanidiginiza vekalet verip belgeyi turkiye'den postalatmak. diger yol da ucaga atlayip turkiye'ye gitmek. her detaya cok onem veren ve inanilmaz ince eleyip sik dokuyan bir ulke guney kore.

    (bkz: ince eleyip sık dokumak) *

    * basvuru sonrasi bekleme suresi
    oooo ykobocum belgelerin de hazir al sana pasaport yarin gel oyunu da kullan maalesef yine demiyorlar :( basvuru belgelerini tamamladiktan sonra basvurunun onaylanmasi 1 sene kadar aliyor, o da iyi ihtimalle.

    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

    vatandaslik almanin zor oldugu bir ulke diyebilirim fakat sikayet ediyor muyum? asla. kore toplumunu anlayip, topluma entegre olmami sagladigi ve bedava uzun senelerce derslere girme fırsati verdigi icin ve ulkedeki huzuru ve refahi her seyin onune koyup ince eleyip sik dokudugu icin bu ulkeye tesekkur bile etmek istiyorum. daehanminguk manse! *
  • geçen sene tatil için 2 hafta bu sene dil eğitimi için yaklaşık 3,5 ay kaldığım türklerin türkiye'den daha fazla sevildiği şirin insanların ülkesi.kore-kore kültürü ve koreceye olan ilgim bundan yaklaşık 3-4 sene önce başladı ve bugüne kadar edindiğim bir kaç nacizane izlenim ve bilgi birikimimi paylaşmanın zamanı geldiğini düşünüyorum.

    aslında bilinenin aksine güney kore halkı kuzey kore halkına bir nefret beslemez.fakat1900lü yılların başında japonların koreyi işgali ve sik kafalı japon askerlerinin ülkeyi 30 sene boyunca yakıp yıkması ve yaptıgı katliamlar güney kore'de en apolitik gençler tarafından bile bilinmektedir.kısacası korelilerin japonları pek sevdiğini söyleyemeyiz.2 ülkenin her hangi bir daldaki milli maçlarında hayat durur.

    korede askerlik 2 yıldır.bedelli yoktur.milletvekilli oğlu da,köylü de, milli spocu da,popstar da, iş için yurt dışında 3-5 sene bulunmuş koreliyi de askere sike sike alırlar.hani şu ortalıgı kavuran gangnam staylı söyleyen psy deki şişman varya o askerliğini 4 (yazıyla dört) sene yaptı. askere ilk gittiğinde album çalışmasına karıştıgı için askerliği yandı tekrar çağırdılar.yalnız olimpiyatta madalya alırsan muafsın.

    askerden tezkere alsanın dahi her yıl 36 saat sanırım 5 yıl boyunca kamufulaj gıyıp askere çağırılıp sosyal projeler de gorev yapmak zorundasınız.

    ülkede mutlak bir sakinlik hakimdir.en kalabalık şehir seulde bile bir curcuna göremezsiniz.günlük yaşantı da devlet kurallarından çok toplum kuralları uygulandıgı için muhteşeme yakın bir huzur hakımdır.örnekse sokakta yürüyerek sigara içen biri yaşı büyük olanlar tarafından rezil edilmek suretıyle uyarılır.korede yaş güçtür.yaşlandıkça toplum içindeki statünüs artar

    korenin yer altı zenginliği,hayvancılığı ya da tarım yapacak bir alanı olmadığından iş bulmak için iyi bir şirkete kapak atmalı bunun içinde iyi bir üniversiteden mezun olması gerektiğini bilen koreli liselilerin nasıl sınava hazırladıklarını burda anlatsam abartıyor bu yavşak diye seri eksilersiniz.

    korede iş hayatı sosyal hayatla birebir zıttır.patron tanrıdır mesai saati yoktur.patron izin verince evlere dağılınır

    eğitim ve iş hayatının zorluğu yüzünden koreliler alkoliktir.socu ve makoli milli içkileridir.sokaklarda gece sızmış insanlar görebilirsiniz.bunların çoğu kızdır.sırf bunun için ucak bileti almayın ama

    dünyanın ençok estetik ameliyatı yapılan ülkesidir.hatunlar deli gibi göz büyütme ameliyatı yaptırırlar
    yeme içme konaklama fiyat olarak istanbul ile hemen hemen aynı düzeyde fakat metro ve ulaşım sistemini kalite olarak kıyaslamak istemiyorum tabi.herhangı bir ulaşım aracından indikten sonra(buraya dikkat bindikten sonra değil) 30 dk ıcınde ucretsız olarak 5 kere binilebilir.

    kore yemeklerinden korkmayın o aklınızda canlandırdıgınız böcekler çekirgeler yok onlar çine kadar.kimçi diye acılı lahana turşuları var ona taparlar.kahvaltı da bile yerler yurtdışına çıktıklarında yanlarında götürler o derece bi yeme aşkıdır.ayrıca savaş dönemlerinde açlıktan ölmemek için köpek kesip yediklerinden.yaşlı nufusun yılda bikaç kez köpek yediği doğrudur ama hiç yaygın değil

    kore pop müziğine k-pop denir.uzak doğuda popülerdir.türkiyede bile azımsanmayacak bir ergen k-pop fanları vardır gerçi bu k-pop fanları müzikten çok koreli erkekler ile ilgilenir.koreye sex turizmi için giden türk kızları bile var .biz hala kezban diyelim

    korede soketing ve meeting denilen buluşmalar ile sevgilisi olmayan yakın arkadaşlara sevgili yapılır.toplum yalnız kalmanıza izin vermez.acilen bunu türkiyeye getirmemiz lazım

    kızlar güzel şirin saygılı ve gram yagsızdır fakat paraya taparlar kolay boynuzlar ve yalan söylerler.tercıh sızın haa unutmadan etek traşı olmazlar

    korece türkçe gibi sondan eklemeli bir dildir.bir türk için dil bilgisini anlamak kolaydır ama telafuzu zordur.türkiyede öğrenmek bu yüzden dezavantaj

    korece tonlamalar üzerine kurulmuş bir dildir cumle aynıyken tonlayarak 5-6 anlam çıkarabilirsiniz

    sizden büyüklere-tanımadıklarınıza her daim saygılı konuşmak zorundasınız

    köyünden çıkmamış cahıl koreli bile türkiyeyi bilir.türkler çok sevilir.kore savaşında 700 e yakın kayıp vermemiz ve kahramanca cephe savaşı yaptığımızı bilirler.savaşla ilgili bir müze ya da anıtta her daim kore bayragının yanındadır türk bayrağı.busandaki kore şehitliğininde kore askerlerinin hemen yanında şehıtlıgın en guzel yerındedir anıtlarımız.

    birazdan servis gelip gece mesaim için işe gideceğimden burada sonlandırıyorum .imla ve noktalama hataları olabilir idare edin.ayrıca kore ile merakı olan koreye gitmek isteyen ve soruları olan arkadaşlar özelden ulaşabilir
  • yaklasik 20 kisinin oldugu bir laboratuvarda calisiyorum. turk, banglades, pakistan, hindi, mongol ve korelilerden olusuyor.

    bu 20 kisinin her biri denetim var diye haril haril etrafi temizledi, kimyasallari duzenledi, copleri atti, onluklerini giydi hazir ve nazir oldu.

    ama nedense koreli liderimiz sadece ama sadece koreli calisanlarina 'cok calistiniz, yoruldunuz' diye kahvelerini aldi.

    guney kore icin ayyy cok tatli, seker insanlar diyenlere duyrulur.

    cok affedersiniz ama o sacma dokumanlari birlikte hazirladik, duzenledik.

    bu ayrimciligin sebebi nedir?

    ay orasi tozlu diye ellemek istemdiginiz yerleri o bangladesli yapti, kutulari disari cikip atmak istemediginiz icin -hava sicak diye- sizden 15 yas kucuk kiz toparladi aldi atti geldi. noldu? size sicak da o koreli degil diye sicak degil mi?

    bazen gercekten mide bulandiriyorsunuz...
  • rahmetli dedemin 1958-1959 yılları arası askerliğini yaptığı yer. o dönem kore'ye kenan evren ile aynı gemide 1 ayda ulaşmışlar. askerdeyken ilk olarak somica ardından da pax marka fotoğraf makineleri almış. o makinelerle çektiği bazı fotoğraflar aşağıda:

    - 30 ağustos 1958 "kore'de trakyalı arkadaşlarla çektirdiğimiz 30 ağustos hatırası"

    https://i.imgur.com/kkas88e.jpg

    -25 eylül 1958

    https://i.imgur.com/5rkiynh.jpeg

    -4 aralık 1958

    https://i.imgur.com/8bxjnog.jpeg

    -10 ocak 1959 "tatbikat hatırası"

    https://i.imgur.com/huawbfw.jpg

    -18 ocak 1959 "tatbikat hatırası", "kd.başcvş. c.yalçın"

    https://i.imgur.com/8tfukzg.jpeg

    -10 şubat 1959 "yatak temizliği yaparken yataklar üzerinde", "h.inal"

    https://i.imgur.com/ejxiouj.jpg

    -20 şubat 1959 "üsteğmen etem çonka tarafından çekilen bir hatıra"

    https://i.imgur.com/jazlsso.jpeg

    -mart 1959 "test imtihanında (denetleme) yerinde koreli papazan ile", "s.sarı"

    https://i.imgur.com/wih9ars.jpeg

    -17 mart 1959 "ramazan içinde camiden çıktıktan sonra antepli mahir bilgili ile", "m cermen"

    https://i.imgur.com/f7u8dpa.jpg

    -20 mart 1959 "nob onb. iken snt malzemeleri ile". "a.karahasan"

    https://i.imgur.com/dyaugwq.jpeg

    -8 mart 1959 "ramazan bayramı hatırası", "m.şahin"

    https://i.imgur.com/jg94vyj.jpeg

    -19 nisan 1959 "tatbikat hatırası", "n.döken"

    https://i.imgur.com/qufz45x.jpg

    -20 haziran 1959 "izmirli mehmet gülerle güreş gösterisi", "n.şahin"

    https://i.imgur.com/xrgju6t.jpeg

    arkasında tarih olmayanlar:

    "korede son günlerde ahmet bozada ve b. ali dinç ile"

    https://i.imgur.com/x7kwqik.jpeg

    "9. kore tugayının ilk kafilesinin izmir alsancak limanında gemiden inişi ve alsancak meydanı"

    https://i.imgur.com/luwzzkb.jpeg

    "korenin meşhur şaksileri"

    https://i.imgur.com/wrvehto.jpeg

    edit: phoarbix’in mesajına göre fotoğrafta görünen yer cumhuriyet meydanıymış, alsancak limanı buranın 1 kilometre gerisinde kalıyormuş.
  • şöyle güzel bir kore rehberi hazırlama zamanı geldi,

    koreliler:
    ilk onlardan başlamak gerekiyor söze, çünkü burayı çekilir kılan tek şey insanları ve kültürü. çoğu zaman hareketleri yapmacık gelse de, kızların kendinden büyük erkeklere devamlı cilveli şımarık konuşmaları, ilginç bişi olduğunda verdikleri saçma sapan tepkiler, genel olarak garip bir giyim kuşam sahibi olmaları, erkeklerinin jutin bieberdan hallice saç modellerine, kızlarının kışın buz gibi havada bile etek giymesi, batıya çok özenmeleri, estetiğin normalleşmesi gibi bir sürü kötü şey sayabilirim. ama bunların yanında her zaman çok yardımseverler ve kendi kültürlerini tanıtmak ve sevdirmek için maksimum çaba harcıyorlar.

    yabancılara karşı da aşırı bi ilgi var, bilmem kaç kere sokakta metroda sıradan insanlardan "ne kadar güzel bir yüzün var, gözlerin ne kadar güzel gözlerin var" diye iltifat aldım. ne acıdır ki bu imrenme sonucu çift kapaklı göz ameliyatı çok yaygın, kızları geçtim erkeklerın yüzde 80i saçlarını kahverengi ya da kızıl tonlarına boyuyor. herkes klasik asyalı olmaktan çok sıkılmış ve genel olarak batılı bi insana karşı kendini küçük görme hakim. ülkede amerikalı asker ve öğretmen çok olduğu için bunlara karşı bir önyargı oluşmaya başlamış ama türk olduğunuzu öğrenirlerse hemen brother country muhabbeti yapmaya başlıyorlar.

    ayrıca korelilerin yarısı türkiyeyi ziyaret etmiş diğer yarısı da ziyaret etmek istiyor. koreliler için son yılların gözde tatil ülkeleri hırvatistan, şili ve türkiye.

    anlıcağınız para bol. sokakta fakir insan görmek mümkün değil. herkesin maddi durumu en az orta seviyede. sadece gangnam bölgesinde üst tabakanın izlerine rastlamak mümkün. onun dışında en fakir bölgelerde bile insanların gelir düzeyleri yüksek. örneğin sıradan bir öğretmen ailesi rahatlıkla türkiyeye tatile gitmeyi düşünebiliyor. türkiyedeki bi öğretmen babanın had ailecek japonyaya koreye gidelim demesi o kadar kolay görünmüyor maalesef.

    içme:
    inanılmaz bir yeme içme kültürü var. özellikle içki hayatın merkezinde. bir büyüğe saygı göstermek onun elinden verdiği her içkiyi içmek demek. böyle bir büyükle içmeye gittiğimde önümde 5 çeşit kokteyl hangisinden içsem hangi ara bitirsem de ayıp olmasa diye düşündüğümü bilirim. e tabii koreliler içtikçe rahatlıyor, günlük hayatlarındaki resmiyet de çekingenlik de tuz buz oluyor. adamlar o kadar çok içiyor ki içmeden önce anti-hangover, sabah da morning care denen içecekler marketlerde satılıyor. sabah sokaklar bu boş şişelerle dolu oluyor. tabii bu kadar soju'ya karaciğer dayanmaz.
    not: birçok mekan sadece içki içmenizi kabul etmeyebilir, yanında yemek sipariş etmicekseniz kalkın gidin diyen mekanlar oluyor bunun sebebi de korelilerin dışarı çıkma kültürü.

    yeme:
    yemekler türk damak tadına çok ters. pilavları tatsız tutsuz ama aylar sonra alışılıyor. çok fazla domuz eti, deniz yosunu, rice cake ve kimchi kullanıyorlar, ama sebze meyve hak getire. ilk ülkeye geldiğinizde şöyle gidiyim bi tuzlu açma tarzı bişi alıyım derseniz bilin ki o peynirli şey tuzlu değil tatlı. her tuzlu olması gereken şeyi tatlı yapmaya bayılıyorlar, tatlı soslu balık, şekerli peynirli ekmek, tatlı sarımsak ekmek, tatlı fıstıklı patlıcanlı cipsler. eğer bir şey tatlı değilse bilin ki acı. sokak satıcılarına acı mı dediğinizde değil diyorlarsa bilin ki az acılı, gerçekten acılı olan da adamı ağlatabiliyor, dikkat!

    bir türkün sevebileceği yemekler:
    takgalbi: sebze, tavuk, acı sos güzelce önününzde pişiyor ve afiyetle yiyorsunuz.
    tukbulgogi ya da bulgogi: dana etli acısız güzel bir yemek
    chimek: korelilerin yeme içme kültürürün ayrılmaz parçası bira+tavuk
    dana ya da ördek bbq: bu yanındaki mezelerle harika lezzetli bişi oluyor, ama dana korede bayağı pahalı olduğu için koreliler pek tercih etmiyor.

    korelilerin her zaman olmamakla birlikte dışarı çıkma kültürü şöyle:
    1-her beraber yemek yeme örneğin bbq, yanında bira+soju, bu masada yemek süresince sohbet edilir ve bitince kalkılır çok oturulmaz.
    2-bir mekana içmeye gidilir, yanında mezeler sipariş edilir, bu meyveden tut, kuru kalamara herhangi bir şey olabilir. asıl sohbet yeri burasıdır.
    3- gece geç olduktan sonra chimek yemeye gidilir. zaten bu tarz tavuk bira mekanları geç açar, sabahın köründe kapatır.

    gece hayatı:
    gece kulupleri sabah 7ye 8e kadar açık, kuluplerde yorulmak nedir durmak nedir bilmiyorlar.
    gangnam'da birçok sağlam gece kulubü var, oldukça güzel(estetikli) kız bulmak mümkün.
    itaewon'un kulupleri oldukça başarısız ama sokaktaki ortam çok güzel. hiçbir mekana girmeden marketten alınan içkilerle sokakta takılıp sabah ilk metroya kadar süper eğleniliyor. zaten her milletten garip insanlarla dolu bir yerde eğlenmemek için bayağı uğraşmak gerek. sabah metroya binmeden de köşedeki kebapçıdan 5.000 wona döner alınabilir.
    hongdae öğrencilerin takıldığı mekan, daha uygun fiyatlı, daha genç korelilerin olduğu kulupler bulmak mümkün.

    alışveriş:
    myeondong: her kore markasının mutlaka bir mağazasının olduğu bi yer, benim de en çok alışveriş yapamayı sevdiğim yer burası. diğer bölgelere göre daha pahalı ama pazarlık yapma durumu yok. mutlaka gidilmesi gereken bir yer.
    dongdaemun: korenin pasaj kıyafetlerinin merkezi diye lanse ediliyor ama bizim pazarlardan bi farkı yok, çinli ve pakistanlı dolu bi mekan.
    insadong: hediyelik eşya ne alacaksanız burası tek şansınız. kore genelinde kartpostal satımı pek yaygın değil ama burada her mağazada bulmak mümkün.
    hongdae: burada fiyatlar uygun ama tam koreli üniversite öğrencilerine hitap ediyor. zaten giderseniz farkedecekseniz bütün koreliler aynı giyiniyor. bunu sebebi hepsinin bu tarz magazalardan alışveriş yapması.

    koreden kıyafet alışverişi yapacaksanız ilk bilmeniz gereken şey koreli butik magazalarda ya da underground shopping centerlarda 'free size' ürünler olması. bu da ister istemez kıyafet bulmayı zorlaştırıyor.
    ayrıca bedeniniz türkiyede m ise bilin ki korede bakmanız gereken şort xl. hediye falan alma durumu olursa mağduriyeti önleme açısından bu bilgiyi not edelim. bu tarz butiklerde fiyatlar 10.000- 20.000 won.

    eğitim:
    öğrenciler çok ağır çalışma şartlarına sahip. sabah 6da evden çıkıp akşam 11e kadar okul+dersanedeler. çocuklarda intihar oranları yüksek. hem ağır ders çalışma şartları hem de görsel olarak mükemmeliyetçi toplum gençler üzerinde inanılmaz bi baskı oluşturuyor. her erkek üniversite öğrencisi eğitimini yarım bırakıp 2 yıllığına askere gitmek zorunda. bu sırada üstlerinden inanılmaz baskı görüyorlar ve haberlerde sürekli asker intiharları konuşuluyor.
    genel olarak kore yaşaması keyifli, insanı güzel bi ülke, ama kendi insanına acımasız davranıyor.
  • istatistik kurumlarında bir sıkıntı yoksa -ki sanmıyorum- kendilerini dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş günler bekleyen ülke. ama tabii 40-60 yıl sonrası için konuşuyorum çoğunlukla, o günlere kadar dünyada yaşayan insan kadar uzaylı olması bile olası.

    şimdi şöyle ki, bu çalışkan arkadaşlar dünyanın en düşük fertilite oranına sahipler. ama 2. ülkeyle aralarında öyle böyle bir fark yok. hong kong, singapur, macau gibi şehir devletlerini geçersek; nüfusu 10 milyondan büyük 2. en düşük fertilite oranına sahip ülke ukrayna, 1.22 ile. güney kore'nin oranı ise sadece 0.84. evet 0.84.

    bir ülkede nüfusun göç harici stabil kalabilmesi için, fertilite oranının 2.1 üstünde olması gerek. ama 1.7; 1.8 gibi orana sahip ülkeler aldıkları küçük göçlerle nüfuslarını stabil tutabiliyorlar. nüfuslarını stabil tutmaları önemli çünkü endüstrileşmiş ülkelerde iş gücünün azalması demek, üretimin azalması demek. ülkenin pazar payının azalması, yatırımların uzaklaşması demek. belki de en kötüsü, 65 yaş üstü bağımlı nüfusun artması; hem çalışan nüfus hem de emekliler için nice zorluklar demek.

    fertilite oranı sıralamamıza geri dönelim. 2. sıradaki ukrayna bizim için güzel bir örnek. 80'lerin ortasından itibaren, başta dağılmaya başlayan sovyetler olmak üzere, varşova paktı ülkelerinde doğum oranları azalmaya başlıyor. ölüm oranları (mortalite oranı) ise tam aksine artmaya başlıyor. tam 1992 yılında bu iki oran çakışıyor ve bu trende russian cross deniyor. ukrayna'yı yeniden ele alırsak; russian cross'tan sonraki ilk yıl 93'te 52 milyon 244 bin olan ukrayna nüfusu, 2020 sonunda 41 milyon 900 bine geriliyor. burada atlanmaması gereken 2 noktadan ilki, kırım meselesi yüzünden ukrayna nüfusundan direkt eksilen 2.5 milyon kişidir ve ikincisi ukrayna'nın verdiği yoğun göçtür.

    üstelik ukrayna'da bu dramatik düşüş yaşanırken fertilite oranları 1.4 ile 1.7 arasında gezinmiş. kore'nin fertilite oranı ise 83'teki 2.03'ten beri sürekli düşmüş; en son 0.84'e kadar gerilemiş. peki kore'nin nüfusu bu süreçte neden azalmadı?

    çünkü kore savaşından sonra tabiri caizse yemeyip içmeyip çocuk yapmışlar. fertilite oranları 1960'da 6.0; 70'te 4.5; 80'te 2.8 imiş ve sonra da 2.1 altına inmiş. yani henüz iç savaştan sonra doğan 'boomer' nesli yeni yeni yaşlanıyor. değinilmesi gereken bir nokta da, kore'nin fertilite oranındaki düşüşün başka bir ülke ile karşılaştırılamayacak kadar dramatik olması. mesela kore'nin ezeli rakibi japonya'da ilk kez 1957 yılında 2.1 altına düşmüş oran. hatırlarsanız bu yıllarda kore'de 6.0 üzerinde fertilite görülüyordu. japonya 60 yıllık süreç içinde en düşük 1.26'yı görerek 1.3-1.4 seviyelerinde dengelenmiş görünüyor. kore ise sadece 23 senede 6.0'dan 1.7'lere düşmüş.

    daha fazla karıştırmadan noktalayalım. 51 milyon 800 bin kişilik bir nüfusa sahip kore'de, 0.84 fertilite oranı ile geçen yıl 272.000 bebek doğmuş. benzer nüfuslara sahip ülkelerden kenya'da tahminlere göre 1 milyon 200 bin çocuk doğduğunu düşünürseniz, şimdi gerçekten durumun vehametini anlayabilirsiniz. ama hadi kenya çok ekstrem bir örnek derseniz 49 milyonluk kolombiya'da 900 bin bebek doğmuş. dünya'nın en düşük 3. doğum oranına sahip (10 milyon nüfusun üzerindeki ülkeler içinde) ve kore'den 5 milyon az insanın bulunduğu ispanya'da bile 340 bin bebek doğmuş.

    sözün özü, sevgili koreli dostlarım, k-pop filan dalgasına biraz aklınız havalarda herhalde. şöhret keyiflidir ama geçicidir de. 2050'lerde 1 çalışan 3 tane emekliye bakmak istemiyorsanız çocuk yapın.

    incelemek isteyenler için kaynaklar:

    kore'nin demografisi

    fertilite oranlarına göre ülkeler

    russian cross

    edit: bazı arkadaşlar haklı olarak az yerde çok insan yaşıyor düşmeleri daha iyi demiş. doğrudur ama atladıkları bir nokta var, bu azalma koredeki gibi olursa demografik kriz olur. korenin en iddialı olduğu ekonomik dallardan beri gemi inşaası. çin ile birlikte dünyanın tersanesi burası demek yanlış olmaz. ve gemi inşaası robotlara belli bir noktaya kadar emanet edilebilir. pek çok sofistike iş için insan emeği gerekiyor ve gerekecek. bundan daha kötüsü, 50'li 60'lı yıllarda doğan yıl başına birer milyon insan yakında işten kesilmeye başlayacak. bu emekliler ordusuna her yıl 1 milyon kişi katılırken, iş gücüne katılım 300-400 bin olacak. bu denli adaletsiz bir dağılımı hiçbir modern sigorta sistemi idare edemez. kore ya yoğun göç almaya başlayacak, ki hali hazırda çoğunluğu çinli yaklaşık 2.5 milyonluk yabancı işçiye sahipler, ya da doğum oranlarını 1.5 üstüne taşıyacaklar.
  • tıpkı japonya gibi, çalışma olgusunun anormal derecede kutsandığı ve çalışanından öğrencisine her kesime dayatıldığı, bu yüzden de insanların robot modunda yaşadığı ülke. bu yetmezmiş gibi bir de kariyerinizin tipinizle orantılı olarak ilerlediği absürt bir yer. çirkinsen boku yedin. yapacağın tek şey: eline geçen parayı olduğu gibi estetik operasyonlara sıvamak. ne kadar düzeltebilirsen artık. değilse ekmek yok.

    gelişmiş bir ülke mi? evet. görünüşe göre öyle. teknoloji var, üretim var, para var... bunlar fazlasıyla mevcut. peki insanlar ne kadar mutlu? kendilerine zaman ayırabiliyorlar mı? kazandıkları parayı harcayacak imkanı ne kadar buluyorlar? ömürlerinin ne kadarlık bir kısmını sorumluluktan uzak, rahat bir kafayla geçirebiliyorlar? çalışmak, üretmek elbette güzel de, bu saydıklarım olmadıktan sonra yemişim öyle gelişmişliği.

    bir ülkenin gelişmişliği, vatandaşına refah sağlayabildiği ölçüde anlamlıdır. mesela kanada, avustralya, hollanda, norveç... adamlar hem kazanıyor hem de yiyor. harcadığı emeğin büyük ölçüde karşılığını alıyor yani.

    tabi yine de belirtmeden geçemeyeceğim. türkiye'nin mevcut halinden çok daha iyidir.
  • özellikle 2010'dan sonra giderek artan sosyokültürel değişimin yeni bir ekonomi yarattığı ülke: honconomy (yalnızlar ekonomisi diye türkçeye çevrilebilir.)

    honjok kelimesi, hon (yalnız) ve jok (toplum/grup) kelimelerinin birleşmelerinden oluşuyor. bu kişiler, bilinçli olarak aktivitelerini tek başlarına yapıyorlar. bu aktiviteleri destekleyecek hizmetlerin sayısı da giderek artıyor.

    hon-bap: bu terim, yalnız yemek yeme aktivilerini kapsıyor ve restoranlar giderek daha fazla sayıda yalnız yemek yiyenler için çözümler üretiyor. dokgojin bunlardan biriymiş.
    hon-bap konseptine uygun olarak hizmet veren restoranda tüm masalar tek kişilik. görsel

    yapılan bir araştırmada, insanların yalnız yemek yemeyi tercih etmelerinin sebepleri olarak şunlar gösteriliyor: tanıdıklarının olmadığı bir bölgede işleri olduğu için (%36,8), diğer insanlarla yemek yiyecek vakitleri olmadığı için (%35,6) ve tek başlarına yemek yerken rahat hissettikleri için (%23,8) yalnız yemek yedikleri belirtiliyor.

    hon-nol: insanların tek başlarına film izleyebilecekleri ya da karaoke yapabilecekleri aktiviteleri kapsıyor. jetonla girilen karaoke kabinlerinde kişiler, başkalarıyla muhatap olmadan özgürce şarkılarını söyleyebiliyorlarmış.

    hon-sul: tek başına içme aktivitelerini kapsıyor. büyük çoğunluk (%85,2) evinde içerken, %7,2'si barlarda, %5,2'si ise restoranlarda içmeyi tercih ediyormuş.

    bu yaşam tarzının giderek yaygınlaşmasında pek çok faktör rol oynuyor haliyle: bunların arasında belki de en önemlisi, kore'de tek kişinin yaşaması için inşa edilen ev ve stüdyo dairelerin sayısının artması. 1990'da tek kişilik evlerin oranı sadece %9'ken, bu oran 2010'da %24'e çıkmış. 2020'de ise %30'a ulaşması bekleniyor.
    (türkiye'de de özellikle nef, bu yaşam tarzını destekleyen projeler yapıyor.)

    diğer neden ise insanların iletişim kurmaktan vazgeçmesi, toplumdaki artan rekabet, iş bulma zorluğu ve diğer yaşadıkları zorluklar, kişileri yalnızlığa itiyormuş.
    güney kore'de bulunmadım ancak hong kong'a gittiğimde ve hong konglu insanlarla çalıştığımda fark ettiğim bir şey var: gerçekten rekabet inanılmaz düzeyde ve çocukların "mükemmel" olmaları yönünde korkunç bir baskı var.
    ileri okuma: (bkz: oğlu soruyu çözemeyince kalp krizi geçiren anne/@ug tek)

    bir başka neden ise algının değişmesi olarak gösteriliyor, 2015'te yayınlanan bir araştırmaya göre, 15 yaşından büyük korelilerin yarısından fazlası (%56,8) boş vakitlerini yalnız geçirmeyi tercih ediyor.

    diğer neden ise, yalnız yaşamanın "öcü" gibi gösterilmemesi. yalnız yaşayanların sayısı arttığı için medyada da bu konuya eğilen yapımların sayısı artmış. tek başına yaşayan ünlülerin hayatlarının yayınlandığı reality-show'lar tv'lerde gösteriliyormuş.

    18 yaşından itibaren yalnız yaşayan biri olarak oldukça ilgimi çeken bir konu oldu. bundan sonra tek başına sinemaya gitmek konusunda yalnız olmadığınızı bilin minnoşlar.
    yalnız değilsiniz, değiliz.
  • nereye giderseniz gidin sizi ilk karsilayan sey guler bir yuz bu ulkede. yardimci olmak ve saygi duymak eylemlerinin ne anlama geldigini burada daha iyi anliyorsunuz. ingilizce bilenlerin sayisi oldukca fazla. ama ingilizceleri size komik gelebiliyor. 55 dedirtirmeyi denediginizde piptipipe diye gulunc bir sey duyuyorsunuz f harfi ile sorunlari var. ayrica cok utangaclar, eger ki bir sey sordunuz bilemediklerinde panik yapip ortadan kaybolabiliyorlar. birisine bir adres sormaya gorun, yakinindaysaniz adresin hemen goturuyorlar kendileri. ama islemcileri biraz yavas calisiyor. bir soru sordugunuzda cevabini beklemeniz gerekli ikinci soruyu hele ki ucuncu soruyu sordugunuzda islemcileri yaniyor. is konusunda oldukca titizler. sabahlari ise topluca jimnastik yaparak basliyorlar. calisma alanlari ise hep temiz gorunuyor. saatlere hep uyuyorlar. saat 12 oldugunda kimse onlari ogle yemeginden alamaz. aksam ise mesai bitisi hepsi yollara dusuyor. trafik oluyor bizdeki gibi. bazi bolgelerinde belli hiz sinirlari var. kirmizi isiklarda ve hiz sinirlarinin oldugu yerlerde fotografli radarlar mevcut. navigasyon aleti var ise arabada sizi radar olduguna dair uyariyor. yerlesim planlari kucuk iki katli evler oldugu gibi artan nufusun yasayabilmesi icin toplu konut tarzi apartmanlar mevcut. en buyugu dediginiz evleri 70 m2 ve butun apartman daireleri ayni planla yapilmis. bir evden bir eve gecmek ve esyalari sigdirmak icin ugrasmaya gerek yok sanirim. ev kiralari yasanilan bolgeye gore degisiyor. ayrica evlerin kirasi belli bir depozito karsiligi yariya kadar iniyor. bunun sebebi depozitonun cok olmasi ve ev sahibinin bu parayi yapilan sozlesme suresi boyunca isleterek uzerinden para kazanmasi. turklere karsi sempatilerini tam olarak bilemem ama yabancilara karsi sampatileri var. korece merhaba ve tesekkur ederim dediklerinde cok sasiriyor ve ilgileri bir kat daha artiyor. ardindan korece konusmaya calisiyorlar ama sonuc gulumsemelerle ingilizceye donuyor. yemekler konusu titiz bir insan icin cok zor, turkiye de her seyi yerim diyen birisi icin bile zorlu durumda. denizden babam ciksa yerim deyimi kesinlikle koreliler icin gecerli. ekmek diye bir kavram mevcut degil. sebze her turlu yemegin icine giriyor. yosun ise kurutulmus kare biciminde kesilmis olarak carsi pazar heryerde satiliyor. ekmek niyetine marul ve yosun kullaniliyor. aci yemeklerde kesinlikle mevcut. wasabi, sarimsak, yesil biber en cok yemeklerde kullanilan acilar. lahana kokulari ogleye yakin butun sehri kapliyor. cevrede sokak hayvani diye bir kavram yok. koca ulkeden bir tane kedi gordum o da havalimanindaydi. kopek besleyenler var ama yemek icin besleyen lokantalar da mevcut. her kopegi yemediklerini ve kopegin her kose basinda tuketilmedigini ogrendim. kirmizi et genelde yeni zelanda ve avustralya kokenli, kesinlikle lezzetsiz. domuz eti daha cok tuketiliyor. tatli kulturleri bizim gibi degil, daha cok pasta, kek bulunuyor. bizim tatlilar ise onlara cok sekerli geliyor. batililari cok seviyorlar, onlara karsi bir ozenti mevcut. yolda yururken ogrenciler size yaklasip hi diyorlar ve guluyorlar. bu olayda ingilizce ogrendigimiz ortaokul yillarinda turistlere hi deme merakimin burada bana karsi kullanildigini gorunce gercekten garipsedim. para birimi olarak won kullaniliyor ve 1 dolar 860 ila 890 won arasi bir sey. paranizi kesinlikle bir bankada bozdurun kariniz daha yuksek olacaktir. teknolojik bir ulke olmasina ragmen oradan bir urun alacak kadar hesapli degil. cep telefonu almaya kesinlikle kalkmayin adamlar sim kart kullanmiyorlar. daha yuksek bir teknoloji var ve bu teknolojiye gore uretilmis telefonlar var. turk hatlari kesinlikle kore' de calismiyor. uzun sure kalacaksaniz oraya ait bir telefon almaniz daha mantikli. orada burada satilan kartlar sayesinde sanirim 10.000 won luk kart ile turkiye ile 4 saat konusabiliyorsunuz. en cok vaktimi ulsan kentinde gecirdim. bir adi ise hyundai. burasi her tarafi hyundai ile kapli bir sehir. hyundai araba fabrikasinda 12 saniyede 1 araba uretiliyor.arabalara bakinca zaten durum ortaya cikiyor. mercedes ve amerikan arabalarinin kasasinin aynisi mevcut fakat markalari hyundai. disaridan araba getirtmek cok pahali oldugundan hyundai ile yapilmis olan anlasmalar ile diger araba markalarinin biraz degisikleri hyundai etiketi ile trafikte cirit atiyor. acuma dedikleri yasli teyzeler trafikte oldukca sorun cikariyor. trafikte dikkat edilmesi gereken hususlar hizli giden bir acumanin arkasina kesinlikle gelmeyin. birden karar verip 180 derece donebiliyorlar yolun ortasindan. trafikle ilgili olarak kirmizi isikta bekleyen arabalar karsi yonden gelip onlerinden donenlerin gozunu almasin diye farlarini sonduruyor. kizlarina gelince; evet gercekten cok guzeller. kendilerine cok ozen gosteriyorlar. puruzsuz bir cilde sahipler. elleri ve saclari her daim bakimli. sac bakimi onlar icin cok onemli. burada goreceginiz sekilde saclari kiriklarla dolu, daginik, yarisi boyali saclari goremezsiniz. genclerin saclari uzun. yaslilarin ise kisa ve permali. bunun sebebi saclara onem veren bir halkin yaslandikca sac sayisinin dusmesi sonucu gosterisin sona ermemesi icin saclari kisa tutup perma cektirdikleriyorlar olmalari. mini etek giyip altina cizme giymek buyuk bir moda. korece cok zor bir dil degil. alfabelerindeki sekiller herbir harfi temsil ediyor. japonca ya da cincedeki gibi sekiller heceyi temsil etmiyor. 1 yilda orada gidilecek bir kurs ile rahatca konusabilirsiniz. ayrica korece konusan yabancilar cok ilgi cekiyor. aklimda kaldigi kadari ile kore boyle bir yer. kesinlike gidilesi gorulesi belki de yerlesip kalinasi bir ulke.
hesabın var mı? giriş yap