• yatmadan önce çocuklara anlatılan masallardan sadece biri. fakat düşününce içinde bir çocuğu dehşete düşürebilecek onlarca unsur yer almakta. anne baba tarafından terk edilme, aç bırakılma, en sevdikleri şeylerle kandırılma, yakarak öldürme, cinayet, cinayeti normalleştirme, hırsızlık, koşullu sevgi gösterme. bundan dolayı kimi yazarlara göre ailelerin çocuklarına izletmek istemedikleri testere filminden bile daha tehlikeli görülmektedir.

    "hansel ve gretel ise cadı unsuru dışında olağan bir yaşamı anlatır. onu dünyasına yakındır. hele ki çocuğun en büyük korkusunun aile tarafından terk edilme ya da ölüm nedeni ile onları kaybetme olduğu düşünülürse... üstelik bu masalda çocuklar insana çok ağır gelen bir nedenle, ocaktaki yemeği 4'e bölmek yerine ana baba sahip olduklarını tek başlarına tüketmeyi tercih ettikleri için terk edilmişlerdir."

    "ama bu masal'ın pembe mavi ayıcıklı pijamaları giydirilmiş, tavanına yıldızlar asılmış çocuklara tatlı düşlere dalsınlar diye hele ki uyku öncesinde anlatılmasında bir tuhaflık var. çocuk masalı bilinçaltının arı kovanı gibi vızır vızır işleyeceği uykunun hemen öncesinde dinler. özdeşlik kuracağı karakterin tekinsiz hikayesi, onda ne türden devam ederse etsin ancak terapi ile açığa çıkacak kadar derin izler bırakır."

    masala başından itibaren bakalım ve eğer bu bir masal olmasaydı şu durumlara ne tepkiler vereceğimizi düşünelim:

    -yiyeceğini paylaşmak istemediği için çocukların ormana terk etme planları yapan anne baba ve onların konuşmalarına kulak misafiri olan çocuklar.

    -travmatik bir bekleyiş süreci: sabah seni korumakla yükümlü ilk kişi olan öz baban tarafından ormana terk edileceğini bilmek ve bilmiyormuş gibi davranarak uyumak. ona bunu da dayatanın da -daha sonra durumu yumuşatmak için üvey anneye çevrilen- öz anne olması.

    -ebeveynin yalanına karşı kendini kurnazlıkla korumaya çalışmak. (terk edileceklerini öğrenen çocuklar ilk seferde hansel'in cebine doldurduğu çakır taşlarının yol boyu bırakması sayesinde eve dönüş yolunu bulur. dolunay, çakıl taşlarına vurarak onlara yön gösterir. çocuklar eve döndüğünde anne baba onları kaybettikleri için çok üzülmüş gibi davranır. çocuklarda bu yalan yüzlerine vurmaz. anne çocukların geri dönüş sırrını çözer ve yanlarına çakıl taşları almalarını engeller. çocuklar son sefer de geri işaret olarak tek yiyecekleri olan ekmekleri parçalayıp atar)

    -tıpkı daha sonra karşılarına çıkacak şekerden ev gibi sevimli ve çocukların dost bildiği bir figür olan kuşların ekmekleri yiyerek eve geri dönüşlerini engellemesi.

    -ormanda kaybolan her an vahşi hayvanlar tarafından parçalanma tehdidi altında olan çocukların açlıktan ve korkudan kıvranması.

    -çocukların şeker ve çikolatadan bir evle, yani en sevdikleri şeylerle kandırılması.

    -yamyam bir cadı. onun yemeği olacağını bilerek bekleyen ve bu sırada da hapis altında olan bir çocuk. bu duruma seyirci kalan ve cadı tarafından köle olarak kullanılan kardeşi.

    -besiye çekilmiş avının yeterince şişmanlığın şişmanlama adını kontrol etmek için ondan her gün parmağını uzatmasını isteyen cadının korku psikolojisini tekrarlarla katkısı. tabii eğer cadı bir dal parçası ile ya da bir tavuk kemiği ile üzerinde et olan sıcak insan parmağı arasındaki farkı anlayamayacak kadar aptal ve mantıksızsa.

    -çocukların cadıyı fırına atıp yakarak öldürmeleri. çocuk tarafından işlenen cinayet! bu cinayetin normalleştirilmesi ve daha sonra "öteki" kılınan kişiye kullanılan ölçüsüz şiddete tepki gösterilmemesine alıştırılması.

    -cadının altınlarını alarak eve dönmeleri. yani masum görünen bir hırsızlık.

    -çocukların ölüme terk eden babanın onları altınlarla döndüklerinde kabul etmesi(artık yiyecek ve para derdi yok. öyleyse çocuklar sevilebilir) kopmayı da birleşmeyi de sağlayan şeyin ekonomik bir neden olması.

    -üvey annenin ölümü de zenginliği de eklenince yaşanan mutluluk tablosu. cadı ve üvey annenin eş zamanlı ölümü. masalın orjinalinde üvey değil öz anne olduğu, çocukları ölüme terk etme fikrini de ondan çıktığı ve çocukların bunu bildiği düşünülecek olursa, öz annenin cadı olarak formüle edilmesi fikri.

    -babanın iradesizliğinin, suç ortaklığının hiç sorgulanmaması, hesaplaşmanın olmaması ve son derece patolojik bir yeniden birleşme.

    (bkz: masallar ve toplumsal cinsiyet)
  • çoğu masal gibi oedipal temaların işlendiği hikayedir, lakin burada ilginç olan karakterin sadece erkek olması değil, aynı zamanda yanında bir kız kardeşin de bulunmasıdır.

    oedipus kompleksinin olduğu yerde "anne" figürünün varlığı yadsınamaz. hansel ile gretel hikayesi de sembolik olarak okunduğunda bu ikilinin bir açısının anne olduğu, böylece hikayenin temelindeki üçgenin yaratıldığı görülür. lakin, anne figürü bazı hikayelerde oldukça belirgin ve aktif bir rol alırken, bazılarında sadece bir isim olmaktan ileri gidemez. bu hikayede de, anne rolündeki karakter doğrudan varlığı ile belirmese de, aslında kardeşler üzerindeki etkin nokta, hatta olay örgüsünün kilit noktasıdır.

    bütün hikaye üvey annenin çocukları ormana bırakması ile başlar. üvey anne figürü, masallarda "kötü"yü simgeler diye yüzeysel bir yorum yapmak oldukça yanlış olacaktır, zira bu hikayede görünmeyen fakat var olan üvey anne çok daha farklı bir konumda bulunmaktadır. öncelikle, annenin çocukları ormana bırakması iki yönlü olarak okunabilecek bir eylemdir. açı çocuklara çevrildiğinde, jung'un mirror stage düşüncesi farklı bir yön katacaktır. anne, koruyan ve besleyen figüründen çocukları ormana bırakması ile aksi bir portreye bürünmüştür. anne artık yemek sağlayan, korunak sağlayan figür değildir. ormana bırakılmak, çocuklar için terk edilme, anneden ilk kopuş, birey olmanın daha da önemlisi artık bağımlı olmadıklarının bir fiilidir. kendilerinin en temel güdüleri sağlanmadığından, ormanda kendi yiyeceklerini bulmalı, kendi korunaklarını sağlamalıdırlar. artık, anneden bağımsız bireyler olarak kendi ihtiyaçlarını giderebilmelidirler. anne açısından ise, bu durum belki de çocukları ev dışındaki topluma ilk adımı sağlamalarının sembolik bir okunmasıdır.

    burada devreye giren ikinci bir sembol ise "ekmek"tir. ekmek, insanın en basit yiyecek öğesi, eve dönüş yolunu bulma aracı olarak kullanılmıştır. fakat ekmeğin kuş tarafından yenilmesi, gene çocukların oral ihtiyaçlarına yapılan bir göndermedir. bireyin duyduğu en büyük ihtiyacın beslenme olduğu göz önünde bulundurulduğunda, ekmeği gene anne ile bağdaştırdığımızda bunun hem evi, hem de sütü sembolize ettiği fikrine rahatlıkla ulaşılabilir. bebek, beslenme açısından anneye muhtaçtır, annenin bedenine bağımlıdır. lakin bir müddet sonra anne, bebeğiyle bütün olmaktan çıkıp onu yavaş yavaş "bireysel"leştirmeye başlar sütten keserek. çocukların ormana bırakılması yine bu noktada artık oral olarak anneye bağımlılıktan çıktıklarının, ekmeğin hazır yenen bir madde olmadığının aksine kazanılması gerektiğini gösteren bir harekettir.

    çocuklar evlerindeki ekmekten artık uzak oldukları için, cadının şekerden evi açlıklarına en cazip teklif gibi gözükür. evden, yani anneden ayrılışın henüz tecrübesizliğinde olan kardeşler elbette ki cadının sunmuş olduğu tatlı, renkli şekerleme evine kanarlar. çocuklar bu noktada beslenme ihtiyacı duyarlar, bir yandan da anne tarafından ihanete uğramış olduklarını düşündükleri için hayal kırıklığı içerisindedirler. cadı ise onlara, aksine, ihtiyaç duydukları dünyayı sağlayan figürdür. bir çocuğun ilgisini kandırabilecek her türlü yiyeceğe, temiz çarşaflara, mis yataklara, kısacası bir anne korumasına sahiptir, bir başka deyişle, bir anne figürü olarak cadı bunların hepsini sağlayabilecek niteliktedir, fakat ertesi gün ise tüm durum tersine döner. çocuklar ikinci defa anne figürü tarafından ihanete uğradıklarını düşünür, ikinci bir hayal kırıklığı ile artık "birey" olma yoluna girerler. artık bağımsız karakterler olduklarının bilincine varmaya çalışırlar.

    lakin, bu noktayı tam olarak kavradıkları zaman eve dönüş yolunda geçmek zorunda oldukları nehirdir. yine burada beliren su sembolizmi vaftizden, cenin suyuna kadar olan geniş bir yelpazeye yayılabilir. su, çoğu zaman, gelişme, büyüme, yenilenme anlamları taşır. su sabit değildir, daimi devinimi içinde sürekli yenilenen bir oluşum olduğundan, genellikle de seyahat ile özdeşleştirilmiştir. homer'de karakterin denizden eve dönüşü, musa'nın suyu ikiye ayırması, nuh tufanı ve daha birçok bilindik yazınlarda su aşılması gereken, geçilmesi gereken simgedir kişinin içsel seyahatinde. kardeşlerin suyu birlikte değil ayrı ayrı geçmesi de, artık iki ayrı kişilik olduklarının, benlik gelişimlerinin suyu geçme ile başarıldığının bir yansımasıdır.

    çocukların kısa süreli serüveni sonucunda yeniden eve varmaları ise tekrar başa dönme değil, yeni bir başlangıca adım atmadır. eve gelen kardeşler artık anneye veyahut eve bağımlı bireyler değillerdir. iki ayrı ve farklı insan olarak aile üyesi olma evresine girmişlerdir. ekmek artık onların da üretebileceği bir nesnedir sadece yiyebilecekleri değil. ev artık sadece yaşayacakları değil, paylaşacakları ve katkıda bulunacakları bir kavramdır.

    yine freud'a dönecek olursak,orman id'i aktive eden bir kavram iken, ev egoyu ya da süperoguyu çağrıştıran bir alandır. lakin evde önceden anneye bağımlı olarak, id güdümünde yaşayan kardeşler artık toplum bilincine varmış, ego/süperego sahibi kişiler haline gelmişleridir.
  • avrupa'nın açlık travmasının izleri görülebilir bu masalda. (bkz: 1315-1317 avrupa kıtlığı)

    adamlar açlıktan çocuklarını salıvermişler, başlarının çaresine baksınlar diye. yamyamlık falan... off of...

    benzer bir travma yansıması masal için (bkz: fareli köyün kavalcısı)
  • hanselle gretel cadı sayesinde bi süre sonra ümit usta ve akrep nalan a dönüşürler. ulan o kadar kek pasta bok püsür insanın içini bayar.
  • masalda diil de günümüzde yaşasalarmış, telekom sektöründe başarılı olmaları işten bile olmazmış gibi geliyor bana.. hancell ile gratel... (hatta hancell yaz 2230'a gönder, gratel cebinize gelsin)
  • bildiğimi sandığım masala uzunca bir aradan sonra, ursula k. le guin sayesinde yepyeni bir gözle baktım. (bkz: kadınlar rüyalar ejderhalar)
    masal çocukların farkına varmadan sezdikleri iyi ile kötünün iç içe geçtiği bir çok sembollerle örülüymüş meğer. mesela yaşlı kadını fırına iten gretel kadim çocuk ruhu; saf masum. yaşlı kadın ise kadim kocakarı; çocuğu kurabiyelerle kendisine bağlayıp daha sonra, ona sahip olan, yok eden. kurabiyeden yapılmış ev ise, çocuğu anneye bağlayan anne ilgisi şefkati; dışı seni yakar içi beni dediğimiz türden. gretel'in önce davranıp kocakarıyı(anneyi) yok etmesi gerek ki, birey olabilsin büyüyüp kendisi de anne olabilsin.
    masalın gerçekçi etik değerlerle yargılanmayışının, yani gretel'in yaşlı bir kadını fırına iten cani çocuk olmayışının sebebi; masalın alt metninin çocuklar tarafından -özellikle çocuklar tarafından- sezilebilmesi. çünkü tüm çocuklar bu gibi ahlaksal sorunları içlerinde yaşıyorlar. merakının peşinden gidip, annesinin deyimiyle "yaramazlık" yapıp azar işittiğinde, isteklerine izin vermeyen annesinin zalimliğini görüyor, bir yandan da sevgisine muhtaç olduğu annesini üzdüğü için pişmanlık duyuyor ve boyun eğiyor . içinde doğan çelişkiden, iyi ile kötünün birbirinden ayrı şeyler değil iç içe geçmiş bir yumak olduğunu sezmeye başlıyor; etik problemlerle tanışıyor. ve çocuk bu masalda içindeki çelişkinin yansımasını görüyor.
    öyle ki, masum çocuk ruhu gretel bile tümüyle iyi değil; çünkü büyüyebilmek için günün birinde kocakarıyı fırına itmesi gerekecek. kocakarı da tümüyle kötü değil, çünkü tek istediği el emeği göz nuru kurabiyelerinin karşılığını almak; besleyip şişmanlattığı çocuktan günün birinde fayda sağlamak.
  • ufacık tefecik bir çocukken sevgili teyzemin "şimdi hansel ile gretel olarak anlatsam , bu çocukta hafif bi mallık var, anlamaz bu isimlerin türkçe olmadığını; habire sorar durur (teyzeee, hansel neee? teyze gretel neee deemmeeek?) diye ; ben en iyisi şu masal veletlerinin adını değiştireyim de ne benim başım ağrısın bizimkinin sorularından ne onun kafası karışsın gavur isimleri yüzünden" mantığıyla bana ali ile ayşe adıyla anlattığı masaldır.

    teyzem sağolsun ali ile ayşe gayet net aklımda kaldı; özellikle teyzemin müthiş masal anlatma tekniğinin oldukça işe yaradığını söyleyebilirim.

    ancak yıllar yıllar sonra birisi çıktı ve bana bir masal anlattı: "hansel ile gretel". masal bittiğinde kendimi yoğun düşünceler içinde buldum; önce duygusal yaklaşıp " ulan, şu almanlar ne pis millet; bizim kırk yıllık ali ile ayşe masalımızı almışlar, adını da değiştirmişler hansel ile gretel diye; oh ne ala memleket! hiç saygı yok canım şu almanlarda." demiştim. bir süre bu inancımı korudum; fakat zaman geçtikçe kafamda bazı kuşkular uyanmaya başladı; uykusuz geceleri ağır depresyonlar takip etti; beni ne doktorlara ne hocalara gösterdiler, hiçbiri çare olamadı.

    en sonunda beni akıl sağlığımdan eden, kafamda bir o yana bir bu yana koşuşturan soruların yanıtının teyzemde olduğunu anladım ve tüm cesaretimi toplayıp teyzemin yanına gittim; o da bana her şeyi baştan anlattı; tüm bu oyunları n'için yaptığını açıkladı; o an teyzeme hak verdim.

    evet, şu an hansel ve gretel'in türk masalı olmadığını; hele hele adının ali ile ayşe hiç olmadığını iyi biliyorum ancak ufacık bir yavrucakken kafama kazınan ali ile ayşe bana hala daha sempatik gelir.***

    not: kabul ediyorum, mal gibi bir çocuktum.
  • bu iki özürlü kardeş, önce bi test sürüşü yaparlar, hansel biraz çakıl toplar ceplerine biriktirir, sonra sürüş sırasında, bu çakıl taşlarını azardan yere bırakır, o sayede kaybolmazlar takip ederek dönerler, ewden kaçtıklarında çakıl taşını unutmuştur hansel, gretel'in çantasından "çakıl bulamassak pasta atarız" mantığıyla, yere pasta/ekmek falan atarlar, geri dönmek icap eder ama bakarlar ki kuşlar yemiş ekmekleri, bre akılsız genç, ağaçlardan dal koparmak, yaprak ısırmak, yerde çubuk sürüklemek, sıçtığın yeri bilmek gibi bi sürü teknik wardır, onları düşünmez.

    bu şeker/çikolata karışımı evi görürler, acıkmışlardır, dutar koca evi yemeye başlarlar, bir güzel kadın gelir, "gelin içerde daha bol war" diincek, bunnar eve dalarlar, güzel kadın aslında namuzssuz bi cadıdır, karı bunnarı besler, semirmelerini ister ki, sonradan onları kazanda pişirip yiyecektir; koca büyücü cadı, bi tane draje yiyecek büyüsü ile, küçücük şekerin 4 trilyon kalori yapmasını sağlayamaz, neye yarar.

    kaçarlar sonra bunnar.
  • tim burton tarafindan 1982 yilinda japon oyuncularla cekilen ve yalnizca bir kez, o da 1983 yili halloween gecesi yayinlanan film. yaklasik 35 dakika suren film, yillar sonra youtube'a dusmustur: tim burton's hansel and gretel

    --- spoiler olabilir de olmayabilir de. bence oku ---

    uvey annenin erkek olmasi kalpkalpkalp

    favori karakterim gercekten de uvey anne oldu, ki kendisi ayni zamanda cadiyi da canlandirmaktadir.

    orman dekoruna tek kelimeyle bayildim. cocuklarin surekli yedikleri sahneler midemi bulandirdi. sonu da berbatti.

    --- spoiler olabilir de olmayabilir de. bence oku ---

    film cok guzel!
hesabın var mı? giriş yap