• ilkokula giden kuzenin, doğumgünün için aldığı 'aşkım' yazılı bileklik.
  • taksim metrosunda gider iken bir beyefendi ile aramızdaki boş koltuğa bir suriyeli çocuk oturdu. çocuğun halinden aç olduğu ve yüksek ihtimalle metroya da kaçak bindiği belli oluyordu. 5 dk sonra adam çocuğa bir bar yenmiş bir paket bitter çikolata uzattı. çocuk da teşekkür ederek aldı ve normalde 4 parçadan fazla yenilmeyecek çikolatayı bir solukta yedi. belli ki bayağı açtı. sonra adam çocuğa üzerinden az bir şey içilmiş portakal suyunu teklif etti çocuk istemedi. sonra da adam çantasından bir paket sakız çıkardı, bir tane kendisine aldı ve paketi çocuğa verdi. sonra çocuk teşekkürler, allah razı olsun'ları havada uçuştururken konuşmaya başladılar. işte babası ölmüş savaşta, 2 kardeşi varmış, haliç durağında inecekmiş falan filan.

    aslında hayata dair iç burkan detaylardan biri olabilecekken iyi kalpli adamın davranışı sonrası böyle bir gülümsemeye döndü. teşekkürler o iyi adam. iyi ki varsın.
  • istanbul'da sıkkın ve baygın bir şekilde çalışırken birden telefonum çaldı. "olum geliyo lan geliyo" abimin heyecanlı telefonu üzerine ajansımdan izin aldığım gibi atladım arabaya ve bursa'ya yapıştırdım. yeğenim dünyaya geliyor, abim baba oluyor, ailem ilk kez benden sonra bebek sevecek. 1.90 boyunda bir adam olarak; yolu yarı ağlayarak, yarı dans ederek ama bir o kadar mutlu bir halde nasıl geldiğimi tamamen hatırlamıyorum.
    arabayı ilk bulduğum yere yarım yamalak park edip, daldım hastaneye ve herkes yanımda bir şey söylüyordu. birden dünya yavaşlamıştı ve önce anneme baktım yavaşça kafamı çevirip, ardından babama. babamda biraz durdu gözlerim çünkü ilk defa babamın bir çocuk gibi gözlerinin içinin parladığını görüyordum. abim görünürde yoktu, telefonlara cevap vermekten müsait olamıyordu. ben ailemin yüzüne şaşkın şaşkın bakarken kulağıma sürekli sesler geliyordu; "ya sen nasıl böyle hızlı geldin", "e be oğlum ya bir şey olsaydı", "daha doğmadı" "doğum normal olacak"...
    daha doğmamıştı bizimki. yetişmişim! ben hala aval aval bakarken birden kapı açıldı ve minicik bir şey geldi hemşirelerin gözetiminde. şok üstüne şok yaşıyordum. ulan bir de çok çirkindi ya. neyse bunu çıkardılar küvöze. ben bu yaşıma kadar ilk defa yeni doğmuş bir insan gördüğüm için hayretle seyderken, hareketlerini, neler yaptığını algılamaya çalışıyordum. sonra birden bilerek yapmasa da bana baktı ve birden güldü. sanki "e geldim işte" der gibi, "hoşgeldin" dedim. ben yine sulu, hayat yine güzeldi. hayat hepimize güzel kalsın.
  • hatırlanmaktır.

    öyle uzun uzun cümlelere de gerek yok, içinde adınızın geçtiği tek bir 'iyi ki' dileği dünyanın en büyük gülümsemesini size armağan edebilir.
  • (bkz: çay efsaneleri) başlığındaki entryleri okumak.

    çaylakların heyecanlarını görmek, ulan ben de çaylaktım bir zamanlar diye iç geçirmek.
    gülümsetiyor, net.
  • en karamsar anında melih cevdet anday'ın şu güzel şiirine rastlamaktır: "çok güzel şey".

    yaşamak güzel şey doğrusu
    üstelik hava da güzelse
    hele gücün kuvvetin yerindeyse
    elin ekmek tutmuşsa bir de
    hele tertemizse gönlün
    hele kar gibiyse alnın
    yani kendinden korkmuyorsan
    kimseden korkmuyorsan dünyada
    dostuna güveniyorsan
    iyi günler bekliyorsan hele
    iyi günlere inanıyorsan
    üstelik hava da güzelse
    yaşamak güzel şey
    çok güzel şey doğrusu.
  • yıl 2010. üniversitede masum bir aşk yaşamamızın henüz ilk haftaları. hani böyle kız arkadaşım kampüsten hafta sonu için evine gidecekken, yolun yarısını onunla otobüste gidip onu uğurladıktan sonra geri döndüğüm dönemler. masum, heyecanlı, üzerine titrenilen zamanlar.

    yine böyle bir günde otobüste ilerliyoruz. otobüs çok kalabalık değil, boş yerler var, ancak yan yana boş iki koltuk yok. önlü arkalı boş tek koltuklar var. bir boş koltuğa kız arkadaşım oturuyor ama ben gidip arka koltuğa oturmak istemiyorum, yanında durup elini tutuyorum, konuşuyoruz, gülüşüyoruz. kız arkadaşımın yanında da maksimum liseye giden küçük bir kız var. bizi izliyor bir dakika boyunca, sonra da "ben arka koltuğa geçeyim de siz yan yana oturun" diyerek yerini bana veriyor. o anda küçük kızın yüzüne gülümseyerek bakıp teşekkür ediyorum ve dünyada hala böyle masum ilişkilere değer veren insanlar olduğu için insanlık adına ümitleniyorum.
  • küçük ömer faruk tabi ki..
  • kırmızı ışıkta bekliyorum, saçımla falan oynuyorum. neyse gözüm yandaki araca daldı. siyah bir arabanın arkasındaki adamla göz göze geldik. adam elini çenesine dayamış mutsuz mutsuz bakıyor. 5 saniye bakıştık öyle sonra kafamı çevirdim çevirir çevirmez aaaa abdullah gül dedim. umutsuzca bana bakan adam abdullah gül'dü. o kadar boş bakmışım ki adamın kim olduğunu algılamadım. sonra hemen kafamı çevirdim hala bana bakıyordu ama alınmış belli bir saniye sonra kafasını çevirdi. yani öyle karşılıklı trip attık. hayat ne tuhaf lan. bir kaç ay önce yolları kapatan, konvoyla gezen adamla kırmızı ışıkta birbirimize trip attık. ışte bunlar hep akp'nin oyunu.
  • anne köpeğin peşinden koşan yedi yavru köpekcik ve pipitpitikpitpitpitikpiti diye gelen pati sesleri.
hesabın var mı? giriş yap