• erkek olduğumu anlamama vesile olmuş tespittir. şimdi müsaadenizle, ayakta işemeye gidiyorum.
  • nikah masasında ben evet dedikten sonra müstakbel eşim tüm misafirlerin önünde “ya kusura bakmayın ben bu salağı hiç sevmiyorum, hayır diyorum” dese gülümser, insanlar teselli etmek için yanıma geldiğinde hahaha çok iyi oldu yemin ediyorum evet diyecek diye korkuyordum, beni kendisi zorladı buraya çıkmak için der, güle oynaya eve gider, bu meselenin üzerine 9 saat konuşan akrabalarım ve arkadaşlarıma katılır, yemek yer, ya ben bunu bi erkekle seks yaparken yakalamıştım keşke o zaman ayrılsaydım diye iftira atar, biraz daha kahkaha atar, yalnız kaldığım zaman ise kendimi yere atar yuvarlana yuvarlana ağlarım. o gece hiç durmadan aglar, 2 saat önceden gözlerimdeki şişlik insin diye ağlamayı bırakır, gün içinde kahkahalar ile gezer, gece kaldığım yerden ağlamaya devam eder, duvara astığım gelinliğimi ibrahim erkal gibi ağlaya ağlaya izlerim.

    bu nedenle bana bakan herkes ne mutlu, hiçbir şeyi kafaya takmıyor diye düşünür ama siz bi de beni geceleri görün. kendi adıma acı çektiğim halde kimseye belli etmiyorum diyebilirim. en yakın arkadaşım yine benim gibidir, 77 yıldır tanıyorum henüz ağladığını görmedim kadının. bazen öyle olur.
  • (bkz: aşk acısı çeken bir kadının yapabilecekleri)nden biridir.
    seni öyle bir siklemez ki, varlığını sorgularsın. *
    zannersin ki hatun hiç acı çekmiyor...
  • "nefretin söz konusu olduğu durumlarda, kadınlar erkeklerden daha tehlikelidir. bunun nedeni; kadınlarda düşmanlık duyguları bir kez uyandı mı hiçbir adalet kaygısı tarafından dizginlenemezler, hatta tam tersine hiçbir müdahalede bulunmadan nihai sınırlarına kadar kabarmasına izin verirler. kadınlar, hassas bölgeleri bulmakta ve bıçaklarını oraya saplamakta ustadırlar. onların hançer keskinliğindeki zekâsı bu amaca mükemmel bir biçimde hizmet eder. oysa erkekler bağışlayıcı ve uzlaşıcıdır; yaraları gördüklerinde geri çekilirler."

    (bkz: friedrich nietzsche)
  • hepsinin aklında özel bir yere sahip biri var, pandoranın kutusu gibi saklıyorlar duygularını. gerisinde normal davranıyorlar, başka ilişkilere devam ediyorlar vs bunu gözlemlemek çok da zor olmasa gerek.
  • bazı insanlar ilişki yaşanırken karınca gibidirler, ilişkilere ilişki içindeyken emek verirler. ilişkinin acısını sancısını sıkıntısını ilişki yaşanırken yaşarlar. her şeyi yoluna yordamına uydurmaya çalışır, bir şeylere sabreder, bir şeylere katlanır, bir şeyleri düzeltmek için çaba sarf eder, gayret gösterirler. bittiğinde ise onca emek verilmiş ilişkinin bir şekilde olmayacağını anlamışlardır ve önlerine bakarlar. kısa sürede atlatıp hayatlarına kaldıkları yerden devam edebilirler.

    bazı insanlarsa ilişki yaşanırken ağustos böcekleri gibidirler. tüm ilişki boyu tabiri caizse yan gelip yatar, verilen emeği görmez, sorunları halı altı eder, her şeyi karşı taraf idare etsin diye bekler, hep almayı düşünür hiçbir fedakarlıkta bulunmazlar. ilişkinin ve mevzu bahis kişinin -varsa- değerini ancak ilişki bittiğinde fark ederler. yapması gerekip zamanında yapmadıklarını ve/veya yanlış yaptıklarını ayrılık sonrası idrak eder ve pişmanlık yaşarlar.

    yani ilişki sonrası yaşanan o acı dolu dönem çoğunlukla aşk acısı filan değildir aslında, sadece pişmanlıktır.

    "aşk acısı çekmiyor" denen tarafta ise üzerine düşeni yapmış ve olmayanı geride bırakmış olmanın kafa rahatlığı, uzun süreli bir yorgunluk sonrası dinlenecek olmanın iç huzuru vardır, hepsi bu.

    not: çoğunlukla erkeklerin ağustos böceği olduğunu düşünsem de, karınca erkeklere saygımdan ve ağustos böceği kadınların varlığını bildiğimden entry'yi cinsiyetsiz yazmak istedim.
  • arkadaşım sevgilisinden ayrıldı geçen ay. "hacı sen anlıyon bu işlerden, bi el at bana göte geldim" diye beni çağırdı. yanına gittim.

    kendine ettikleri;

    - yemek yemeyi bırakmış. bildiğin kurumuş.
    - haydi hoop, güzel yemek yapçaz çatır çutur yicez diyoruz. 2 lokma alıyor, yemeğin geri kalanıyla oynuyor. sonra midesi bulanıyor, yediğini de kusuyor.
    - telkin ediyorum, "hı-hım, çok doğru diyosun abi, aynen" falan. biraz sonra boş boş duvara bakıyor, dediğimi idrak edemiyor.
    - süper mizah anlayışının yerinde yeller esiyor. çoğu şeye ot gibi tepkiler veriyor.
    - ayrıldığı sevgilisini hatırlayınca öfkeleniyor. negatif özelliklerini gün yüzüne çıkarıp soğumaya çabalıyor fakat kısa süre sonra kendine yenilip yine dalıp gidiyor.
    - evde düzen sıfıra inmiş. bütün eşyalar her yere dağılmış. azami miktarda bulaşıkla ilgileniyor. çamaşıra hak getire.
    - dinlediği şarkılar ortalama bir insanı 7 dakikada kanser edebilecek ölülükte.
    - doğru düzgün uyuyamadığı için birkaç saatte bir oturduğu yerde dalıyor, 5-10 dakika sonra da kabus görmüş gibi geri uyanıyor.

    kendini öyle perişan etmiş ki "naaptın lan arkadaşıma, kendine gel!" diye kollarından tutup sarssam lego gibi kopup elimde kalırlardı herhalde. çözümü yok gerçi, ona da söylediğim gibi, çekeceksin bu acıyı. direnme de çabuk geçsin madem.

    aşık olan taraf, kadın ya da erkek, ilişki yürümediğinde, terk edildiklerinde veya başkasına tercih edildiklerine basitçe perişan olur. bazısı ağlar, bağırır, ötekisi içine kapanır benim bu arkadaş gibi sessizce kurutur kendini, bir başkası delirir sağa sola salça olur. aşk, acısını çekenin götüne girer hacı özetle. iki taraf da diğerinin üzülmediğini sanıyor. endişelenmeyin oğlum, kimse sizden bir lokma daha fazla yemiyor, aşık olabilecek kadar şanslılarsa bu meşhur acının diyetini ödemeden kurtulamazlar öylece. ancak aynı anda iki tarafın da birbirine aşık olduğuna her zaman rastlamayız he mi?

    tabi burada osuruk gibi dümdüz ilişkilerin dramından değil, aşktan ve de acısından bahsettiğim anlaşılmıştır sanıyorum.
  • ben yaklaşık 3yıl her gün biri için ağladım. defalarca ölmek, yok olmak istedim... kalp denen o organı cıkarıp közlemek istedim. gözlerimde yaşların tukendiğine sahit oldum. bagısıklık sistemim çöktü dudaklarımı ucuklar sardı, gunlerce bir lokma yiyemedim, bitkisel hayatta gibi yatagımda aylarca cıkmadım, annemin babamın ağlayarak gözlerimin içine baktığını gördüm, asosyalleştim senelerce insanlara yaklaşamadım, gecelerce uyuyamadım, misal ağlamaktan balona dönmüş gözlerle uyumaya çalıştın mı? ben çalıştım. uzuntuden saçlarıma aklar düştü ama boyamadım unutmamak için. adet düzensizliği yasadım. sevgilisinin oldugunu öğrendiğim ay 20gün boyunca kan kaybettim. kanamanın şiddetinden giyecek iç çamasırım kalmadı, kadın pedleri yetersiz kaldı. kadın hastalıkları uzmanına gittiğimde doktor bana bir yakınınızı mı kaybettiniz dedi, ilk olarak bunu sordu. artık sonuçlar ve beden dilimden ne anladı ise. uykularım acılarla bölündü ekmek ufantısına döndü. kalbim var ya huzurla tek bir nefes alamadı. senelerce ruyalarımda dahi rahat vermedi. aglayarak uyandığımı bilirim kaç defa. hep onu bulup yakalamaya calıştıgım saçma sapan ruyalar... bunların hiçbiri için pişman değilim pişman oldugum tek mesele tum bunları sevgimin zerresini dahi hak etmeyen, sevgi, aşk, merhamet, adalet, insanlık, vicdan gibi duygulardan bir hucre kadar nasiplenememiş bir zavallı yuzunden yaşamış olmam. bu dünyada herkese hakkımı helal etme sansım var. ancak beni yüzüstü bırakıp bir ay bile geçmeden kendini başkalarının kollarına atan o insanımsıya hakkımı helal etmiyorum.

    siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz?

    yanlış tespit. vardır ya da ben kadın değilim.
  • kadin acisini genelde sadece yakin bir veya birkac arkadasina gosterir, onlara anlatir. baskalarinin kendi acisini gormelerinden korkar ve istemez. ozellikle bunu cevresindeki erkeklere belli etmemeye ozen gosterir cunku olasi adaylari kacirmak istemez yani eger erkekseniz bu dusunceye sahip olmaniz daha olasi. agir laf ettim ama hic kusura bakmayin dogrular bunlar.
    yani boyle bir onerme dogru degildir.
hesabın var mı? giriş yap