hook
-
peter pan'in büyüyüp iş hırsıyla yanıp tutuşan ve neverland'i unutan sıradan bir adama dönüşmesi gibi yaratıcı bir senaryoya sahip,yayınlandığı her seferde dayanamayıp tekrardan izlediğim güzel film.
--- spoiler ---
bütün mesele mutlu düşünceyi bulmakta..
--- spoiler --- -
masalsı anlatımı ve çok iyi müzikleriyle bu satırların yazarı bendenizin çocukluk yıllarında en çok sevdiği filmlerden biriydi hook. hala da öyle olduğunu yıllar sonra bu gece cnbc-e de tekrar seyrettiğimde anladım. hook gerçekten beni yine çocukluk günlerime götürdü sanki filmi ilk defa izliyormuşum gibi izledim ve yine gülüp, duygulanıp çok eğlendim.
bu arada filmin gişede başarız olduğuna dair yorumları okudum ve çok güldüm. 1991 yılında 70 milyon $ çekilen bir filmin tüm dünyada 300 milyon $ gişe hasılatı yapması nasıl bir başarısızlık olarak algınalabiliyorki, yemişim o eleştirmenleri.. -
robin williams'in vefat haberi uzerine "ulan taniyip sevdigimiz herkes yavas yavas oluyor, bakalim sira ne zaman bize gelecek?" diye dusunurken bir anda aklima geliveren amiga 500 oyunu. tabii amiga dedim ama atari st ve pc icin de port edilmisligi vardir.
80'lerin sonu ve 90'larin basinda ne kadar unlu hollywood blockbuster filmi varsa oyun haklarini alip cogunlukla ziyan eden arada bir de iyi isler cikaran ocean firmasi tarafindan steven spielberg'un ayni adli filminden oyunu yapilmis, amiga'nin o esi benzeri olmayan sprite'lariyla muthis bir atmosfer olusturulmus, robin williams'in hook filmine paralel bir konu izlemistir. yapimi 7 ay surup tamamen assembly'de kodlanmis bir oyundur.
dinamik bir oyun yapisi, hareketli npc'ler ve zorlama olmayan dogal bulmaca yapisi sayesinde amiga'da cok uzun sure gecirmistim basinda. isin en komik yani ise bu oyunu oynayanlarin buyuk cogunlugu oyunu bitirememistir. hayir beceriksizlikten degil, fairlight denen zibidi grubun oyunu yalan yanlis crack'lemesi sonucu.
zira crack'li versiyonlarda oyun disci bolumune geldiginde takilirdi. ayrica daha once pek gorulmemis bir kopya koruma yontemi olarak crack'li versiyonlarda aktif olan bir kod sayesinde oyunun icinde toplamaniz gereken gerekli esyalar ortadan kayboluyordu. en bilinen ornegi korsan barinda uyuyan sarhosa vermemiz gereken bardagin yerinde olmamasiydi. sirf bu bardak yuzunden 2 ay boyunca oyunun olabilecek her ekraninda tiklamadik yer birakmadigimi bilirim.
neyse ki daha sonra duzgun calisan bir versiyonunu bulup bitirmistim. acikcasi gerek sesleri ve grafikleri olsun, gerekse bu ozellikleri sayesinde yarattigi atmosfer olsun benim icin cok tatli bir anidir hook oyunu. belki de 90'larin o pastel yaz aksamlarinda amiga basinda sabahlara kadar vakit gecirmenin verdigi o umarsiz hissiyattandir bu tatlilik, bilemiyorum.
yuruyup duran adamin tepesinden iple tarzan gibi atlayarak kafasindan sapkasini almak, rihtimda balik tutan elemani kandirmaya calismak, disciye para icin altin dislerimizi sokturmek derken, cok keyifli zamanlardi oylece akip giden ve ne kadar degerli oldugunu tamamen kaybolana kadar hissettirmeyen.
sonra yillar gecti, hersey degisti, yasamak icin cok gec oldu. giden gitti kalan kaldi. anilara dalmanin disinda pek de birsey kalmadi geriye, iste oyle birsey. cok gelmeyin ustume, robin williams'da olmus zaten.
(not: steven spielberg'in yonettigi robin williams, dustin hoffman ve julia roberts'in oynadigi filmi de cok eglencelidir bu arada, ozellikle sisko zenci cocuk cok kafadir, izleyin derim.) -
baba.
babalar tuhaf adamlardır. benimki hele, pek tuhaf. çok acıtır canımı kimi zamanlar. çok üzer. ama bilirim ki ben, peter pan'in ya da peter banning'in kızı olmak istemezdim. bilirim ki ben, babam da maggie'nin babası olmak istemezdi. bilirim ki, babam uçmayı yalnız benim için göze alır, ve bilirim ki babamın mutlu düşüncesi benim. babam perilere inanmaz, bilirim; her sabah alkış fırtınası koparır ilk iş, duyarım. *rufio, peter pan'in kollarında can verirken onun oğlu olmayı her dilediğinde bana; babamdan başka bir baba istemeyeceğimi hatırlatan filmdir.
o tuhaf adamla oturup, ağlayarak izlenesi filmdir.
sprite'tan acımasız bir gerçek: evet, babam çoluk çocuk dolu filmlerde ağlar, ben daha çok ağlarım. itirazı olan?? -
peter pan'in yıllar önce neverland'dan çıkıp normal hayata geçmesi, olan biteni unutması, büyüyüp göt göbek yapması, daha sonra da çocukları captain hook tarafından kaçırılınca "obaa uçuodum lan ben bi zamanlar" diyip gaza gelip neverland'e dönmesi üzerine kurulu tatlı film.
-
ortaokul yillarinda "suck it in, suck it in, suck it in" diye baslayan kismi soyleyebilmek icin hepimizin kicini yirttigi blues traveller parcasiydi.. muvaffak olan 2-3 kisi parmakla gosterilerek arkadas ortamlarinda kendilerine tapilirdi. gecenlerde hala bir arkadasin bu kismi soyleyebildigine sahit olduktan sonra kiskancliktan catlayip loopa alip salakca soylemeye calistigim sarki oldu yine... tadindan yenmez bi sarkidir ayrica, o ayri..
-
blues traveler'larin 1994 senesinde cikarttigi four albumunun en tutulmus parcasi.
ayni zamanda mutluluk parcalarindandir*
it doesn't matter what i say
so long as i sing with inflection
that makes you feel that i'll convey
some inner truth of vast reflection
but i've said nothing so far
and i can keep it up for as long as it takes
and it don't matter who you are
if i'm doing my job then it's your resolve that breaks
because the hook brings you back
i ain't tellin' you no lie
the hook brings you back
on that you can rely
there is something amiss
i am being insincere
in fact i don't mean any of this
still my confession draws you near
to confuse the issue i refer
to familiar heroes from long ago
no matter how much peter loved her
what made the pan refuse to grow
was that the hook brings you back
i ain't tellin' you no lie
the hook brings you back
on that you can rely
suck it in suck it in suck it in
if you're rin tin tin or anne boleyn
make a desperate move or else you'll win
and then begin
to see
what you're doing to me this mtv is not for free
it's so pc it's killing me
so desperately i sing to thee
of love
sure but also rage and hate and pain and fear of self
and i can't keep these feelings on the shelf
i've tried well no in fact i lied
could be financial suicide but i've got too much pride inside
to hide or slide
i'll do as i'll decide and let it ride until i've died
and only then shall i abide this tide
of catchy little tunes
of hip three minute ditties
i wanna bust all your balloons
i wanna burn all of your cities
to the ground i've found
i will not mess around
unless i play then hey
i will go on all day hear what i say
i have a prayer to pray
that's really all this was
and when i'm feeling stuck and need a buck
i don't rely on luck because...
the hook brings you back
i ain't tellin' you no lie
the hook...
on that you can rely -
robin williams'ın ölümü sebebiyle aklıma gelmiş çocukluğumun favori filmi. gayet güzel görüntülere sahip, eğlenceli bir filmdi. özellikle dustin hoffman'nın hook performansı kusursuzdu. belki spielberg standartlarına göre biraz zayıf bir film ancak bu neşeli, yer yer duygusal ve komik bir film olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
-
nerde rastlarsam rastlayayım, her duyduğumda yüzümü güldüren, içimi kıpırdatan blues traveler şarkısıdır. sanırım liseden beri değişmedi bu. ayrıca pachelbel re majör kanon u anımsatan onlarca şarkının başında gelir. seratonin etkisi de burdan gelmekte yamulmuyorsam.
-
yukarıda bir arkadaşımız eski havayı alamadığından bahsetmiş. sen peter banning oluyorsun maalesef, peter pan olmayı unutmuşsun. :(
robin williams inanılmaz bir seçim olmuş. gencecik bakan gözleri büyümüş peter'a tam oturmuş. kendisini hatırladıktan sonra gözleri nasılda parlıyor. film için 12 kilo vermeye çalıştığını söylemişti. buradan robin babama koccaman bir hug!
film genel olarak harikaydı. soundtrack zaten inanılmazdı, arkasında jaws, harry potter gibi filmlerin score'larını yazan john williams var. şu müzik en çok dikkatimi çeken oldu. ortasına doğru başlayan flüt bölümü ve strings'ler harika.
filmin başında wendy'nin kimin grandmother'ı olduğunu anlamakta çok zorlandım o yüzden peter pan wiki'ye girerek kim olduğunu öğrenmem gerekti. kendisi kızın büyük annesi, peter'ı da zamanında sevmiş ancak yaşlanmış, torununa (yani kıza) nasip olmuş. peter anca o zaman olgunlaşmış olmalı. sonrasında da kızın yanında kalarak neverland'i unutmuş ve büyümüş.
uçakla londra'daki wendy'nin evine uçtuklarında hemen o sıcak, içinizi ısıtan "home alone" filmine benzer 80'lerin dizaynını görüyorsunuz. o sıcak, renkli, tek tek uğraşılarak döşenmiş ev hemen sizi filme ısıtıyor. keza neverland'de kayıp çocukların yaşadığı ağaç. rüya gibi.
yine üstteki aynı arkadaş "amerika neverland'i ele geçirmiş." yazmış. kısmen doğru. bazı siyahi çocukların konuşma tarzı, spreyle boyanmış, dikilmiş punk saç, 90'lar gençlik filminden alınmış gibi basketbol sahnesi. ama bunlar bence kötü bir şey değil. zamanın çocukları için yapıldı, kendilerini biraz olsun karakterlere bağdaştırsalar ne kadar kötü olur. çocukken izleseydim kendimi o çocuklardan biri yerine koymak isterdim. la cité des enfants perdus, harry potter gibi zamansız yapsalar yetişkin zihnimi daha tatmin ederdi fakat çocuk gibi izlediğim için hiç ama hiç batmadı.
çocuk kalmak istiyoruz, kalamıyoruz ve bir anda peter banning gibi 12. yaşımızdan önce nasıl eğlendiğimizi unutuyoruz. yaşlı peter'ın mutlu bir şey aramak için yanıp tutuştuğunda mutluluk olarak "baba oldum." demesi beni hüzünlendirdi. lakin baba oluyoruz ve tekrar çocuk oluyoruz ve benim çoktan babalık içgüdülerim fırladı. ne bileyim, baba değil, küçük kardeşim olsa bile yeterli. hoş, filmin başındaki peter gibi olmakta var. para, başarı diye işkolik hâli devam etseydi, çocuklarının o kısacık, evden uçmadan önceki dönemini kaçıracaktı.
yaa, film böyle işte, yaz yaz bitmez. bu akşam bende neverland'in ağaçtaki dalında uyuyacağım. yorganımı çekeceğim, masmavi gökyüzüne bakacak ve yapraklara gölge oyunu yaptıran üç ayı izleyeceğim. sonra da pışşşşşşşşşşşşşş.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap