• 55 yıl boyunca, vefatına kadar evli kaldığı eşi refika kentmen,
    "hulusi çok çok iyi bir insandır ve herkes tarafından sevilir, sayılır; herkes 'baba' diye sever. ben de çok severim, 53 senemi vermişim, sevilmez mi?"
    diye anlatıyor kısacık bir röportajda

    tek cümle etmese de söyleyeceklerine başlamadan önceki birkaç saniyede hulusi kentmen'e sıcacık, sevgi dolu bakışı epey bir şey anlatıyor bence.

    hulusi kentmen de eşini öyle sahipleniyor ki, refika kentmen başka bir röportajda 'ben ev hanımıyım.' deyince 'hulusi'nin hanımıyım desene!' diye çıkışıveriyor röportaj sırasında.

    "60 yıl aynı kadını sevdim ve şimdi onun kollarında ölüyorum..."

    hulusi kentmen & refika kentmen
    düğün fotoğrafları, 1938
    ve yanılmıyorsam son fotoğraflarından biri, 1993

    mekânları cennet olsun.
  • doodle olarak görünce ufak bir google araştırması yapayım dedim. üç yıl önce torunu "dedem hulusi kentmen" adında bir kitap yazmış ve bir gazeteye röportaj vermiş. röportajda hulusi kentmen'in hayatına dair gülümseten ayrıntılar var.

    işte o röportaj:

    dedeniz hakkında kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?

    -yazmayı hep severdim ama karaladıklarımı birilerine okutmaya utanıyordum. eğitim almaya karar verdim ve üç yıl erbulak evi’ne gittim. sonra da, ‘ilk kitabım dedemi anlatmalı’ dedim. “sanatçılar ölmez” sözünden yola çıkarak dede-torun karşı karşıya oturduk. kitapta ben soruyorum, dedem yanıtlıyor. eski fotoğrafları yorumluyor. ve yeşilçam’dan arkadaşları onunla olan anılarını anlatıyor.

    dedenizle rol alan birçok isim hayatta değil artık. kimlerle görüştünüz?

    -türker inanoğlu, müjdat gezen, mahmut cevher, ümit efekan, ömer başıbüyük gibi isimlerle görüştüm. tabii kitapta yorumları eksik kalan kişiler de oldu. filiz akın ve ediz hun yok mesela. bir devam kitabı hazırlamayı düşünüyorum, inşallah onda onlarla da bir araya gelebilirim.

    kimlerle sık görüşürdü hulusi kentmen?

    -tarık akan’ı hatırlıyorum; zeki alasya, metin akpınar da yakın dostlarındandı. ben çocuk olduğum için bana sıradan geliyordu her şey. farkında değildim içinde bulunduğum ortamın.

    adile naşit’i gördünüz mü?

    -evet, o da gelirdi evimize. çok ciddi bir kadındı. bir gün annem, babam ve dedem yemeğe gittik. adile naşit de bizimle birlikteydi. bir büyük rakıyı sek doldurarak tek başına içmişti. ayağa kalktığında ne olacak diye düşünüyordum ama sallanmadı bile.

    dedeniz nasıl bir insandı? tonton bir dede miydi?

    -uzun yıllar aynı evde yaşadık. çok tontondu ama ben ona ‘siz’ diye hitap ederdim. babam da öyle... aslında ona kimse ‘sen’ diyemezdi, herkes saygı gösterirdi. sabahları seti olsun olmasın mutlaka tıraşını olur, parfümünü sıkardı. her şeyin göze hitap edenini severdi. asker olmanın verdiği disiplin de var tabii... hiç boş durmazdı, hep çok çalışırdı. sette çalışan işçileri gözlemlermiş; kim yemek yedi, kim parasını aldı, kim mutlu, kim mutsuz diye. onu anlatan herkes “sette bir ağırlığı vardı, oyuncuların babasıydı, onun olduğu yerde hır gür çıkamazdı” diyor.

    çalışmadığı zamanlarda neler yapardı?

    -altunizade’de bahçeli bir evi vardı. emlak bank’tan 10 yıllık kredi almıştı. o parayla tüm detaylarını kendisinin çizdiği, eşyalarına kadar her şeyini kendisinin tasarladığı bir ev yaptı. bahçeyle uğraşmayı çok severdi. bir garajı vardı, içinde otomobil tamircisindeki tüm aletler bulunurdu. hiç durmazdı, hayatta bildiği ve çok önemsediği tek şey çalışmaktı.

    otoriter miydi?

    -kavga edemezdiniz, söyleyeceğini söylerdi, olay da orada biterdi. konuyu uzatmazdı ama küserdi hemen. küsmesi meşhurdu.

    çabuk barışır mıydı peki?

    -evet, hemen unuturdu. bir defasında annem bakla seviyor diye bütün bahçeye bakla ektirmiş ve sürekli babaanneme, “bakla pişir, gelin seviyor” dermiş. aslında annem bakla sevmezmiş ama nedense bu dedemin aklında öyle kalmış. bir gün babaannem, “hulusi, kız bakla sevmiyor, zorla yediriyoruz” demiş. dedem çok bozulmuş; hem ikisine de küsmüş hem de bütün baklaları söküp atmış.

    şimdiye kıyasla çok film çekseler de çok daha az kazanıyordu yeşilçam oyuncuları. hulusi kentmen rahat yaşadı mı?

    -dedem tutumluydu. doğru yatırımlar yapıp ölene kadar refah içinde yaşadı. türk sinemasındaki erotik furyaya kadar da çalıştı. o dönem kendi isteğiyle bıraktı.

    sizi sinemaya yönlendirmek istemedi mi?

    -aslında bir defasında babamdan izin istemiş. torunu rolünde bir çocuğa ihtiyaç varmış. kendi torunumla bir anı olsun demiş ama babam izin vermemiş. o da sözü geçen biri olmasına rağmen babamı ezmemiş.

    dedenizi türkiye’yle paylaşmak nasıl bir duygu?

    -küçükken hulusi kentmen’in torunu olduğumu söyleyemezdim. hava atmak gibi gelirdi, utanırdım. şimdi soyadımı duyanlar, “akrabalığınız var mı” diye soruyor, gururla, “torunuyum” diyorum. gülümsüyor ve mutlaka güzel şeyler söylüyorlar. herkesin evinden biri gibi gördüğü bir adamın torunu olmak müthiş bir şey! kitapta da dedemi ve herkesin dedesini anlatmaya çalıştım.

    kitaptan...

    türker inanoğlu: bir yaz günü arnavutköy’de bir köşkte ‘yangın var’ filmini çekiyorduk. dönemin makineleri içeriyi çok ısıttığından herkes deniz kenarındaydı. yanımızdan boğazlar komutanı’nın arabası geçti. hulusi abi bir an komutanla göz göze geldi. “eyvah yandım ben” diye bağırmaya başladı. hemen arabasına koştu. komutanı yolda bir yere uğrayınca ondan önce koğuşa varmış. komutan gelir gelmez onu çağırmış ve koğuştan gelişini görünce, “senin ikizin mi var” diye sormuş ama biraz şüphelenmiş.

    süleyman turan: hulusi baba çok espritüeldi. spontan gelişen bir zekâsı vardı. birdenbire cevap verirdi, son sözü o söylemiş olurdu. onun üzerine çıkmak da biraz cesaret işi doğrusu. birçok filmde beraber yer aldık. onun bir baba duruşu vardı, herkes saygı gösterir, kimse sözünün üstüne söz söyleyemezdi. çok babacan adamdı.

    zihni göktay: kendisiyle birlikte bir filmde rol almak bana kısmet olmadı. bunun ezikliği içindeyim. bir gün dublajdan dönerken, karaköy iskelesi’nde onu gördüm. ben de o zamanlar ufak tefek televizyon işlerinde yer alıyorum. aşinalığı var sanırım, ben, “hulusi baba” diye yaklaşınca, “oo delikanlı, gel, n’aber” dedi. gemiye bindik, nereye oturacağımıza bakınıyorum. “takip et beni” dedi. kaptan köşküne çıktık. meğer o hep kaptan köşkünde yolculuk edermiş. o gün hulusi baba’yı ilk ve son görüşüm oldu.

    müjdat gezen: hulusi abi herkese güven verirdi. kimse ona hayır diyemezdi. bir gün film için mahkûm kostümü lazım oldu, cezaevinden izinle aldı ve sahne bittikten sonra hemen geri götürdü. bunu ondan başka kimse yapamazdı. hani kadri kıymeti bilinmedi gibi laflar var ya hepsi yalan. kadri de bilindi, kıymeti de. halen de biliyorlar. çalıştığı insanlara hep haz vermiş biriydi. kişiliği, kimliği, iyi huyu tarif edilemez. biz onu çok sevdik.

    kaynak
  • adının hakkını ziyadesiyle veren güzel insan. hulûsi “ saf, halis, içi temiz, içten, candan “ mânâsına geliyor.

    bazen gerçek hayatla hayal dünyası iç içe geçer, geçirmek istersiniz… kahramanlarınız vardır, güvendiğiniz, çok sevdiğiniz… benim gibi, çocukluk dönemi biraz 70 li biraz da 80li yıllara denk gelen birisiyseniz kahramanlarınızdan birinin hulûsi kentmen olması çok doğaldır. hayalinizdeki dede, tonton amcadır. pos bıyıkları ciddiyetine ciddiyet katarken, onları şöyle bir sıvazlamasıyla içinize bir güven duygusu dolar, yaşasın problem çözülecek diye umudunuz yeşerir. bir mimikle pos bıyıklar onu sevimli yapar, tonton yapar.

    evin bücürüyle işbirlikçidir, yaramazlıkta üstüne yoktur.
    çöpçatandır… birini birine yakıştırdı mı, açar kesenin ağzını, yollar onu parislere, romalara, afete dönüştürür ve evlendirir.
    otoriterdir.
    diyete gelemez, evin hizmetli tayfasını ayartır… istediğini yer.
    yufka yüreklidir, başkalarının mutluluğu onun mutluluğudur.
    ortamda bir kumpas mı dönüyor hemen ayak uydurur ama bir şartla… yeter ki kumpas sevgi için aşk için dönüyor olsun .
    gri takım, fötr şapka, baston kullanır.
    komiser ise şayet pek babacandır.
    meyhaneci ise derdine ortakdır.
    esnaf ise en dürüstüdür, hal hatır sorar.

    meraklısına ;

    1911 yılında bulgaristan’ın tirnovo kentinde dünyaya gelmiş ve 20 aralık 1993 yılında hayata gözlerini kapamıştır.

    türk sinemasında sahneyi paylaşmadığı oyuncu , çalışmadığı yönetmen kalmamış aktörlerdendir. herkese eşlik etmiştir.o güzelim pos bıyıklar bir onda vardır bir de çok yakın dostu hüseyin baradan’da. hulusi kentmen denilince akla hemen bu pos bıyıkları gelir.

    belli rollerin adamıdır. ya fabrikatördür, ya komiser, ya sadece zengin adamdır…bazen marangoz bazense meyhaneci, mahallenin esnafı olarak görünür filmlerde. sinemaya ilk başladığı yıllarda tarihi filmlerde rol almıştır. birkaç örnek : istiklal madalyası ( 1948 ), şehitler kalesi ( 1949 ), estergon kalesi ( 1950 ), zülfikârın gölgesinde ( 1950 ), barbaros hayrettin paşa ( 1951 ) vs.

    1942 yılında başladığı sinema hayatına 60’lı yıllara gelene kadar yılda ortalama 2 film sığdırabilmiştir.60’lı yıllardaki filmotografisine göre :

    1960’da ( 5 ) , 1961’de ( 6 ),1962’de ( 16 ), 1963’te ( 10 ) , 1964’te ( 15 ), 1965’te ( 16 )
    1966’da ( 4 ), 1967’de ( 7 ), 1968’de ( 5 ),1969’da ( 10 ). zaten bu on yıllık süre içindeki filmlerinde hepimizin bildiği o tonton, babacan, sıkıntılarla boğuşurken; güven veren o koca cüssesi, elindeki bastonu, fötr şapkası, pos bıyıklarını şöyle bir sıvazladığı ve problemleri şak diye çözdüğü rolleriyle çıkar karşımıza. bu filmlerden benim için en iyileri ve çoğumuzun da hatırlayacağı : ayşecik serileri, küçük hanım avrupada ( 1962 ), ne şeker şey ( 1962 ),badem şekeri ( 1963 ), adanalı tayfur ( 1963 ), hıçkırık ( 1965 ), kınalı yapıncak ( 1969 ), boş çerçeve ( 1969 ), yumurcak ( 1969 ).

    70 ve 80 arası dönemde 107 filmde rol almıştır. 1970’de ( 10 ),1971’de ( 17 ),1972’de ( 13 )
    1973’de ( 14 ), 19742de ( 9 ), 1975’te ( 14 ), 1976’da ( 16 ), 1977’de ( 4 ), 1978’de ( 4 ),
    1979’da ( 2 ).

    bu dönemde başta erler film ( 19 )olmak üzere , arzu film ve erman film yapımlarında sıklıkla rol almıştır. bunlardan bazıları:
    yumurcak serileri,
    kezban romada ( 1970 ) , söz müdafaanın ( 1970 ),

    küçük hanımefendi ( 1970 ): yaşlı babacan avukat rolündedir. rol arkadaşları ediz hun ve hülya koçyiğit

    afacan ( 1970 ): balıkçı osman * sokakta bulduğu bebekle soluğu meyhanede alır. meyhaneci , dert ortağı hulûsi kentmen’dir. “ ya bunun karnını doyuralım önce” der hulûsi baba, balıkçı osman “ hay yaşa sen , ver ordan biraz köfte pilav” deyince “ dur ulan öldürecek misin el kadar masumu” diye olaya el koyar ve bebeğin karnını doyurur.

    kezban pariste ( 1971 ): hülya koçyiğit ve izzet günay’ın başrollerini oynadıkları bu filmde, uçarı torununu yola getirmek isteyen dediğim dedik, sevimli dede rolündedir.

    ateş parçası ( 1971 ),

    tatlı dillim ( 1972 ): yolu bir köye düşen tarık akan, köyün güzel öğretmeni filiz akın’a aşık olur ve evlenirler ama bir süre sonra köy hayatından sıkılan tarık, şehre döner. güzel köy öğretmenimiz de ardından şehre gider ve babasıyla` :hulusi kentmen` tanışır durumu anlatır. babası haylaz oğluna iyi bir ders vermek için genç kadınla işbirliği yapar.

    hayat bayram olsa ( 1973 ): iki genç * ` :kadir inanır` birbirlerini sevmektedir ama ne yazık ki düşman ailelerin çocuklarıdır. biri ateşoğlu diğeri de barutoğlu’dur. hulûsi baba da kızın babasıydı. diğer düşman babayı da rahmetli ali şen oynamıştı.

    yalancı yarim ( 1973 ): emel sayın fakir kızı, tarık akan da zengin erkeği canlandırır. emel sayın, hulûsi kentmen’i babası diye tanıtmıştır. o da bozuntuya vermez çünkü aşka büyük hürmeti vardır.

    oh olsun ( 1973 ): yine çok zengin, yine fabrikatör, otoriter ve oğlunu zengin bir ailenin kızyla evlendirmeyi planlayan adam rolündedir.ne yazık ki oğlu * fabrikasında işçi olarak çalışan güzel kıza *gönlünü kaptırmıştır. gizlice evlenirler. filmin en şahane sahnelerinden biri çatıdaki gizli odada doğum yapan kızın yanına çıkmaya çalışan , bacacı kılığına girmiş doktorun * sürekli hulûsi babayla karşılaşması ve o komik replikler.

    yüreğimde yare var ( 1974 ): biri öz diğeri üvey iki çocuğu olan marangozu canlandırır. bütün isteği çocuklarının evlenip çoluk çocuğa karıştığını görmektir. ikisi de bir türlü evliliğe yanaşmayan nurten * ve yakup * babalarını çok üzmektedir. oysa ki yaşlı adamın bilmediği kardeş gözüyle baktığı çocuklarının birbirlerine sırılsıklam aşık olduğudur.

    salak milyoner ( 1974 ): kayseri’den babalarının vasiyeti üzerine istanbul’a gelen dört kardeşin komik öyküsünün anlatıldığı bu filmde babacan komiserdir. istanbul’u köstebek gibi kazıp duran dört kardeş birkaç kez komiserin karşısına çıkarlar.

    ah nerede ( 1975 ): üç oğlunu istanbul’a okumaya yollamıştır ama onlar okumak şöyle dursun biri çapkınlık, biri kumarbazlık diğeri de devrimcilik yapmaya çalışır. bunun üstüne onları apar topar memlekete geri getiren otoriter baba son sahnede intihar etmeye çalışan oğlu ferit’i caydırmak için yine otoriterliğini öttürmektedir : feriiit, in ulan aşşa, gelirsem yukarı döverim valla!

    delisin ( 1975 ): kendisi gibi aklı başında ferit’le * fotoğraf stüdyosunu ve alembeğendi halkını idare etmeye çalışan fotoğrafçı mümtaz rolündedir. ortada ne sihir vardır ne de keramet ama fotoğraf stüdyosu yatıra dönüşmüştür.

    beş milyoncuk borç verir misin ( 1975 ): (bkz: #6028025)

    baba bizi eversene ( 1975 ): çalışanı mahir’den * hiç hazzetmeyen ama ondan yine de vazgeçemeyen fazıl bey kendileri. o derece kıl olur ki mahir’e adını mahir taktığı siyah saçlı oyuncak bebeğin saçlarını yolmaktadır bir sahnesinde.

    öyle olsun ( 1976 ): zeytinyağı imparatoru hulûsi bey, kızı alev *, kepçe takma adlı muhabir ferit * etrafında dönen , ferit’le zorla güreş yaptığı sahneleriyle hatırlanan komedi filmlerinden.

    gel barışalım ( 1976 ): kendisi zengindir, kızının` :müjde ar` da zengin biriyle evlenmesini beklerken o tutar orta halli bir delikanlı * ile evlenir. filmde sevmediği damadını “çayır züppesi” diye adlandırmaktadır.

    meraklı köfteci ( 1976 ): komiser rolündedir.

    sivri akıllılar ( 1977 ): emekli komiser hulûsi, zeki * ve metin’in * ricası üzerine hırsızlık yapılan otele müşteri gibi yerleşir ve olayı çözmeye çalışır. filmin bir sahnesinde giydiği kırmızı siyah çizgili eski tip mayonun içinde pek bir sevimlidir.

    80li yıllarda onbir filmde oynamıştır. artık yetmiş yaşını aştığı dönemlerdir.

    arşiv çalışmasının sonucunda elde ettiğim , meraklısının ilgisini çekebilecek birkaç ayrıntı;
    - en yakın dostlarından birisi rahmetli hüseyin baradan’dır. kendisi gibi pos bıyıklara sahip rahmetli ile izmir fuarı’nda grup olarak sahneledikleri gösteriler yapmışlardır. (grubun adını öğrendiğimde ekleyeceğim buraya).

    -en çok çalıştığı yönetmenler sırasıyla orhan aksoy ( 20 ), türker inanoğlu ( 18 ), osman f seden ( 15 ), ertem eğilmez ( 10 ), ülkü erakalın ( 10 ), nejat saydam ( 10 ), mehmet dinler ( 9 ), hulki saner ( 9 ), atıf yılmaz ( 7 ) ve orhan elmas ( 7 ).

    -sadece duvarda asılı resmiyle rol aldığı film zeki ökten’in 1973 yapımı bitirim kardeşler adlı filmidir.
    kartal tibet ve kadir inanır’ın oynadığı bu filmde , iki kardeşin iyi bir iş becerdiklerinde duvardaki resim güler, işi ellerine yüzlerine bulaştırdıklarında ise duvardaki resim kaşlarını çatar durumda gözükür.

    -kötü adamı oynadığı yegâne rol , hülya koçyiğit ve ediz hun’un başrollerini paylaştığı , mehmet dinler’in 1970 yapımı “söz müdafaanın” adlı filmdedir. burada oğlundan * uzak tutmak istediği kızı
    * tuzağa düşürerek kötü bir kadınmış izlenimi uyandırmaya çalışır. filmde onunla işbirliği yapan diğer kötü adamı da hüseyin baradan oynamıştı.

    - oyuncu kimlikleri ile tanıdığımız ama yönetmenlik de yapan abdurrahman palay ’ın “ adalardan bir yar gelir bizlere”, vahi öz’ün “ hacı baba” ve zeki alasya’nın “ sivri akıllılar” filmlerinde de oynamıştır.

    - çocukların çok sevdiği keloğlan aramızda ( 1971 ), ali baba ve kırk haramiler ( 1971 ) ve keloğlan ( 1971 ) oynamıştır.

    - dönemin ünlü şarkıcı filmlerinde de boy göstermiştir:
    sevgili hocam 1973 – müzeyyen senar
    bıktım her gün ölmekten 1976- orhan gencebay
    yalancı yarim 1973- emel sayın
    şepkemin altındayım 1965- ajda pekkan ( onunla birkaç filmi daha vardır )
    kimbilir 1981- kibariye
    tanrıya feryat 1980- ferdi özbeğen
    fadile 1979- ibrahim tatlıses
    yadeller 1978- ferdi tayfur
    minik serçe 1973- sezen aksu

    - 70li yıllarda yeşilçamdaki seks furyası zamanından o da ne yazık ki nasibini almış ve üç filmde oynamıştır. ( bu filmlerde o dönemin seks furyası ile adları anılan oyuncular olduğundan dolayı bu katogoriye giriyor kimse yanlış anlamasın).
    - ne alırsan iki buçuk ( 1976)
    - öl seve seve ( 1977 )
    - ah be ne dünya ( 1977 )

    - yorgun savaşçı 1978 ve acımak 1985 rol aldığı iki tv dizisidir.

    * * * * *
  • “ yıllarca hep zengin, fabrikatör baba rolünü oynadım. işin en acıklı kısmı ise bütün gün zengin baba rolünü oynayıp çekim bitiminde eve gitmek için soğukta, köşedeki durakta dolmuş beklemem olmuştur.”
    demiş zamanında.
  • duyduğuma göre zamanında hulusi kentmenin evinin önünde bir sürü türk filmi çekilirmiş,adamcağız da kızarmış buna.bi gün hulusi kentmen yine çekim yapanları azarlamak için dışarı çıkınca "gel sen de oyna" demişler ve öyle başlamış herşey.iyi ki de demişler.
  • turk filmlerindeki post biyikli sevimli aile buyugu
    onu sevmeyen birine daha rastlamadim.
  • bir röportajında filmlerde milyoner fabrikatörü oynuyoruz setten çıkınca da evimize taksi değil dolmuşla gidiyoruz bu ne biçim çelişkidir demiş hürmetli müteveffa
  • vefatından bir kaç sene önce, küçük bir çocukken, bir vapur seyahatinde gördüğüm tatlı insan. ben çocuk halimle "aaaaaaaaaaaaaa" şeklinde bir tepki vererek yanına doğru hamle yapmış ve annem de beni "oğlum ayıp" diye çekiştirirken, göz ucuyla bakıp gülümsemişti, ben de el sallamıştım. dün gibi aklımdadır.
  • kendisi dedemdir ama bundan haberi olmadan ölüp gitmiştir. hiçbir genetik bağımız olmamasına rağmen küçük cicosh'un posbıyıklı dedesidir, elleşmeyin, itiraz kabul etmez.

    bir insanın dedesinin olmaması epeyce bir talihsizlik gerektirir. biri siz dünyaya gelmeden öldüyse, diğeri hayattadır en azından. oysa benim babam daha anne karnındayken kaybetmiş babasını. 38 yaşında tifo salgınında ölmüş adamcağız. babaannemse kendi tabiriyle; erkeklerle başı hoş olmadığından, bir daha evlenmemiş. çocuklarını tek başına büyütmüş. annem de babasını 15 yaşında kaybedince benim dedelik müessesesi otomatikman doğuştan off gelmiş oldu.

    aklım az buçuk erip, türk filmlerini izlemeye başladığımda dedemi bulmakta gecikmedim. bütün asabiyetine rağmen, kucağına oturup bıyıklarını çekiştirmek istediğim bu adam benim dedem olmak için biçilmiş kaftandı. bundan hiç haberi olmadan ölmesine çok üzülmüştüm, hala içimde yaradır. tanışmak istediğim nadir insanlardandı, nasip olmadı.

    seni çok özledim, nur içinde yat dedeciğim.

    not: sana bir de itirafım olacak: sen ölmeden kendime ikinci bir dede bulmuştum* ama o gençkızlık çağlarımın dedesiydi, senin yerin başka, onunki başka.
  • filmlerinde oynadığı gibiydi, kendisi ile bizzat tanışmış ve hatta evlerinde kalmışlığım bile vardır. eşi de kendisi gibidir, cicianne derdim kendisine, hayatında ona acı veren tek şey oğlu ile kavgalı olmasıydı sanırım. zaten öz oğlu hulusi kentmen öldükten sonra çamlıca da ki 3 katlı evi (torununa bıraktığı halde) mahkeme kararı ile ellerinden alıp, satıp, yerle bir olmasına izin vermiştir. cicianne de bir apartman dairesine taşınmış ve çok geçmeden hayata veda etmiştir.
hesabın var mı? giriş yap