• madchester marslarindan biri olan sarki, muhtemelen en guzel sarki intro'larindan birine sahiptir. atmosferik ses efektleri ve sonrasinda john squire'in gitari ile baslayip, alttan alta mani'nin basinin olaya dahil olmasi, john squire'in gitarinin sesinin biraz daha acilmasi, en son davul ve ancak 2.inci dakikaya girerken ian brown'un kabadayi vokalinin girmesi, muthistir kanimca..
  • nakaratını "i wanna be a door." diye anlamaktan kendimi alamadığım şarkı.

    (bkz: yanlış anlaşılmış şarkı sözleri)
  • düşündüklerim, bireysel mi yoksa genel bir bağlayıcılığı var mı bilemiyorum, fakat bu parçada beni huzursuz eden bir şeyler var:

    parça, "i don't have to sell my soul" ile başlıyor. burada sanırım, kişi kendisinin taviz vermez bir kimliğe sahip olduğunu anlatmaya çalışıyor. arkasından şarkı boyunca "i wanna be adored" ve "you adore me" sözlerini tekrarlayıp devam ediyor. şimdi, kişi burada sevdiceği olan hanım kızın kendisine deli gibi aşık olmasını arzuluyor olabilir mi? olabilir, zaten "ruhunu satmaya gerek duymuyorsa" maço bir kişiliğe sahip olduğu da öne sürülebilir. ama burda ilginç nokta, "modernizm"e içkin olan bir damarı bulup çıkarmasıdır. o da şu: birey fetişizmi. yapmayın, sadece stalin'de olacak değil bu putlaştırma işlemi.. şöyle bir fransız devrimi'nden bu yana bakarsak "ruhunu satmak istemeyen" kişi veya kurumlar, ister iktidar isterse direniş saflarında olsun, kendisine "tapılmasını" istemiştir. başta jakobenlerin fransa'sı olmak üzere, amerika birleşik devletleri, rusya, almanya, italya, japonya, haiti, türkiye vs vs.. modernizmin anlamı da budur: dinsel tabuları ortadan kaldırarak kendi putlarını yerleştirmiştir. aydınlanma yeni bir "mit" haline gelmiş, bir bölgede aydınlanma ilkelerini benimseyen liderler kendi halkları tarafından "ruhunu satmayan (kararlı, ileri görüşlü, güçlü!) bir lider" olarak tanımlanmışlar ve yaşadıkları yıllar boyunca "güvenlik" ve "sadakat" kaygısıyla hızlı ya da yavaş bir şekilde -fiziksel baskı olarak değil- psikolojik bir "sindirme" harekâtı başlamıştır.

    parçada, ian brown en sonunda "i gotta be adored" diye haykırır; yani, "proje" tamamlanmıştır, "fetişleştirme" işlemi zafer kazandırmıştır. bu yüzden o liderler, öldükten sonra bile heykellerle veya diğer ideo-psikolojik araçlarla uzun yıllar sonra bile "tabu" olarak yaşamın her alanını işgâl etmiştir. ama unutmamak gerekir ki, bu "fetişleştirme" işlemi, nesnel gerçeklikte bulunan mevcut veya potansiyel tözlerle yapılmaz, idealizmin, romantizmin araçsal aklıyla yapılır. belki de marx'ın alman ideolojisi'ni kaleme alması, frankfurt okulu'nun "nesnel akıl-araçsal akıl" ayrımı yapması, weber'in "demir kafes" kavramını ortaya atması ve en sonunda foucault'nun "insanı öldürme"si de bu yüzdendir. kısaca; modernizm ve hümanizm, metafizik öğeleri yeryüzünden temizlemek isterken kendini metafiziksel bir forma sokmuştur.

    enstrümanlar açısından da desteklenir bu. parçanın başında uyumsuz ve kısmen gelişigüzel çalınan enstrümanlar, baterinin girişiyle tek-tip bir halde düzenlenir. yani, yukarıdaki "metafiziksel" zincire bir unsur daha eklenir: "lideri fetişleştirme" işlemi, toplumlardaki "uygunsuz" görülen fikirleri bastırır veya asimile eder. tabiî bu hareket de "bir yüce amaç" uğruna meşrulaştırılır, en sonunda (yani "i wanna be adored" projesinin tamamlanıp, "i gotta be adored" safhasına geçildiğinde) dediğim gibi, toplum "kaba" bir forma sıkıştırılır. dolayısıyla, yukarıda andığım düşünürlerin, aydınlanma projesine karşı yaptığı -bazen açıkça ama çoğunlukla örtük- bu saldırıların nedenlerinden biri de budur.

    ama şu da eklenmelidir: modernizme yapılan tüm bu saldırılar, parçanın yayınlanmasından çok öncedir. parça, -yanılmıyorsam- 1989 yılında "son modern imparatorluk" olan sovyetler birliği çökerken yayınlanmıştır -yani "soğuk savaş" bitmiştir. ben daha kısa pantalonlarla koşturuyordum, tam olarak hatırlayamam; ama bilenler bilir: seksenlerin sonlarında ve doksanların başlarında bir iyimserlik havası hâkimdi. totaliter düzen (ya da simgesel düzlemde söylersek "berlin duvarı") yıkılmıştı -artık daha "demokratik" bir düzen bekliyordu bizi.. ayrıca "ideolojiler ölmüş" ve "tarihin sonu" ilân edilmişti. ama şu anda bakıldığında daha yoğun bir ideolojik saldırı gözlemliyoruz, "there is no alternative" söylemi elimizi kolumuzu bağlıyor, cumhuriyetçi parti ve el kaide'de cisimleşen fundamentalizmler çatışmasının sonuçlarını dehşetle seyrediyoruz. iyimser olduğumuz söylenebilir mi? "yaşasın postmodernizm" diyenler bir kere daha düşünsünler, deleuze'ün "kontrol toplumu" kavramını getirişi de bu yüzdendir; bireyler ve toplumlar, eskisinden bile daha fazla "kontrol ediliyor", "gözetleniyor" ve "asimile ediliyorlar" artık..

    demek ki bu parça, "ruhunu satılmasını istemeyen" (yani, kuvvetini kendi egosunda muhafaza eden ve güçlendiren) ve "tapılmak isteyen" (yani, başkalarını sadece kendi yolunda yürüdüğünü görmek isteyen ve bunu gerçekleştirmek için uğraşan) kişinin fikrini "ironik" bir şekilde eleştiren ve günümüze dair "uyarı"lar yollayan leziz bir "the stone roses" parçasıdır.

    not: biraz daha analiz edilse bu parçanın terry gilliam'ın "brazil" filmiyle de ortak özellikleri bulunabilir. şimdi "yok artık, bir şarkıdan da bunlar çıkar mı?" demeyin; simon reynolds ve joy press hazretlerinin "sex revolts" kitabındaki psikanalitik incelemeleri ayıla bayıla okuyoruz ama!
  • özellikle 90'lı yıllarda kent fm dinlemiş kimselerin hiç olmasa bir anısına fon yapmış şarkıdır bu şarkı. o anı da muhtemelen şahane bir anıdır. zira en skimsonik anıyı bile hafızanın en şahane kısmına alma gücüne sahiptir bu şarkı. rafinedir. candır haliyle. allah senden razı olsun ian brown demek isterim buradan kendisine.
  • yağmurlu günde toprağın kokusunu içine çekerken, serin hava derine temas ettiğinde fonda çalıyorsa, seni enfes dalışa götüren şarkıdır.
  • madchester'ın içlerine sinmiş bir şarkı.
  • gene geldi bahar ayları gene geldi aklıma the stone roses ve tabii ki bu harika şarkı- aklına ve kulağına düşürdüklerim varsa açsınlar söz konusu şarkının video klibini gece gece yad etsinler.
  • john squire (gitar) ve ian brown (vokal) ortak çalışması olan müthiş bir the stone roses parçası..

    i don't have to sell my soul
    he's already in me
    i don't need to sell my soul
    he's already in me

    i wanna be adored
    i wanna be adored

    i don't have to sell my soul
    he's already in me
    i don't need to sell my soul
    he's already in me

    i wanna be adored
    i wanna be adored

    adored

    i wanna be adored
    you adore me
    you adore me
    you adore me
    i wanna
    i wanna
    i wanna be adored
    i wanna
    i wanna
    i wanna be adored
    i wanna
    i wanna
    i wanna be adored
    i wanna
    i wanna
    i gotta be adored

    i wanna be adored
  • 3 cümle 2 melodi 1 bas 1 gitar(sora 2) 1 davulla bir de ian brown la bir dert annatımı böyle güzel kotarılmaz.
hesabın var mı? giriş yap