• fırçalama değil, düzeltmedir. nevşin'i de dezenformasyon konusunda kibarca uyarmıştır. programı baştan sona izledim.

    öncelikle "almanya tarihinden ders almış bir ülkedir" diyenler 90'larda yakılan türk evlerini hatırlasın.

    gelelim konuya.
    türkiye'deki çerkeslerin dilinin yaşaması devletten önce, çerkeslerin sorumluluğunda diyor adam ki haklı. söylediği şey mantıklı, daha çocukluktan ana dilini öğretemezsen yeni jenerasyona, dilin tabii ki kaybolur.

    nevşin'in iddia ettiği gibi asimilasyon ciddi bir konudur. sistemli bir çabadır. türkiye'nin ise çerkes kültürünü asimile etmek gibi bir davranışı yok. korumak için de yok. nötr.

    bugünden bakarak geçmişi değerlendiremezsin. mesela bak bugün nasıl ki almanya'daki türkler kendi dillerini koruyor, türkiye'deki ermeniler ermeni okullarında çocuklarına dillerini öğretiyor. tamam maarif kanunu var. tamam ermeniler lozan'daki azınlık maddelerinden faydalanıyor.

    ama türkiye cumhuriyeti vatandaşı çerkes kökenli birinin vakıf kurma ve meb'e bağlı bir okul açmasına engel var mı? yok.
    bu okulda seçmeli ders olarak çerkesçe okutulabilir mi?
    https://www.cerkes.org.tr/…i-ders-olarak-okutulacak
    okutulabilir.

    yine meb'e bağlı okul bünyesinde bir dil kursu (ingilizce kursu gibi) açılabilir mi?
    kanunen bunda da bir sıkıntı yok.

    mevzu tamamen bütçe ve birilerinin elini taşın altına koymasıyla ilgili.

    ilber'in söylediği çok basit, sen önce kendi kültürüne değer vereceksin. sen yaşatmak için çabalayacasın. bu senin sorumluluğun.

    nevşin'e almanya örneğini vermesinin sebebi de siz kendi suçunuzu hafifletmek için "ama türkler de asimilasyoncu, ama fransızlar da şöyle, ama bulgarlar da böyle" diye dezenformasyon yapıyorsunuz, buna dikkat edin diye uyarıyor.

    not: nevşin daha ilk dakikada "yörükler de asimile oldu mesela" diyerek kullandığı kavramlardan ne kadar bihaber olduğunu gösteriyor.
  • bizzat çerkes forumu tarafından da ilber hoca'yı destekleyen mesaj yayınlanarak, nagehan'ın laciverti nevşin'in bir kez daha ağzının payını alması olayıdır.
  • nevşin mengü’nün birden pençelerini çıkarıp cahhıraş bir şekilde savunmaya geçtiği konuşmadır. bir alman bile böyle heyecanlı bir şekilde savunmazdı sanırım.

    nevşin mengü tipi sunucuların işlerine gelince ifade özgürlüğünü savunup, sjw rolüne bürünüp, işlerine gelmeyen bir fikirle karşılaşınca ne kadar tahammülsüz olduklarını bu videodan da anlayabilirsiniz. gerçi onlar da haklı, ekmek parası sonuçta…
  • “sizin o almanya’daki organ...”

    “bu iş böyle artık ticaret‘e dönüştü...”

    ar edene ağır gelir bu laflar. fakat insanda ar olacak tabii.
  • oğlum necip hablemitoğlu, uğur mumcu falan zamanında boşuna alman vakıflarına dikkat çekmemiş. biz hep her seyın arkasında amerika diye ezberden konusurken bunlar inceci çalışıyor.
  • yazılanları okuyunca alman devlet politikası yada almanlık hakkında pek bilgisi olmayan yazarların sırf "evet evet türkiye'de türk olmayan herkese asimilasyon yapılıyor" iddiasıyla türkiye'yi suçlaması çok rezilce.

    türkiye'de asimilasyon söylemini geliştirenler türk ve türklük kelimesinden öyle nefret ediyorlar ki, ortaya attıkları tez ve örneklemelerin dayanakları gerçekcilikten son derece uzak.

    bu asimilasyon tezini ortaya atanlar, çerkezlerin (biz türkler kendilerine çerkes diyenlere çerkez deriz) çerkez olmayanlara karşı ne kadar elitist olduklarından haberleri var mı? haberleri var da sırf türklük karşısında bir direnç cephesi daha açılsın diye görmemezlikten mi geliyorlar? hatta bu durumdan memnunlar mı? zira iktidarın oto boka açılım yaptığı yıllarda çerkezler de bundan geri durmamış hatta çerkez çalıştayına kürtçüleri davet edip, konuşmacı kürtçülerden, kürt açılım sürecindeki tecrübelerini dinlemişlerdir. bu da ayrı bir konu.

    ayrıca çerkezlere asimilasyon yapıldığını iddia edenler 1864 yılında canını, ırzını kurtarmak için anadoluya göçen,bu muhacirlerin günümüz suriyelilerinden göç sebepleri bakımından bir farkı olmadığını, göç etmelerinin akabinde taşındıkları topraklarda arsaları çevirdiklerini, köyler kurduklarını, rahatlıkla tarım ve ticaret yaptıklarını yani kültür ve dillerini korumak amacı ile kümeler halinde yaşamak için gerekli tüm alt yapının yurdun her tarafında kendilerine tahsis edildiğini düşünüyorlar mı? tabi ki düşünüyorlar fakat amaç zaten çerkezlerin dili, kültürü değil. sırf dini inançları sebebi ile göçtükleri bu topraklarda her fırsatta kendilerini diğer anadoludaki etnik gruplardan ayırdıklarını, çoğunluk çerkezlerin biz ve diğerleri gözüyle baktığını biliyorlar mı? tabi ki biliyorlar.

    yine de konuyu almanya çercevesinde değerlendirelim.

    almanya’da tüm nüfusun yaklaşık %9'una denk gelen yaklaşık 7 milyon yabancı göçmen yaşamaktadır. bunların çoğunluğunu 2 milyonla türkler, yarım milyon italyanlar ve daha sonra polonyalılar takip ediyor. ayrıca, toplam nüfusun %10’u kadar da ‘göç arka planına sahip’, yani en az ebeveynlerinden birisinin yabancı olduğu alman vatandaşı var. alman toplumu ıı. dünya savaşı sonrasında doğu avrupa’dan etnik alman, 60’lı yıllardan itibaren de portekiz, ispanya, italya, yunanistan ve türkiye'den çok sayıda ‘misafir işçi’ göçü almıştır. 1980 ve 90’lı yıllarda ise aile birleşimleri ile gelenlerin yanında çok sayıda mülteci ve sığınmacı da almanya’ya gelmiştir. 1989'da berlin duvarı’nın yıkılması ve doğu bloğunun çökmesi ile almanya yeni bir göç dalgasıyla daha karşılaşmış, bunun üzerine almanya etnik almanların dışında, diğer ırktan sığınmacı ve göçmenlerin ülkeye giriş ve ülkedeki oturumlarını sınırlandırmaya başlamıştır. 1999 yılında vatandaşlık yasası değiştirilirken, 2005 yılında göçü sınırlandırmak için bir yasa yapılmış, almanya’nın bir ‘göç ülkesi’ olmadığını söyleyen siyasi partiler yaygınlaşmıştır.

    almanya’da ıı. dünya savaşından beri ulus, aidiyet ve vatandaşlık kavramları etnik ve homojen bir topluluk düşüncesiyle somutlaşmıştır.

    şimdi gelelim bamteline nazilerden çok sonra bile, alman vatandaşlığı soy ilkesine jus sanguinis dayanıyordu. doğu avrupa’dan gelen etnik almanların dışındaki yabancıların vatandaşlığa geçiş süreçleri son derece zor ve uzun bürokratik süreçlere tabiydi. 60’lı yıllardan itibaren gelen göçmenlerinse ülkelerine dönecekleri var sayıldığından, işçilerin vatandaşlığa kabulü gündemde değildi. göçmen işçilere yönelik ayrımcı hatta ırkçı bir bakış söz konusuydu. onların ülkeye entegrasyonuna dair planlı bir program yoktu. 1970’li yılların sonundan itibaren aktivistler, siyasetçiler ve entelektüeller arasında almanya’nın bir göç ülkesi olduğu ve göçmenleri entegre edecek politikalara ihtiyaç duyulduğu dillendirilmeye başlandı. fakat 1990’lı yılların sonunda da göçü sınırlandırma tartışmaları yoğundu. iki almanya’nın birleşmesi ile "almanlık" daha yaygın olarak kullanılmaya başlanırken, aşırı sağcı partiler güçlenmeye başladı. fakat 90’lar aynı zamanda almanya’nın bir göç ülkesi olduğunun yavaş yavaş kabul edilmeye başladığı yıllardır. özellikle 1998 yılındaki sosyal demokratlar ve yeşiller koalisyonu, 2000 yılında yabancıların alman vatandaşlığını almalarını kolaylaştıracak yasal değişiklikler yaptı. almanya’da doğan çocukların vatandaşlığa kabulü yaygınlaştırıldı. yani bugün türkiye'de asimilasyon var diyen alman entelijansının ülkesi almanya'da doğan ve alman olmayan bir başka milletten birine 2000'lere kadar vatandaşlık verilmesi konusundaki brokratik zorluklar buradan almanya'ya kadardı. 2000'lerle beraber böylece kısmen jus soli, yani toprağa bağlı vatandaşlık ilkesine geçildi. çocuklar 23 yaşına gelene kadar çifte vatandaş olacak, daha sonra istedikleri vatandaşlığı seçebileceklerdi. ayrıca 2005 yılında yapılan bir başka düzenleme ile yüksek nitelikli göçmenlerin ülkede süresiz oturum almaları kolaylaştırıldı. böylece almanya bir göç ülkesi olduğunu kabul ederken, vatandaşlığı da bir entegrasyon politikası olarak uyguladı.(alamanya'da asimilasyonun adı entegrasyon oldu gülüm)

    11 eylülden sonra güvenlikçi bakış açısı hem devletlerin hem de ev sahibi toplumların müslümanlara şüpheyle yaklaşmalarını beraberinde getirmiş, bu sebeple, almanya gibi çok kültürcülüğü hiçbir zaman uygulamayan ülkeler bile çok kültürcülüğün öldüğünden bahsederek asimilasyonist bir bakışı gündeme getirmişlerdir. acaba nevşin mengü hanım almanyadaki çok kültürlülük, göçmenlere yabancılaşma ve ortadoğudan gelen göç akınlarına karşı almanya'nın birleşmiş milletlerin göçmenler için uygulanmasını istediği anlaşmalara tabi olmasına rağmen bunları uygulamamasına dair ne gibi haberler yapmaktadır?

    öve öve bitiremediğiniz almanya'yı ziyaret eden türk siyasetçilerin de sıklıkla türk kökenli alman vatandaşlarına sürekli almanya'ya entegre olmaları tavsiyelerini gözlemleyebilirsiniz.

    sonuç olarak türkiye'de hiçbir etnik gruba asimilasyon uygulayacak bir otorite de, bunu becerecek bir program da, buna harcanacak kaynakta yoktur.

    çocukları kendi dillerini öğrenmiyor diye kuduran birkaç etnik temelli dernek başkanı dedelerin zırvaları ile türkiye’nin gündemine ancak bu kadar oturursunuz.
  • "bu iş bir ticarete dönüştü."

    konuşmada esas nokta bu cümle. devasa bir bütçe ayrılmış durumda bu işe. akademisi, matbuatı hep ellerinde.
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel

    yarın öbür gün astı kesti de derler diyor hoca. tamamen katılıyorum. ermeni olaylarında toplam nüfusu 1 milyon 300 bin civarında olan ermeniler için akşam "2 milyon ermeni katledildi" yazan adam, sabaha "2 buçuk milyon" diye güncelledi sayıyı. bunları gözümüzle gördük, okuduk. sorunca da mesele sayı mı diyor. e arkadaş mesele sayı değilse neden yalan söylüyorsun?

    sevan nişanyan ile yusuf halaçoğlu'nun habertürk'te bir yayını oldu. açın izleyin. yusuf halaçoğlu kendini parçalıyor "doğru konuşmuyorsunuz, bakın dönemin yabancı kaynakları da bizi doğruluyor." diye. sevan nişanyan'ın tek söylediği: bunlar muteber değildir.

    uğraşmıyor, yormuyor kendini. senin akademini, basınını satın aldı çünkü. o olmayan akademinin olmayan hocalarını satın aldı. o yüzden rahat. o yüzden kanıt derdinde değil. ticarete döndü derken bunu kastediyorum. bütçe bunları satın almak için ayrılıyor.

    yukarıda doktora mülakatındaki örnek gibi. akademi ve basın türk düşmanlığı üzerine yapılanmış vaziyette. ilber hoca bunu bildiği için yakında astı kesti de derler diyor. çünkü derler. boğaziçi'si, bilgi'si, koç'u, sabancı'sı hep böyle. özellikle boğaziçi'nin basında etkin bir ağırlığı var.
  • nevşin gibi tasması alman'nın elinde olmadığından hoca alman'a da gider ders verir, gelir çerkez ile ıbıkça da konuşur. babası vekil olsaydı daha fazlasını yapardı hoca buna da eminim..
  • konuyla ilgili önceki entrym:(bkz: #130548559)

    çerkeslerin kendisinin bile bu konuda bir sorunu yokken kendi kendine gelin güvey olan adamın niyeti bellidir.daha önce de gökçeada'da azalan rum nüfusuyla ilgili onların sorunlarıyla ilgili haber yapmıştı bu dw.başlık da "imroz nasıl gökçeada oldu?" yaprağıma bak hele yunanistan'ın alayı bir zamanlar osmanlı toprağıydı, oraların hepsinin türkçe isimleri vardı şimdi resmiyette hangi birisini kullanıyorlar?yunanistan'ın güneyinde bunların bağımsızlık savaşı dediği 1821'lerde o kadar büyük türk katliamları oldu ki şu an yunanistan'ın güneyinde neredeyse hiç türk yaşamıyor.bazı soykırımlar sonrası iğrenç bir tabir kullanılır "kılıç artığı" diye.orada ölen türklerden hiç kılıç artığı olmadığı için yaşananları dünyaya anlatacak adam bırakmadılar.alın bir örnek
    gökçeadayı haber yapmasına karşı değilim ama sen sadece bunun haber değeri olduğunu düşünüp, aynı mevzudan muzdarip yunanistan'daki türklerden ve onların sorunlarından bahsetmiyorsan haber değil, algı çalışması yapıyorsun.
  • ilber ortaylı haklıdır. o değil de şu ekşi değişik bir mecra oldu. koskoca ilber ortaylı’ya taşralı akademisyen dendiğini gördü bu gözler gerçekten inanılmaz bir yer burası.
hesabın var mı? giriş yap