• yıllardır her gördüğümde selam verir laf atarım*, bir tane bile kabasabasına rastlamadım..

    oturduğum sitede selam verdiğimde alınmadığı çok olur.. üstü-başı temiz, eğitimli, belli bir sosyal görmüş geçirmişlikte olması beklenen insan müsveddeleri.. ama bu civanmertlerin bırakın selamı almamayı, karşılık verirken gülümsemeyenine bile rastlamadım.. hepsi aslan parçası..

    selamınızı, iyi dileğinizi eksik etmeyin onlardan..
  • dün işten çıktığımda genç bir kağıt toplayıcı çocuk gördüm. yanında nasıl güzel bir kız çocuğu, güneşten teni kavrulmuş tahmini beş altı yaşlarında. üstü başı kirlenmiş ama babasının yanında koşturuyor. arabayı durdurup bir dondurma parası verdim. kendisine ve babasına iki dondurma almasını söyledim. nasıl gözlerinin içi güldü anlatamam. mutluluktan havalara uçuyordu.

    sonra yol boyunca düşündüm. böyle insanlar varken bizim gibilerin derdimiz var demesi cidden çok ayıp. utandım hakk tealadan. hala dua etmeye utanıyorum.
  • üniveristeye yeni başladiğimda yaptiğim meslek. tabi utaniyorduk, özellikle bahçelievlerden geçerken, okuldan tanıdk birine rastlarım korkusuyla atkiyla iyice yüzümüzü sarardik bir başka arkadaşimla.

    sonra üst siniflardan bir abi ile konuşuyoruz. iş diyor güç diyor, para yok diyor. sonra utana sikila açikladik isterse ona da bir araba ayarlariz diye. üç kişi olduk.

    balgat'ta dereye yakin, çevreden farkedilmeyen bir gecekondunun bahçesinde toplama merkezimiz vardi. çakal görünümlü bir amca atardi kantara daha biz nolduğunu anlamadan indirir bi kağida yazardi. ama parayi trink verirdi. sonra dedi ki şişe getirmeyin boşuna, zahmetli oluyor. arabayı o verdiği için ne derse yapardık mecburen

    haydaa dedik şişe iyi para getiren bişi, bir de bahçelievlerin parki, bahçesi geceleri şişe dolardi.

    şimdi sayistaş binasi olan kocaman bir arsa vardi balgatin girişinde. içinde yikik dökük bir gecekondu, girip onu içinde biriktirmeye başladik şişeleri, sonra bir kamyonet tutup daha önce anlaştiğimiz atpazarindaki başka bir toplayiciya götürecektik. şişeler biriktikçe sanki para da birikiyor gibiydi. bir nevi geleceğe yatirim bir nevi toplu para.

    diğerinden gelen para az olur çok olur ama günlük gelir günlük giderdi. çok olursa biz de biramızı alir, dondurma yer, üstüne milli kütüphanenin yan tarafinda duran kokoreççiden yerdik gecenin bir yarisi..sonra ertesi gün yine cepte sifir para

    ama şişeler biriktikçe birikiyordu, tatil plani yapmaya başladik. hiç denize gidememiştim. durup durup dizileri sayıyorduk her gün sil baştan.

    tabi hergün çikamiyorduk, arada siyaset okul derken bazen 1 haftayi bulduğu da oluyordu aralarin.

    sonra bu aralardan sonra bir gün arabayi aldik toplayicidan, gidiyoruz, sayiştay arsasina dalmiş dozerler, herşeyi dümdüz etmişler. koştuk gecekonduya ama tuz buz toprak olmuş camlar.

    canimiz sikildi, hevesimiz kaçti, havalarda isindikça atkiyi sarmak zulüm haline gelmeye başlamıştı.

    o ara çim sulama işi bulduk. tek (tedaş oldu sanırım şimdi) binası yeni bitmiş çevre düzenlemesi yapılıyor, çim sulayacak insan arıyorlar allah dedik tam yaz mesleği.

    öyle de terfi ettik yani.

    o günlerden kalan alışkanlıklar uzun süre terk etmedi tabi. örneğin ilaç kutusu, diş macun tüplerini atamazdım bir türlü bir şekilde biriktirirdim. kağıt toplayıcısının hayalidir, şöyle bolundan alüminyuma ve bakıra rastlamak en iyi parayı onlar getirir. yanlış hatırlamıyorsam rayiçleri 1 kg alimunyum 40 kilo kağıda bedeldi

    hala evde bunlar için ayrı bir torba yapar içinde biriktirir, çöpe de atmadan özellikle yolda bir tanesini yokuş aşağı inerken görür iner verirdim. değerli bir hazineyi teslim ediyormuş gibi. lakin orta sınıf yaşamı işte insan gittikçe steril oluyor, herşeyi çöpe atıveriyor. şimdi sadece kağıdı biriktirip veriyorum.

    siz de öyle yapın.
  • aksam belli saatlerden sonra sokaklarda, caddelerde cuval gecirilmis el arabalariyla copleri karistirarak satmak icin kagit toplar bu insanlar. cevreyle ilgilenmezler, kimseyle konusmazlar, kendimi acindirayim da para koparayim hareketlerinde bulunmazlar, sadece islerini yaparlar.
  • polyanna kılıklı bir arkadaşım tarafından geri dönüşüm gönüllüleri olarak tanımlanmış büyük kentlerin tutunanamayanları.
    o arkalarında sürükledikleri boylarından büyük arabaları belirli aralıkla polisler tarafından toplanırmış.
    sonra bu çocukların bağlı oldukları abiler!! gidip polisten arabaları kurtarır
    sonra bu çocuklar kendi arabalarının borcunu ödemek için uzunca bir süre abilere çalışırlarmış.
    bir emek sömürüsünün daha ne kadar çakalca yapılabilirdi bilmiyorum.
  • ankara'da gece 9'dan sonra iskitler'e uzanan yollarda onlarcasının görülmesi mümkün.

    asfaltta, şehrin sarı ışıkları altında, dört mevsimde yalnızca yüklerinin altında birer araba onlar. oysa çocuk, kadın, genç ve yaşlı... hepsinin yüzü "kağıt" gibi.
  • serbest meslek erbabıdır.

    biliniyor; ama bir daha yazayım: sadece memleketimde var bu serbest meslek.

    neyse efendim, bir iki saat önce dışarıda tüttürüyorum sigarayı. mahallenin kadrolu(!) kağıtçılar da mesaide. iki delikanlı. birinin başında subay şapkası var. bir ara göz göze geldik. gülüştük. sokağın karşısından seslendi: "gaziden emanet abi!" mal mal baktım. yanlarına gidip sigara uzattım. yaktık. ne gazisiymiş bu, dedim. mahallenin öbür başında gerçekten bir gazi, varmış. bunları ne zaman görse selama duruyormuş. bunlar da gariban diye kırmayıp selam veriyor, emret komutanım, diyorlarmış. gazi de, devam edin evladım, deyip gidiyormuş yoluna. bugün bir de şapka vermiş birine. kağıtçının kafada subay şapkası... kağıtçı ordusunun başkomutanı oldum abi, diye yollarına gittiler. iyi çocuklar.
  • istediklerinde marka da giyebilen, iyi insanlardır.

    geçenlerde birinin ayağında gıcır gıcır nike ayakkabı gördüm. sigaralarımızı tüttürürken dikkatimi çekti. ben sormadan o söyledi: "sorana, çöpten çıktı, diyorum. gözler fal taşı gibi hocam. sen yabancım değilsin, bastım parayı aldım indirimden. çalışıyoruz işte.
  • katır ölüsü derler ya, işte o arabalar göründüğünden bin kat falan daha ağır. kağıt diyip geçmeyin.

    bir akşam harbiye'de kulağımda kulaklık yürüyordum. ileride bu kağıt toplayıcılardan biri vardı. tepeleme dolmuş arabayı yere bırakmış, etrafta dolanıyordu. tam yanından geçerken bana el işareti yaptı, kulaklığımı çıkarıp "bağa mı didin?" gibisinden baktım. ancak 20'sine gelmiş bir gençti. boyu 1.60'lardaydı ve hayli çelimsizdi. arabanın kolunu gösterip yardım eder misin dedi.

    tabii nereden bileyim arabanın o kadar ağır olduğunu? tamam ben de angarya iş yaptım, çok eşya taşıdım ama ne olursa olsun apartman çocuğuyum, kaloriferli evde büyüdüm. neyse tek elle çektim, yok. iki elle abandım, gene yok. omuzlar gibi tutup asıldım, yok. tekere ayağımı koyup dengesini bozayım dedim, yerinden oynamadı. katır ölüsünden beter şeymiş meğersem. sonra çocuk bir koldan ben diğerinden, birkaç denemeden sonra arabayı yerinden kaldırdık, çocuk o ivmeyle iki kolu yakalayıp gitmeye başladı. arabanın gerisinden "sağol ağbi" dediğini duydum. ben de içimden yolunun açık olmasını dileyip yürümeye devam ettim.

    imla
  • dilleri, renkleri nasıl olursa olsun nedense hep dürüst ve suskun insanları hatırlatmışlardır bana.

    onlar dönüşen şehrin suskun memurlar ordusudur kanaatimce.
hesabın var mı? giriş yap