• bu sözcüğün isveççeye geçisi tarihi bir olay sonrası olmuştur. finceye de o zamanlar finlandiya'nın isveç hakimiyetinde olmasından dolayı geçmiştir bu sözcük.

    (bkz: kalabaliken i bender)
    (bkz: skirmish at bender)
    http://en.wikipedia.org/wiki/skirmish_at_bender
    [http://en.wikipedia.org/….80.931714:_ottoman_empire http://en.wikipedia.org/…at_northern_war#1709-1714: ottoman empire]
  • meşrulaştırır.
  • tenhalığın can düşmanı.. özel olanın, kıymetlinin katili.. uzak düşüren, mesafe koyan, yakınlaşmayı imkansız kılan..

    yalnız maddede değil, manada da araya giren, kafa karıştıran, hedef şaşırtan, engelleyen, maksudunla arana perdeler geren karmaşa..

    kökü arapça galaba veya galebe..

    baskın, sayıca üstün, galip olan "kalabalık"..

    utanmasam sana düşmanım diyeceğim.. ölümün elimden olacak diyeceğim.. kanına ekmek doğrasam kinim geçmez diyeceğim.. ama haddim değil ne yazık ki..

    ama seni sevmiyorum.. bilesin.. suç değil ya..
  • isveççe'de kalabalık anlamına gelen kelime.
  • kalabalığın çıkardığı gürültü mantıksızdır ama kulakları sağır edecek kadar güçlüdür. beyinleri yoksa da; binlerce kolları vardır. bunları seni yakalamak, çekmek, aşağıya indirmek ve batırmak için kullanırlar.

    trevanian, şibumi
  • eskiden bir narın ortasında yaşadığım sırada tanelerden birisinin şöyle dediğini işittim, “birgün bir ağaç olacağım ve rüzgar dallarımın arasında şarkı söyleyecek ve güneş yapraklarımın üstünde dans edecek ve bütün mevsimler boyunca güçlü ve güzel olacağım.”

    sonra, bir başkası konuşup dedi ki, “ben de senin kadar genç olduğum zamanlar böyle hayaller kurardım; ama artık her şeyi ölçüp tartabiliyorum ve bütün umutlarımın boş olduklarını anladım.”

    ve üçüncü tane konuştu, “bize böyle güzel bir gelecek vaat eden hiçbir işaret göremiyorum.”

    ve bir dördüncüsü, “fakat böyle güzel bir gelecek yoksa hayatımız ne kötü olur!”

    bir beşincisi, “ne olduğumuzu bile bilmezken niçin ne olacağız diye çekişiyorsunuz?”

    fakat altıncısı cevapladı, “ne isek o olmaya devam edeceğiz.”

    ve yedincisi dedi ki, “herşeyin ne olacağını biliyorum, ama bunu sözcüklere dökemiyorum.”

    sonra sekizincisi konuştu – ve dokuzuncusu – ve onuncusu – ve sonra daha bir çokları – sonra hepsi birden konuşmaya başladılar ve bir sürü ses arasında hiçbirşey anlayamaz hale geldim.

    ve tam o gün çekirdekleri az ve hemen hemen sessiz olan bir ayvanın içine taşındım.

    halil cibran
  • bıktım ben bundan. onlarca insanla aynı anda hareket etmekten, yollarda çarpışmaktan, heryerde seslerini duymaktan, işyerinde bitmek tükenmez insanlardan, wc deyken bir sürü insanı dinlemek zorunluluğundan, öğle yemeğinde yer bulmaya çalışmaktan, kahve almak için 15 dk sıra beklemekten. sakinliği sevmeyen beni bile bi adada yaşamak ne güzeldir diye düşündürtmesinden.*
  • derin bir uğultuyla başlar. önce bütün sesler yavaşça deli eden bir uğultuya dönüşür. sadece dudak hareketleri görürsün. sürekli konuşan insanlar.. sürekli alakasız, seni ilgilendirmeyen ve saçma sapan bir şeyler anlatan insanlar.. hep anlatan insanlar.. rahatsız eder. kaçmak, tek başına hepsinden uzak bir şehre gitmek istersin, kaçamazsın. onlarla olman gerekiyordur, bir şekilde onlara zaman ayırman gerekiyordur ve bu durum gittikçe bir çeşit işkenceye döner. en sonunda kendini her şeyden, bütün sorumluluklardan uzaklaşmış, telefonlara cevap vermeyen, sadece bilgisayarla iletişim kuran biri olarak bulursun.. ve sadece yazmak kurtarır seni bu yalnızlıktan.. ama bilirsinki mutlaka yeniden o kalabalığa, o uğultuya karışmak zorundasın.. onlardan biri olmak zorundasın..
  • çağımızın vebası. çok kalabalığız dünyacak. yarın nüfusun yarısı rastgele bi şekilde ölse süper bi yer olur bence dünya. hem düşünsenize lan sonra ne kitaplar yazılır, ne şarkılar bestelenir o acılarla. olayın fikir babası olduğumdan kendimi ölen kısma koyma ayrıcalığına sahibim, o yüzden böyle rahat konuşuyorum cnm. benim için de bi tivit atarsınız artık, di mi la?
  • "heyhat!
    nasıl da haksızı haklı çıkarır kalabalık!"
hesabın var mı? giriş yap