• çok fazla dayak yemişliğim yok şu hayatta. bununla beraber, çok fazla dayak atmışlığım da yok. bi kaç kuru gürültüyü saymazsanız, aslında çok da sakin geçmiş hayatım bu açıdan. elbette istisnalar kaideyi bozmaz.

    sahibinin sesi diye bi mekan vardı. başlığından da bakabilirsiniz ama özet geçmek gerekirse 70'lerin türkçe parçalarını çalan, buram buram nostalji kokan bi mekandı. cem karaca, erkin koray, barış manço, alpay, ilhan irem gibi sanatçılardan oluşan geniş bir yelpazeden çalardı. burada tanıştığımız bi garsonla/öğrenciyle gereğinden fazla samimi olunca, uzun süre takıldık mekana. içkimiz torpilliydi, her istediğimiz çalınıyordu ve hesap daha gelmeden önce düzeltiliyordu... daha ne olsundu. biz takılırken, elli metrekarelik bi mekandaydı sahibinin sesi. biz takılmaya başladıktan bir yıl sonra, asma katı olan dev gibi bir mekana taşındı. orada çalışan arkadaşın söylediğine göre, yeni mekanın duvarları bizim içtiğimiz biralarla örülmüştü. o yıllarda bi bar açıp kendi kendimin müşterisi olsaydım, bugün size bu entry'yi karayipler'den yazıyor olurdum.

    hakan ve onur diye iki arkadaşım var. liseden beri çok yakınız. bu ekibe bir gece yine aynı liseden mezun olduğumuz özgün diye bir arkadaş da katıldı. taksim'de takıldığımız ne kadar bar varsa tavaf etmişiz... mekanlar kapanınca, meydanın yolunu tutmuşuz. bu arada cebimizde beş kuruş para kalmamış, beşiktaş'taki eve gidebilmek için sadece taksi parasını ayırmışız. herkes birbirine, "olm para varsa bira al, evde devam edelim. benim param gelir bi kaç güne" diyor ama gerçekten de herkes sıfırı tüketmiş. bu şekilde yürürken, bir adam yaklaştı yanımıza.

    "merhaba" dedi.
    "merhaba" dedik.
    "ay siz çok şeker tiplersiniz. bu gece benimle olsanıza" dedi.

    biz anadolunun bağrından kopup istanbul'a gitmiş dört yağız delikanlı olarak donduk kaldık tabii. ben adamı kırmadan nasıl cevaplarım diye düşünürken, hakan atladı:

    "paran var mı?"
    "var."
    "iyi o zaman... bize bi kasa bira alırsan sikeriz" dedi.

    herkesin kafası kıyak. adam da çok komik, çok neşeli bir eleman bu arada. adı ekrem'miş. velhasıl gerçek şu ki, bizim ekip süper hetero. adamı aldık gidiyoruz ama sonuçta kimse yatmayacak adamla. bi kasa bira için adamın kalbini kırmaya, duygularıyla oynamaya gerek yok.

    çektim hakan'ı kolundan...

    "olm biz bu adamı aldık gidiyoruz ama yazık lan. bi kasa bira için değer mi?"
    "neye değer mi?"
    "olm bu adamın kalbi kırılacak"
    "olm adam beni sikin dedi lan, benimle evlenin demedi... ne kırılacak kalbi! hem baksana keyfi de yerinde, gülüp eğleniyor"
    "sen bilirsin olm. ev senin evin. rezillik falan çıkarsa ben karışmam, çıkar giderim evden"
    "ben süper plan yaptım olm. rezillik falan çıkmayacak"

    süper plana geçmeden önce bazı detaylar... bu hakan, istanbul'daki ilk aylarında cemaate ait bir yurtta kaldı. 1 ay sonra falan, yurtta kumar oynatmaktan dolayı bunu attılar yurttan. bununla birlikte, eskişehirli bir elemanı da attılar ama eskişehirli eleman şu hayattaki en saf, en naif insanlardan birisi. o yıllarda bakirdi ve olasılıkla bugün bile hala bakir olabilir. bu ikisi yurttan atılınca, beşiktaş'ta leş gibi bi ev tuttular, birlikte kalıyorlar. neyse efendim.... süper planı dinleyelim:

    "ne planı lan?"
    "ben bu ekrem'i, eve gidince eskişehirli'nin yatağına göndereceğim"
    "nasıl ya? hem çoktan uyumuştur eleman"
    "olsun. eskişehirli siker bunu... hatta eskişehirli bunu siker, üstüne seninle beni bile siker"
    "olm manyaksın lan sen. yemin ederim manyaksın"

    ben hakan'ı übersüpersikimtrak planından nasıl vazgeçireceğimi düşünürken, ekrem gelip omzuma vurdu ve "elim sende" dedi. ben de hakan'a dokunup "elim sende" dedim. o onur'a, onur özgün'e derken, beş adam taksimde elim sende oynamaya başladık. niye mi? çünkü eşeğin sikinden dolayı... deli gibi sarhoştuk.

    bu sırada hakan, bizden olmayan birilerine dokunup "elim sende" dedi yanlışlıkla.
    dokunduğu adam da "elini ayağını sikerim senin, göt" dedi.

    şöyle bi baktık. adamlar beş kişi. ekrem'i de sayarsak, biz de beş kişiyiz... allah ne verdiyse girdi insanlar birbirine. yumruklar havada uçuşuyor, ekrem kenara çekilmiş ağlıyor. polis dahil kimse kavgayı ayırmaya yanaşmıyor o saatte. kan gövdeyi götürürken, birden bi bıçak çıktı ortaya. elemanlardan biri hakan'a bıçak sallamaya başladı. bizim hakan, adamın salladığı bıçağı havada tutup aldı adamın elinden ama dolayısıyla avcunun içi yaralandı. deli gibi kanıyor. hakan'ın yaralanması bizi motive edince, istanbul deplasmanında çıktığımız maçtan galip ayrıldık. kavga sonunda kazandığımız taksim meydan muharebesi madalyalarını, gözyaşları içinde bizi izleyen ekrem'e hediye ettik.

    biz sağdan soldan bulduğumuz kağıt mendillerle hakan'ın elini sararken, ekrem o muhteşem sorusunu sordu:

    "ya ama sikişiyoruz bu gece değil mi?"

    hepimiz dönüp ekrem'e baktık. sonra gülmeye başladık anlamsızca.

    "seni mi kıracağız ekrem dedi" hakan, "yeter ki sen, bi kasa birayı al"

    the marmara'nın önüne kadar geldik. önümüzde iki tane kız var. kızlar çok güzel.
    özgün tutturdu "bunlarla tanışalım" diye.
    manyak bi tane değil ki, herkes manyak.
    "olm" dedim, "bu kızların bizimle işi olmaz. baksana çok tiki bunlar"
    "ben hallederim" dedi.

    bu sırada kızlar, the marmara'nın yanındaki sokakta bulunan otoparka girdiler. özgün de arkalarından gidiyor.
    tuttum kolundan, "olm manyak mısın, nereye gidiyorsun?" dedim.
    "ben şunlarla bi konuşup geleceğim, siz dışarda bekleyin" dedi.

    hakan ve onur zaten sokağa bile girmediler. the marmara'nın önünde bekliyorlar. yanlarında ekrem var. kahkahaları sokağa kadar geliyor. ben de mal gibi özgün'ü bekliyorum otoparkın dışında. ve bingo. üç tane adam, özgün'ü döve döve dışarı çıkardılar. ağzı burnu kan içinde. adamlardan biri silah çekmiş. bir insan ne yapabilir de, otoparkçıları bu kadar kızdırabilir diye düşünürken, birden hayatımın blöfünü yaptım.

    "bırakın lan adamı" diye müdahil oldum olaya.
    "sen kimsin aga?" dedi eleman.
    üzerimde metallica tşörtü var, saçlar uzun ve yaşım sanırım yirmiydi.
    "teşkilattan küçük berkay" demesem de, polis olduğumu belirtir bi cümle kurdum.
    adamlar birbirlerine baktılar... polis olma ihtimalim, abd başkanı olmam kadar küçük bir ihtimaldi.
    üsteledim, "bıraksanıza lan adamı"
    eleman silahını beline taktı.
    gidip özgün'ün koluna girdim.
    silahı da görünce, korkudan dizim titremeye başlamış.
    o sırada özgün "sağol kardeşim" dedi.
    fısıldayarak "olm kardeşim falan deme, sus aq" dedim.
    özgün kendinde değil, "eve gidelim abi" diyor.
    "sus aq, sus iki dakka" diye fısıldıyorum.

    sokağı bi çıksak kurtulacağız ama sadece yirmi metrelik o yol bitmiyor; zira özgün yürümüyor, adeta sürünüyor. adamlar hemen arkamızda. polis olmadığımı anlasalar, özgün'ü de beni de üstüste koyup sikerler. velhasıl hayatımın en uzun yolculuğu bitiyor ve the marmara'nın önüne geliyoruz. özgün'ü oturtup suyla elini yüzünü falan temizliyoruz. adamlar allah yarattı dememiş, tabiri caizse, amına koymuşlar özgün'ün.

    o sırada ekrem ağlıyor yine... bir taraftan da onu teselli ediyoruz. teselliden cesaret alan ekrem, muhteşem sorusunu yine soruyor:

    "ya ama sikişiyoruz bu gece değil mi?"

    özgün dahil hep birlikte gülüyoruz. o gece başımıza gelen belalar, sonraki on yılın toplamında gelmemiş olmasına karşın, ekrem sağolsun, neşemize neşe katıyor. meydana gidiyoruz bira almak için. oradan taksiyle eve geçeceğiz. ekrem söz verdiği gibi, yirmi tane bira alıyor. taksi çeviyoruz.

    ekrem binmiyor taksiye.
    "gelmiyor musun?" diyoruz.
    "yolunuz açık olsun" diyor gülümseyerek, "kendinize dikkat edin"
    "bira için teşekkürler" diyorum.
    "ben de teşekkür ederim bu gece için" diyor, "sayenizde çok değişik, çok eğlenceli bi gece geçirdim"

    taksideyiz, eve doğru gidiyoruz... kimse konuşmuyor. kavgadan dolayı herkesin bi yerleri ağrıyor. biralardan birini açıp sigara yakıyorum bi tane. sessizliği hakan bozuyor:

    "eğer gelseydi, eskişehirli ekrem'i sikerdi bence"
  • kavganın, bağrışmanın son noktaya ulaştığı anda; aniden öpüşmek.
  • karşınızdaki kişinin bir açığını yakalayıp yüzüne gözüne allah ne verdiyse vurmak
    yere düştükten sonra üzerine atlayıp kafasını yere vurmak
    boynunu sıkıp bayılana kadar nefessiz bırakmak
    ayağını bacağını kolunu falan kitleyip canını çıkartana kadar sıkmak.
    acımamak, bir göze karşı iki göz almak.

    ağzınızı burnunuzu kırarım.
  • ayırmaya çalışan kıza yumruk atmak. olay yeri bornova küçükpark, ortam gerilmiş kavga çıkacak belli. hayatımda en korktuğum şeylerden biridir kadınların yanında kavga etmek. o gece de işin sonu belli olunca bir arkadaşıma "sen kızları al git, x yerde buluşuruz" dedim, "tamam" dedi ve uzaklaştılar. hemen arkasından kavga çıktı zaten, yapacak bir şey yok. bir ara tam bir yumruk attım ki kavga ettiğimiz çocukla aramdan bir şey geçti ve yere düştü. baktım kız yerde yatıyor. anlayamadık, durduk ikimiz de (huzurlarınızda centilmenliğinden dolayı teşekkürlerimi sunuyorum bu isimsiz kahramana) kolundan tutup kaldırdım, allahtan iyi vuramamışım, çabuk toparlandı ve hiç bir şey demeden uzaklaştı. biz biraz daha bakıştık çocukla ve kaldığımız yerden devam ettik.
  • kavga eden arkadasini kavgadan ayirmak icin ellerini arkadan tutmak. bunu goren karsi tarafin arkadasin surati yumrugu patlatmasi, arkadasin elleri tarafimdan tutulmus oldugundan arkadasin hareket edememesi ve yere yikilmasi.
  • uzlaşma yoluna gitmek. evet hikayenin baş rolü bendim. şöyle ki; lise yıllarındayız anadolu liselerinin anadolu lisesi olduğu yıllar o zaman hoşlandığım bir kız vardı. kız da hakikaten çok güzeldi o zamanın modası harley botlarıyla sarı saçlarıyla muhteşem bir kızdı. (ahh neydi o yıllar) nese efendim ben bu kıza teklif etmiştim o da kabul etmişti fakat bizim okulun çıkışlarına sürekli gelen iri kıyım baron davis sakallı kapkara hayvan gibi bir olan eleman da bizim kızdan hoşlanıyormuş o zamanlar. ben lisedeyim adam da nerden baksan 25 yaşlarında falan görünüyordu ve de dev gibiydi bilmem anlatabiliyor muyum? nese efendim bir gün ben okul çıkışında el ele biraz gezip hatunu eve bıraktıktan sonra bu baron davis sakallı abi yoluma çıktı bana klasik "bak koçum o kızdan uzak dur pis olur sonu" falan laflarından etti. ben de siklemedim tabi ilk başta sonra bizim mahallenin abilerinden(bkz: mahalle abileri)olcay abi'ye durumu anlattım olcay abi de detroit sokaklarında büyümüş gibi bizim mahalleden birine kimse dokunamaz merak etme falan diye gazı verdi bana ben de bu gazla o zamanlarki hatunla sıkı fıkı takılıyoduk bu zenci gardiyan kılıklı eleman da paso bizi gözlüyormuş efendim. beni yine çevirip yarın okul çıkışında "seni onun gözünün önünde dövcem görcen lan" diye atar yapıp gitti. ben de nolur nolmaz diye bizim olcay abi'ye haber ettim durumu sonucta lisedeyim ve çelimsiz, çömeziz. olcay abi de "tamam yarın bizim çocukları alıp sikeriz belasını onun" diyince ben rahatlıyıp eve gidiyorum. ertesi gün ben okula gidiyorum ve tenefüslerde okulun dışından bu baron davis kılıklı eleman bana kaş göz hareketleriyle görüşcez falan diyor neyse efendim okul çıkışı oluyor herkes eve doğru yol alırken ben olcay abi'yi bekliyorum fakat ne gelen ne giden var aq. içimden "siki yedin olm juang" diye geçiriyorum hatuna da sen git bugun ben fatih hocayla bilgisayar odasında bilgisayarlara format atcam diyorum. olcay abimize de eski nokia 3210 (efsane telefon) ile çağrı üstüne çağrı atıyorum ve hala ne gelen ne giden sonunda "sikerim ya" diye çıkıyorum okuldan ve yürüyorum baron davis kılıklı eleman da ortalıkta görünmüyo oh yırttım derken çaat marketten çıkıyo bana doğru hızlı adımlarla geliyor içimden lan acaba sert mi takılsak yoksa baba affet falan mı desem diye düşünürken bizim lisedeki hocaların sürekli beni sen de muhteşem ikna yeteneği var bununla ilgili meslek seç falan diye gazlamaları aklıma geliyor ne yapsam diye de heycan yaparken o sihirli kelime bana yardımcı olur diye düşünüyorum uzlaşma!!! eleman yanıma geliyor ben çantayı yere atıyorum ve bak abi sana bir şey dicem dinle diyorum ama elaman yakadan tutup " ne diycen lan" diye itiyor beni. sen bittin falan diye gözleri dönmüş şekilde ben yerdeyken geliyor ben yerden " abi esra abla senden hoşlanıyomuş" diyorum. (esra abla okulda kantinde patates ekmek falan satan feci güzel bir abla) "hadi lan kimi sikiyon" diyo bana ben de abi "yarın okula gel vallaha bak gözlerinle gör bi konuşmayı dene bak görcen" diyorum içten de oltaya geldiğini hissediyorum ve gazlamaya devam ediyorum. bana "lan ben sana benim hoşlandığım kızla görmicem demedim mi lan" diye yine alevleniyor ben de " abi esra abla ile çıkcan diyorum sen bana ne diyosun" diye esra abla'yı megan fox kıvamına sokuyorum bi anda. iri yarı abimiz abazlığının verdiği " ne olursa olsun yeter ki kız olsun" mantığıyla tamam lan yarın bakcaz bir şey olmassa bittin falan diyor o esnada mal arkadaşları geliyo "bırak bu liseliyi abi ya" kağıda gidelim diye elamanı alıyorlar çok sükür. ben eve geçerken olcay abi ye sövüyorum ve o sihirli kelime olan uzlaşma yoluyla ve elemanın aşırı abazlığı sayesinde o gün yırtıyorum ve ertesi gün bu sefer olcay abi' ye gel da nolur yani diyorum (bu arada olcay abi klasik abi yalanları olan olm bizim de işimiz oluyo boş adam mıyız lan biz yoksa gelcektim vallaha diyor gelmeme için) neyse ben dersteyken tenefüse çıktıgımda o da ne bizim olcay abi ile baron davis kılıklı eleman sohbette hayvan gibi gülüyolar falan vay aq diyorum içimden onlara doğru gidiyorum ve bizim elaman hareket yaparken olcay abi ya bizim mahalledeki çocuk bu işte buna takılan amcık varmış diyor bizim baron davis o amcık benim lan doğru konuş diyo bunlar birbirlerine bakıyo falan öle gülüyorlar moda olan "baba ayıp oluyo uhuahuahua" deyimiyle gülüyorlar ve ben de yalandan hahaha diye katılıyorum aq sanki dayağı yemicektik. nese baron davis ertesi tenefüss beni çağırıyo " takılan olursa söle kızı da üzme falan" yalandan ayak yapıyo(olcay abi hakikaten pis adamdı o zamanlar şimdi göt göbek büyümüş) ben de "tamam abi" falan diyorum ve hakikaten o gün kavga sırasında yapılanlar dan uzlaşma yolunu seçtiğim için sükrediyorum. hea şimdi olsa sikerdim belasını büyüdük vucut yaptık bu olaylardan sonra:)
  • tam anlamıyla kavga sırasında sayılmayabilir ama kavganın başlangıcında yapıldığında, dayak yemenizi daha da garanti altına alabilecek hareketlerdir.
    iki yumruğunuzu sıkıp hazır ol vaziyetine benzer bir durum alın. ayak parmak uçlarınıza hafif yükselin ve vucut ağırlığınızı öne doğru verin. şimdi de kafanızı biraz öne uzatın ve kaşlarınızı biraz çatın. harika oldu, son olarak karşı tarafa ana avrat sövün, kavga garanti.
  • dilini dudaklarindan dısari dooru yuvarlayip garip bi tonda konusarak ve sag elin isaret parmagini sallayarak korkutma eylemlerinde bulunmak..goz dagı vermeye calismak..
  • dayak yiyecek olsanız dahi bağırarak tehditler savurmak.
    hayvani durumlarda hayvanlar gibi düşünmek lazım değil mi??? ne kadar çok bağırırsan o kadar haklısın ve karşındakini psikolojik olarak o kadar yere serersin.

    ikinci olarak kafa atma stratejisi var. ne kadar erken kafa atarsan, karşıdaki kişi o kadar çabuk afallar, ondan sonra istediğinizi yapabilirsiniz ki zaten kavga dediğin en fazla 1 ila 2 dakika süren bir olgudur. sonuçta ne ringdeyiz ne de linçte.

    üçüncü olarak; karşı taraftaki isterse sizin iki katınız olsun, yarmagül "delühanlı" bir kişilik olsun, yapmanız gereken tek şey horozlanmak. zaten böyle bir kişiyle bu duruma geldiğinize göre bu arkadaş sizi tavuk kanadı gibi ikiye ayırıp sonra sömürecek. e haliyle bu saatten sonra alttan almak en fazla etraftaki insanlardan medet ummaya kadar götürür sizi. bu durumda en optimum hareket, %95 başarılı olan bir yöntem olarak horozlanmak. sonuçta karşı taraf da bir an panikleyecektir: "lan bu adam sonra başıma bela olmasın, bişeye güveniyo ki böyle kolayca dikleniyor, aptal olması lazım bana diklenmesi için, demek güvendiği bişey var" şeklinde bir bakış açısıyla size iki yumruk daha az atacak ya da fazla acıtmayacak. hatta kimbilir belki "uğraşılmaz bununla" diyerek sizin bu olaydan yırtmanıza sebep olacak.

    son olarak, belki de en şerefsizce yöntem: elinizi arkaya götürmek ve bu esnada arkadaşlarınızdan birinin sizin elinizi tutarak kulağınıza doğru kısık sesle konuşması. ben karşı taraftaki adam olsam, o ortamın bir an önce kapanması için resmen yalvarırdım. düşünsenize adam belli ki tedarikli ve hazır ortalığa bişeyler çıkmadan bu olay kapansın burada mantığıyla "hadi len" deyip çekip gitmek bile insanı korkutur.
    bir nevi insanların hayalgücü üzerine yapılan eylemlerden ibarettir; eğer benim gibi kavgaya tutuşamayacak kadar çelimsiz iseniz*.
hesabın var mı? giriş yap