• yanlış bir tespittir.

    zirâ bugün üniversite sıralarından mezun olmaya yaklaşan birçok insanın,

    bir cümle içinde on defa 'hani' sözcüğünü kullanmasının,
    bir cümle içinde beş defa 'ıııııı...' diyerek rahatsız edici bir şekilde düşünmesinin,
    cümleleri açıklamakta 'yani' den başka bir sözcük bulamamasının,
    her cümleye 'şimdi meselâ' diyerek başlamasının,
    cümleye 'meselâ örneğin' diyerek devam etmesinin,

    kitap okumamaktan ve dolayısıyla kelime dağarcığının ve konuşmanın akıcılığının gelişmemesinden başka bir izahı olduğunu düşünmüyorum.

    edit: okuyun, diyor okuyun. çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor.*
  • 1000kitaptan bir alıntı;

    kitap okumanın faydası nedir?" diyenlere... bir defasında hocama dedim ki: "bir kitap okudum ama zihnimde kitaptan hiçbir şey kalmadı. "bana bir hurma uzattı ve dedi ki: "bunu ağzında çiğneyip ye. "yedikten sonra sordu: "şimdi sen büyüdün mü?: "hayır," dedim. dedi ki: "büyümedin ama o hurma vücuduna dağıldı; et oldu, kemik oldu, sinir oldu, deri oldu, tırnak oldu, hücre oldu..." anladım ki, okuduğum kitap da öyle dağılıyor; bir kısmı kelime dağarcığını zenginleştiriyor. bir kısmı bilgi ve irfanını arttırıyor, bir kısmı ahlakını güzelleştiriyor, bir kısmı yazı ve konuşmada üslubuna incelik katıyor, bir kısmı hayata farklı bakmanı sağlıyor, bir kısmı içindeki sevgi merhameti arttırıyor, bir kısmı özgüvenini arttırıyor, düşünmeni, sorgulamanı tetikliyor, olaylar karşısında nasıl davranman gerektiğini öğretiyor... her ne kadar sen bunların farkında olmasan da.
    kitap okumak bir şeye yaramaz, kitap okumak birçok şeye yarar! o kadar çok şeye yarar ki neye yaradığını söylemek imkansızdır.
  • (bkz: zevk almak için kitap okumak)
    çocuk yapm ak istemediğin zaman da zevk alıyorsun ya seks yaparken..işte öyle birşey. kitaptan para kazanmıyor olabilirsin ama zevk alıyorsun. ha bak...tıpkı senin seyrettiğin aptal türk dizileri gibi birşey. anladın mı?
  • doğrudur efendim kitap okumanın, bir anda öyle gözle görünür, elle tutulur bir faydasını görmezsiniz. sadece, kitap okumaya devam ettiğiniz takdirde, zaman içerisinde beyniniz, egzersiz yaparak güçlenir, daha iyi, daha üretici, yapıcı ve hızlı kararlar verebilirsiniz, benzersiz bir kişilik oluşturabilir ve o kişiliğinizi geliştirebilirsiniz. özgüveniniz artar, iletişim yeteneğiniz gelişir. stres seviyeniz önemli ölçüde azalır. liderlik için gereken özellikleri kazanırsınız ve bir kariyer sahibi olma şansınız da artar.
    kitap okuyanların, alzheimer olma riskleri de daha düşük olur.

    bütün bunların sizde bir karşılığı yoksa, siz en iyisi kitap okumayın.
  • bir defasında hocama dedim ki: “bir kitap okudum ama zihnimde kitaptan hiçbir şey kalmadı.”

    bana bir hurma uzattı ve dedi ki: “bunu ağzında çiğneyip ye”

    yedikten sonra sordu:

    şimdi sen büyüdün mü ?

    "hayır" dedim.

    dedi ki: “büyümedin ama o hurma vücuduna dağıldı; et oldu, kemik oldu, sinir oldu, deri oldu, tırnak oldu, hücre oldu…”.

    anladım ki, okuduğum kitap da öyle dağılıyor:
    bir kısmı kelime dağarcığını zenginleştiriyor. bir kısmı bilgi ve irfanını artırıyor, bir kısmı ahlakını güzelleştiriyor, bir kısmı yazı ve konuşmada üslubuna incelik katıyor, bir kısmı hayata farklı bakmanı sağlıyor, bir kısmı içindeki sevgi merhameti artırıyor, bir kısmı özgüvenini artırıyor, düşünmeni, sorgulamanı tetikliyor, olaylar karşısında nasıl davranman gerektiğini öğretiyor… her ne kadar sen bunların farkında olmasan da.

    kitap okumak bir şeye yaramaz, çünkü kitap okumak çok şeye yarar ! o kadar çok şeye yarar ki neye yaradığını söylemek imkansızdır.

    “iyi dostlar, iyi kitaplar, bir de huzurlu bir vicdan: işte ideal hayat.”

    mark twain
  • sevdiğim yazarlardan ayfer tunç, nasıl olunur podcast serisine konuk olduğu nilay örnek'in "yeniden sıkı edebiyatçıların da, yazarların da dizi veya film dünyasına daha çok girdiğini görüyoruz ve daha doyurucu geliyor" şeklindeki açıklamasına verdiği cevapta şu cümleleri sarfediyor:

    "bir şeyi mutlaka gözümüzün önünde bulundurmamız lazım. biz şimdi dijital çağa geçtik. bunun ne demek olduğunu, ne kadar önemli bir şey olduğunu hala tam olarak idrak etmiş değiliz. bu(nu) aslında bizden sonraki kuşaklarla aramızdaki makas daha da açıldıkça idrak edeceğiz. biz okuyarak öğrenen bir kuşaktık. yeni kuşak izleyerek öğrenen bir kuşak. yani çocuklar okuyarak öğrenmek istemiyorlar. benim yeğenim tarih derslerine video oyunu seyrederek çalışıyor. bu benim aklımın almadığı bir şey mesela. ama o oturuyor bir konu öğrenmesi gerekiyorsa o konuda video var mı onu araştırıyor. şimdi dijital devrim aslında tıpkı sanayi devrimi gibi elektriğin bulunuşu gibi çok önemli bir devrim. hayatımızda çok kökten, çok derin değişimlere yol açtı. bu edebiyatı, sanatı da etkiledi doğal olarak. dijital sanat diye bir şey doğdu. müthiş bir sanat alanı."

    (bu girişten sonra entry ile ilgili cümleler buradan itibaren başlıyor.)

    "geldiğimiz noktada dünyada değişmeyen de bir şey var; hikaye ihtiyacı. insanlık, adem'le havva'dan beri hikaye anlatıyor. kutsal kitaplar dediğimiz şeyler hikayelerden oluşur aslında. dolayısıyla insanlığın hikaye ihtiyacı bitmiyor. ama okuma ihtiyacı, okuyarak öğrenme ve okuma ihtiyacı giderek zayıfladığı için, ne yazık ki bunu üzülerek söylüyorum, bunun çok önemli bir eksi tarafı var onu da söylemem lazım, insanlar görsel anlatıya daha fazla yöneliyorlar. okuyarak öğrenmemenin ya da okumanın azalmasının yarattığı en büyük problem soyutlama niteliğinin düşmesi. çünkü kelime ile görüntü aynı şey değil. kelime gerçek anlamda bir soyutlamadır. kelime dediğimiz şey, harflerden oluşan bir işarettir ve zihnimizde masa dediğimizde, herkesin beynindeki masanın fotoğrafını çekebilsek, masa kelimesi söyleyen insan sayısı kadar masa imajı buluruz. ama masayı gösterdiğiniz zaman odur. dolayısıyla artık okumamanın yarattığı bir zihinsel körleşme var. soyutlama kabiliyetimiz azaldı. bu hayatın her alanına etki ediyor. politikaya, insan ilişkilerine, ekonomiye, sosyal ilişkilere ve insanlığın sığlaşmasının altında yatan unsurlardan bir tanesi de bu. biraz iddialı bir şeye gideceğim ama bu sığlık insanı mutsuz ediyor, çünkü insan aslında bu kadar sığ olmaması gereken bir varlık. sığlaştıkça mutsuz oluyor, mutsuz oldukça da kendisini sığlaştıran ürünlere yöneliyor tekrar. bu alışveriş tutkusu gibi bir şey, bir kısır döngü."

    ayfer tunç'un mükemmel şekilde yorumladığı bu meselenin üstüne ne söyleyebilirim diye çok düşündüm. okumamanın insanları, dolayısıyla insanlığı sığlaştırdığı gerçeği bir tarafa, şimdiki yaşlarımda daha net görüyorum ki; çocukluk yıllarımdan itibaren edindiğim okuma alışkanlığı, bana paralelinde birçok hayat verdi/veriyor. hepimizin ortalama bir ömrü olduğu muhakkak ve bildiğiniz gibi zaman izafi. işte, zaman dediğimiz şeyin uzayıp kısalabileceğini ve hatta derinleşebileceğini okuyarak gördüm, hissettim. sevdiğim kitapların yazarlarıyla, onların hikayesinde, gezdim, dokundum, korktum, yola çıktım, ağladım, güldüm, sevdim, aşık oldum ve nefret ettim. hepsi zamanı benim için başkalaştıran yolculuklardı. bu yolculuklara kendi içimde çıkmış, kendimi tekrar tekrar keşfetmiş, ömür süremin içine başka başka zamanları ekleyip, genişleyerek zenginleşmiştim. bazı kitapların sersemletici, varoluş sancılarını coşturan içeriği de buna dahildi. kim olduğuna ve hayatla ne yapmak istediğine dair çokça delil toplamak ve ölümlü olduğunu kabullenmek de, yine bu sürecin büyük getirilerinden biriydi.

    sığ bir hayat mı yoksa zamanla değişen, dönüşen ve derinleşen bir hayat mı? öylesine mi yaşamak istiyorsun, yoksa aslında kim olduğunu öğrenmek mi istersin? sana ne yapman gerektiği hep söylensin mi, yoksa özgür iradeni daha çok hissetmek mi istersin?

    sorular çoğaltılabilir ama karar senin. bana sorarsan, okumaya "şimdi başla, şu anda bulunduğun yerden, elindekilerle başla." (tırnak içindeki kelimeler aldous huxley'in bir sözünden alınmıştır.)
  • bir anım aklıma geldi bu başlığa göz gezdirirken.
    ilkokul ikinci sınıf, okuma saati. sınıfın kitaplığından bana düşen kitap, ömer seyfettin'den kaşağı. kitabı okuyorum ve bitiriyorum. hüngür hüngür ağlamaya başlıyorum. öğretmen beni susturamıyor. hıçkırarak ağlıyorum. kadıncağız ne yapacağını bilemiyor, evi arıyor ve beni eve gönderiyor.

    lojman okula yürüyerek on dakika. o zaman hep yürüyoruz zaten. ben ağlayarak eve gidiyorum. yolda insanlar yavrum ne oldu diye derdimi soruyor. sanki benim kardeşim ölmüş. eve girip koşarak kardeşime sarılıyorum. sıpa da anlamıyor ne olduğunu. babaannem soruyor ama ağlamaktan bir süre anlatamıyorum.

    ben kardeşimi çok severim. hatta 'hiç kıskanmaz kardeşini' denilirdi çocukken. o kitabı okurken aslında kardeşimi kıskandığımı fark etmiştim. beni ağlatan şey hem kardeşime olan sevgim hem de onu kıskandığımın kendi içimdeki keşfiydi.
    kitap bana, kendime dair bir farkındalık kazandırmıştı. içime bakabileceğim bir pencere açmıştı.

    kitapların binlerce faydası var. ama benim için en önemli yararları, kendimi anlamamda yardımcı olmaları, yalnız olmadığımı bana hatırlatmaları, kabullenmekte zorlandığım karanlık duyguları işlememde, kendimi tanıyıp kabul etmemde bana destek vermeleri oldu.
  • “bizi güçlü yapan yediklerimiz değil, hazmettiklerimizdir; bizi zengin yapan kazandıklarımız değil, muhafaza ettiklerimizdir; bizi bilgili yapan okuduklarımız değil, kafamıza yerleştirdiklerimizdir.”

    bacon
  • edit: louis althusser, bu kıssayı anlatırken

    aklıma, lenin'in de çok sevdiği ve alıntıladığı, şu rus halk hikayesini getiren başlık:

    genç bir adam yaşlı bir adamın kapısını çalar ve "başım belada, kurtar beni!" der. yaşlı adam ona yardım etmek için genç adamı takip eder. genç adam yaşlı adamı ormanda bir meşe ağacının yanına götürür ve "şuraya bak! meşe ağacımı eşeğe bağlamışlar!" der. yaşlı adam genç adama döner ve: "sen delirmişsin! eşeğin meşe ağacına bağlanmış." der.

    kitaplar da sarsılmaz yahut sarsılması zor meşe ağaçlarının eşeğe bağlandığını değil eşeklerin meşe ağacına bağlandığını görmemizi sağlar. bakış açımızı değiştirir, ufkumuzu açar. böylelikle eşeğin bağını çözüp onu salıverebiliriz.
  • 37 yıldır her fırsatta kitap okuyorum. toplam sayı herhalde 2000'e yaklaşmıştır. kitap okumak bana gereksiz insanlarla, çöp bilgi ve fikirlerle vakit kaybetmemeyi, insanın değerlisini, bilginin ve fikrin sağlamını bulmayı öğretti.

    anasını satayım yıllar sonra kitap okumayanlar da başımıza hayat boyu uzak durmaya çalıştığım türden adamlardan birini getirip koydular, hay sizin iradenize sıçayım. kitap okumanın zararı bu işte, kalasın kalaslığını, kötünün kötülüğünü görebiliyorsun ve rahatsız oluyorsun.

    edit: 37 yaşında değilim. 37 yıldır kitap okuyorum. 37 yaşında değilim. 37 yıldır kitap okuyorum. 37 yaşında değilim. 37 yıldır kitap okuyorum. 37 yaşında değilim. 37 yıldır kitap okuyorum. 37 yaşında değilim. 37 yıldır kitap okuyorum.
hesabın var mı? giriş yap