• geçtiğimiz günlerde hiç aklımda olmamasına rağmen istanbul’da köklü bir okulda klinik psikoloji için yüksek lisans bilim sınavına girme şansım oldu. uzun bir süre örgüt’te çalışınca klinik psikoloji yüksek lisansı yapmak nasıl olur diye düşüne düşüne istanbul yollarına düştüm, en azından bir boğaz havası alıp gelmek benim için yeterli bir bahaneydi. bilim sınavı deyince haliyle aklımda yazılı sınav imajı belirdiği için çantama 700 sayfalık bir klinik psikoloji kitabını attım, böylelikle genel bir tekrar yapacak olmama içten içe epey bir seviniyordum. sabahın köründe okula varınca ankara’dan tanıdıklarımı görünce çok fazla şaşırmadım. kendi bölümümden, kendi sınıfımdan bir arkadaşım bile vardı. 10 kişi alınacakmış, toplamda 30 kişiyi bilim sınavına çağırmışlar. bilim sınavı ama nasıl bir bilim sınavı…

    ilk şok, bilim sınavının sadece mülakat olduğunu öğrenince oldu. ilginç. yaklaşık bir senedir işe alımlarda yüzlerce mülakata girmiş biri olarak sadece mülakatla nasıl bir “bilim sınavı” ölçümü yapacaklarını merakla beklemeye başladım. ikinci şok da kendi mülakatımda oldu. içeri girip kendimi kısaca tanıtmamı istediler. harika. tanıttım. devamı şöyle:

    jüri1: sen zaten çalışıyormuşsun, neden yüksek lisans istiyorsun ki?
    ben: işte öyle böyle şöyle.
    jüri2: zaten ankara’da da yaşıyormuşsun.
    ben: evet ama istanbul’a gelmek istiyorum, bir engelim yo-
    jüri1: ne çalışmak istiyordun tam olarak?
    ben: travma üzerine çalışmayı düşünüyorum, lisansta da zaten otobiyografik bellek çalışm-
    jüri3: not ortalaman nerede yazıyordu?
    ben: işte transkriptimde şurada (gösterir)
    jüri3: tamam başka bir şey açıklamana gerek yok teşekkürler.

    bitti.

    girdiğim gibi çıktım.

    bu bana ilginç geldi çünkü şimdiki yüksek lisansım için hacettepe'de mülakata girdiğimde bana ciddi ciddi yetkinlik soruları sormuşlardı: "motivasyon nedir, nasıl tanımlarsın? örgütün içerisinde yetenekleri nasıl keşfedersin? üniversitede çalışmanın sana şimdiki faydası ne olabilir?" gibi.

    yaklaşık 30 psikoloji öğrencisiyle aynı ortamda beklerken giren çıkan, selam veren vermeyen herkesle bir iki çift laf etme şansım oldu. istanbul’da ilk defa bir mülakata girdiğim için hemen her üniversiteden birilerinin olmasına şaşırdım: şehir, arel, boğaziçi, ankara, abant izzet baysal… böylelikle bol bol sohbet ettik ve konuşma ilerledikçe daha da mutsuzlaştık, bildiğimiz hikayeler:

    istanbul üniversitesinin kendi öğrencisi dışında öğrenci almaması. ankara’nın yüksek lisans bile açmaması. abant izzet baysal’ın iki senedir yüksek açmaması. dokuz eylül’ün 10 kişi alacağı klinik psikoloji mülakatına 260 kişinin girmesi ve mülakatın günler sürmesi. bahçeşehir’in 51 bin olan ücreti. başkent’in 30 bin lira olması. özel okullarda psikoloji yüksek lisansları için talep çok olduğundan burs verilmemesi. burssuz ücretlerin de 40-50 bin lira arası değişmesi. devlet üniversitelerinin git gide daha az yüksek lisans ve kontenjan açması. açınca kendi öğrencilerine öncelik vermesi. samsun omü’nün giriş listelerinde en düşüğü 90 ortalaması olan özel okul mezunu öğrenciler.

    yeni mezunlar bunlardan şikayet ederken biraz eskiler (bilhassa benim dönemim) çelişkiler içerisinde kalmış vaziyette: her sene ales çalışıp yüksek lisans idealiyle mülakat mülakat gezip, bir yandan iş arayıp, ikisine de kavuşamayanlar. beraber mezun olduğumuz arkadaşlara bakıyorum: devlete ve iyi yere atananlar, kariyer beklentisi olmadığı için mutsuz. ama ortalamaya göre yine de iyi durumdalar. devlette sözleşmeli olarak çalışanların maaşı düşük, gelecekleri belirsiz. özel eğitimde çalışanlarının maaşları, çoook daha düşük. asgari ücret idealist arkadaşlarım için artık normalleşmiş durumda. kimse yerinden kıpırdamaya cesaret edemiyor. benim gibi ilerleyenlerde ise: açıkçası tanıdığım kimse ik’da ilerlemeyi tercih etmedi. ben de ik hakkındaki düşüncelerimi uzun uzun yazmıştım zaten.

    peki nereye geliyoruz?

    bana sorarsanız bilhassa klinik’in bitmişliğine. okurken ve mezun olduktan sonra hiç klinik düşünmediğim için durumun böyle olmasını beklemiyordum. 2016 mezunları daha yerleşememişken 2017’ler şimdiden şikayet ediyor. 2018 ise son hız yolda. ben açıkça, bu mezunlar ne yapacak diye sormak istiyorum. sadece paranız varsa bile istediğiniz özel okulda yüksek lisans yapamıyorsunuz, her şart altında en iyi olacaksınız. alınacak olan kişiler genelde belirlenmiş oluyor, peki bu geri kalanlardan kim sorumlu?

    psikolojinin bu ülkedeki altın çağında, yani lisede eşit ağırlıkçı olup hukuk değil de psikolojinin tercih edildiği zamanlarda tercih edip mezun olmuş herkese soruyorum, herkes aynı şeyi söylüyor: “böyle olacağını tahmin edememiştik.” “böyle olacağını bilseydim x tercih ederdim.” “yüksek lisans bile işe yaramıyor ki psikoterapi yapmak için sertifika almak lazım.” “dışarıdan eğitim almakla yüksek lisans aynı şey.”

    sonuç olarak üzücü.

    lisans hayatı boyunca mutluluk teorilerini ve kendini gerçekleştirmeyi öğrenmeye çalışan psikolog adaylarının mezuniyet sonrası tatminsizlikleri, kolay kolay atlatılabilecek cinsten değil.
  • sanılanın aksine sadece freud'un teorisine dayalı olmayan alan. son yıllarda oldukça kullanılan cognitive behavioral therapy (bkz: bilişsel davranışcı terapi) ve acceptence and commitment therapy gibi yaklaşımlar klinik psikoloji master'ıyla edinilebilir, ve alanında iyi bir psikolog olunabilir. ama merak ettiğim klinik psikoloji bölümünün olduğu kaliteli devlet üniversitelerinin (boğaziçi, hacettepe, odtü, ankara başka?) sayısı ve kontenjanları oldukça azken, ales gpa, toefl ve mülakatlarla iyice zorlarken, özellerin de ücretleri 40.000 civarında dolanırken insanlar nasıl klinikte uzmanlık alıyor? bilen varsa bi zahmet bana da açıklasın.
  • psikolojinin en kapitalist ve iktidar aracı olan uzmanlık alanıdır. bir klinik psikolog olarak bu kapitalist sistemde tutunmanız neredeyse imkansıza yakındır. yüksek lisans yapmanız sizi bir klinik psikolog olarak yeterlige sahip hale getirmez. bir yığın psikoterapi eğitimi ve supervizyon almanız gerekir. dahası bu eğitimlerin hiç bir zaman sonu gelmez çoğunlukla üst modülleri vardır. kısacası bu yol hiç bitmez ve para da yetmez.
  • daha kolay iş bulabilme ve bireysel terapi konusunda kendisini yetiştirmek isteyen psikologların (ya da pdr'cilerin) tercih ettiği yüksek lisans türüdür. akademik kariyer imkanı çeşitli sebeplerle ülkemizde her geçen gün daha da zorlaştığından, çoğunluk klinik psikolog unvanını alıp danışan görmek için kendi ofisini açmayı hayal etmekte, ancak tecrübe eksikliğini gidermek için aranan bitmeyen eğitim döngüleri ve komik rakamların sunulduğu iş imkanları dolayısıyla bir psikoloğun bu süreci psikolojisi bozulmadan atlatması git gide mucizevi bir hal almaya başlamıştır.
  • “egitimci” olan “rehber ogretmen”lerin basligina essiz yorumlar yazdigi psikoloji uzmanlik alanidir.

    --- spoiler ---
    bana psikoterapi yapamaz diyenin alnını karıslarim
    --- spoiler ---
  • maalesef türkiyede minumum sayıda master programı ve kontenjana sahip, uygulamalı psikoloji alanı. psikoloji deyince insanların aklına gelen ilk alan olduğundan oldukça popülerdir. öyle ki, psikolojiye giren insan evlatlarının ilk yıl %95 i klinikçi olmak isterken , 4 senenin sonunda bu oran %60lara kadar düşer. tabii okul bittikten sonra bu alanda ilerleyen kişi sayısı da bu %60ın çok çok küçük bir parçasıdır.
    kısacası meşşakkatli , ancak güzel bir alandır klinik psikoloji...
  • son 5 yılda özel üniversitelerin kapitalist çarkı döndürebildiği en fazla para getiren yüksek lisans programı klinik psikoloji olduğu için tamamen bitirilmiş bir alan.

    devlet üniversitelerinde klinik psikoloji yüksek lisans programlarının kontenjanları çok sınırlı ve mülakatlarda torpil veya kendi lisans öğrencilerini kabul etme gibi durumları oluyor.

    özel üniversiteler haliyle en büyük arpayı klinik psikoloji alanında gördüklerinden, 50-60bin tlden tezsiz programlar için kapıyı aralayıp, parayı basıtran herkesi bu programa doldurdu. yasa tanımında lisans mezuniyeti psikoloji veya pdr olup, yüksek lisansını klinik psikoloji alanında bitirenler bu ünvanı alır denilse de, süreç böyle işlemiyor.

    bazı özel üniversiteler lisans mezuniyeti farketmeksizin, işletme bitirmiş adamı bile bu programa aldı. ruh sağlığı alanı malesef bu ülkede tamamen sahipsiz!

    abd ve kanada'da 10-12 yıllık çok ciddi bir süreç gerektiren klinik psikoloji uzmanlığına, bu ülkede 1 yılda sahip olabildiğinizi düşünün. tam üçüncü dünya ülkesine yakışacak bir rezilliğin içindeyiz.

    sürekli olarak instagramda karşınıza çıkan çember sakallı nargileci ve kezban profilli klinik psikolog sayfalarının virüs gibi yayılmasının asıl sebebi bu.

    fed'in dünya piyasalarına saldığı dolarlarla son 10 yılda birden level atlayan,
    müteahit, galerici, tekstil ve kaçakçı tayfasının hayatta hiçbir bedel ödememiş şımarık çocukları,
    özel üniversitelerin kontenjanlarını doldurarak hem psikoloji lisans programlarını,
    hem de klinik psikoloji yüksek lisans programlarını ekseriyetle oyalanma yerine getirdi.

    psikoloji lisansını hem akademik, hem de sosyal anlamda liyakat ve başarıyla bitiren öğrencilerin %90’ı psikoloji alanında ilerleyemiyor. yüksek lisans ve diğer terapi-test eğitimlerinin maliyetleri neredeyse 100 bin lirayı bulduğu için, psikoloji alanı malesef tamamen bu avam güruhun elinde oyuncak oldu.

    gerçekten psikolog olması gereken liyakatli insanlar bugün işsizlikle boğuşarak ya kpss'ye hazırlanıyor ya da özel eğitim merkezlerinde asgari ücretinde altında bir meblağ ile çalışıyorlar. biraz kafası çalışanlar ise global ve küresel ölçekli büyük projelerde yer alıp, başta almanya olmak üzere ab ülkelerine gidiyorlar.

    şuan da devlete 95-97 arası kpss puanıyla atanan psikologların liyakat anlamında, ortalıkta psikologculuk oynayan klinik psikologlardan daha fazla yeterliliği olduğu kesin.

    bu ünvana esenyurt üniversitesi gibi kurumlardan parayla 1.5 yılda sahip olmak, bir insanı psikoterapist olması için yeterli kılmaz. yani bu ülkede psikoterapi yetkinliği için tek kriter asla yüksek lisans olamaz.

    bir yanda freud'u anadilinden okuyup anlayabilmek için almanca öğrenip, boğaziçi'nden dereceyle mezun olan lisans mezunu bir psikolog,

    diğer yanda ise, %25 tercih bursu ve maximum 2.50 ortalama ile lisansı okula gelmeden ortamlara akan ve zor bela bitirip, üzerine 1.5 yılda esenyurt üniversitesi'nden master al ve klinik psikolog ol.

    psikolog seçerken değerlendirme ölçütünüz asla klinik psikoloji master derecesi olmamalı. psikoloji lisans eğitimini iyi bir üniversitede tamamlayıp, entelektüel işlevsellik çıtasını freud'u anadilinden okuyabilmek için almanca öğrenmeye dahi çıkartabilen lisans mezunu psikologlar var bu ülkede. türkiye'de bu vizyona sahip psikologların söz sahibi olması gerekiyor.

    alfred adler'in tabiriyle, kendi üstünlük arayışını hala hedonizm ve popüler kültür ekseninde sağlayıp, içindeki aşağlık duygusuyla sahip olduğu metalar ve instagram sayfasıyla bastırabilen bu cahil ve lümpen kitle nasıl psikolog veya terapist olabilir ki?

    bu tiplerin alandaki yeterliliği de vasatın altında bile değil. bu ünvanı taşıyanların %90'ı ingilizce bilmediği gibi, global düzeyde akademik araştırma ve makale yapabilecek düzeyde değiller.

    toplumdaki psikoloji temelli sorunlara tamamen ilgisiz ve duyarsız, popüler kültürün kölesi olan bu hedonist tipler uzman psikolog oldukları halde;

    arabasının bmw logosunu göstererek günde 30 story atabiliyor.
    otobanda makas videosu paylaşabiliyor.
    şatafatlı düğünlerde boy gösteriliyor.
    şeyma subaşı ve danla bilic gibi sayfaların postlarını beğenebiliyor.
    bütün gününü zorlu eataly'de öldürürken, bize de storyleriyle 24 saatini izletebiliyor.

    kendi içlerinde narsistik, histriyonik ve antisosyal eğilimleri güçlü olan bu güruh
    parayla sahip olduğu ünvanını da, kendi aşağlık duygusunu bastırabilmek için kullanabiliyor.

    daha fazla yazmaya gerek yok. sadece alanla ilgili sınırlı bilgisi insanları bu konuda uyarmak istiyorum.

    her gördüğünüzü psikolog zannetmeyin.

    a101 ve bim gibi her semtte mantar gibi türeyen ve aslında yasal olmayan aile danışmanlığı adı altında açılmış psikolojik danışmanlık merkezlerine psikoterapi almak için gitmeyin.

    danışanı olduğunuz psikologun eğitim bilgilerini, akademik yayınlarını, instagram sayfasını mutlaka araştırıp inceleyin. esenyurt üniversitesi mezunu bir klinik psikologun size nasıl yardımcı olabileceğini iyi düşünün derim.

    bmw'nin içinden storyler atan reisçileri ya da instagram sayfası bir psikologdan ziyade influencer olmuş tipleri lütfen gerçek bir psikolog zannetmeyin.

    1milyon takipçi kasıp, acun'un tv kanalında sabah programlarına konuk olan, iq'su 80 altı hedef kitlesine yazdığı bestseller kitapları olup, plastik cerrahinin bütün nimetlerini kendi vücudunda uygulamış ve instagrammer kişilik bozukluğuna sahip popüler medya ikonu tiplerin gerçek bir yeterliliğe ve donanıma sahip olacağı yanılgısına sakın düşmeyin. bu tiplemeler jet fadıl'ın bir nevi psikolog versiyonu.

    türkiye gibi bir üçüncü dünya ülkesinde bilinçsiz kitleleri istedikleri gibi manipüle edebilmekteler o yüzden fame olmaları aslında alanındaki başarı ve liyakati değil, tersine ticari kafalarının iyi olmasından kaynaklı.

    ben şayet danışan olsam, kendimin de içerisinde bulunduğu y kuşağından bir psikologun yeterliliğini tamamen sorgularım yani psikoloji alanının psikoloji alanı olduğu zamanlarda mezuniyetini tamamlamış gerçek liyakat sahibi klinik psikologların danışanı olmak isterim.*
  • üzerine çok az yüksek lisans açılan ama her lisans mezunu ögrencinin kendini uzmanı zannettiği psikoloji alt dalı...4 yıllık egitimde terapi egitimi verilmemektedir ve piyasada lisansüstü egitim görmemis kisiler,insanların saglığıyla oynamaktadır...
    ne desem bos,akıl fikir...
  • psikoloji bölümündeki inek kızlar yüzünden ve kontenjan azlığı nedeniyle girmesi zor olan yüksek lisans programı.
  • zihinsel, davranışsal ve duygusal bozuklukları inceleyen psikoloji dalı.

    aynı zamanda psikoloji okuyan her bireyin kendine öngördüğü meslektir. lakin kaziye-i anha öyle değil.

    ek olarak;

    (bkz: sigmund freud)
    (bkz: psikanaliz)
hesabın var mı? giriş yap