• ayşe arman kişisine verdiği röportajda güzeller güzeli bir laf etmiş, başarılı tespitiyle bir kez daha takdirimi kazanmış yazar.

    "her iktidara gelenin bir şapkası var. atatürk'ün kalpağı, demirel'in fötr şapkası, ecevit'in kasketi, özal'ın kovboy şapkası… tayyip bey'in görünürde bir şeyi yok ama aslında var. şapka cinsiyet ve biçim değiştirdi;tayyip bey'in şapkası bugün emine hanım'ın başında” demiş kendisi.

    demirel bile şapkasını alıp gidebildi bir gün. tek umudum tayyip bey'in de emine hanım'ın başındaki şapkasını alıp gidebilmesi.
    (bkz: ananı da al git buradan)
  • yazar. zamanında latife tekin'e şöyle bir soru soruldu. "bütün demokrat kadın yazar çizerler, türbanlı kızlara uygulanan mağduriyeti konuşmakta siz bu konuda hiç ses çıkarmadınız, türbanlı kızlara destek vermediniz?" diye sordular. latife tekin'in cevabı ise şöyleydi. " bu ülkeye atatürk geldi de kadınlar özgürleşti sanmayın. bizim kuşak yanında küçük erkek kardeşi olmadan dışarı gezmeye çıkamadı. bir erkek arkadaşıyla sokakta yan yana konuşurken şikayet edildi babadan abiden dayak yedi. biz bu toplumsal ve aile baskısından sıyrılmak için savaş verirken muhafazakar kadınlar, kızlar yanımızda değildi. kusura bakmayın ama söke söke aldığımız hakları onların politik görüşleri ve inançları yüzünden kaybetmeye yanaşmam. " aklımda kalanlar böyleydi. buna benzer laflar söylemişti işte. siyasi islamın hakları, istekleri hiç bitmiyor, aldıkça daha fazlasını istiyor ve zar zor kazanılan kadın haklarından kırptıkça kırpıyorlar.
  • "sana bakarken gözlerimi kapasam karanlıkta kalırsın.. haberin var mı?"

    (bkz: aşk işaretleri)
  • 'her iktidara gelenin bir şapkası var.

    atatürk'ün kalpağı,

    demirel'in fötr şapkası,

    ecevit'in kasketi,

    özal'ın kovboy şapkası…

    tayyip bey'in görünürde bir şeyi yok ama aslında var.

    şapka cinsiyet ve biçim değiştirdi;

    tayyip bey'in şapkası bugün emine hanım'ın başında.'

    cümleleriyle harikulade bir yorumu önümüze seren kişilik.
  • "romandan çok şairlere yakınım, akılsız oldukları için" demiş. ve eklemiş:

    "bir tane akıllı şair arkadaşım yok, işe yarayan şiir yoktur. ama yıldızlar da böyle, işe yaramazlar mesela. ama yıldızlar olmadan olur mu?... şiir uzaklara bakarak yazılır, bu hayata ait değildir. öykü karşı komşunun penceresine bakılarak yazılır, gündelik yaşama aittir. roman ise önüne bakılarak yazılır.”
  • metis yayinlarindan sonra everest oradan da yapi kredi yayinlarina geçen kadin romanci.

    yoksullugu yüzünden kendisini bir anda kitap yazarken bulmasi, daha yirmisinde degilken bile yazdigi sevgili arsiz ölüm'ün edebiyat dünyasini karistirmasi ve bu süreçte ona en önemli destegi mehmet fuat'in vermesi...
    mehmet fuat ona çok önemli bir taktik vermistir. adeta bir boksöre talimatlar yagdiran koç gibi, antrenör gibi ona bu azman dünyada ayakta kalabilecegi yöntemler fisildamistir. sevgili arsiz ölüm'ü yayinlamadan berci kristin çöp masallri'ni yazdirmistir. bu arada latife'nin sabrina da sapka çikarmak lazim.türk romanini altüst eden bir üslup kurdugu saglam dil... köy romani küllerinden yeniden diriltmistir.
    murat belge'nin bir tespiti vardir ki yeniden anmadan geçmemek lazim. belge, latife'nin sevgili arsiz ölüm'ü ormani ormanin içinden bakan biri olarak anlattigini ifade eder. bu tespit hem latife tekin romaninin yarattigi tesirin siddetini hem de gerçekten romanla ne yapmak istedigini çok nefis bir biçimde anlatmaktadir.
    kitap yayinlanir yayinlanmaz ortalik birbirine karismis ve bu kitabi gerçekten yazanin latife gibi alakasiz bir kizcagiz olup olmadigi sorgulanmisti.
    vee arkasindan hemen berci kristin çöp masallari... iste mehmet fuat'in taktigi... ikinci kitap latife tekin üzerinde dönen söylenti ve dedikodulari kesmis yerini ciddi bir sessizlige birakmisti. bu sessizligin hemen arkasindan onu -latife'nin tabiriyle- kendi sofralarina çagiracaklar ve bu teklifler latife'nin canini sikacakti.
    bu arada ona asilan sairlerin, birlikte olmaya çalisan edebiyatçilarin birbirinden komik davranislari bu dünyanin hali pür melali hakkinda latife'ye can alici ipuçlari veriyordu.
    yillar sonra gümüslük akademisi'ni kurmasi evine dönüs heyecaniyla, topraga dönüs sevinciyle ortaya çikacakti. çünkü edebiyati bir zorunluluk nedeniyle tercih etmis, digerleri gibi edebiyat yapmayi ve edebiyattan bir zenginlik talep etmeyi reddetmisti.
    ona göre yoksulluk degismezdi ve onun dis dünyaya diyecegi bir sey yoktu. bir yoksul hakkinda ancak yoksullara ihanet etmis biri konusabilirdi.
    ona bunu soramadim, acaba yoksullara ihanet ettin mi?
    acaba sorsa miydim, bilmiyorum.
  • kendisini yoksulluk romantizmiyle eleştirenlere cevaben şöyle demiştir bu kadın;
    ''düşünsene, hiç bir şeyin yoksa, ne kadar özgür olursun...edindiğin şeyle kendini güçlü hissetmek bir zihin yanılması. aptalca bir şey. bu aptalların hepsi bir araya gelip örgütleniyor tabi. ben toprakla kalabilirim. yoksulluktan gelen bir deneyim. bu hayatım boyunca bana özgürlük kazandıran, zihnimi açan bir şey oldu. tabi ki evde sıcak su olduğu zaman daha mutluyum; ışıkta mutluyum, çünkü karanlıkta daha zor yazıyorum; kendime daha hızlı bir bilgisayar almak istiyorum. ama bunlarla kurduğum ilişki çok geçici. her an vazgeçilebilecek şeyler. evlilik sözleşmesi imzalar gibi bir vazgeçme sözleşmesi oluştursak keşke. bir liste çıkarsak, yoksullaşma arzusuyla oluşturulmuş bir liste....''
  • sevgili yegenimin belki de ileride edebiyat alaninda nobel odulu almasina bilmeden sebep olacak olan degerli yazarimiz. soyle ki kendisi yamulmuyorsam 2005’in mayis ayinda radikal’in kitap ekine verdigi bir soyleside 5-6 yaslarindayken amcasina “buyuyunce ben ne olacagim?” diye sordugunda “edebiyatci olacaksin latife” cevabi aldigini ve o zamanlar edebiyat sozcugunun ne anlama geldigini bilmedigini, fakat sonra egitim hayati boyunca hep edebiyat derslerine ve edebiyata ilgi duymasini bu merakina bagladigini anlatmisti. kisacasi amcasiyla bu diyalogunun kendi yazarlik kariyerine etkisinin onemli oldugundan dem vuruyordu. ben de yegenime gecen yil ‘buyuyunce edebiyatci olacaksin, tamam mi dayicigim?” dedikten sonra simdi beni ne zaman gorse “ dayi, edebiyatci ne demek?” diye soruyor. anliyorum ki icinde gizli bir merak her gecen gun buyuyor; ileride yazar ol(a)masa da iyi bir kitapkurdu olmasini saglar belki bu merak. hem belli mi olur; iyi bir kac kitap yazdiktan sonra “sozlukten on bin yazar ucuruldu, binlerce entry silindi; kimse bi sey demedi” tarzinda bir aciklama yapar, isvec’te dayimin bavulu baslikli bir konusmayla odulu alir getirir ikinci defa turkiye’ye. yalniz buna daha bir 40 yil falan var herhalde; yegenim bu yil ilkokula basladi da!
  • gün itibariyle davetli olarak gittiği karabük kültür sanat ve sanayi festivali'nde konuşma yaparken mikrofonu kapatılan ve kürsüden indirilen kişi. onur caymaz ve diğer yazar arkadaşlarıyla birlikte üzerlerine yürünmesi bağrılıp çağrılması da cabası.kendisiyle birlikte konuşmacı olan onur caymaz'dan geliyor haber, yani birinci ağızdan.

    gerekçe aşikar; akp politikalarını eleştirmek. her fırsatta demokrasiden dem vuran akp'lilerin kendilerine yönelik en ufak bir eleştiriye dahi katlanamalarının kimbilir bilmem kaçıncı göstergesidir hareket. demokrasi talep etmek için önce demokrat olmak gerekiyor sanırım.
  • “iyi ki unutuyoruz, yoksa yaşayamayız diyen kimdi? nietzsche mi? unuttuğu için mi bir atın boynunda buldu deliliği?

    unuttuğu için mi delirir insan, unutamadığı için mi? bir daha asla geri dönemeyeceğiz; bir daha asla cennet bahçesine dönemeyeceğiz, masumiyete dönemeyeceğiz, auschwitz öncesine, hiroşima öncesine dönmeyeceğiz, vietnam öncesine, cezayir, filistin, irak öncesine dönemeyeceğiz...

    maraş öncesine, 1 mayıs '77 öncesine, 12 eylül öncesine, sivas öncesine, "hayata dönüş operasyonu" öncesine dönmeyeceğiz!

    hepimize dışkı yedirilmemiş gibi, makadımıza cop sokulmamış gibi, kolumuzu iş makinesi koparmamış gibi yapamayız; kurşuna dizilmemişiz gibi, işkence görmemişiz gibi, gece baskınlarında götürülmüş ve bir daha geri dönmemişiz gibi yapamayız.

    çocukluğumuza tecavüz edilmemiş gibi, aşklarımız ve inançlarımız elimizden sökülüp alınmamış gibi, töre cinayetlerinde öldürülmemiş, bilmem kaç kez çığlık çığlığa uyanmamışız gibi duvara... unutamayız... televizyon karşısına geçip, sersem sersem gülüp oynayanları aynı şevk ve heyecanla seyredemeyiz hiçbir şey olmamış gibi...

    hiçbirimiz geri dönmemeliyiz! unutmamalıyız!”

    unutma bahçesi / latife tekin
hesabın var mı? giriş yap