• hafif acilar konusabilir, ama derin acilar dilsizdir." - seneca
  • epistulae morales / ahlâk mektupları isimli eseriyle oldukça ufuk açan bir filozoftur. bu kitabı okuduktan sonra, bazı şeyler dışında, ciddi anlamda hayatım değişti veya değişmeye doğru yelken açtı, diyebilirim. değer verdiğim şeylerin aslında ne kadar boş olduğunu, "olmazsa olmaz" diye nitelendirdiğim şeylerin aslında "olmasa daha iyi olur" diye nitelendirilmesi gerektiğini bana sakin sakin, akıcı bir üslûp ve sağlam akıl yürütmeleriyle gösterdi. bu yüzden kendisine teşekkürü borç biliyorum.

    seneca, bir mektubunda, sesiyle övünen insanlara bülbülü, gücüyle övünen insanlara aslanı, güzelliğiyle övünen insanlara tavus kuşunu hatırlatıyor ve "sizin gerçek/tek iyi'niz ne sesiniz, ne gücünüz ne de güzelliğiniz; çünkü bu şeylerde sizden daha iyiler mevcut. insanın gerçek/tek iyi'si akıldır, çünkü insandan daha akıllı hiçbir canlı yoktur. bu sebeple, insanın eylemlerini akla dayandırması zorunludur, tek iyi'sine sarılması farzdır [yani akla uygun yaşaması], aksi takdirde insandan iyi diye bahsedebilmemiz mümkün değildir." diyor. burada seneca'nın kullandığı iki temel kavram var: iyi ve akla uygun yaşama. bunlar, sadece stoacılığın değil, genel olarak felsefenin de en çetrefilli konularıdır. özellikle "iyi" kavramı üzerine bir yığın kitap yazılmıştır, tartışmalar yapılmıştır. bu kavram üzerine düşünmemiş bir tane bile filozof yoktur.

    seneca'nın "iyi" anlayışının temeline erdem kavramı yer alıyor. erdem nedir? öyle uzun uzun tanım yapmak yerine bazı şeyleri zikrederek örnek verelim: onur, ölçülülük, cesaret, haz düşkünü olmama... bunların hepsi birer erdem'dir. seneca, aristoteles'in yaptığı gibi bu erdemlerde bir ölçülülüğün de olması gerektiğini söylemez. gerçekten, aristoteles, nikomakhos'a etik isimli eserinde, erdem kavramını izah ederken etkilenimlerde ve eylemlerde bir tür orta olma hâlidir biçiminde tanım yapar. etkilenimlerden kastı öfke, sevinç gibi şeyler. erdemle ilişkili "orta olma hâli"nin ise matematiksel bir şey olmadığını belirtir, faile göre bir ortalıktan bahseder. yani nesnel bir ortalık değil, öznel bir ortalık. bu yüzden erdemli olmanın çok zor olduğunu belirtir. çünkü insanlar gerektiği zaman, gerektiği yerde, gerektiği şekilde, gerektiği kadar davranmak zorundadır; takdir edersiniz ki bunları gerçekleştirmek de kolay değildir. işte aristoteles bu orta olma hâli ile bir ölçüt getiriyor. "orta" iyi ise, "eksiklik" ve "aşırılık" da kötüdür diyor. dolayısıyla ona göre her şeyin "orta"sını aramak gerekir. seneca düz bir şekilde "ölçülülük" iyidir derken, aristoteles ölçülülüğün eksikliğinin haz düşkünlüğü, aşırılığının ise duygusuzluğu doğuracağını söylüyor. keza cesaretin eksikliğinin korkaklık, aşırılığının ise cüretkârlık olduğunu belirtiyor ve "madem eksiklik ve aşırılık kötü, o hâlde ölçülülük için haz düşkünlüğü ve duygusuzluk, cesaret için de korkaklık ve cüretkârlık kötüdür" diyor. bu sebeple aristoteles'in erdem hakkındaki fikirleri seneca'ya nispetle daha kolay kabul edilebilir gibi görünüyor. çünkü seneca, "ancak bilge kişi tam anlamıyla erdemli olabilir" diyor ve idealize edilmiş bir bilge tipi ortaya koyuyor; zira onun ahlâkî standartlarına sıradan insanların, iyi olmaya çabalayan insanların ulaşabilmeleri hemen hemen imkânsız, çünkü tıpkı "bilge" tipi gibi ahlâkî sistemi de idealize edilmiş. aristoteles ise meseleye böyle yaklaşmıyor, o ethos'un "alışkanlık" anlamından yola çıkarak erdemin öğrenilebilir ve öğretilebilir bir şey olduğunu söylüyor, âdil davrana davrana âdil olunabileceğini söylüyor, ayrıca hazların da bir gerçekliğinin bulunduğunu, aşırı ölçülülüğün duygusuzluğa yol açıp aslında kötü bir şey olduğunu, bu sebeple doğal olarak haz peşinde koşmaya mâil insanın hazza asla sırt çeviremeyeceğini, hazzı dışlamamak gerektiğini söylüyor.

    seneca da bunun farkında, çünkü o birçok mektubunda kendisinin asla gerçek bilge olamayacağını söylüyor. mesela de vita beata / mutlu yaşam üzerine isimli mektubunda, kendinin zenginliğine laf atanlara "ben hiçbir zaman bilge olduğumu iddia etmedim" diyerek cevap veriyor. ayrıca, bilge tipine verdiği örnekler de ilâhîdir: sokrates, ki kendisi baldıranı şarap içer gibi içmiştir [bkz. platon, apologia]; cato, ki kendisi ahlâken yozlaşmış roma'nın özgürlüğü için intihar girişiminde bulunmuş, kurtulabilme imkânı olmasına rağmen doktoru reddetmiştir; ismini unuttuğum birisi de elini ateşe sokmuş ve elinin eriyişini hiç etkilenmeden izlemiş. ahlâkı ve gerçek ahlâklı insanları bu kadar idealize etmenin sakıncası şudur: insanlara, ahlâk kurallarına uymamaları için bahane yaratıyor. gerçekten, her insanın bu kişiler gibi davranabilmesini beklemek zordur. böylesi ideal bir ahlâk anlayışı, insanlarda, "ben nasıl böyle olabilirim ki" düşüncesini doğuruyor ve doğal olarak kendilerine daha gerçekçi gelen ahlâksızlığa temayül ediyorlar. aristoteles bunun farkına varmış olacak ki, ayakları daha fazla yere basan bir ahlâk anlayışı ortaya koyuyor. tutarlılık açısından seneca da çelişkiye düşmüyor gerçi, çünkü savunduğu ahlâk gibi bilgeyi de idealize ediyor ve bu gibi insanların çok nadiren yeryüzüne ayak bastığını söylüyor. ama, aristoteles burada yine çok isabetli bir soru soruyor: etik, metafizik gibi teorik bir disiplin değildir, pratiktir; uygulanamayacak, ideal bir ahlâk anlayışı yaratırsak bu konuda konuşmamızın ne anlamı var?

    neyse, seneca'nın kullandığı ikinci kavram, aslında yukarıdaki anlayışını biraz yumuşatıyor gibi görünüyor. çünkü "akla uygun yaşama"nın, iyi bir yaşamın olmazsa olmazı olduğunu söylüyor. akla uygun yaşamaktan kastı da doğa'ya uygun yaşamaktır. şu klasik örneği çokça defa verir: acıktığın zaman doğaya ödemen gereken borç bellidir, yemek yemek. ne yediğinin önemi yok, kuru bir ekmekle karnını doyursan bile doğa seni ayıplamaz. bu anlayışın çok önemli sonuçları vardır. eğer insan, kuru ekmek yediği için hayıflanmazsa, yalnızca karnını doyurduğu için mutlu olursa ortada ne suç kalır ne de ahlâksızlık. çünkü hırsından kurtulmuştur, beklentilere sahip değildir, tamahkârlığa ise elveda demiştir; tüm kötülüklerin temelinde ise bunlar vardır, örneğin hırsızlık para hırsının, zengin olma beklentisinin ve sahip olduğundan daha fazlasını arzulamanın -yani tamahkârlık, açgözlülük- bir neticesidir. şüphesiz burada stoacılıkta çok önemli bir yeri olan "basitlik" prensibini görüyoruz. çünkü, yemek yemenin en temel nedeni -acıkmak- ortaya koyulup insanlardan durumu daha fazla kompleks hâle getirmemeleri, yalnızca karınlarını -ne ile olursa olsun- doyurmaları beklenmektedir. doğa aslında son derece basittir, yaşamak da öyle: insan ise kendini, doğayı ve ilişkilerini kompleks hâle getirdiği için mutsuzdur, ahlâksızdır, sağlıksızdır, kötüdür.

    meselâ bu konuda seneca'nın efsane bir tespiti var, epistulae morales'te. diyor ki, eskiden tıp ilmi bu kadar gelişmemişti, hekimler kan almayı, karmaşık ilaçlarla karmaşık tedaviler uygulamayı bilmiyorlardı, çünkü günümüzdeki gibi karmaşık hastalıklar yoktu. onlar, midelerine midyeleri, çeşit çeşit balıkları ve kuşları, birbirinden farklı içkileri, tatlıları indirmiyorlardı. çok basit besleniyorlardı, dolayısıyla hastalıkları da çok basitti. ama günümüzde saçma sapan haz düşkünlüğü yüzünden akla hayale sığmayan şeyler yenilip içiliyor; diyeti bu kadar saçma olan insanın da peşini kompleks hastalıklar bırakmıyor; hâl böyle olunca da hekimlik sanatı gelişiyor, ilaç teknolojisi ilerliyor. seneca bunun övünülecek bir şey olmadığını, utanılacak bir şey olduğunu söylüyor. haklı mı? günümüze bir bakın, hemen her hastalığın temelinde kötü beslenme ve sefahat düşkünlüğü mevcut değil mi? bence sonuna kadar haklı. tıbbın gelişmesiyle övünüyor insanlar, gerçekten çok saçma!

    ben de seneca'dan evvel ölçüsüz beslenen bir tiptim, ama dediğim gibi, tabağıma yemek koyarken aklıma ikide bir seneca geliyor ve tabağımdaki yemeği azaltıyorum. "karaciğer yağlanman var, insülin direnci oluşmuş sende" diyen doktoru zerre kadar umursamamıştım, ama seneca'ya karşı insanın kulağını kapatabilmesi mümkün değil!

    seneca'yı övdüm mü yerdim mi, belli değil. niyetim övüp gitmekti. bu seferlik de böyle olsun.
  • - seneca nın da dediği gibi: "kelimelerimiz söyleyene kadar bize aittir. söyledikten sonra biz onlara ait oluruz"
    - sanırım bu söz seneca nın değildi.
    - haklısın, seneca bu söze aitti...
  • “din sıradan insanlar için gerçek, aydınlar için yalan, iktidarlar içinse kullanışlıdır.” - seneca
  • "sarhoşluk kusur yaratmaz, kusurları açığa vurur" demiş, beni mest etmiş düşünür.
  • hasta olduğun için değil hayatta olduğun için öleceksin diyen düşünür.
  • “iyi yaşamak için acele et, ve şunu bil ki her gün başlı başına bir hayattır.” - seneca
  • "istediğini söyleyen, istemediğini işitir.." $eklinde müthi$ sözleri olan dü$ünür..
  • sevip de kaybetmek, sevmemiş olmaktan daha iyidir. - seneca
  • http://www.guzelsozler.com/ da kendisinden yapılan alıntılar söyledir:

    "başlayan her şey biter."

    "bir yanı dinlemeden karar veren, doğru karar verse bile adaletsizlik etmiş sayılır."

    "fakir insan mali az olan değil, arzusu çok olandır."

    "hiçbir suç hazırlıksız işlenmemiştir."

    "tek taraf dinlenerek verilen kararlar doğru olsa bile adaletli olmaz."
hesabın var mı? giriş yap