• tatbikat sahnesinin instagram hesabında bu oyunun afişini görünce çok kısa aralıklarla alakasız şeyler hissettim. önce bi kan şekerim düştü çünkü tatbikat sahnesini takip etme amacım bu oyun tekrar oynanırsa haberdar olmaktı.

    durukan ordu'yu o rolde tekrar izleyebilmek ayrılacalıktır, izleyenler bilir. hatta benim bu konuda bi iddiam var bence durukan ordu sahnede marke'den bile daha çok marke olmuştur. sonra birden oyunun istanbul'da olduğu dikkatimi çekti ki durukan ordu ankara'ya aittir ve öyle kalmalıdır. ankara oyunu olarak ayarlanmamış olması bayağı gerdi beni, ihanet bu vs vs diye söylenirken bir yandan da oyunculara bakıyordum ve isin aslını anladım.

    oyuncu kadrosu değişmiş arkadaşlar. durukan ordu oynamıyor ve durukan ordunun oynamadığı marquis de sade'de ankara'da perde açarsa salon biraz boş kalabilirdi. istanbul olması mantıklı olmuş yani.

    15 saniyede maddenin her haline geçtim. sevindim, üzüldüm, sinirlendim, umursamadım.
  • erdal beşikçioğlu'nun yöneteceği bir istanbul oyunu.

    ankara tatbikat sahnesi'nde kendi oyunlarından bile çok ilgi gören, aynı oyun bir yana, belki yakınından geçecek başka bir örneğini bile bundan sonra biraz zor izleyeceğimiz bu harikulade oyunun apar topar bitirilme sebebi gün yüzüne çıkıyor sanırım yavaş yavaş. beşikçioğlu, bir de ben yöneteyim, oyun nedir görün demek istemiş galiba. yapılmışı vardı aslında. göreceğimizi görmüştük biz.
  • tatbikat sahnesi ilham'ını kaybederek istanbul için yeniden sahnelemiş. diyorum ki, ankaralılık ne güzel.
  • en sevdiğim çizer olan sakamoto shinichi, innocent rogue adlı mangasında kendisini şöyle hayal etmiş
  • hayır neden yani, anlamaya çalışıyorum. başka oyun mu yok, konu mu yok.

    ankara tayfasını istanbul'da oynamaya ikna edememiş olabilirsin ki sanmıyorum hiç mi turneye gitmiyor bu insanlar, parada mı anlaşamadın? sanmıyorum zamanında bi şekilde anlaşmışsın. çok mu gıcık oyunculardı da geçinemedin? onu da sanmıyorum, birebir tanıdıklarım var. şeker gibi insanlar. eee? bence sen oynamak istedin marke rolünü.

    durukan ordu'nun sahnede devleşmesini mi kıskandın? ilham yazarın ismiyle uyumlu başarılarını mı? ne var sanki sen zaten bir delinin hatıra defterinde devleşmedin mi? yetmedi mi? hiç hiç iyi niyet göremiyorum bu durumda. abartıyor olabilir miyim peki? evet. ama oyunun tanıtımını her gördüğümde gözlerim kayıyor sinirden.

    ama en çok "hadi getir o oyunu ankaraya, bak bakalım bi tane gelen var mı" diyemediğim için üzülüyorum. çünkü ankara seyircisi gelir arkadaş. hiç sorgulamaz, bu niye böyle olmuş demez, verdiği paranın karşılığını alamasa da avuçlarını patlata patlata alkışlar. yine gelir izler. görevdir çünkü sanatsal şeylere katılmak.

    yani param olsa açıcam bi tiyatro. gel durukan dicem, gel ilham. alın bu hesapların şifreleri, bunlar da anahtarlar. aklınızda mı replikler? hadi yeniden oynayın.

    yani o kadar ki kinlendim. akrep burcuyum evet. yeri gelmişken de söyleyivereyim tek bir an bile behzat ç karakterini de sevdiremedin bana. amirim falan olmadın. linç edilmemek için hep sustum. savcı esra için izledim, o ölünce de bıraktım diziyi. oh be rahatladım.

    edit: burak sergen ile olan röportajı yeni okudum. ahahah yahu erdal beşikçiğlu resmen kıvırmamış mı? sonuna kadar okudum ama hala niye böyle olduğunu bilmiyorum. bence o da kandırılmış. çünkü son zamanların gözde bahanesi bu.
  • fransız ihtilalinin sonucu ortaya çıkan aşırılıklardan doğduğunu düşündüğüm gotik edebiyat, aydınlanma felsefesi paradigmalarını kullanır. aydınlanma çağının getirdiği akılcı yaklaşım doğal olarak korkuya karşı da yeni bir bakış açısı getirmiştir. artık korku akıl dışı kalmış ve dışlanmıştır.
    işte tam bu çağda sade eserler vermiştir. içinde bulunduğu toplumsal dinamikler hakkında bilgi sahibi olmadan okununca kıymeti anlaşılmayabilir. halbuki kendisi yeraltı edebiyatının kurucusudur.

    yeraltı edebiyatının müzikteki karşılığı için ;

    (bkz: beat generation)
  • "erdemli oldukları söylenen kadınlara aldanma eugenie. onların tutkuları bizimkiyle bir değildir, onlar genellikle çok daha aşağılık olan tutkuları önemserler. bu tutkular hırstır, kibirdir, kişisel çıkarlardır, çoğu zaman da onlara hiçbir biçimde yol göstermeyen bir yaradılışın soğukluğudur. bu tür varlıklara saygı göstermeli miyiz, sorarım sana? kendilerini sevmekten fazlasını becerebilmişler mi? kendilerini tutkular yerine bencilliklerine kurban ettikleri için mi daha iyiler, daha akıllılar? bence, sadece tutkularını dinleyenler daha haklıdır, diğerlerinden daha değerlidir, zira bu ses doğa'nın biricik uzvuyken, öteki aptallığın ve önyargının sesidir."
  • şurada görünen
    kapağa vurulup üsküdar sahaf festivalinden türkiye birinci baskısını (1967) aldığım aşkın suçları isimli kitabın yazarı. arka kapakta sadizmin kurucusu olduğu söylenmiş ancak -en azından bu kitaptaki- hikayeler ahlaksız olursanız başınıza neler gelir tadında. tabi bugün okuyan benim ruhuma sadistçe kasvet yüklediği kesin.
hesabın var mı? giriş yap