• ''mola verebilir miyiz? ben çok yoruldum'' dediğinde karın boşluğuna gelen sıkı yumruktan, aşk ilişkisinde değil boks maçında olduklarını anlamıştı. gözünün önünden yıldızlar yerine elindeki kartonlarda iki yazan bikinili kadınlar uçmaya başladığında bayılmak üzere olduğunu anladı.

    yağmur sesiyle uyandı. çok yağmur sesiyle, o kadar çok ki, bulunduğu yerde mahsur kalmasına neden olmuş, ütüsü bozulacağı çok belli olan ekose üniformasına rağmen lisenin eski binasına yapılan yan merdivenlere oturmuş, gereğinden uzun öğlen arasının keyfini çıkarıyordu. yalnızdı, ergendi ve feridun düzağaçın ne zaman yeni bir albüm çıkaracağından daha büyük bir tasası var mıydı bilmiyordu.

    aşkıyla yorduğu sevdiceğini odada yalnız bırakıp damarlarında kan yerine dolaşan şarabın çarpıklığıyla edebildiği tek kelam ''tamam'' oldu. ''mola verelim.''

    feridun'un aniden aklından çıkmasına neden olan sesi fark ettiğinde oturma diyemeyecek kadar geç kalmıştı. yanına oturan kendinden bir üst model ergen, adına hitaben mütemadiyen zırvalamakta, sokakta bağırsa yedi kızın arkasına dönüp bakabileceği kadar yaygın adını bilmekle övünmekteydi. bozmadı. öğle molasında tanıştıklarına olanca nezaketiyle sevinmiş gibi yapıp gülünce kısılan gözlerini açıp bakamadan iyi dersler diledi.

    kendini kapattığı odada ağlayamayacak kadar canı yanıyor, nefes alırsa havadaki havadan zehirleneceğini düşünüp az ve kısık soluklanıyordu. kapıyı kapattı. ona güzel görünmesini sağlamaktan başka amacı olup olmadığını artık sorgulamadığı kıyafetlerini düzenleyip valizine koydu. anlamaya çalıştığı kelimenin mola olması, hayatta kendini ne büyük bi bok sanırsa sansın sevdi mi ne kadar gereksiz önem verdiğini ortaya seriyor, neleri anlamış, neleri kenara koymuş insanın, mola kelimesine anlam vermeye çalışmak için sabahlara kadar kıvranmasına o esnada gülemiyordu.

    ''sana da iyi dersler'' diye gülümseyen yüzüne belki hiç söyleyemedi ama, o da onun adını biliyordu. bunu itiraf edemeyecek kadar geleceği görüyor, yıllar sonra sabahın ilk ışıklarında hayat boyu mola vermesini sağladığı sevgilisini uyurken bırakıp gidiyordu.

    sessizce kendi üstüne kapattığı kapı, belki öğle molasının bittiğini söyleyen zille aynı gürültüyü çıkarmıyordu ama onun kadar çok acıtmıyordu.
  • panama'da yapilan, renkli kumaslarin ust uste dikilmesinden olusan, el emegi goz nuru panolar. yakindan bakin, inanilmaz.. http://www.panart.com/mola1_01.html
  • final haftalarımın %95'ini oluşturan dinlenme aktivitesi.
  • tvnet kanalında popüler ya da daha az popüler, ayrım yapmaksızın güzel şairlerin, güzel şiirlerini fon müziği, basit ama başarılı bir tasarımla yayınlayan kısacık program. her denk gelişimde içimde bir şeyleri eritir.

    bir örneği için bkz.
  • bir adamın yaşça küçük bir kızı severken hayatında verdiği kısa bir molayı anlatan mario benedetti kitabı. 50 yaşına merdiven dayamış emekli olmayı bekleyen bir memur martin. onun tuttuğu günlükten okuyoruz zaten olan biteni. bir gün çalıştığı ofise genç bir kız geliyor. zamanla kıza karşı bir takım hisler beslemeye başlıyor. martin üç cocuğu olan, eşini genç yaşta kaybetmiş biri. hayatı artık rutine binmişken karşısına çıkan bu kız herşeyi altüst ediyor. zaten aşk da biraz altüst olmak demek değil midir? duru bir anlatıma sahip benedetti'nin bu kitabı bir çırpıda okunup bitirilecek yapıda kaleme alınmış. tatlışlı minnoşlu kitap arayışında olanlara tavsiye edilir.
  • son kontrolden geçip uçağın kapısına doğru ilerlerken bir an durup artık gülümsemem için bi neden yok dedim. telefonumu aldım "sana ihtiyacım var fola" diye mesaj attım. bildiği birkaç sevimli türkçe kelimeyi de kullanarak senin için buradayım bebişim dedi. ne o sordu ne oldu diye, ne de ben anlattım neden ihtiyacım olduğunu. sadece yazdı, sadece okudum. uçaktan inerken deli gibi bi rüzgar vurdu yüzüme. belki de bu beni kendime getirir diye düşündüm ama etkisi uzun sürmedi. karşılamaya gelmişlerdi bizi. küçük birer selamlaşma oldu yönetim kuruluyla. her zamanki gibi gülümseyerek cevap verdim. eve geldim, araba tuttu sanırım dedim yatmak için odama gittim. şarkının sözlerinin gerçek olmasını nasıl isterdim. "her şey geçtiğinde beni uyandır."

    sabah belki de yüzümü güldüren tek şey köpeğimin yavrularının gelip ayaklarıma tırmanmak istemeleriydi. birbirinden tatlı 3 golden yavrusunun şebeklikleri hiç bu kadar güzel gözükmemişti. işe geldim. eve gidip köpeğimle vakit geçirmek isterken akşam kodamanlarla yemek yenilecek dediler. kendi kendime fazla gelirken kodamanlarla yemek çok yerindeydi. eski şirketimden müdürüm aradı. kısa ve net maile bi bak bakalım, sonra görüşelim dedi. iş ne dedim. yapamasan demeyiz herhalde dedi, bi de bi güzel ayar yedim. maili açtım. teklife baktım. 3 gün önce gelseydi bu teklif balıklama atlardım. şimdi ekran açık, sadece bakıyorum, saatlerdir bakıyorum. düşünmeden düşünemeden, ne düşüneceğimi bilmeden...

    mola istiyorum. bi düğme olsa bassam. bütün her şey dursa. ben rahat bi kaç nefes alsam. sonra devam etsem hayata. bir de mola biterken bi kaç adım öteden başlayabilir miyim? diye sormak istiyorum. en azından rahat nefes alacak kadar öteden.
  • kadıköy'de ev yemekleri yapan şirin yer. sahipleri de ödpli. solcuların yemek mekanı. victor levi'nin yanı.
  • en makbulü afyon'da verilendir.
    mola deyince aklıma direkt afyon geliyor. kars'a da gitsen molayı afyon'da vermiyorsan o yolculuk yolculuk değildir.
  • balıkçılıkta özellikle gırgır ve trol operasyonunun başlamasına verilen isim.
    ayrıca o sırada uyuyan tayfaya alesta çekerken bağırarak kullanılan kelimedir mola.
  • is yaparken verilen ara
hesabın var mı? giriş yap